22 Nisan 2006Ali Bayramoğlu
Bir süreç tetiklendi. "Süreci tetikleyen olay" Şemdinli iddianamesidir...
"Sürecin kısa vadeli hedefi" Çankaya seçimine ve genel seçimlere doğru siyasi iktidarın yıpratılması, mümkünse erken seçim kararı almasının sağlanmasıdır.
"Sürecin aracı", başta yargı gücü olmak üzere devlet mekanizması üzerinde vesayet kurmak, tek tek kişilere yönelik temizlik operasyonları yapmak, devreye sokulan muğlak ve muhayyel bir iç tehdit algısını ve sert asayiş tedbirlerini yegane siyaset aracı haline getirerek temel toplumsal sorunları siyasi iktidarın elinden alarak devlet sahasına katmaktır.
Özetle "siyasi alanı daraltmak"tır...
Bu sürecin "ilk aşaması" tamamlanmış, bir çok noktada inisiyatif üstünlüğü ve kontrol askere geçmiştir...
Siyasi alanı daraltma işleminin bizzat dengesi bozulan siyasi iktidara yaptırılması bunun göstergesidir...
Merkez medyanın kritik yönetici ve Ankara muhabiri değişiklikleriyle, ürkütme ve kutuplaştırma yayınlarıyla adeta lojistik destek birimi gibi devreye girmesi bunun diğer bir göstergesidir...
Bir tehdit unsuru olarak gösterilen siyasi iktidarın "gardının düşmesi" gelişmelerin aslında en vahimidir. Dokunacak kadar yakın durdukları, uzaktan bakmayı düşünmedikleri, ne olduğu hakkında fikir yürütmekle yetindikleri nesnenin bir filin bacağı olduğundan haberdar değildir hükümet ve çevresi...
Bu yazdıklarım şematik, hatta kaba saba bulunabilir, siyah ve beyazdan renklerden kurulu olarak da görülebilir...
Ama durum budur...
Van Savcısı'nın meslekten men edilmesi, bu şematik ve kaba tabloyla tam uyum içindedir...
Böyle bir karar, göze parmak sokarak işlem yapmanın, kabalığın, dayatmanın hem fiili hem sembolik uç noktasıdır.
Evet bir süreç tetiklenmiştir.
Bunu, "Şemdinli süreci" olarak adlandırmak yanlış olmaz...
Bunu, siyasi sahayı aktörlerden ve temalardan hareketle daraltma, tehlike mantığından yola çıkarak dizayn etme operasyonu olarak da tanımlayabiliriz...
Adım adım gidelim...
Asker kendisine yönelik bir iddianameyi hazırlayan savcıyı görevden aldırmıştır... Daha önce aleyhine konuşan polis müdürünü aldırdığı gibi...
Savcının görevini eksik, yanlış ya da tam yaptığı tartışmaları bu noktadan sonra rafa kalkmıştır. Zira eksik ya da yanlış görev en fazla disiplin cezası gerektirir. Meslekten men ise savcıyı "ilahlara verilen adak" haline getirmiştir. Diğer savcı ve hakimlere verilen gözdağıyla yargı bağımsızlığını adeta ortadan kaldırmıştır.
Asker hükümete hem onun üzerindeki etkisini arttıracak, hem çeşitli toplumsal konularda temsili siyaseti tekrar resmi devlet siyasetiyle ikame edecek bir yasa değişikliği hazırlatmıştır.
Dün ele aldığımız Terörle Mücadele Yasası'nda değişiklik tasarısı ve bu tasarının taşıdığı farklı anlamlar (karar mekanizmasında askerin galebe çalması, toplumsal sorunların asayiş olarak tanımlanması, insan hakları ve demokrasiden verilen ciddi tavizler) bu açıdan bir dönüm noktası oluşturmaktadır.
Asker Güneydoğu'da bu yolla siyaset defterini tümüyle kapamış ve bu bölgenin açık siyasi yöneticisi haline gelmiştir... Buradan hareketle daha önce de olduğugibi güvenlik arayışı ve güvenlik politikaları tüm ülkeyi kaplayabilir...
Bundan sonra hedef belli ki yeni kellelerdir, örneğin Başbakanlık Müsteşarı'dır. Yargıda temizlik talepleridir. Bunları sağlayacak yeni yasa değişiklikleridir...
Van iddianamesi, laiklik, tesettür, Güneydoğu, milliyetçilik, şiddet, devlette kadrolaşma... Hangi mesele ve olayda ne doğru, kim haklı gibi tartışmaların başlayacağı, ne var ki bu tartışmalarda esasın kaçıp gideceği bir iklime doğru sürükleniyoruz...
Hükümete gelince...
Hükümet elbet bir gün fili görecek.
Ancak görünce kaçacak yeri kalmayacak...