Bir önceki yazımda umut ettiğim, tezkere kararının “ret” oyu alması isteğim gerçekleşti. Halkımızın yüzde 94’ünün isteği meclise yansıdı. Vekillerimiz, bu milletin vekili olduğunu gösterdi diyebiliriz. Fakat, bundan sonrası da önemli. Tezkerenin tekrar meclise getirilmeyeceğini ummak isterim. Meclis artık iradesini duyurmuş iken, meclisteki AKP iç muhalefet unsurlarını korumakta fayda olduğu kanısındayım. Bir siyasi partinin renkliliği ve çeşitliliği o partiyi oluşturan üyelerin kişilik ve düşünce farklılıklarında yatar bence.
Demokrasideki çoksesliliği, aynen bir orkestradaki her işlevi farklı çalgıların birlikte bir bütününü oluşturdukları fikriyatın orkestra şefi tarafından hissettirilmesine benzer. Bir siyasi parti başkanı, aslında bir orkestra şefi gibi olmalıdır. Orkestradan dengeli, bütünleşik, ama çalgıların karakteristik özelliklerini koruyarak bu bütünü oluşturmalarını sağlamak orkestra şefinin birincil görevidir. Bir parti başkanı da, üyelerinin karakteristik özelliklerini koruyarak bir PARTİ bütününü oluşturdukları bilincini her zaman korumalıdır. Parti başkanı bir DİKTATÖR değildir. Üyelerinin bireysel olarak her konuda farklı düşünceleri vardır. Tüm üyeler başkan gibi düşünmeye ve davranmaya zorlanırsa, bu noktada demokrasiden söz edilemez, bu MONARŞİ’dir.
Ancak Amerikalıların milletvekillerini ikna etme turları ve askeri araç sevkiyatının sürmesi gibi gerçeklerin, Amerika’nın Türkiye’nin parlamenter gerçeklerine aldırmayıp bildikleri yolda özgürce ilerlemesine izin verecek dereceye ulaşması, büyük tedirginlikler yaratmaktadır. AKP’ye büyük umutlarla oy veren kitlenin umutlarının ne derece gerçekleşeceğini iyi izlemek gerekiyor. Ülkenin sosyo-ekonomik dengelerinin daha önceki dönemden ne derece iyiye doğru ilerleyeceğiniz birlikte göreceğiz.
* * *
Talk Show programı hazırlamak ve sunmak bir kültür, bilgi ve beceri işidir. Ülkemizde bugün Talk Show diye adlandırılan, aslı SÖYLEŞİ olan programları ne yazık ki usta ellerde değil. Okan Bayülgen ve Beyazıt Öztürk’ü bu kategorinin dışında tutarak belirtmek isterim ki, TV yöneticileri bir TV kanalının ticarethanenin ötesinde toplumsal bir işlevi olduğunu, eşini işine, çocuğunu okuluna göndermiş kadınlarımızın gündüz yayınlanan programları izlediklerini ve özellikle Esra Ceyhan ve Seda Sayan seviyeyi ne kadar düşürdüğünü göremediklerine inanıyorum. Bir mahalle evindeki basit muhabbet seviyesindeki bu Talk Show formatının yayıncılık ilkelerine ne kadar uygun olduğunu denetleyen bir mekanizma olmadığı için, TV yayıncıları “uysa da..., uymasa da...” mantığıyla yayınlarını sürdürmekte ve bu yayınların sosyolojik, ekonomik ve kültürel açıdan yarattığı tahribatın farkına varmamaktadırlar. Dünyadaki TV’lerde yayımlanan Talk Show programlarında belli bir kalite vardır ve olmak zorundadır. Çünkü yayıncı, halkı eğiten, halkın üstünde bir seviyededir. Bu bilinci bazı kanalların dışında, yayıncılarımız ne zaman kazanacak merak ediyorum.