No.60 - Çadırda Arz Talep Dengesizliği

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

Dünya Sosyal Forumu, cümbüşü bol bir törenle sona erdi. Tan Morgül’ün ve son olarak da Tracy Lord’un gönderdiği mektuplarda Filistin ve İsrail bayraklarının yan yana sallandıklarını öğrendik. Yerliler, gençler, gönülllüler, Asyalılar, Avrupalılar, hep bir ağızdan, “Başka bir dünya mümkün” diye bağırdılar. Kadınlı erkekli rap grupları şarkılar söylediler... Antoine Rouillé d’Orfeuil, “Porto Alegre’de Dayanışmanın Eko nomisi Münazarası” başlıklı yazısının sonunda, inisiyatiflerin zenginliği ya da kavramların kuvvetinden ziyade değişen ölçeğe dikkat çekiyor ve el ele tutuşan insanların sayısının görmezden gelinemeyeceğini söylüyor. 150 ülkeden gelen toplumsal hareketlerin temsilcileri, uzun çağrı metinlerinde, “sosyal adalet, hak ve özgürlükler, yaşam kalitesi, eşitlik ve barış uğrundaki mücadele bayrağını bundan böyle daha yükseklerde dalgalandıracaklarını” belirttiler (Kapanış bildirisine  www.attac.org/fsm2002 adresinden ulaşabilirsiniz). El ele tutuşanların sayısında ciddi bir artış olmasına rağmen Türk gazetelerinde bu konuya hemen hiç yer ayrılmamış olması da şayan-ı hayretti doğrusu. Gerek Dünya Ekonomik Forum’unu, gerek Dünya Sosyal Forumu’nu Açık Site’nin forum konuları arasında bulmak mümkün.

Türk gazetelerinde yer ayrılan konular ise şöyleydi:

Büyük haber IMF kredisinin gelecek olmasıydı. Üç yıllık bir vade içinde 16.2 milyar dolarlık bir desteğe kavuşuyoruz, ama bunun 6.2 milyar doları eski borçlarımıza mahsuben IMF’ye geri dönecek. IMF Başkanı Köhler ile Avrupa Direktörü Keppler Türkiye’nin başarısından ve istikbalin parlak olduğundan bahsediyorlar, ama Cumhuriyet gazetesi “IMF’nin koşulları ağır” diye manşet atmış. Altına da “75 bin kişi işsiz kalacak” demiş... Niyet mektubunu da verdikten sonra durumun iyi mi, kötü mü olduğu konusunda bir tereddüt havası hâkim. Üstelik, Türkiye’nin bu mektubu yazmaya niyet etmekten başka çaresi yokmuş gibi göründüğüne göre mektubun ardından neden böyle bir hava husule geliyor? Neden? Kemal Derviş neden yeterince iyimser değil? Ve neden, ekonomik programın yürütülmesinde siyasi kararlılığın yalpalaması halinde görevde kalmayacağını söylemek ihtiyacını hissetmiş? Hem de güzel günler sayılır bunlar... Bunu da Açık Site’nin forum sayfasında tartışmaya açmakta yarar var.

Pazar sabahı Afyon Bolvadin’de meydana gelen depremin ardından bu sefer daha hazırlıklı olduğumuz yolunda yorumlar da yapılmadı değil. Ancak bugün Cumhuriyet ve Zaman gazetelerinin haberlerine bakılırsa deprem bölgesinde çadır ticareti başlamış. Kızılay’ın 30 kişi için tek çadır verdiği söyleniyormuş. Tek çadıra sığamayanlar karaborsaya bakıyorlarmış; çadır fiyatları 125 ile 400 milyon arasında değişiyor.

Çadır deyince, Bahçeli, “Çöl çadırlarında susanlar bizi anlayamaz,” demiş. Biz ki çöl çadırlarında susmuşluğumuz yok; gene de anlamadık. Yakından baktık, meğer Recai Kutan “Hitler de 312 ile iktidar oldu,” demiş ve Sayın Bahçeli de bu cümleye cevaben Erbakan’ın Libya’da Kaddafi’nin çadırında boyun büküp laf işitmesine atıfta bulunuyormuş. Bu derin tarihsel göndermelerle dolu diyalogu müteakıben şunu da ilave edelim: Sayın Bahçeli, Mini Demokrasi Paketi’nin bir liderler zirvesinde yeniden ele alınmasına yönelik Ecevit’in önerisine kesin bir dille red cevabı verdi.

Porto Alegre’deki delegeler diledikleri kadar savaşsız bir dünya çağrısında bulunsunlar, diğer forumun cereyan ettiği ABD’de kararlılık sürüyor... diyecektik, ama aslında nasıl bir eğilimin sürdüğünü tam olarak anlayabilmek mümkün değil. Anlatalım: Irak, BM ile önkoşulsuz diyalog önerdi, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell teklif sanki kendisine yapılmış gibi bunun söz konusu olmadığını söyledi. Aynı Powell daha sonra ‘şer ekseni’ mensubu ülkeler ile diyaloga girebileceklerini söyledi. Hatta, Bush’un konuşmasını tefsir cihetine de giderek kötü olanın halklar değil, hükûmetler olduğunu söyledi. Bir de, “istila olmayacak”, diyerek hepimizin yüreğine serin sular serpti Powell; sadece “eylem gerekecek tabii” diyor. Nasıl bir ‘eylem’ bu? Bilemiyoruz... Mesela, Haaretz gazetesinin haberine göre ABD ile İsrail, Irak’a karşı bir tatbikat yapmışlar. İstila olmadığına göre, herhalde bir ‘eylemdir’ bu.

Ve nihayet, tam 42 sene sonra Patrice Lumumba’nın ruhu belki kısmen huzur buldu. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, 1961 yılında, iktidara geldikten 4 ay sonra devrilen ve öldürülen Lumumba için, ülkenin o zamanki sömürge yöneticisi Belçika’dan “samimi teessür” beyanı geldi.

1960 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra Kongo’nun seçimle iktidara gelen ilk lideri olan Lumumba’nın, Belçika ve Amerikan gizli servislerinin işbirliği olmaksızın öldürülemeyeceğine kesin gözüyle bakılıyordu o zamanlar. Ve galiba hâlâ...

Son olarak, müflis Enron’un eski yöneticisi Kenneth Lay’in Kongre’ye konuşmaya gönül indirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Malum, ‘savcılıksal iklim’ müsait olmadığı için pek taraftar değildi buna. Enron meselesini de Açık Site’nin forum konuları arasında bulabilirsiniz diyelim ve tefrikamızın düğümünü atalım.

Devamı yarın...

Ömer Madra – Şerif Erol