12/10/2003Radikal 2 E. FUAT KEYMAN
AKP hükümetinin Türkiye'yi çok ciddi ve tehlikeli bir sürece sokmasını yaşama geçirecek olan "Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi"yle ilgili tezkere geçti. Türkiye için bu kadar önemli bir konu bir gün içinde, apar topar, gerekli tartışmalar yapılmadan ve daha da kötüsü kapalı oturumla, dolayısıyla da toplumdan gizli bir şekilde 358 oyla Meclis'te kabul edildi. Hükümetin Meclis'ten yetki/izin aldığı saatlerde, Irak geçici yönetiminin "Türk askerlerinin Irak'a gelmesini istemediğini" belirten kararını sızdırması da, AKP'nin bu aceleciliğinin gereksizliğine ve antidemokratik tavrına verilen ironik bir yanıt oldu.
AKP çok büyük, aynı zamanda da çok gereksiz, bir kumar oynuyor. Yaklaşık 10 bin Türk askeri "düşük yoğunluklu kent savaşı" denilebilecek çok tehlikeli bir bölgeye gönderiliyor, bu sayının yeterli olabileceği meçhul, asker konuşlandırmanın süresi bir yılla sınırlandırılmış olsa bile, bu sürenin uzama olasılığı çok yüksek. Üstelik, Türk askerlerinin Irak'a nasıl gideceği bile, hâlâ ciddi bir tartışma noktası. Barış gücü olarak tanımlanan Türk askerlerinin Kuzey Irak'a girmesine ve bu yolla görev bölgelerine gitmesine izin verilmiyor. Askerlerin hava yoluyla ya da Ürdün üzerinden Irak'a yollanma olasılığı tartışılıyor. Acelecilikle ve antidemokratik olarak tezkere Meclis'ten geçiriliyor, ama ne Türk askeri barış gücü olarak Irak'ta isteniyor ne de askerimizin nasıl oraya gönderileceği belli. Trajikomik bir durum. AKP'nin, bu ciddi ve tehlikeli sürece Türkiye'yi sokarken, Irak'a asker gönderme kararını hangi temelde ya da hangi ilke içinde aldığını da bilmiyoruz. AKP, BM Güvenlik Konseyi'nde yapılan tartışmaların sonucunu beklemeden, hatta garip bir şekilde bu tartışmaların uzun sürmesini eleştirerek, ABD ile ikili bir ilişki içinde ve tektaraflı olarak asker gönderme kararı alabiliyor. Irak geçici yönetimi Türk askerini istemediğini söylerken, niçin BM temelinde oluşacak, çoktaraflılık ilkesini içeren ve meşruiyet olasılığını ortaya çıkartacak bir kararı bekleyemeyecek kadar acele bir kararın Türkiye tarafından alınması gerekiyor? Bu çok önemli soruya yanıt olabilecek hiçbir açıklama AKP tarafından yapılmıyor. Kendisini bugün "muhafazakâr-demokrat" olarak tanımlayan AKP, Türkiye için hayati önem taşıyan bir kararı, katılımcılığın ve demokratlığın temel koşullarından biri olan "toplumu bilgilendirme" ilkesini gözardı ederek, acele bir şekilde Meclis'ten geçiriyor.
AKP'nin asker gönderme kararı insani durumu temel alan bir "insani yardım ve insani müdahale" ilkesini içermiyor. Bu karar toplumun bilgilendirilmesini önemli görmeyen antidemokratik bir nitelik taşıyor. Aynı zamanda, uluslararası ilişkiler bağlamında da insani yardım ve çoktaraflılık ilkelerini gözardı eden, tektaraflı, etik/ahlâki bir duruşu dışlayan ve tamamıyla "çıkar temelli" alınmış bir kararı simgeliyor. Uluslararası meşruiyeti olmayan haksız bir savaşın dışında kalan Türkiye'de, AKP'nin Irak'a asker yollama kararını, bu kadar aceleci Meclis'ten geçirmesi, bu kadar "çıkar temelli" ve bu kadar tektaraflı olarak alması, gereksiz olduğu kadar, Türkiye'yi tehlikeli, riskli ve çok büyük bir belirsizlik sürecine sokma potansiyelini de içeriyor.
Niye acelecilik?
Bu noktada yanıtlanması gereken soru şu: Niçin AKP asker gönderme kararında bu kadar aceleci davrandı? İki hafta önce Radikal İki'de yazdığım "AKP ve dış politika" yazısında da vurguladığım gibi, bu soruya yanıt, ABD'nin Irak'a karşı tektaraflı olarak başlattığı savaşın başından beri, AKP'nin aldığı ilkesiz ve faydacı dış politika anlayışında yatıyor. Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi konusunda aceleci olması gereken taraf, ne AKP ne de Türkiye, ama ABD ve yeni muhafazakâr Bush yönetimi. Şu anda ABD dışında, Türkiye'den bu kadar aceleci davranmasını talep eden ne devlet düzeyinde, ne uluslararası örgüt düzeyinde ne de sivil toplum düzeyinde bir aktör var. Savaş sonrası dönemde ciddi bir siyasal karmaşa yaşayan, savaşın nedeni olarak gösterdiği kitle imha silahlarını bulamayan, kendi toplumundan aldığı savaş desteği sürekli düşen Bush yönetimi, hızlı bir şekilde Irak'ta güvenlik ve istikrarı sağlamak zorunda.
