Muhafazakâr-dinci-milliyetçi kimlik sandıkta baskınlığını korudu. Ama karşısında Tek Adam rejimine karşı kararlılığını ifade etmiş, yabana atılamayacak bir kitle var.
Şimdi demokrasi mücadelesinin daha zor, daha kritik ama bir o kadar da hayati safhası başlıyor.
Kaybetmesini bilmek de bir meziyettir. 24 Haziran akşamı Tek Adam rejimini arzulayanlar, böyle bir rejimden endişe duymayanlar ve bütün bunlara aldırmayıp Tayyip Erdoğan’a tutkuyla bağlı olanlardan oluşan seçmen çoğunluğu, bir yıl önce yapılan halkoylamasının sonucunu teyit etti. Katılımın son derece yüksek, oy verme ve sayım sırasında yapılmış olan usulsüzlüklerin tali olduğu çifte seçimin sonucu karşısında, her şeyden önce durup, ‘durum budur’ demek gerekiyor. Bu durumun neden değişmediğini serinkanlılıkla değerlendirebilmek, nasıl değişebileceğini düşünmek için önce sakinleşip soluklanmalıyız.
Son derece hareketli, bugüne kadar yan yana gelmemiş siyasal partilerin, siyasal eğilimlerin, toplumsal çevrelerin Tek Adam rejimine karşı, demokratik parlamenter rejim için yan yana geldiği, birbirine dokunduğu, dayanıştığı bir buçuk ay yaşandı. Seçim akşamı zaman zaman canı pahasına seçim torbalarına, seçim sonuçlarına sahip çıkan, bunun için çırpınan yüz binlerce Türkiyelinin varlığı, devam edecek demokrasi mücadelesinin temel dayanağı olacaktır. AKP’ye, MHP’ye oy vermiş seçmenler dahil olmak üzere, bu toplumda seçim meşruiyetinin üstünlüğüne inanan çok büyük bir kesim var. Kökü eskiye giden bu kazanımı korumak gelecek dönemde daha da önemli olacaktır.
***
Seçim sonuçları Türkiye’de muhafazakâr-dinci-milliyetçi bir toplumsal kütlenin yerinden kıpırdamadığını gösteriyor. Seçmen topluluğunun yarısını, zaman zaman biraz fazlasını oluşturan, ne anlamlı biçimde azalan ne de büyüyen bir kitle bu. Yukarıda sayılan üç kimliğin hepsini farklı dozlarda da olsa benimseyenlerden oluşuyor. Çeşitli nedenlerle kendi içinde hareketler yaşıyor ama bu, bileşik kaplar usulüyle aynı kümenin kapları arasında olan bir hareketlilik.
AKP’ye oy verenlerin ezici çoğunluğu bunu bilinçli bir tercih içinde yapıyor. AKP iktidarının verdiğine inandığı maddi imkânları, kamu hizmetlerini ve sağladığına inandığı büyüklük ve kazanma hissi, meydan okuma arzusu gibi manevi tatmin etmenlerini başka bir siyasal hareketin kendisine veremeyeceğine inanıyor. Bu beklentiler etrafında oluşmuş bir siyasal-kültürel kimliğin güvencesini Tayyip Erdoğan’ın şahsında ve liderliğinde görüyor.
Bu blokun karşısında seçmen topluluğunun takriben yarısından biraz daha azını oluşturan, referandumda hayır oyu kullanan, 24 Haziran’da da Millet İttifakı partileri ve HDP’ye oy veren kitle çok daha heterojen. Onları iki yıldan beri yan yana getiren asli etmen, Tek Adam rejimi karşıtlığı. Bu ister istemez Tayyip Erdoğan karşıtlığı olarak tezahür ediyor.
Erdoğan yandaşı ve Erdoğan karşıtı iki birbirine yakın büyüklükte parçaya bölünmüş durumda Türkiye. Ama bir yanda tek bir lider var ve bu liderin parti-devlet-medya bütünlüğü içinde elinde tuttuğu dikey iktidarı ve onun tüm olanakları. Diğer yanda, demokrasi cephesi oluşturma potansiyeli taşıyan ama kendi içinde birçok konuda zıt pozisyonlarda olan muğlak bir siyasal hat var. Kendi konumlarını güven altında görmeyen, korunaksız olan veya kendini böyle hisseden, yoksul olan kesimlerin ağırlıklı tercihi, dikey iktidarın salgıladığı güven hissidir.
***
Bu seçimlerde HDP’nin barajı geçmesini sağlayan Türkiye’nin batısındaki seçmen davranışının karşılığı, HDP seçmeninin bir kısmının Demirtaş yerine İnce’ye oy verip, İnce’nin oyunun yüzde otuza ulaşmasını sağlaması oldu. Bunu genişletmek ve güçlendirmek mümkün mü ve nasıl? İnce ve CHP ilişkisi ne olacak? Meclis’te muhalefet partilerinin anlamlı bir şey yapma olanakları artık hemen hiç kalmayacağına göre, İYİ Parti bu çizgisini koruyabilecek mi? Bütün bu soruları sekiz ay sonra yapılacak yerel seçimler ışığında da düşünmek gerekiyor. Ama unutmayalım Türkiye ortalamasını aşağı yukarı oluşturan İstanbul’da Erdoğan yüzde elli aldı, AKP-MHP de yüzde elli bir. İstanbul ve Ankara bu sefer düşmedi!
***
Evet çoğumuzun ağzında bir pas lezzeti var. Bu sefer en azından Meclis’te dengenin değişebileceğine inanmıştık. AKP-MHP bileşik kaplar gerçeği bu beklentiyi boşa çıkardı. Muhafazakâr-dinci-milliyetçi kimlik sandıkta baskınlığını korudu. Ama karşısında Tek Adam rejimine karşı kararlılığını ifade etmiş, yabana atılamayacak bir kitle var.
Şimdi demokrasi mücadelesinin daha zor, daha kritik ama bir o kadar da hayati safhası başlıyor.