Türkiye’yi yönetenlerin unuttuğu bir şey var. Türkiye hâlâ demokrasiyle yönetilen devletler topluluğunun bir üyesi. Demokrasiyle yönetildiği kabul edildiği için Türkiye Avrupa Konseyi’ne, NATO’ya üye. Avrupa İnsan Hakları Sözleşemesi’ne taraf.
Kaynak: T24 (9 Mart 207)
Venedik denince akla bu büyülü kentin kanalları ve kanallarda gezen gondol denen özel kayıkları gelir. Ancak Venedik bundan ibaret değil. Venedik’te bir de önemli çalışmalar yapan bir komisyon var. Venedik Komisyonu adını taşıyan bu komisyon, Avrupa Konseyi’nin önemli bir organı. Anayasa konusunda uzman, bağımsız kişilerden oluşuyor. Amacı üye ülkelerde anayasa yapımına ya da değişikliklerine yardımcı olmak. Raporlarının temel ekseni, ülkelerdeki demokratik kurumların gelişmesi, insan haklarının korunması. Venedik Komisyonu özellikle Doğu Avrupa devletlerinin soğuk savaş sonrası dönemdeki yeni anayasalarının hazırlanmasında önemli bir rol oynadı.
Venedik Komisyonu bağımsız, uluslararası alanda saygın uzmanlardan oluştuğundan Avrupa’da önemli bir yere sahip. Bu nedenle raporları bağlayıcı olmasa bile, genelde ilgili devletler raporlarda yer alan tavsiyelere uyuyorlar. Venedik Komisyonu’nun en son raporu Türkiye’deki anayasa değişiklikleriyle ilgili. Komisyonun Türkiye’de basın özgürlüğü ve sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili iki raporu daha var. Türkiye’deki anayasa değişikliği ile ilgili raporu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin (AKPM) talebi üzerine hazırlandı. Rapor önce Venedik Komisyonu’nun mart ayındaki genel kurul toplantısında diğer iki raporla birlikte görüşülecek ve kabul edilecek. Sonra AKPM’de ele alınacak. AKPM’nin Türkiye’ye karşı izleyeceği tutumu da etkileyecek. Venedik Komisyonu raporları, Avrupa Birliği (AB), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi başka uluslararası kurumlar üzerinde de önemli bir etkiye sahip. O nedenle Venedik Komisyonu raporlarındaki görüşleri ve tavsiyeleri bir yana itmek yerine dikkatle okumak ve eleştirilere kulak kabartmak daha doğru olur. Türk hükümeti rapora olumsuz bir tepki gösterdi ve tanımayacağını ileri sürdü.
Türkiye’yi yönetenlerin unuttuğu bir şey var. Türkiye hâlâ demokrasiyle yönetilen devletler topluluğunun bir üyesi. Demokrasiyle yönetildiği kabul edildiği için Türkiye Avrupa Konseyi’ne, NATO’ya üye. Avrupa İnsan Hakları Sözleşemesi’ne taraf. AB ile tam üyelik görüşmeleri sürdürüyor. O nedenle, Türkiye ile aynı değerleri paylaştığı varsayılan devletler, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasından endişe duyuyorlar. Aynı endişeyi Afganistan ya da Uganda için duymuyorlar. Bu endişe nedeniyledir ki, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları, hukuk devletiyle bağdaşmayan uygulamalarına dikkat çeken, bunların düzeltilmesini tavsiye eden raporlar yayınlıyorlar. Bu raporlar, aynı demokratik değer sistemini paylaşan devletlerin, uluslararası kuruluşların Türkiye’ye karşı kayıtsız olmadıklarını göstermesi bakımından sevindirici. Demokrasi, insan hakları bakımından hiçbir ülkenin eksiksiz olmadığı, her ülkenin eleştirilebilecek yanlarının bulunduğu ileri sürülebilir. Sağ popülizm rüzgarlarının estiği günümüzde bu büsbütün böyle. Bu ülkelerdeki eksiklikler de eleştiri konusu olmalı. Ama demokrasiyle yönetilen devletler topluluğunun içindeyken, demokrasiyle yönetilmeyen bir devlet olmaya doğru dümen kırmak farklı bir şey.
Önerilen anayasa değişikliğinin “evet” ile sonuçlanması durumunda ise, Türkiye’nin demokrasi olmayan, otoriter bir yönetim biçimine geçilmesinden kaygı duyuluyor. Raporlar bu kaygıyı yansıtıyor.
Türkiye’nin “Ben Venedik Komisyonu’nun raporunu beğenmedim. O nedenle tanımıyorum” deme olanağı yok. Bir kere raporu tanıyıp tanımama söz konusu değil. Sonra, Türkiye Venedik Komisyonu’na üye. Türkiye’nin bir asil, bir yedek üyesi var. Bunun yanında, raporu yazan Venedik Komisyonu üyeleri Türkiye’ye geldiler. Hükümet yetkilileri ile görüştüler. Hükümetin görüşlerine raporda geniş yer verdiler. Raporu, “tanımamak” gibi bir niyetiniz varsa, neden bu raporu yazanları kabul ettiniz, görüşme yaptınız diye sormazlar mı?
