21 Haziran 2010
İsterseniz benim katı yürekli bir alçak olduğumu söyleyin, ama sempati talep eden kurumsal yatırımcıların şimdi BP’yi dava açmakla tehdit etmesini anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Onlar şirketin, hisse senedi fiyatlarını, güvenlik kayıtlarını yanlış beyan ederek şişirdiklerini iddia ediyorlar. Bunun gerçek olup olmadığını bilmiyorum, ama bildiğim bir şey varsa o da yatırımcıların bunu anlamamak için ellerinden geleni yaptığı. Şimdi şirketi sorgulamaya kalkan herkese bağırıp çağırdıkları yılların faturasıyla karşı karşıyalar.
Bu yatırımcılar BP tarafından uyarılmış olmayabilirler, ama çevreci gruplar ve etik yatırım fonları tarafından tekrar tekrar uyarılmışlardı. Her sene, BP’nin yıllık genel kurulunda, şirketin aldığı çevresel ve sosyal riskler hakkında şirketten daha çok bilgi talep etmeleri için davet ediliyorlardı. Ve her sene bunun yerine, kendilerini karanlıkta bırakan BP’yi tercih ettiler. Gelirlerinin abartılı kâr paylarına güvenerek (BP İngiltere’nin tüm firmalarının kâr paylarının %12’sini karşılıyor) şirkete hesap sormayı reddettiler.
Uyarı sinyallerini görmek hiç de zor değildi. Bir tanesi BP’nin 2009 Yıllık Raporu’nun ön sayfasına sıçramıştı, başlığı Enerji Öncülerinin İşletilmesiidi (Operating at the Energy Frontiers). Tüm çokuluslu petrol şirketleri gibi, BP’yi de eski rezervlerin azalması ve devlete ait şirketlerin artan gücü kolay petrol sahalarından uzaklaştırdı. Bu nedenle BP, paranın akışını devam ettirmek için diğer şirketlerin düşünemeyeceği riskler aldı. Raporda 'Risk, her iş alanı için için kritik konu, ama BP'de bizim için yaptığımız işin temeli” deniyor. “Biz enerji endüstrisinde, risk almanın anahtar olduğu bir ortamın en ön saflarında çalışıyoruz, risk alma ve idare etme yeteneğimizi, başkalarının yapamayacağı ya da yapmayı tercih etmeyeceği zor işleri yaparak göstermeye devam ediyoruz.”
BP’nin 2009 raporunda idare edebildiğini iddia ettiği riskli durumlar arasında derin deniz sondajı da var: “Biz Meksika Körfezi’ndeki derin deniz başarımızı uzun vadede de devam ettirmek için istisnai derecede iyi konumlandık.” Ama buradaki risk, diğer sınırlarda olandan çok az daha yüksekti. Tartışmalı durumlar üzerine imzalanmış bir kontratın neticesinde, şu an Irak’taki Rumaila sahasında hâlâ petrol üretiyorlar. Daha yeni Batı Papua’da Tanguh projesinden sıvılaştırılmış doğal gaz nakliye edilmeye başlandı. Bu nakliyenin izni ise, ülkede gazın bulunduğu bölgeyi vahşice topraklarına katan ve orada bir katliam gerçekleştiren Endonezya hükümeti tarafından sağlandı. Eğer Batı Papua bağımsızlığını kazanırsa, BP’nin yapması gereken birçok açıklama olacak.
Brezilya kıyılarında derin deniz petrollerine para akıtılıyor, Angola kıyılarında daha da derin denizler sondajlanıyor. Ekolojik riskler nedeniyle Kanada’nın katranlı kumlarına yatırım yapmayı daha önce reddetmiş olan BP, 2007’de dünyanın en büyük çevresel savaş alanına dalarak bu durumu tersine çevirdi. Alaska’dan geçen petrol hattı sürekli olarak hassas habitatlara petrol sızdırıyor. Azerbaycan ve Türkiye arasındaki petrol hattı, el konulan topraklar ve BP’nin Türkiye hükümeti üzerindeki etkileyici icra yetkisini onaylayan kontrat sayesinde kurulmuştu. Bunun devam etmesine daha ne kadar izin verilebilir?
Yılın başında bir grup etik hissedara verilen cevaba göre, BP’nin gelecek kazanç beklentileri serbest enerji talebine dayalıymış. Bahsedilen dünya enerji artışı rakamları, Uluslararası Enerji Ajansı’nın, “hükümetler var olan politika ve uygulamaları değiştirmediği takdirde, dünya enerji pazarının nasıl gelişeceğine dair bir temel resim” olarak tanımladığı referans senaryosundan alınmış..
