Partili cumhurbaşkanlığı, OHAL yönetimi ve muhalefete yapılan baskılar Türkiye’de yönetim, hukuk ve demokrasi damarlarını tıkadı. CHP’yi de Adalet Yürüyüşü’ne iten tıkanan bu yönetim mekanizmaları.
Kaynak: Cumhuriyet (29 Haziran 2017)
14 Haziran’da Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrası başlayan ‘Adalet Yürüyüşü’, CHP tarafından başlatılmış olsa da toplumsal tepki ve değişim anlamında büyük bir potansiyel taşıyor. Öncelikle CHP’nin ‘Adalet Yürüyüşü’ sadece CHP’lilerin değil, parlamento içinde ve dışındaki partilerin (buna yürüyüşü kısmen de olsa haklı bulan az sayıda AKP seçmeni dahil) ortak sorununa işaret ediyor.
Daha ilk günlerden farklı kesimlerden katılımcıların oluşu (AK Parti kurucusu Fatma Bostan Ünsal ve KHK ile ihraç edilen profesör Cihangir İslam gibi) ülkedeki adalet sorununun ortada olduğunu gösterir nitelikte. Bu açıdan adalet yürüyüşünün ilerleyen günlerde toplumun farklı kesimlerinden daha büyük bir destek bulacağını düşünebiliriz. Bu potansiyelden yola çıkarak Adalet Yürüyüşü, CHP için üç açıdan önem taşıyor.
Öfke eyleme dönüştü
Birincisi 16 Nisan referandumu sonrası Kemal Kılıçdaroğlu sonuçlara itirazda fazlasıyla eleştirilmiş ve pasif kaldığı söylenmişti. Bu yürüyüş (kimilerine göre geç kalınmış veya günah çıkarma niteliğinde görülen) CHP’nin sadece yaşanan hukuksuzluklara bir itirazı değil, 16 Nisan’dan beri biriken öfke ve baskıyı eyleme dönüştürmesi açısından da önemli. Yaklaşık 25 gün sürecek yürüyüş barışçıl bir şekilde eyleme olanak sağlarken ilgiyi de (medyanın durumu düşünüldüğünde) üzerinde tutacak.
Örgütte heyecan
İkincisi ise yürüyüşün CHP örgütünde bir heyecan ve hareketlenme yaratması. Referandum sonrası genel başkan yardımcılığından istifa eden Selin Sayek Böke’nin, Fikri Sağlar’ın ve Muharrem İnce’nin yürüyüşe katılması partide şu an için bir bütünlük havası yaratmış durumda. Bunun yanında yürüyüş kararının verilmesinden önce herhangi bir hazırlığın olmamasına rağmen katılım artarak devam ediyor ve katılımcılarda büyük bir umut var. Yaklaşık 25 günlük süre içerisinde parti örgütünün farklı şehirlerinden katılımlar olacak. Yürüyüş planlandığı gibi giderse (ki öyle görünüyor) son günlere doğru katılım farklı kesimlerin de desteğini alarak güzel bir hava yaratabilir. Fakat katılımcıların yürüyüşü barışçıl bir şekilde devam ettirmesi önemli, çünkü yürüyüşe karşı provokatif tepkiler verilebilir, ki veriliyor da.
Destek alma fırsatı
Üçüncü olarak yürüyüş CHP’ye kendinden olmayanların desteğini yakalama fırsatı sunuyor. Adalet Yürüyüşü’nün başarıya ulaşması için bundan sonra eylemin sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar ve diğer muhalefet partileri tarafından desteklenmesi gerekiyor. Bununla birlikte CHP uzun zamandır muhafazakâr seçmenle arasındaki önyargıları yıkmaya çalışıyor. ‘Adalet’ temalı bir yürüyüş anlamlı, çünkü Türkiye’de adalet ve hukuk toplumun farklı kesimleri tarafından da sorunlu bir olgu olarak algılanıyor. Adalet Yürüyüşü bu noktada muhafazakâr seçmenle CHP arasındaki görüş ayrılıklarından ziyade iki kesimin de paylaştığı ortak bir soruna karşı başlatılmış bir hareket olma potansiyeli taşıyor. Yürüyüş sırasında partili olmayan vatandaşların yürüyenleri selamlaması, belli noktalarda karşılaması, genel başkanın bir köyde iftara davet edilmesi ve toplumun farklı kesimlerinden yürüyüşe gösterilen ilgi, bu önyargıları kırmak için ufak ama önemli adımlar. Bu açıdan Adalet Yürüyüşü, CHP için bir değişim hareketinin de işareti niteliğinde.
Ülkücülerin tavrı
Yürüyüşle ilgili beklentilerden biri de ülkücü muhaliflerin yürüyüşe katılıp katılmayacağı. Aslında 20 Haziran’da muhalif ülkücüler aleyhine verilen mahkeme kararı bu kesim için de gerekli şartları oluşturdu. Fakat HDP’nin yürüyüşü destekleyen açıklamaları bu kesimin yürüyüşü uzaktan destekleyen bir tutum alacaklarını akla getiriyor. Bu noktada muhalif ülkücülerin yürüyüşle ilgili yaklaşımlarını tahmin etmek zor fakat bu eyleme ters bir tepki vereceklerini düşünmek yanlış olur. Keza Meral Akşener ilk günlerde yürüyüşe destek niteliğinde bir açıklama yapmıştı.
16 Nisan referandumu sonuçları Meclis’teki muhalefet partilerini (MHP yönetimi hariç) ve seçmenlerini büyük bir umutsuzluğa itmişti. Partili cumhurbaşkanlığı, tek bir parti tarafından oluşturulacak hukuk düzeni, devam eden OHAL yönetimi ve muhalefete yapılan baskılar (muhalif kesimin terörist ilan edilmesi gibi) bir anlamda Türkiye’de yönetim, hukuk ve demokrasi damarlarını tıkadı. Aslında CHP’yi de bu eylemi gerçekleştirmesine yol açan tıkanan bu yönetim mekanizmaları. Adalet Yürüyüşü bu açıdan tıkanan bu damarları açma girişimi olarak okunabilir.