No.64 - Genişletilmiş Şaron Doktrini

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

Türkiye Mart ayında Amerikan şahinlerini ağırlamaya hazırlanırken Bakanlar Kurulu Irak’a olası bir ABD müdahalesinin ekonomiye yansımalarını değerlendirmiş. Haberlere bakılırsa durum pek iyiymiş; böyle bir müdahalenin Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemeyeceği konusunda mutabakat varmış. Konuşma, böyle bir konuşma ne kadar olabilirse işte o kadar olumlu bir havada cereyan ederken bir tatsızlık olmuş: Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş çıkıp da “Irak konusunu sadece Türkiye büyütüyor,” deyiverince Ecevit tepki göstermiş (hatta Cumhuriyet gazetesi, “tersledi” diyor affedersiniz) ve “Tabii ki biz büyüteceğiz. Tehlikenin en stratejik noktasındayız,” demiş. Ayrıca, haddimize elbette düşmez, ama Irak konusunu sadece Türkiye büyütmüyor. Doğu’dan Batı’ya hemen bütün dünya basını bu meseleyle ilgileniyor. Çünkü fevkalade büyük bir mesele bu: ABD’nin tek başına ve üstelik bilhassa askeri yöntemlerle dünyaya barış getirmeye karar vermiş olması, eksen tariflerine girişmesi, başlıbaşına büyük bir mesele.

Eksene oturan ülkelerden İran’da büyük bir miting vardı mesela. Devrimin 23. yıldönümü kutlamaları, Bush’un konuşmasının ardından ilk yılların kutlamalarını andırır bir hareketlilik arzetti ve ABD aleyhine muazzam bir mitinge dönüştü. ‘En Büyük Şeytan Amerika’ sloganları eşliğinde Amerikan bayrakları yakıldı. Brian Whitaker’ın Guardian gazetesinde yazdığı gibi, meseleye Washington’un değil de Tahran’ın gözlüğüyle bakıldığında İran’ın nükleer silahlara ilgi duyması çok da saçma olmayabilir. Komşuları Pakistan ve Rusya zaten nükleer. Can düşmanı öteki komşusu Irak nükleer olmaya can atıyor, Afganistan’daki yeni hükûmeti de dünyanın en büyük nükleer gücü zorla getirdi. Hani bir komplo teorisi kurmak için değil ama, Los Angeles Times’ın geçen hafta Şaron’un Washington ziyaretini yorumlarken “İsrail, İran’ı uluslararası toplum dışına atmak istiyor” manşetini atması da yabana atılır bir fikir gibi görünmüyor. Yine Whitaker’a göre, ABD’nin Bush doktrinini genişletmesi değil, ‘Şaron doktrini’ni genişletmesi söz konusu asıl. Yani nasıl Şaron Filistinlilerin her yaptığından Arafat’ı sorumlu tutuyorsa ABD de benzeri bir şey yapıyor: Afganistan’da Taliban, Bin Laden’i kontrol edemiyorsa değiştiriyor ve bu böyle gidiyor... Sırada Lübnan, Yemen, Pakistan, Somali ve diğerleri var. O zaman da dünyada bütün sarsak hükûmetlerin yerine birer otoriter rejim koyarak yüzyıllarca sürecek bir terörle mücadele sürdürebiliriz. Bu, Amerikalı seçmene hoş gelebilirse de uzun vadede biçtiğinden çok terörist ekebilir.

Ayrıca, özgürlük ekilen yerlerde hâlâ bol bol ölüm biçildiğini de söylemekten başka çare yok. Kâbil’in kuzeyindeki fakir ve kalabalık bir mahalleden Guardian gazetesine (o da ancak üç ay sonra) yansıyanlar mide bulandırıcı. Çatısına düşen bombanın ardından aylardır şok nedeniyle konuşamayan ve kımıldayamayan Feridun’un hikayesini mi istersiniz, jet gürültüsü duyunca uçakları seyretmek üzere evinden fırlayan ve şarapnelle kafası kopan Serdar adlı delikanlının hikayesini mi, yoksa Herat’ta yarım tonluk misket bombasından saçılan 202 ‘sarı bezelye’nin yok ettiği onlarca sivilin hikayesini mi?.. New Hampshire Üniversitesi’nden Prof. Marc Herold, operasyonun başladığı günden beri sivil ölümlerinin çetelesini tutmaya çalışıyor. Sayı, şimdilik, 3.742. Kaynaklarından tam olarak emin olamadığı için sayıyı bilerek düşük tuttuğunu da ekliyor Herold.