Bu konuda yapılan BM Güvenlik Konseyi'ndeki tartışmalara baktığımız zaman görüyoruz ki, Bush yönetimi ciddi eleştiriler alıyor ve çoktaraflılık temelinde bir çözüm için çalışmalar da sürüyor. Böyle bir ortamda, aceleci olması gereken Bush yönetiminin en önemli desteği Türkiye oluyor. AKP yönetiminin aceleciliğinin ve Meclis'ten geçen tezkerenin gerçek anlamı, Bush yönetiminin Türkiye'den Irak'a hızlı bir zaman birimi içinde asker gönderme talebini yaşama geçirmekten başka bir şey değil.
AKP'nin demokratik ve etik bir dış politika anlayışı sergilemek yerine, ilkesiz ve faydacı bir biçimde bu talebe evet demesinin gerisinde, iki neden, daha doğrusu AKP'nin Irak savaşı boyunca yaptığı iki ciddi hatanın olduğunu düşünüyorum. Birincisi, son 8.5 milyar dolarlık kredi sorununda da gördüğümüz gibi, AKP'nin ABD'yle girdiği çelişkili ve sorunlu ilişki. Kendi ulusal çıkarları temelinde hareket eden ve siyasi bir aktör olarak Irak'a karşı savaş başlatan bir devletle ilişkide yapılabilecek en önemli hata, bu devletle ekonomik yardım ilişkisine girmektir. Bu devlet süper güç, onunla girilen ilişki de ikili, asimetrik ve bağımlılık ilişkisi temelinde olunca, bu daha da büyük bir hatadır. 11 Eylül sonrası dünyaya siyasi temelde yaklaşan bir aktörle girilen ikili ekonomik yardım ilişkisi içinde, verilen ekonomik yardıma karşı sizden talep edilen de siyasi olacaktır. AKP'nin ABD ile faydacı bir temelde girdiği ilişkinin sonucu da, Irak'a insani temelde değil, ABD'nin müttefiki olarak asker yollama kararını acilen Meclis'ten geçirmek oldu.
AKP'nin yaptığı ikinci hataysa, 11 Eylül sonrası dünyada ABD dış politikasının savaş ve güvenlik olguları temelinde hareket eden siyasi niteliğini iyi okuyamayarak, kültüralist bir yaklaşımla Irak sorununa yaklaşması. İslami kimliğinin katkısıyla, AKP 11 Eylül olayına ve Irak Savaşı'na başından beri medeniyetler çatışması tezi temelinde yaklaştı. Dolayısıyla özü siyasi, görüntüsü kültürel olan bir süreci hatalı okudu. Bugün, sanki Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması nedeniyle Türk askerlerinin Irak halkı tarafından iyi karşılanacağı gibi kültüralist bir varsayımla, AKP ABD'nin ikinci müttefiki olma kararını alabiliyor. Bu varsayımın tam tersinin, dolayısıyla işgalci güçle birlikte hareket eden Müslüman bir ülkenin sadece Irak halkıyla değil, diğer Ortadoğu ülkeleriyle de ilişkilerinin bozulabileceği olasılığının da gerçekçi bir olasılık olduğunu, AKP'nin unutmaması gerekir. Irak geçici yönetiminin "Türk askeri istemiyoruz" açıklaması, bu olasılığın yüksek olduğuna bir kanıttır. Irak'ta askeri ve siyasi bir işgal sürüyor. Bu sürece, çok ciddi bir hatayla, siyasal değil kültüralist yaklaşan AKP'ye ilk yanıtı da, ironik olarak, işgal gücü tarafından kurulan Irak geçici yönetimi verdi.
Etik/stratejik dış politika
Bununla birlikte kabul etmeliyiz ki, işgal altında siyasal bir karmaşa içinde olan Irak'ın uzun süreli bir güvensizlik, istikrarsızlık ve belisizlik içinde kalması ve bugün yaşanan "düşük yoğunluklu kent savaşı" durumunun uzun süreli olması Türkiye için sorunlu olacaktır, ama bu durum sadece Türkiye için değil, aynı zamanda Ortadoğu ve uluslararası sistem için de geçerlidir. Bugün Irak'ta hem bir işgal, hem bir siyasal karmaşa hem de bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Bosna, Ruanda ve Somali'den sonra, Irak'ta da "insani yardım ve insani müdahale"yi gerektiren bir durum var. Bu bağlamda Türkiye önemli bir rol oynayabilirdi. Bu rolün, AKP'nin aceleciliğinin ve faydacı tutumunun aksine, etik, demokratik ve insan temelli bir dış politika anlayışı içinde oynanması gerekirdi. Aksine, AKP Türkiye üzerine çok tehlikeli ve riskli bir kumar oynamayı tercih etti.
(E. FUAT KEYMAN: Koç Üniversitesi)