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) tahminine göre bu serbest talep, küresel sıcaklıklarda altı derecelik bir artışa sebep olacak. Eğer hükümetler iklim değişikliliğini ciddiye alırlarsa (ve Deepwater Horizon sızıntısı Barack Obama’ya daha önce sahip çıkmadığı bu konuda bir baskı uygularsa) BP’nin beklentileri, Gordon Brown’un arkası kesilmeyen ekonomik gelişme beklentileri kadar gerçekçi hale gelir.
Asıl soru bu risklerden birinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği değildi, asıl soru: “Hangisi ve ne zaman?’ Soru değişmedi. Er ya da geç yeni bir felaket gerçekleşecek, ama Angola’da mı, Alaska’da mı, yoksa ikisinin arasında bir yerde mi bilinemez. BP’nin ‘cesur ve öncü’ olarak sunduğu şey, kurbanlarına daha çok ‘kendi hayatlarının ve geçim kaynaklarının küstahça önemsenmemesi’ olarak gözüküyor. Gelecek kârlarından beklentileri, şu ana kadar nispeten güvenli sayılan varsayıma dayalıydı; bu işin bedelini başkaları ödeyecekti.
2002’de Henderson Global Yatırımcılık (Henderson Global Investors) kendi araştırmacılarından birinin yürüttüğü, BP’nin Alaska’da aldığı güvenlik riskleriyle ilgili araştırmasından sonra, BP’yi sosyal açıdan sorumlu fonlarından çıkarttı. (Bu zaten o fonların en başında neden orada bulunduğu sorusunu da akla getiriyor, ama her neyse.) Henderson bu kararını yayınladı ve sonuç olarak BP’nin hisselerinden panik halinde bir kaçış... olmadı. Diğer yatırım şirketleri Henderson’un uyarısını görmezden gelmeyi ve petrol firmasının vaatlerine güvenmeyi tercih etti.
BP ve diğer petrol firmalarını riskli seçenek olarak görmek şöyle dursun, kurumsal yatırımcılar onlara temel stoklar olarak baktılar: sıkıcı, güvenilir yatırımlar. Baskı grubu paltformundan James Marriott’un da dikkat çektiği gibi: Onlar hükümetlerin başını derde sokan herhangi bir petrol şirketinin kalkınmasına yardım etmesini ve savunmasını beklediler. Hatta, gerekirse kendileri için savaşa gitmesini. Ve nadiren hayal kırıklığına uğradılar- şu ana kadar.
Fon operasyon sorumluları ne zaman Yeşiller veya etik yatırımcılar onları BP’nin düşüncesiz hareketleri konusunda uyarsa, onlara teşekkür etmek yerine, düşmanca tepki gösterdiler. 15 Nisan’da, Deepwater Horizon patlamasından beş gün önce, Co-operative Yatırım Yönetimi’nden (Co-operative Asset Management) bir grup yatırımcı BP’nin Yıllık Genel Kurulu’nda, şirketin aldığı riskler ve katranlı kum operasyonu hakkında daha fazla açıklama talebinde bulunduğu bir önergeyi gündeme getirdi. Gelmiş geçmiş en etik önergelerden biriydi ama sadece fon sahiplerinin %15’inin tarafından desteklediğini veya önemsendiğini gösterdi. Geriye kalan %85 ise şirketin onları kazıklama hakkını destekledi.
FairPensions’un geçen seneki raporunun uyardığı gibi, Sosyal Güvenlik Kuruluşları çevresel ve sosyal riskleri değerlendirme sorumluluğunu fon operasyon sorumlularına devretti. Fon operasyon sorumlularıysa, fonların onlara baskı yapmadığını söyleyerek, bu konuda ya isteksiz ya da acizdi.
FairPansions İngiltere’nin önde gelen 30emeklilik fonunu inceledi, sonuç felaket. Sadece 5 fon kendi oylama kayıtlarını yayımladı; sadece 6’sı Birleşmiş Milletler’in Sorumlu Yatırım İlkeleri’ni (Principles of Responsible Investments) imzalamıştı. Etik değerlerini açıkça ilan eden şirketlerin çalışanlarını temsil eden ve fonlar bile- Aviva, Marks and Spencer ve Kooperatif Grup- berbat bir şekilde işlemişti. Üniversiteler ve BT emeklilik fonları iyi performans gösterdi. The Coal Emeklilik planı ve IBM, Unilever, BAe ve Lloyds TSB fonları 20 sorumluluk yatırımının her birini boşa çıkardı.
Sonuçta bu emeklilik fonlarına yatırılan milyonlarca insanın emeklilik ikramiyesine zarar veren BP değil, ya da sadece BP değil. Şimdi fon sahipleri daha önce uygun buldukları tehlikeli stratejiler için BP’ye saldırıyor, ama yanlış hedef seçmişler. Asıl dava açmaları gereken kişi, kendileri.
Türkçeye çeviren: Mavi Özkalıpçı