Makale - Yorum - Analiz
Şimdiye dek Yeryüzünde beş kitlesel yokoluş yaşandı; altıncısının içinde yol almakta olduğumuz da bilimsel bir gerçek. Bu kitlesel yokoluşların içinde en şiddetlisi, yaklaşık 252 milyon yıl önce gerçekleşen Permian yokoluşuydu. Bu, Yeryüzü'ndeki hayatın yüzde 95’ini imha etti. Şimdi yaşadığımız kitlesel yokoluş süreci ise, antropojenik (yani insan eliyle yaratılan) küresel ısınmanın sonucu. Ve bu kez, on binlerce yıla yayılan Permian yokoluş sürecinin aksine, insanlık atmosferdeki CO2 seviyelerini çok daha büyük bir hızla yükseltmekte.
The Guardian gazetesi, haftalık Guardian Weekly ekinde, II. Dünya Savaşı’nın en karanlık yıllarından günümüze parlak bir ışık tutmayı amaçlayan olağanüstü güncellikte ve tüyler ürpertici nitelikte bir tanıklığa yer verdi. “Varşova Gettosu’ndan sağ çıkabildim. Ama şimdi, Holokost’u yaratan hataları tekrarlamaya mahkûm olduğumuzu dehşetle farkediyorum.” Türkçe çevirisi burada.
Köklü bir zihniyet değişimi geçirmedikçe, sözde değil özde özgürlükçü, demokrat, adil olmayı başaramadıkça, ayıbımız da zulüm karşısında güçsüzlüğümüz de sürecek demektir.
Gezegen bizim şiddetli saldırımız altında Antroposen (İnsan Çağı) adı verilen bir döneme geçiş yapmakta. İnsanların sayısı 7 milyarın üstüne tırmanmış durumda. Karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde olan hava, su, buz ve kayalar değişim geçiriyor. Hararet yükseliyor. Antroposen, büyük olasılıkla insanlar ve diğer türlerin çoğu için yok oluşla ya da kitlesel bir soy tükenişi ile sonuçlanırken, aynı zamanda bilinen yaşam biçimlerinin büyük çoğunluğunu devre dışı bırakacak iklim koşulları yaratacak.
5 Ağustos Pazar günü düzenlenen "Barış İçin Müzik Orkestrası" etkinliğini duyuran afişte yerin adı kazındı. Ruhban Okulu'nun yerini Şehit Muhtar Yüksel İlkokulu aldı. Ancak bu yer değişikliğinin neden gerçekleştiği hiç konuşulmadı. Hiç bir açıklama yapılmadı.
Torunlarımız görürse ürkerler diye korktuğumuz o yaratıklar havaya uçup gittiler: kötümserlerin bile öngördüğünden daha hızlı olup bitti bu.
Özge Başak Taneli, akademisyen Ahmet İnsel'le bir söyleşi yaptı: "Türkiye sürekli otoriterizm üretiyor. Bu sadece tepeden dayatılan bir otoriterizm değil, toplumun kendi içinden gelen bir eğilim de var. O yüzden halkın desteklediği popülist bir otoriterizm oluyor."
Doğubayazıt’ın bir Türkmen köyünde bakkallık yapan AKP’li Mevlüt Bengi başından vurulmuş halde bir direğe bağlanmış olarak bulundu. Göğsüne iliştirilmiş kağıtta, “Sorgulanıp, cezası PKK’nın silahlı kanadı HPG tarafından verilmiştir” yazıyordu. Seçimler öncesinde Kürt hareketine yönelik yeni bir provokasyon olduğunu düşündüm önce, ama kısa süre sonra PKK cinayeti üstlendi.
Yakınlarda okuduğum bir kitap. Bu yılın başlarında New York'ta çıktı. İngilizce adına gelince: "The Road to Unfreedom". Türkçe'ye nasıl çevrilebilir?
HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu: "Siz korku imparatorluğunun sözümona 'korkusuz' bekçileri! Siz demokrasinin 'hep bana' bekçileri! Sizler de bir gün insanlığı ve demokrasiyi öğreneceksiniz… "
Hürriyet okur temsilcisi Bildirici, 70 kişinin ismini yazarak hedef gösteren Devlet Bahçeli’nin verdiği ilanı yayınlayan gazetesine tepki gösterdi: “‘Ben parasını alır yayımlarım, içeriği beni ilgilendirmez’ diyemezsiniz.”
Hakan Özyıldız: Yüksek dış borcu olan ülkelerin bağımsız ekonomi politikası ve dış politika uygulayabileceğini düşünen varsa hayal âlemindedir.
Geçen sene bir video projesi için Hansen ile bir röportaj yaptım. Kendisine gençlere bir mesajı olup olmadığını sordum. “Basit şey şu,” dedi. “Arkamızda böylesine lanet olası [s..tirici] bir enkaz bıraktığımız için özür dilerim.” Acaba bundan daha açık ve net bir mesaj olabilir mi?
Seçim sonuçlarını değerlendiren tutuklu cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, “Mevcut koşullarda siyaseti çözüm alanına dönüştürmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Muhafazakâr-dinci-milliyetçi kimlik sandıkta baskınlığını korudu. Ama karşısında Tek Adam rejimine karşı kararlılığını ifade etmiş, yabana atılamayacak bir kitle var. Şimdi demokrasi mücadelesinin daha zor, daha kritik ama bir o kadar da hayati safhası başlıyor.
Bugün, karşılaşmaya başlayacağımız durgunluk, fakirlik, cehalet, çaresizlik… Hep demokratik ilkelerle yönetilen partilerimiz ve köy ve mahalleden başlayan yerinden demokratik bir yönetimimiz olmadığındandır. Önce ne istediğimizi bilip, tanımlayalım; bizi güdecek adam mı arıyoruz, yoksa halk idaresi mi?
Kimse yüzeysel kazanımlara aldanmasın. Konjonktürel olarak kazanılan büyük seçim zaferleri demokrasi tarihi açısından bir kazanç değil. Asıl büyük zafer, halkın barış, özgürlük ve demokrasi için beslediği umudu canlı tutan gösterişsiz küçük zaferdir.
Muhalefet ne yapacak? Despotluğa karşı demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesinde muhalefet birleşebilecek mi?Güç birliği yapabilecek mi? Kendisini yenileyebilecek mi muhalefet? Evet, 24 Haziran bir son değil, bir başlangıç. Demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesinde yeni bir başlangıç... Soru ve sorun da şu: Bu demokrasi mücadelesini muhalefet örgütleyebilecek mi?
AGİT'in seçim gözlem heyeti bugün hazırladığı ön raporu basın toplantısıyla duyurdu. Raporda, "Seçmenlerin gerçek bir tercihi vardı, ancak görevdeki başkan ve iktidar partisi medyada da dahil olmak üzere haksız avantaj sağladı" denildi.
Seçim sonuçlarıyla ilgili Avrupa'dan ilk açıklama AP'nin Türkiye raportörü Kati Piri'den geldi. Piri, twitter'dan yaptığı açıklamalarda OHAL koşullarına vurgu yaptı, "AB ile uyuşmayan bir sistemin önündeki tek engel kalktı" dedi.