Venedik Komisyonu raporunda özetle şu görüşlere yer veriyor:
Yöntem Bakımından
Raporda, Anayasa değişikliklerinin üzerinde bir tartışma, görüş alış-verişi olmadan aceleyle hazırlandığı, TBMM’deki görüşmeler sırasında HDP milletvekilleri ve eş başkanlarının cezaevinde bulunduğu, bunun yanı sıra oylamada anayasanın gizli kuralına uyulmadığı belirtiliyor. Olağanüstü halde, Meclis ve özellikle muhalefete, basın özgürlüğüne, toplantı ve gösteri özgürlüğü başka temel hak ve özgürlüklere sınırlamalar getirildiği, dolayısıyla bu koşullarda yapılacak bir anayasa değişikliği sürecinin demokratik olmayacağı ileri sürülüyor. Birçok devletin anayasalarında olağanüstü hal altında seçim ya da halk oylaması yapılmayacağına ilişkin hükümler bulunduğu ifade ediliyor ve bu anayasalardan örnekler veriliyor.
Bu görüşlerden hareketle, Venedik Komisyonu iki seçenekli bir öneri yapıyor:
Ya özgürlükler üzerindeki sınırlamalar kaldırılmalı ya da referandum olağanüstü hal sona erene kadar ertelenmeli.
İçerik Bakımından
Önerinin içeriğine ilişkin olarak raporun sonuç bölümünde Venedik Komisyonu şu kaygıları belirtiyor:
Anayasa değişiklikleriyle getirilmek istenen “Türk tarzı” başkanlık sistemi, Türkiye’nin parlamentarizme dayanan anayasal geleneklerinden bir kopuş oluşturuyor.
Bu sistem, demokratik bir başkanlık sisteminin özelliği olan güçler ayrılığını içermiyor. Başkanlık ve milletvekilleri seçimlerinin aynı zamanda yapılması, güçler ayrılığını uygulamada anlamsızlaştırıyor. Parlamentoyu marjinal bir konuma sokuyor.
Başkan, bakanlar, ve başkan yardımcılarını, atama yetkisini hiçbir denetime tabi olmadan kullanabilecek, yüksek bürokratların atanmasında dilediği kriterleri koyabilecek.
Başkan, başkan yardımcılarını istediği gibi atayabilecek ve hiçbir demokratik meşruiyete sahip olmayan bu başkan yardımcıları, Başkanın yokluğunda başkanın yetkilerini kullanabilecek.
Başkan, başkan yardımcıları ve bakanlar ancak cezai sorumlulukları doğduğu durumlarda hesap verebilecekler. Bu ise, parlamento tarafından kullanılması güç bir araç.
Başkan, kendi partisinin üyesi hatta başkanı olabilecek. Bu durum yasama organını kontrol etmesini sağlayacak.
Başkan herhangi bir nedenle parlamentoyu fesih yetkisine sahip olacak. Böyle bir yetki demokratik başkanlık sistemine yabancı.
Parlamento, başkanın ikinci dönemi sırasında seçimleri yenileme kararı verirse, başkan üçüncü bir dönem için aday olabilecek. Bu, başkanın iki dönem için seçilmesi kuralına getirilen haklı gösterilemeyecek bir istisna.
Başkan, bir yetki kanunu olmadan kanun hükmünde kararname çıkarabilecek.
Başkan, olağanüstü hal ilan etmek konusunda münhasır yetkiye sahip olacak ve hiçbir sınırlamaya tabi olmayan olağanüstü hal kararnameleri çıkarabilecek.
Önerilen metin, bağımsızlığı konusunda zaten kaygılar bulunan yargıyı büsbütün zayıflatacak. HSK’nın 13 üyesinden 6’sı başkan, 7’si başkan tarafından kontrol edilen bir meclis tarafından seçilecektir.
Raporun vardığı sonuç şu:
“Sonuç olarak Venedik Komisyonu, önerilen anayasa değişikliklerinin, içeriğinin, Türkiye’nin demokratik anayasal geleneğinden geriye doğru atılmış tehlikeli bir adım olduğu görüşündedir. Venedik Komisyonu, önerilen sistemin otoriter ve kişisel bir rejime dönüşme tehlikesini taşıdığının altını çizmek ister. Buna ek olarak, zamanlama son derece talihsizdir. Mevcut olağanüstü hal, demokratik bir anayasa referandum için demokratik bir ortam oluşturmamaktadır.”
Başka bir şey söylemeye gerek var mı?