Kimse yüzeysel kazanımlara aldanmasın. Konjonktürel olarak kazanılan büyük seçim zaferleri demokrasi tarihi açısından bir kazanç değil. Asıl büyük zafer, halkın barış, özgürlük ve demokrasi için beslediği umudu canlı tutan gösterişsiz küçük zaferdir.
HDP, ana ekseni Kürt özgürlük hareketi, varlık nedeni de demokrasi ve eşit haklı vatandaşlık olan özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı, insan haklarına saygılı, güçler ayrılığını benimseyen, hukukun üstünlüğüne bağlı, radikal demokrasi amaçlı bir Türkiye partisidir. Özgürlükçü ve barışçı iç ve dış politikasıyla iktidar karşıtı, adil bir gelir dağılımı ve bölgelerarası dengeli ekonomik kalkınma programı ile de düzen karşıtıdır. HDP, Türkiye’yi ekonomik yıkıma ve kaosa sürükleyen AKP iktidarının yakın gelecekteki tek alternatifidir.
2015 milletvekili genel seçimlerinde, AKP’nin tek başına hükümet kuramaz duruma düşmesini sağlayan da HDP idi. Sayın Erdoğan, HDP’nin etkin bir siyasal parti olarak varlığını koruduğu sürece AKP’nin tek başına iktidar olamayacağının bilincindedir. Keza, Sayın Erdoğan, AKP’nin yağma ekonomisi ve saldırgan dış politikası ile HDP’nin özgürlükçü, barışçı, adil ve dengeli ekonomik kalkınma politikası karşısında uzun süre varlığını koruyamayacağını bilmektedir.
Bu nedenle 2015 genel seçimlerinden sonra hasmı bîamanı olan MHP ile uzlaşarak HDP’yi tamamen tasfiye etmeye ve siyasal yaşamdan söküp atmaya karar verdi. Nitekim 1 Kasım yenileme seçimi kampanyası, HDP’nin dışlanması üzerine kuruldu. HDP, ötekileştirme, şeytanlaştırma ve gayrı milli suçlamalarının hedef tahtası yapıldı.
Sayın Erdoğan’ın grupta, aylık muhtar toplantılarında ve seçimlerde yaptığı konuşmalarının ana teması HDP düşmanlığıydı. HDP’nin bir terör örgütü olduğu, üyelerinin terörist ve gayrı milli oldukları, inanç bakımından da Zerdüşt dininden oldukları suçlamalarını aylarca ve aralıksız biçimde sürdürdü.
Kampanya boyunca HDP’nin il ve ilçe binalarına, güvenlik güçlerinin ilgisiz kaldığı, kimisi cinayet amaçlı, 125 fiziki saldırı yapıldı. Devletin bütün imkânları kullanılarak yürütülen HDP karşıtı kampanyaya karşın HDP 1 Kasım seçimlerinde de barajı geçti ve TBMM’deki üçüncü büyük grup statüsünü korudu. Sayın Erdoğan bu sonuçtan memnun değildi. Güçlükle de olsa hükümeti tek başına kurmayı başarmış olmaktan mutlu olmadı. Çünkü HDP’yi barajın altına düşürememişti.
Seçimlerden sonra da HDP karşıtı karalama kampanyasını ve tasfiye politikasını sürdürmekte kararlıydı. Nitekim HDP karşıtlığı dur durak bilmeden devam etti ve ayni hınçla devam ediyor.
Sayın Erdoğan HDP karşıtlığını, bizzat kendisinin yönettiği ‘barış görüşmelerini’ 2015’te aniden terk ederek yeniden güvenlik politikasına dönme kararıyla birlikte başlattı. Barış komitelerinin gezi raporları, hükümet adına görev yapan HDP yöneticileri ile AKP, hükümet ve devlet temsilcilerinin hazırladıkları ortak barış bildirgesi yok sayıldı. İlgili kanun rafa kaldırıldı. Oysa toplumda barış umudu yükselmiş ve halkın barış talebi yüzde 80’lere çıkmıştı. HDP karşıtı kampanya ile bu oran tersine döndü. Artık barış talebi terörle eşdeğer görülmekte ve suç sayılmaktadır.
Barış görüşmeleri bitince hükümet HDP’yi siyasal ve toplumsal alanlarda soyutlamaya girişti. Artık ne yazılı ne de görsel basında HDP’den ve HDP yöneticilerinden söz edilmeyecekti. Daha önce HDP sözcülerinin arkasından koşan TV kanallarında partinin adını anmak bile yasaklandı. Ulusal basın organlarının başköşesinde yeri olan HDP birden buharlaşmış, yok olmuştu. HDP üyesi ya da HDP’ye yakın kimselerin çıkardıkları onlarca yazılı basın organı ve TV kanalı ile haber ajansı toptan kapatıldı. Kürtçe tiyatro oyunları yasaklandı ve sahnelere kilit vuruldu.
HDP karşıtı saldırıların en önemlisi, halkın seçtiği 81 belediye başkan ve meclis üyeleri ile İl Genel Meclisi üyelerinin KHK’larla görevden alınarak ya da tutuklanarak yerlerine AKP’ye yakın memurlardan kayyum atanması oldu.
