No.118 - Kafamız karıştı

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

Cıvıl cıvıl bir bir Mayıs günü. 1 Mayıs. “Yurdun birçok yerinde gösterilerle kutlandığı” haberi geldi ajanslardan bermûtad. Şimdi, efendim, 1 Mayıs, dünyaya göre dünya işçilerinin birlik ve dayanışma günü. 1889’dan bu yana, yani 112 yıldan beri böyle bilinmiş ve biliniyor. Yurdumuzda da aynen böyle bilinerek kutlanmaya başlamış – gerçi 32 yıllık bir gecikme ile birlikte, ama olsun, matbaa kadar değil – ve fakat dönüşüm çok hızlı olmuş: İşçi bayramı hemen iki yıl sonra, bahar bayramı olarak tescil edilmiş ve bundan böyle kutlanması için kanun da çıkarılmış. Ama baharın başlangıcı, genellikle bu yarıkürede 21 Mart’taki gün-tün eşitliği esas alındığından, “bu kaçıncı bahar?” sorusunun sorulmasına yol açmış da olabilir. Ayrıca, işçi sınıfı kendisinin tabiat ve iklim olayları ile karıştırılmış olmasından dolayı, neyi kutlayacağını biraz şaşırmış da olabilir. Bu şaşkınlığın yarım yüzyıl devam ettiği anlaşılıyor: 50 yıl sonra bahar yerine işçi bayramı kutlanmasına yeniden karar verilmiş. Bayramın bu ikinci dönüşünden tam bir yıl sonra bir dönüşüm daha olmuş: İstanbul’un kalbi Taksim meydanında 500 bin kişinin katıldığı muazzam bir bayram gösterisi muazzam bir provokasyon sonucu katliama dönmüş: Önce meçhul mahalden 3 el ateş, sonra meçhul mahallerden yoğun ateş, sonra panzerler, tazyikli sular, ses bombaları, kaçan insanlar, ayaklar altında ezilen, sıkışan insanlar, kamyonetle yolu kesilen insanlar ve sonra ölen insanlar: 37 ölü, yüzlerce yaralı... meçhul failler... Daha sonraki yıllarda buruk-kırık-gergin kutlamalar... 12 Eylül 1980 darbesinden, yani 22 yıldan beri olağanüstü hal kapsamındaki illerde ise ne işçi bayramı kutlaması olabiliyor ne de bahar. Olağanüstü hal bölgesi içine giren illere bu yıl olağanüstü hal dışındaki bir il, Mersin de katılmış. Buralarda işçi sınıfı ve tabiat, ikisi birden kapsam dışı yani. Bir de, daha önceki yıllarda kutlamalara katılmayan “sağ siyaset” temsilcileri bu yıl Ankara’daki kutlamalara katılıyorlar. Tefrikacılarınız, bu işin biraz kafa karıştırıcı olduğunun farkındalar ve tamamen kendilerinden kaynaklanan bu karışıklık için özür diliyor ve sadede geliyorlar: Bugün 1 Mayıs: Yurdumuzun çeşitli yerlerinde biraz işçi-biraz bahar, biraz kutlama, biraz yasaklama, biraz sol ve az biraz sağ, ve miting için tatbikat yapan 10 bin polis!.. Dünyanın çeşitli yerlerinde büyük kitlelerin katıldığı işçi bayramı kutlamaları, Fransa’da 250 bin kişinin katılacağı muazzam kitle gösterileri ve 3 bin görevli polis...