Bu savaş ve ölüm rüzgârların ortasında ilginç bir buluşma gerçekleşiyor. Avrupa Birliği – İslam Konferansı Örgütü buluşması, ‘köprü ülke’ Türkiye’nin ‘köprü şehri’ İstanbul’da göz alıcı bir uygarlıklar buluşmasına dönüşüyor. Başlangıçta bir tartışma platformu olarak planlanan buluşma birdenbire, 89 ülke temsilcisinin coşkulu katılımıyla bir tür ‘zirve’ halini aldı. Buluşmanın fikir babası, Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in bu girişiminin ülkeye önemli bir itibar kazandırmasının yanı sıra, barış arayışı içindeki taraflara da önemli bir nefes alma fırsatı yaratması beklenir. (Önemli düşünür Edward Said’in sağlık sorunu yüzünden katılamaması, toplantının belki de tek esef verici yanı.)

Britanya Başbakanı (ve kültür elçisi) Blair’in, dört günlük Afrika gezisi sırasında gösterdiği insanüstü çabalara rağmen kara kıtada ömür süresi kısalıyor... Dünyanın açlığa mağlubiyetinden sonra ömrün de AIDS’e, sürekli savaşlara ve yoksulluğa mağlup olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Afrika’da, 2005’e kadar insanlar 48 yaşına ulaşamadan ölmeyi bekleyebilirler. Blair’in memleketinde, Avrupa ortalamasına uygun olarak erkekler 75, kadınlar 81.2 yaşına kadar ömür sürebiliyorlar.

MAKAS ARTIĞI:

Dünyaca ünlü düşünür ve biliminsanı Noam Chomsky iki konferans vermek ve Türkiye’de toplatılan kitabıyla ilgili bir duruşmaya katılmak üzere İstanbul’a geldi.

AB Türkiye Büyükelçisi Karen Fogg’un elektronik haberleşmesi basına sızdırıldı. Eylemi ‘hırsızlık’ olarak niteleyen Fogg, gerekenin yapılması için Dışişleri Bakanlığı’na başvurdu.

Blair, İşçi Partisi’ne bağışta bulunan işadamının şirketi için Romanya nezdinde girişimde bulunduğu için herhangi bir sıkıntı duymadığını söyledi.

Müflis enerji şirketi Enron’dan sonra telekomünikasyon şirketi Global Crossing de, daha önceki tefrikalarda haber verdiğimiz gibi, iflas ve soruşturma sath-ı mailine girdi.

Londra’nın Heathrow havaalanındaki yüksek güvenlikli bir bölgeden iki kişinin 6.5 milyon dolar çalabilmesi, bir muamma olarak kalma özelliğini koruyor.

Memer kanseri 10 yıl içinde ortadan kalkıyor.

Sigara iptilası müzik ile tedavi ediliyor.

Ayrıca okumanız için seçtiklerimiz:

1. Ayşe Arman’ın Özel Tim mensubu Ayhan Çarkın ile yaptığı söyleşi. 2. Neşe Düzel’in bankacı İsmet Alver ile yaptığı söyleşi. 3.Derya Sazak’ın TESEV Başkanı Can Paker ile yaptığı söyleşi. 4.  Kürsüdeki meslekdaş ve öğrencilerinin ortak imzasıyla, “Bilimin Koşan Adamı Aykut Barka’nın Ardından” başlıklı yazı.

Ömer Madra – Şerif Erol