21 Kasım 2006
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın (TESEV), ''Demokratikleşme Programı'' bünyesinde gerçekleştirilen ''Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset'' konulu araştırmanın sonuçları açıklandı.
Conrad Oteli'nde düzenlenen toplantının açılışında konuşan TESEV YÖnetim Kurulu Başkanı Can Paker, Türkiye'de kimsenin dokunmadığı konulara vakıf olarak eğildiklerini belirterek, bugün de ilki 1999 yılında yapılan ''Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset'' adlı araştırmanın ''2006'da neler değişti?'' konulu ikincisinin sonuçlarını değerlendireceklerini söyledi.
Paker, Türkiye genelinde 23 ilde ve 18 yaş üzeri 1492 kişiyle yüz yüze görüşerek gerçekleştirilen araştırmanın bazı sonuçlarına da dikkati çekerek, buna göre ''Türkiye halkının sosyolojik olarak irtica tehlikesi göstermediğini'', ''Türkiye'de başörtüsü takanların genel kanının aksine azaldığını'' bildirdi.
Araştırmaya katılanların üçte birinde ''laik'', üçte ikisinde ''İslami'' kesim olduğu izleniminin bulunduğunu belirten Paker, araştırmaya göre ''katılanların yarıdan fazlasının laikliğin korunması için ordunun gerekli olduğuna inanmadığını'' kaydetti.
Can Paker, araştırmaya katılanların, ''Türkiye'de din adına terörizme kesinlikle karşı olduğunu'' ifade ettiğini kaydederek, araştırmanın ''biz'' ve ''ötekiler'' ayrımını bir kez daha gözler önüne serdiğini, artık laiklik ve din tartışması yerine ''biz ve ötekiler'' konusundaki bakış açısının nasıl yumuşatılması gerektiği üzerinde çalışılması gerektiğini dile getirdi.
Araştırmanın yürütücüsü, TESEV Demokratikleşme Programı Direktörü Etyen Mahçupyan da, araştırmanın, ''Türkiye'de dindarlığın arttığını, bunun yanında dindar bağnazlığın düştüğünü'' gösterdiğini bildirdi. Mahçupyan, ''Türkiye'de son dönemde insanların daha çok dindarlaştıklarını, ama dindarlığın içinden bir sekülerleşme de yaşandığını'' ifade ederek, ''Türkiye'de ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda farklı olanların birbirlerine yakınlaşmaya başladığı görülüyor. Türkiye'de yeni bir orta sınıf doğuyor'' dedi.
Etyen Mahçupyan, araştırmanın sonuçlarının da kendi içinde çelişkiler barındırdığını kaydederek, bugünkü sosyal bilimlerin Türkiye gibi ülkeleri anlama şansının giderek azaldığını ifade etti.
Toplantıda daha sonra araştırmayı hazırlayan Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Binnaz Toprak ve Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, sonuçları açıkladı.
Araştırmaya katılanların yüzde 51,8'ini kadınlar oluştururken, katılımcıların yüzde 48,5'i kendisini ''İslamcı'', yüzde 20,3'ü de ''laik'' olarak tanımladı.
''Kendinizi öncelikle Türk, Müslüman, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Kürt ya da Alevi olarak mı tanımlardınız?'' sorusuna 1999 yılında katılımcıların yüzde 35,7'si ''Öncelikle Müslüman olarak tanımlarım'' yanıtını verirken, bu cevabı verenlerin oranı 2006'da yüzde 44,6 olarak gerçekleşti.
1999'da yüzde 34,1 olan ''önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tanımlarım'' yanıtını verenlerin oranı 2006'da yüzde 29,9'a gerilerken, yüzde 20,8 olan ''önce Türk olarak tanımlarım'' cevabını verenlerin oranı ise yüzde 19,4'e düştü.
Araştırmada yöneltilen ''Türkiye'de şeriata dayalı bir din devleti kurulmasını ister miydiniz?'' sorusuna katılımcılar, 1999'da yüzde 21 oranında ''evet'' yanıtını verirken, son verilerde bu oran yüzde 9'a indi.
2006 araştırmasında, ''Kimileri son 10-15 yılda Türkiye'de İslami temelde bir toplum ve devlet düzeni yaratmak isteyen kökten dinciliğin yükseldiğini söylemektedir. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?'' sorusuna da katılımcıların yüzde 32,6'sı ''evet'', yüzde 61,3'ü ise ''hayır'' yanıtını verdi.
Araştırmaya katılanlara sorulan ''Laiklik tehdit altında mıdır?'' sorusunu da katılımcıların yüzde 22,1'i ''evet tehdit altındadır'', yüzde 73,1'i de ''hayır değildir'' şeklinde cevapladı.
''İnsanlar Müslümanlığın gereği olan ibadetlerini serbestçe yerine getirebiliyorlar mı?'' sorusuna da 1999 yılında yüzde 30,9 oranında ''hayır'' yanıtı verilirken, son araştırmada bu oran yüzde 14,3'e geriledi.
