Merhaba kâinat!..
İnsanlığa büyük müjde! İnsanlığın dünyayı ve kendisini mahvetmesine yol açacağı artık bilimsel olarak da ispatlanan küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma sorunu birdenbire çözülme yoluna girmiş. ABD’de hava ve atmosfer kirlenme trendlerini ortaya koyan Federal Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) bu yılki raporunda bu soruna ilişkin bölüm çıkınca mesele hallolmuş. Küresel ısınma hayatımızdan çıkmış yani! Yüksek düzey hükûmet yetkilileri “çıkartın o bölümü” demişler, alt düzey yetkililer de çıkartmışlar o bölümü. Beyaz Saray’ın onayı ile oluyor bu olay tabii. Böylece, Dünya ozon günü olan bugün, dünya kamuoyu olarak, ozon tabakasını seyrelten kimyasal madde kullanımının hızla azaltıldığını öğreniyoruz (hoş, bu azaltmanın sonuçları yüzyılın sonlarına doğru belli edecek kendini, ama olsun) ve fakat ısınmanın başımıza neler getirebileceği konusunda, artık birşey bilemeyeceğiz. Düğmeye bas ve Sil! Delete!
Büyük endüstri şirketleri de sevinçle karşılamışlar olayı. ABD yönetiminin yakından bağları olan petrol, otomotiv vb. şirketleri, “biz dememiş miydik,” demişler. “Karbon diyoksit gibi ‘sera gazları’ kendinden-doğal olarak oluşur ve kirletici sayılamaz.” Üstelik, iklim konusunda bunca iç karartıcı haberden sonra “ilk iyi haber pırıltısı” sayılıyor bu. Lobicilerden biri: “Şimdi EPA’dan temiz raporu aldıktan sonra, CO2 konusunda da kamusal müdahaleden kurtulduk; bu da çok iyi birşey” demiş. Tefrikacılarınız da katılıyorlar. Gerçekten bu devasa sorunun bir hamlede hallolmasından daha iyi bir haber düşünemiyoruz.
Biraz kötüce bir haberse, Atlantik’in öbür yakasından gelen bir başka belgede mevcut: Britanya hükûmetinin Enerji Tasarruf Vakfı (GEST), bu hafta hükûmetine sunacağı raporda küresel iklim değişikliği konusunu “silmek” şöyle dursun, ülkedeki her 13 evden birini, tarım arazisinin de üçte ikisini mahvedebilecek tufanlardan korunmanın tek yolu olarak, insanların eninde sonunda sevgili arabalarından vazgeçmelerinin gerekli olacağı yolunda korkunç uyarılarda bulunmuş. “Seller,” deniyor raporda, “insanlık camiasının karşısındaki en büyük felâketi oluşturan” küresel ısınmayla birlikte, “büsbütün feci bir hal alacak ve 222 milyar sterlinlik bir zarara yol açacak.” Majestelerinin hükûmetine sunulmasından sonra, raporun tümüyle “silinmesi”ni beklemekten başka çaremiz kalmadı şimdi. Ama Bush’un “kankası” Blair’in üstün gayretleriyle bu noktaya ulaşacak ve küresel ısınmayı Britanya semalarından da kaldıracağız inşallah!
***
İkinci müjde, medyacı meslekdaşımız Berlusconi’nin ağzından geldi: Bush’la Camp David’de görüştükten sonra cümle âleme ilân edildiğine göre, Irak’ın zaptı “yarından da yakın”: En geç Şubat başı. Aynı görüşme sırasında Bush da insanlığın elindeki tek evrensel barış teşkilâtında bir “disk kayması” rahatsızlığı tespit etmiş olacak ki, “BM omurgasını göstersin!” demiş. Göstermemesi halinde küçük bir operasyonla bu belkemiği sorununu kökten halledeceğini, yani, Irak’ı tek başına istilâ edeceğini ortaya koymuş.
Tefrikacılarınızın takip ettiği uluslararası gazeteciler, bu konuda biraz ağızlarını bozdular artık:
Okyanusya’dan: Avustralyalı John Pilger, İngiltere’nin en yüksek tirajlı gazetelerinden The Daily Mirror’da “Bush çetesi” ile onların “hizmetkârı” olan Blair hükûmetinin, azılı bir ırkçılıkla mevcut savaş planlarını uygulamaya koyduğunu ve sosyal demokrasiyi dünyada berhava etmeye yöneldiklerini yazıyor...
