Merhaba kâinat!..
Hafta sonuna girerken içimiz sıkılıyordu. Ressam Neşet Günal’ın ölüm haberinin ardından hocaların hocası, anayasa hukukçusu Bülent Tanör’ü kaybettiğimizi öğrendik. Derken, o gece geç saatlerde, Türkçe’nin ustalarından Melih Cevdet Anday da bizi yalnız bırakanlar arasına katıldı.
İçimizin sıkıntısı hafta sonunda da devam etti; Kenya saldırılarının yankıları sürüyor, olaylar hızla gelişiyor ve biz de neye dikkat edeceğimizi şaşırır hale geliyorduk. Gazetelere bakmamaya, Pazar günü İstanbul Çağlayan’daki ‘Savaşa Hayır’ mitingine gidip havamızı dağıtmaya çalışarak günleri geçirdik. Pazartesi günü, hemen bütün gazeteler kritik bir haftaya başladığımızı yazıyorlardı.
Pazar günü Çağlayan’da gerçekleştirilen ‘Irak Savaşına Hayır’ mitingine katılımın -çeşitli kaynakların ortalamasına göre- 10 bin kişi civarında olması, doğrusunu söylemek gerekirse, asla yeterli değildi. Miting öncesinde basının duyuru yapmamak konusundaki ‘hassasiyeti’ de dikkat çekiciydi elbette. Sonrasında ise Cumhuriyet gazetesi konuyu manşetine taşımış: “Barış İçin Yürüyüş. Türkiye’nin dört bir yanında ABD’nin Irak’a olası harekâtı çeşitli eylemlerle protesto edildi.” Ankara, İzmir, Antalya ve Mersin’de de gösteriler vardı Pazar günü.
Tuhaftır; Cumhuriyet gazetesinin manşetinde bu haber varken Vatan gazetesi de birinci sayfasından, “Irak harekâtı Türkiye’den başlayacak” haberini veriyordu. “ABD, kuzeyden sürpriz bir harekât başlatarak askerlerini Türkiye üzerinden Irak’a sokmayı planlıyor,” diye devam ediyordu haber. “Yarın Ankara’ya gelecek olan Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, onay isteyecek.” Wolfowitz, ikna turunu tek koldan yürütmeyecekmiş anlaşıldığı kadarıyla. Britanya Dışişleri Bakanı Jack Straw’un da 2 günlük bir gezi için Türkiye’ye gelmesi bekleniyormuş. Her iki misafirimizin de gündemleri aynı olacak: Irak harekâtı için destek ve Saddam sonrası Irak’ın durumu. Bu arada, Wolfowitz’in eli boş gelmeyeceği ve asker desteği karşılığında geniş çaplı bir vaad paketi sunacağı belirtiliyor. “Türkiye’nin 5 milyar dolarlık askeri borcunun silinmesini ve harekâttan kaynaklanan zararlarının karşılanmasını garanti altına alan paket kapsamında,” deniyor Vatan gazetesinde, “Türkiye’ye Kerkük petrollerinden pay verilmesi de gündeme gelecek. Kıbrıs ve AB gibi konularda Türkiye’ye verilecek destek artarak sürecek. Türk şirketlerine de Saddam sonrası Irak’ın yeniden yapılandırılmasında önemli paylar verilecek.”
Amerika Birleşik Devletleri ve yanında Britanya, savaş hazırlıklarını sürdürüyorlar kısacası. Binlerce insan istedikleri kadar bağırsınlar, ‘Hayır!’ diye, pek bir önemi yok. Hatta, Irak’ta silah denetimlerinin usul usul devam ediyor olmasının da bir önemi yok. Irak’ın 8 Aralık’ta vereceği silah envanteriyle ilgili raporun da bir önemi yok. Bir gerekçe ya bulunacak ya da bulunacak.
Dünyanın hemen her tarafında, istediği zaman ve istediği şiddette vurabilen, “terörle savaş”ın asıl müsebbibi Usame bin Laden ile El-Kaide şebekesinin Irak ile hiçbir somut bağlantısı bulunabilmiş değil, ama galiba bu ayrıntılar için mürekkep tüketmenin bir gereği yok. Britanya İşçi Partisi Milletvekili ve ‘Stop The War Coalition’ mensubu Jeremy Corbin’in Açık Gazete programında bir defa daha söylediği gibi, asıl mesele ABD’nin petrol çıkarları.
Halbuki, Independent gazetesinden Robert Fisk, hafta sonunda yazdığı iki yazıda El-Kaide’nin dehşet verici, tüyler ürpertici bir tehdit haline geldiğini, İsrail’e yönelik son saldırılarıyla bu ülkeyi de savaşın içine çektiğini ve aynı amaçla Avrupa kıtasına da saldırmaya hazırlandığını yazıyordu. Saldırı başarıya ulaşsaydı, diyor Fisk, 28 Kasım İsrail için bir ‘11 Eylül’ olacaktı.
Nasıl içi sıkılmasın ki insanın? Ölü sayısı az olduğu için yüreğimizi ve beynimizi çok meşgul etmese de 28 Kasım’dan sonra dünyanın biraz daha değiştiğini kabul etmek zorundayız.
Nasıl içi sıkılmasın ki insanın; Galisya açıklarında batan Prestige tankerinden başlayan yeni bir sızıntının, yepyeni bir çevre felaketine neden olduğu haberlerini alırken? Ayrıca, bir de, bugün Enron skandalının birinci yıldönümünü idrak ediyoruz. Skandalın sorumlulularının yargı önüne getirilmeleri konusunda çok az bir ilerleme sağlanabilmiş henüz. Durum buymuş.
Devamı yarın...