Tarihe geçecek bu uzun yürüyüş 9 Temmuz’da Maltepe’de sona mı erecek yoksa asıl o gün mü başlayacak? Sadece Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin değil hepimizin yakın gelecekteki kaderini bu soruya verilecek cevap belirleyecek.
CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun casusluk suçlamasıyla yirmi beş yıla mahkûm edilmesini bardağı taşıran son damla olarak değerlendiren CHP Genel Başkanı’nın Ankara’dan Maltepe’ye adalet yürüyüşü başlattığını açıklamasının hemen ardından "Adalet Yürüyüşü Edirne’ye uzanırsa neler olmaz” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bir hayalim ve bir temennim vardı. Kısmen gerçekleşti. Yürüyüşün Maltepe’ye ulaşmasına sadece bir gün kala umuda dönüşmesini temenni ettiğim bir hayalim var yine: Büyük yürüyüş fiilen Maltepe’de noktalansa da, 9 Temmuz miting meydanının Barış ve Adalet Cephesi’nin beşiği olması…
Yürümek insanı değiştirir
Yürümek yol aldırır. Yürüyüşün sonundaki siz, bedensel ve ruhsal olarak ilk adımdaki siz değilsinizdir artık. Yol boyunca attığınız her adım, önünden geçtiğiniz her ağaç, rastladığınız her insan, birlikte yürüdüğünüz her kişi iz bırakır ve sizi değiştirir.
Ne Kılıçdaroğlu, ne partisi, ne yürüyüşe katılanlar, ne katılamayıp da yüreklerinden destekleyenler, ne de karşı çıkanlar, lanetleyenler bugün yirmi dört gün önce bulundukları noktada değiller. Budalaca bir iyimserlikle büyük hayaller kurmuyorum ama Adalet Yürüyüşü’nün bütün toplumu, hepimizi bir ölçüde etkileyip değiştirerek “Hayır Cephesi” nin “Barış ve Adalet Cephesi”ne dönüşmesine katkı sağladığını düşünüyorum.
Görülecek hesap çok; ama şimdi, Kılıçdaroğlu geçmişte şunu demişti, bunu yapmıştı, CHP Kemalist devletin partisiydi, HDP terörü lanetlememişti, dindarlar laik devletin altını oyuyorlardı, Kemalistler dindarlara zulmetmişti, vb., vb. demeden, her kesimin hatalar yaptığını ve her kesimin faşist heyula ve toplumsal yıkım karşısında silkinip kendine gelme durumunda olduğunu kavramak zorundayız. Bu yürüyüş, çoğumuzu değiştirip böyle bir frsat doğurdu.
Şimdi “Adalet” kavramının içini doldurma zamanı
Toplumun yüzde elliyi aşan bir kesiminde umut yaratan bu önemli toplumsal-siyasal olay, “Eh yürüdük, iyi oldu, bunca insan katıldı, partimize sempati arttı” ile biterse, gitgide daha derinlerine gömüldüğümüz bezginliği, umutsuzluğu artırmaktan başka işe yaramaz. Ne güzel bir seraptı, ne güzel bir filmdi diyerek hüzünle hatırlayacağımız bir olaya dönüşür. Bu aynı zamanda, Kılıçdaroğlu’nu da, CHP’yi de yürüyüşe başladığı noktaya bile değil, daha gerisine, toplumu da son umudu tüketmiş olma psikolojisine taşır.
İşte bu yüzden, 16 Nisan’ın -bırakın blok olmayı cephe bile sayılamayacak- hayırcılar topluluğu, hayır’ı aşıp neye evet dediğini somutlamak zorunda.
Soyut adalet, çok geniş, arkasına sığınılması, etrafında toplanılması kolay bir kavram. Şimdi adaletin içini doldurmak, soyuttan somuta indirmek gerekiyor. Yüzyıldır ve bugün, şu veya bu rejim, şu veya bu iktidar altında zulme uğratılmış, mağdur edilmiş herkes için: 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a bütün darbelerin mağdurları için, 15 Temmuz’da darbeye karşı dururken öldürülenler için ama aynı zamanda FETÖ ile mücadele adı altında sürdürülen cadı avı sürecinde suçsuz günahsız tutuklanan, bir yıldır hapishanelerde yatanlar için, , işinden atılan, meslekten ihraç edilenler, bütün tutuklu siyasetçiler, yazarlar, gazeteciler, aydınlar; yani herkes için talep edilmeyen adalet, güzel bir söz olarak kalacaktır.
Hayır cephesi Barış ve Adalet Cephesi’ne dönüşmek zorunda
Kılıçdaroğlu ve CHP, Adalet Yürüyüşü’nün amacının sadece kendi milletvekilleri için değil “herkes” için adalet olduğunu baştan beri söylediler. HDP, yürüyüşü “herkese adalet” diyerek destekledi. Belki küçümseyenler vardır ama başta Ahmet Türk, HDP milletvekillerinin Kılıçdaroğlu ile birlikte attıkları adımlar, ilerde görülecek ki, bugün sandığımızdan fersah fersah büyük öneme sahipti. AKP kurucusu Fatma Bostan’dan eski Mazlumder başkanına, Cihangir İslam’dan İhsan Eliaçık’a, fotoğraf vermeyen ama yürüyüşe her aşamasında katılan, destekleyen Müslüman muhafazakâr kesimden demokrat, vicdanlı, adalet duygusuna sahip insanların birlikte yürüyüşleri, tek başına bir kazanımdır.
Ama Adalet Cephesi’nin sağlamca kurulması ve genişlemesinin olmazsa olmaz koşulu aynı zamanda barış birliğine, barış cephesine dönüşmesidir. Bu ülkede adaletsiz barış, barışsız adalet olmaz. Lafı dolandırmadan: Kürt halkının eşit yurttaşlık haklarının inkârı, faşizan Türk milliyetçiliğinin ektiği, bölünme fobisi, Kürt düşmanlığı ve Kürt siyasal hareketinin şeytanlaştırılması temelinde ne adalet ne de barış sağlayabilirsiniz. Adalet yürüyüşü, herkes için ve Kürtler için adaleti içermezse, gerçekten de hem sözde hem de topal kalır.
9 Temmuz mitingi, Adalet Yürüyüşü’nü Barış ve Adalet Cephesi’ne dönüştürebilirse içinde bulunduğumuz karanlık tünelin sonunda gördüğümüz ışık parlayacak, hep birlikte aydınlıkta yol alacağız. Yoksa; iyi yürüdük, güzel yürüdük, CHP ve Kılıçdaroğlu güç kazandı, üç hafta biraz mutlu olduk, deyip üç hafta öncesinden de koyu bir karanlığa düşeceğiz.
Karar bizim.