Gazete’de yayımlanan kararla Özel Harekât Dairesi Başkanlığı’nın statüsü bir kez daha yükseltilerek, Özel Harekât Başkanlığı’na dönüştürüldü. Cumhurbaşkanlığı’nı korumakla görevli daire başkanlığı içinde bir Özel Harekât Şubesi kurulmasının, devlet güvenlik aygıtı içinde PÖH’ün yıllar içinde giderek artan önemiyle doğrudan bir ilişkisi var.
Kaynak: Cumhuriyet (26 Mayıs 2018)
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün merkez teşkilatında, Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı bünyesinde, Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nün kurulmasıyla ilgili karar Resmi Gazete’de üç gün önce yayımlandı. Bu kararı Bakanlar Kurulu’nun İçişleri Bakanlığı’nın talebi üzerine 9 Nisan’da aldığını bu vesileyle öğrendik.
Bazı yayın organlarında haber, Cumhurbaşkanı’nın etrafında yay biçiminde toplanmış, ellerinde makineli tüfekleri, çoğunun gözünde güneş gözlüğü ve malum bıyıkla elli civarında Özel Harekât Polisi’nin fotoğrafı eşliğinde yayımlandı. Fotoğraf, bugün AKP’li Cumhurbaşkanı’nın ülkeye başkanlık sistemi dayatmak için oluşturduğu siyasal ittifakın anlamlı bir yansımasıydı.
Cumhurbaşkanlığı’nın korunmasıyla görevli Muhafız Alayı, 16 Temmuz darbe girişimini izleyen haftalarda lağvedildi. Darbe girişimine katıldıkları suçlamasıyla bu alay mensubu 521 sanığın davası devam ediyor. Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanlığı Özel Harekât Şubesi kuruluşunun ilan edildiği gün, Muhafız Alayı darbe girişimi davasının Sincan’da duruşması vardı. Sanık alay komutanının darbe girişimi sırasında TRT binasını da bastığını hatırlatalım.
Muhafız Alayı’nın lağvedilmesinden sonra, Cumhurbaşkanlığı’nın korunması Emniyet Genel Müdürlüğü’ne verildi. Muhafız Alayı’nın tören kıyafetinin rengi olan gök mavisi üniformalı atlı polisler peyda oldu. Başkanlık sarayının kitch tablosu içinde bir ara yerlerini alan, sonra ortada gözükmeyen “duşakabin muhafızları” da bunlara dahil miydi, bilmiyorum.
Şimdi Özel Harekât Daire Başkanlığı’nın kadrosundan seçilen personelin (kaç kişi?) Cumhurbaşkanı’nın koruma ekibine dahil edileceğini öğreniyoruz. Kâğıt üzerinde bakıldığında merak uyandırmayı gerektiren bir karar gibi gözükmüyor. Çünkü 1982 yılında Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nün kuruluş gerekçesinde, terör örgütlerinin yerleşim yerlerinde ve kırsal alanda silahlı eylemlerini engellemek, rehin alınanları kurtarmak gibi görevler yanında, “yüksek tehditler altında bulunan devlet büyüklerinin güvenliğini sağlamak” da yer alıyor.
Bu şube müdürlüğü 1987’de Asayiş Dairesi Başkanlığı’ndan alınıp, Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı’na bağlandı. 1993’te statüsü yükseltilip, Özel Harekât Dairesi Başkanlığı’na dönüştü. Operasyon yaptıkları mahallerde duvarlara PÖH imzalı nezih sloganlar yazmalarıyla da tanınan bu daire başkanlığının mensuplarında milliyetçi-mukaddesatçı eğilimin ağır bastığını çeşitli vakalar gösterdi.
16 Temmuz darbe girişimi sırasında, darbecilerin en fazla zarar verdikleri kuruluş Özel Harekât oldu. Darbeci pilotların yolladığı bombalar altında 51 Özel Harekât polisi can verdi. Belki bu nedenledir, 2018’in ilk günlerinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla Özel Harekât Dairesi Başkanlığı’nın statüsü bir kez daha yükseltilerek, Özel Harekât Başkanlığı’na dönüştürüldü. Cumhurbaşkanlığı’nı korumakla görevli daire başkanlığı içinde bir Özel Harekât Şubesi kurulmasının, devlet güvenlik aygıtı içinde PÖH’ün yıllar içinde giderek artan önemiyle doğrudan bir ilişkisi var.
Bu son kararı, toplumun önemli bir kesimini düşman ve dolayısıyla kendi varlığı için tehdit olarak gören anlayışın devletin zirvesine giderek hâkim olmasının bir tezahürü olarak ele almak aşırı vesveseli bir yaklaşım mıdır?