Araştırmaya katılanlara sorulan ''Türkiye'de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?'' sorusuna da 1999'da yüzde 42,4 oranında ''evet'' cevabı verilirken, bu oran 2006'da yüzde 17 düzeyinde oldu.
''AKP iktidarında değişim oldu mu? Olduysa iyiye doğru mu, kötüye doğru mu oldu?'' şeklindeki soru üzerine de katılımcılar, genel olarak iyiye doğru bir değişim olduğunu ifade etti.
Araştırmanın ''Demokratik değerler'' başlıklı bölümünde de, ''Türkiye'nin sorunlarını seçimle gelmiş hükümetler değil, askeri bir rejim çözebilir'' önermesine, yüzde 54,7 oranında ''katılmıyorum'' yanıtı verildi.
Anketin ''Terör'' başlıklı bölümünde de katılımcılar, ''intihar saldırıları, terörizm ve İslami harekete'' ilişkin yöneltilen çeşitli sorulara yanıt verdi.Katılanların yüzde 81,4'ü ''İslami temelde bu tür saldırılar kabul edilebilir mi?'' sorusuna ''hayır'' yanıtını verdi.
Ankete katılanların yüzde 72,2'si de ''başka dinlerden olanlar iyi insan olabilir mi?'' sorusuna olumlu yanıt verdi.
Anketin ''Türban Sorunu'' başlıklı bölümünde de, katılımcılar, 'Türkiye'nin en önemli sorunu nedir?'' sorusuna yüzde 38,2 oranında ''işsizlik'', yüzde 12,1 oranında ''enflasyon/hayat pahalılığı'', yüzde 11,1 oranında ''terör/ulusal güvenlik'', yüzde 10,2 oranında ''eğitim'', yüzde 6,5 oranında ''ekonomik istikrarsızlık/kriz'' ve yüzde 3,7 oranında da ''başörtüsü/türban sorunu'' cevabını verdi.
''Hangisinin öncelikle çözülmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?'' sorusunu da katılımcıların yüzde 70,3'ü ''işsizlik sorunu'', yüzde 12,1'i ''Güneydoğu/Kürt sorunu'' ve yüzde 5,7'si ''türbanlı öğrencilerin üniversiteye devam edememesi sorunu'' şeklinde yanıtladı.
''Sizce sayacaklarımdan hangisi hükümetin öncelikle uygulamaya geçirmesi gereken bir politikadır?'' sorusuna karşılık katılımcıların yüzde 43'ü ''türbanlı öğrencilerin üniversitelere devam edebilmeleri''ni, yüzde 17,6'sı ''İmam-hatip liselerinin üniversite giriş sınavlarında düz lise öğrencilerine uygulanan puanlama yöntemiyle değerlendirilmesi''ni, yüzde 11,4'ü de ''Kürtlere anadillerini isterlerse devlet okullarında öğrenebilme imkanı sağlanması''nı gösterdi.
Araştırmaya katılan kadınlara ''Siz sokağa çıkarken başınızı örtüyor musunuz?'' sorusu da yöneltildi.
Buna göre bu soruya 1999'da yüzde 27,3 oranında ''Hayır örtmüyorum'' yanıtı verilirken, bu oran 2006'da yüzde 36,5 olarak gerçekleşti.
Katılımcı kadınların yüzde 53,4'ü 1999'da sokağa ''eşarp/başörtüsü/yemeni'' takarak çıktığını ifade ederken, bu oran 2006'da yüzde 48,8 oldu. ''Evet türban takıyorum'' diyenlerin oranı ise 1999'da yüzde 15,7 iken, 2006'da yüzde 11,4 olarak gerçekleşti. ''Çarşaf giyiyorum'' diyenlerin oranı ise 1999'da yüzde 3,4 iken, 2006'da yüzde 1,1 oldu.
''Son 10 yılda başını örten kadınların sayısında artma oldu mu?'' sorusuna da yanıt aranan anket sonuçlarına göre, son 10 yılda başını örten kadınların sayısında artış olmadı. Araştırmada, örtünme oranının özellikle 18-34 yaş grubu kadınlarda daha çok düştüğüne de işaret edildi.
Kadınlara niye örtündüklerinin de sorulduğu ankette, yüzde 71,5 oranında ''Örtünmek İslam'ın emri olduğu için başımı örtüyorum'' yanıtı verildi.
''Çevreniz başını açacak olsa siz ne yapardınız?'' sorusunu da katılanların yüzde 87,7'si ''açmazdım'' diye yanıtladı.
Ankete katılanlara sorulan ''Eğer üniversite çağında türban takan tesettürlü bir kızınız varsa ya da olsaydı onun üniversiteye devam edebilmek için başını açmasını onaylar mıydınız?'' sorusuna da yüzde 65,2 oranında ''evet onaylardım'' yanıtı verildi.
Ankete katılanlar, ''Cumhurbaşkanının nitelikleri nasıl olmalıdır?'' başlıklı bölümde yer alan ''Cumhurbaşkanının eşinin başı açık olmalı'' görüşü konusunda da, yüzde 51 oranında ''önemlidir'' yanıtını verdi.
Bu arada toplantıya katılanlar salona kimlik kontrolünün ardından alındı.