Avrupa’dan: İngiliz Richard Norton-Taylor, The Guardian’da birkaç hafta önce kaleme aldığı yazıdakelbîliğin (cynicism) ve ikiyüzlüğünün doruğunda dolaşan Bush ve Blair’in Irak konusunda söylediklerine sakın güvenmeyin, çünkü onlar yalancı uyarısında bulunuyordu...
Gene Avrupa’dan: İngiliz Robert Fisk, The Independent’taki “Amerika’nın Savaş Dâvâsı Körlük, İkiyüzlülük ve Yalanlar üzerine Kurulu” başlıklı son yazısında “kudret merkezleri”ni gözden kaçırmamak, gazeteciliğin asıl işidir diyen İsrailli gazeteci Amira Hass’ı doğruluyor. “Bu işi yapmak hiçbir zaman şimdiki kadar hayati önem taşımadı. Çünkü, [gazeteci olarak] bunda başarısız olursak, iktidarın/kudretin borazanı oluveririz.”...
Ortadoğu’dan: İsrailli Uri Avneri, Gush Shalom’da şöyle yazıyor: “Şaron’la ‘Bushi’lerin tarzı aynı: Megalomani, yaratıcılık, küstahlık, cehalet ve yapaylık karışımı bir tarz. Patlayıcı bir karışım...Şaron tarihin gerçek akışını hiçbir zaman kavramadı. Korkarım Bush, Cheney, Rumsfeld, Rice, Wolfowitz, Pearl çetesi ve tüm öteki Şaron’cuklar da aynı sendromdan mustarip.”...
Asya’dan: Pakistan’lı sinemacı ve yazar Tarık Ali, Mısır’ın ünlü El Ahram’ında “Romalıların Yaptığı Gibi” başlıklı yazısında ABD’nin, 11 Eylül trajedisini kullanıp dünya haritasını baştan başa yeniden çizmeye koyulduğunu anlatıyor. Arap entellektüellerinin İsrail’i, Tevradî eşek gibi gördüklerini, yani imparatorluğun gerçek ve hayalî düşmanlarını yoketmek için eşek çene kemiğini kullanan bir Amerikan Samson’u olduğunu düşündüklerini yazıyor. “Bush ideologlarından bazıları medyada Washington’la Kadim Roma’yı karşılaştırıyorlar. Bu fantezi kabul edilebilir, ama bu ideologların şuiki noktayı unutmaması iyi olur: a) Roma’lılar kimsenin kendilerini sevmesini beklemiyorlardı; b) Roma da yıkıldı.”...
Güney Amerika’dan: Şilili profesör ve oyun yazarı Ariel Dorfman, The Nation adlı Amerikan dergisinde yayımlanacak “Amerika’ya açık mektup”unda, Amerika’nın 11 Eylül trajedisi ile büyüyeceği, kayıplarını olgunluğa dönüştüreceği yolunda umut beslemiş olduğunu yazıyor. “Olmadı. Ülken kaçırıldı. Kapıldığın panik, seni şiddetle dolup taşan bir yolculuğa çıkardı; dönüşü pek zor olan bir yola... Dümenindeki adamlar, Amerika’yı dünyaya çarpmaktan kaygı duymuyorlar.” Dorfman, üç de uyarıda bulunuyor:
“Kurban olmanın lânetinden sakın Amerika.
“Korku ve gazabın lânetinden sakın Amerika.
“Hafıza kaybının lânetinden sakın Amerika.”
Kuzey Amerika’dan: Noam Chomsky’nin 11 Eylül kitabını derleyen editörüne, New York’lu Greg Ruggiero’ya yazdığı gibi işte: “Bu gerçekler, tarihten tamamen silinmiştir. İnsanın bunları anlatmak için çatılara çıkıp avaz avaz bağırması gerekiyor.”
“Delete” düğmesine çok sık basmak, hard disc’i bozmaz mı acaba?
Devamı yarın...