Yurdumuzun başkenti Ankara’da bu aynı 1 Mayıs’ta, Cumhurbaşkanı’nın 16 sayfa tutarında bir gerekçeler dizisi ile veto  ettiği, Danıştay’ın bir içtihadı birleştirme kararı ile çok sakıncalı bulduğu, Başbakan’ın içine sindiremediği, radyo ve televizyon işlerine bakan bakanın özgürlükçü ve liberal olmamakla eleştirdiği, RTÜK başkanının, Basın Konseyi’nin, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin, Radyo ve Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği’nin, Türkiye Bilişim Vakfı’nın, İnternet Kurulu’nun, İzmir ve İstanbul Baro başkanlarının, önde gelen hukuk otoritelerinin, birçok milletvekilinin, birçok gazeteci ve yazarın, Avrupa Birliği temsilcisinin, Avrupa Birliği üyesi ülke temsilcilerinin, sayısız internet sitesinin mahkûm ve tel’in ettiği, büyük “mainstream” medyada hakkında tek kelime yayınlanmamış, sadece susulmuş, medyanın susma hakkını kullanmayan diğer kesimlerinde ise lehinde bir tek yazıya dahi rastlanmamış bir yasa, Radyo ve Televizyon Yasası, yüce Meclis’te “görüşülmeden görüşülüyor” ve büyük bir ihtimalle “virgülü değişmeden” yasalaşıyor. Hepsi de, hiç şüphesiz, özgür, liberal, demokratik radyo ve televizyon isteyen iktidar milletvekillerinin, hiç şüphesiz özgürlük kısıtlayıcı, anti-liberal ve anti-demokratik yasayı neredeyse firesiz onaylayacaklarına muhakkak gözüyle bakılıyor!

Tefrikacılarınız, tamamen kendilerinden kaynaklanan bu kafa karıştıcı durum için özür dilerler, sadede gelerek ve hadlerini bilerek, tarihe not düşmekle yetinirler.

Bu aynı 1 Mayıs’ta katillerden, hırsızlardan ve uğursuzlardan başka hiç kimsenin istemediği, ortaya atanların dahi içine sindiremediğini itiraf ettikleri, toplumun temel taşı olan adalet duygusunu ağır şekilde zedelediği konusunda, katil, hırsız ve uğursuz sürüsü dışında herkesin hemfikir olduğu “Af Yasası” yüce Meclis’in Adalet Komisyonu’nda görüşülüyor. Hepsi de hiç şüphesiz adalet üzerine yaslanan bir toplum isteyen milletvekillerinin adalet kavramını yerlebir edeceği belirtilen bu yasayı “virgülünü değiştirmeden” çoğunlukla onaylayacağına muhakkak gözüyle bakılıyor. Tefrikacılarınız... Herneyse, gerisini biliyorsunuz artık.

Bu aynı 1 Mayıs’ta Reuters ajansından aldığımız habere göre, insanlık camiasının son ay içinde en çok merak ettiği sorunun ebediyyen cevapsız kalması ihtimali çok artmış: İsrail ordusunun Cenin’de ne yaptığı sorusu. Bu bir katliam mı, savaş suçları işlenen bir saldırı mı, toplumsal imha hareketi mi, yoksa tereyağından kıl çekercesine başarıyla ve tamamen insani olarak gerçekleştirilmiş bir “terorist avı” mı idi? İşte, insanlık camiasını temsilen BM, bu muammayı çözmek için bir “araştırma heyeti” gönderme kararı almış ve hani Bush da bunu “barışçı bir çözüm yolunda önemli bir aşama” olarak adlandırmıştı ya?

Maalesef. İsrail, insanlık camiasını temsil eden BM’e geçit vermemiş. Daha doğrusu, elbette işbirliği yaparım insanlık camiası ve onu temsilen BM ile, ama şu şartlarla demiş: a) Askerler ve terör uzmanları heyette tam üye olacak; b) heyetin kimle konuşacağına ve hangi belgelere bakacağına münhasıran İsrail karar verecek; c) heyetin toplayacağı kanıtlar hiçbir şekilde savaş soruşturmasında kullanılmayacak; d) BM heyeti, Cenin olayları olmadan önceki aylarda Filistin “teroristleri”nin faaliyetlerini de araştıracak; ve e) Heyet, soruşturmasında herhangi bir sonuca varmayacak!

BM de, saygıdeğer üyelerinden birinin ileri sürdüğü bu fevkalâde makûl şartları yerine getiremeyeceğine karar vermiş olsa gerek ki, en doğal olanı yapmış, heyeti dağıtmış ve paydos demiş. Şartların hepsi makûl de, bir soruşturma heyetinden beklediği tek şey olan “sonuç”a soruşturma sonunda nasıl varılmayabileceğini kavrayamayan tefrikacılarınız, bu 1 Mayıs işçibahar bayramında kendi kafalarının karışık olduğu sonucuna vardılar ve bunun için de içtenlikle özür dilemekteler.

Devamı yarın...