Ülkedeki savcıların tümü, HDP sözcülerini izleyerek suçlayıcı fezlekeler hazırlamakla görevlendirildi. Kısa zamanda TBMM’de HDP’li vekillerin her biri için yüzlerce dosya birikti. Anılan dosyaların savcılıklara süratle intikalini sağlamak ve sanık milletvekillerini bir an önce tutuklatmak için, Anayasanın 83/2 ve 15/2 maddeleri yok sayılarak, makabline şamil anayasa değişikliği yapıldı. Kanundan önceki suçlamalar için dokunulmazlıklar kaldırıldı. Hemen ardından, meclis kararı olmadan, başta HDP eş genel başkanları olmak üzere 15 HDP milletvekili tutuklandı. Parti felç oldu, fiilen çalışamaz durumu getirildi. Yargılama sürecinde tutuklananların bir bölümü bırakılırken, yenileri tutuklandı. Halen eş genel başkanlarla birlikte dokuz HDP milletvekili tutukludur.
Tutuklu ya da tutuksuz HDP’li vekillerin bir bölümü, geriye bırakılması mümkün, küçük cezalarla mahkûm edilerek vekillikleri düşürüldü. Bir bölümünün de, meclisteki teamüle aykırı olarak, devamsızlık nedeniyle vekilliklerine son verildi. Böylece toplam 11 HDP’linin milletvekilliği düşürüldü. Partinin il ve ilçe başkanları başta olmak üzere 15 bin civarında aktif üyesi terörle bağlantılı oldukları iddiasıyla tutuklandı. Parti mefluç hale getirildi. Rejim değişikliğini öngören anayasa oylamasında ve 24 Haziran seçimlerinde nerdeyse çalışacak kimse kalmamıştı. Nitekim parti açısından her iki kampanya da son derece sönük geçti.
Partinin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın tahliye talebi reddedildiği için seçim kampanyasını cezaevinde avukatları aracılığıyla sosyal medyadan üzerinden yürütmek zorunda kaldı. Bu, dünya tarihinde bir ilkti. Diğer partiler görkemli meydan toplantılarında halka doğrudan hitap ederek seçim kampanyası yürütürken, HDP adayları tehdit altında sessizce çalışmak zorunda bırakılmışlardı.
Sayın Erdoğan seçim kanununda değişiklik yaparak yandaşları MHP ve BBP ile Cumhur ittifakı kurmuş ve onlar için baraj sorununu çözmüştü. CHP de aynı yoldan giderek İYİ Parti, SP ve DP ile Millet İttifakı oluşturdu ve her birinin ancak yüzde 2-3 civarında oyları olan müttefiklerini baraj tehdidinden kurtardığı halde, Erdoğan’ın suçlamalarından HDP’yi dışarıda bırakmayı yeğledi. Bu, HDP’yi barajın altına düşürmek için büyük bir fırsattı. Nitekim Erdoğan hemen harekete geçti. İl başkanları toplantısında ‘aralarında kalmak koşuluyla’ onlara şu direktifi veriyordu: “Bütün imkânlarınızı kullanarak HDP’yi mutlaka baraj altına düşürmenizi istiyorum.” Bu hem HDP’yi bozguna uğratacak, hem de AKP’ye hak etmediği 60-70 milletvekili sağlayacaktı. Kısa bir süre sonra provokasyonlar başladı. İlk olarak Suruç’ta silahlı saldırıda dört kişi öldü ve onlarcası yaralandı. Seçime kadar yer yer provokasyonlar devam etti.
İşte HDP bu derece ağır ve her türlü tehdidin baskısı altında 24 Haziran seçimlerine parti olarak katıldı. Barajın altında kalması ihtimali çok yüksekti. Başta Erdoğan olmak üzere HDP düşmanları bunu bekliyorlardı. Televizyon programlarında bu temennilerini açıkça dile getiriyor ve daha da ileri giderek HDP’nin seçimden sonra kapatılmasını istiyorlardı. Artık HDP’nin barajı aşarak meclise girmesi sorunu Türkiye’nin demokrasi mücadelesini kazanmak ya da kaybetmek davası haline gelmişti. Nihayet seçimler bitti ve HDP barajı aşarak 67 milletvekili ile TBMM’nin üçüncü büyük partisi oldu.
Türkiye’nin demokratik geleceği için büyük bir kazanç olan bu mutlu sonu Kürt halkının oylarına sahip çıkarak gösterdikleri demokratik dirence ve Türkiye’nin aydınlık yüzünü oluşturan kimi sosyalist ve liberal demokrat vatandaşlara borçluyuz. HDP’nin barajı aşmasına katkı yaparak halkın demokrasi umudunun canlı kalmasını sağlayan Türk, Kürt bütün vatandaşlarımızı candan kutluyorum.
Hiç kimse yüzeysel kazanımlara aldanmamsın. Konjonktürel olarak kazanılan büyük seçim zaferleri demokrasi tarihi açısından bir kazanç değil. Asıl büyük zafer, halkın barış, özgürlük, demokrasi ve mutlu bir gelecek için beslediği umudu canlı tutan gösterişsiz küçük zaferdir. HDP’nin şahsında tecelli eden bu önemli zafer Türk ve Kürt halkına armağan olsun.