22 Nisan Dünya Günü ve İklim İçin Liderler Zirvesi

-
Aa
+
a
a
a

1970 yılından bu yana kutlanan 22 Nisan Dünya Günü, yeryüzünün güzelliğini vurgulayarak iklim değişikliğini ve çevre kirliliğini kamuoyunda daha görünür hale getirmeyi amaçlıyor ve dünyanın dört bir yanında yürütülen faaliyetler ve kampanyalarla küresel bir seferberlik yaratıyor. 

Bu fikir ilk olarak ABD’li barış aktivisti John McConnell tarafından 1969’da San Fransisco’da düzenlenen UNESCO Dünya Konferansı'nda önerildi. John McConnell’in bu öneriyi getirmesine neden olan olay, 28 Ocak 1968’de Kaliforniya eyaletinin Santa Barbara kıyısı açıklarındaki bir petrol kuyusunda meydana gelen patlama nedeniyle 10 gün boyunca 100 bin varil petrolün toprağa ve denize sızmasıydı. Bu sızıntı, binlerce kuşun ve deniz canlısının ölümüne yol açarak tarihin en büyük çevre felaketlerinden birine dönüşmüştü. 

Dünya Günü, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğinin desteği ve tanınmış çevreci Denis Hayes'in organizatörlüğünde ABD’de ilk kez 22 Nisan 1970’de kutlandı ve bu etkinliğe 20 milyonu aşkın kişi katıldı. Bu etkinlik sayesinde ABD’de ‘Temiz Hava Yasası’ ve ‘Temiz Su Yasaları’ hazırlandı. 1990’dan itibaren ise Dünya Günü, ABD’yi aşan ve küresel düzeyde kutlanan bir gün haline geldi. 

Dünya Günü’nün kutlandığı 22 Nisan 2016’da iklim değişikliğine karşı verilen mücadelenin dönüm noktası olarak kabul edilen Paris İklim Anlaşması, Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP21) imzalandı. Halen bir referans noktası olan Paris İklim Anlaşması, 200’e yakın ülkeyi iklim değişikliğiyle mücadelede bir araya getiriyor ve küresel sıcaklık artışının, sanayi öncesi dönemdekine kıyasla 2 derecenin altında tutulmasını, tercihen 1.5 derecenin hedeflenmesini öngörüyor. Karbon emisyonu en yüksek ikinci ülke olan ABD, Donald Trump döneminde Kasım 2020’de anlaşmadan resmen çekilmiş, Joe Biden yönetiminin ilk icraatlarından biri ise anlaşmaya geri dönmek olmuştu. 

Her yıl başka bir temayla yapılan Dünya Günü kutlamaları aslında tek bir günü değil, tüm haftayı kapsayacak şekilde çok sayıda konferans, çalıştay, toplantı, konser ve kampanyalarla sürüyor. 2020’deki kutlamalara 100 milyondan fazla insan katıldı ve tarihe küresel ölçekte en geniş katılımlı online seferberlik olarak geçti. 2021’de de yüksek katılım bekleniyor. Teması ‘Dünyayı İyileştir’ olarak belirlenen ve 20-22 Nisan tarihlerinde gerçekleştirilen bu yıl etkinliklerinin programında küresel gençlik zirvesi, çocuklar için çok dilli bir sanal eğitim zirvesi, internetten canlı yayınlanacak toplantılar ve performanslar gibi faaliyetler bulunuyor.

Bu yılın bir özelliği de Joe Biden’in 40 dünya liderini davet ettiği İklim İçin Liderler Zirvesi için Dünya Günü’nü seçmiş olması. 22-23 Nisan tarihlerindeki iklim zirvesi, Kasım’da Glasgow'da toplanacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) öncesi, önemli bir kilometre taşı olarak görülüyor. Türkiye, zirveye davet edilen ancak Paris Anlaşması’nı imzalamayan tek ülke. Zirve internetten canlı yayınlanacak ve şu temaları kapsayacak: fosil yakıtların azaltılması için atılabilecek küresel adımlar, iklim değişikliğiyle daha güçlü mücadelenin aciliyeti ve ekonomik faydaları, dünyanın önde gelen ekonomilerinin küresel ısınmayı 1.5 derecede tutmak için çabalarını arttırmaları, iklim hedeflerinin yüksek tutulmasının yeni ve yüksek ücretli işlerin ve yenilikçi teknolojilerin ortaya çıkmasına ve daha kırılgan ülkelerin değişen iklim koşullarına daha iyi uyum sağlamasına nasıl katkı sağlayacağı, insanların hayatlarını ve yaşam kaynaklarını iklim değişikliğinin etkilerinden korumak için kapasitenin nasıl arttırılacağı, iklim değişikliğinin yol açtığı küresel güvenlik sorunları ve 2050’ye dek net sıfır emisyona ulaşmak için doğaya dayalı çözümlere öncelik verilmesi. 

Bu zirveyle ayrıca ABD’nin liderlik ettiği ve küresel emisyonların %80’ine yol açan 17 ülkenin buluştuğu Enerji ve İklim Alanında Büyük Ekonomiler Forumu tekrar bir araya gelecek. Gerçekten de küresel sera gazı emisyonunda büyük bir dengesizlik göze çarpıyor. 2020 verilerine göre kömür, doğalgaz, benzin ve diğer fosil yakıtların kullanımıyla ve aynı zamanda endüstriyel ve geri dönüştürülemeyen atıkların yakılmasıyla oluşan toplam emisyonların %28’i Çin’den, % 15’i ABD’den, %7’si Hindistan’dan, %5’i Rusya’dan kaynaklanıyor. Listede aşağıya doğru gittiğimizde %3 ile Japonya, her biri %2 ile Almanya, İran, Suudi Arabistan, Güney Kore, Endonezya ve Kanada yer alıyor. Türkiye ise küresel emisyonun %1’ine yol açarak Brezilya, Güney Afrika, Birleşik Krallık, Meksika ve Avustralya ile aynı dilimde yer alıyor. İklim değişikliğinin en fazla etkilediği ülkelere baktığımızda ise bambaşka bir tablo karşımıza çıkıyor. Küresel İklim Riski Endeksinin 2021 verilerine göre son 10 yılda iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler Porto Riko, Myanmar, Haiti, Filipinler, Mozambik, Bahamalar, Bangladeş, Pakistan, Tayland ve Nepal. Sel, fırtına, sıcak dalgaları, yangınlar gibi aşırı hava olaylarının yanı sıra kuraklık ve çölleşme gibi uzun süreli etkilere bakarak yapılan analizlere göre en kötü etkilerin görüldüğü 10 ülkeden 8’i düşük gelir seviyesine sahip insanların yaşadığı ülkeler ve bu ülkelerin yarısı en az gelişmiş ülke kategorisine giriyor. Kısacası iklim krizi, küresel eşitsizlikleri iyice derinleştiriyor ve hatta bir hayat memat meselesine dönüştürüyor. 

Emisyonda başı çeken iki ülke olan ABD ve Çin’in temsilcileri 15-16 Nisan’da bir araya gelerek görüştüler ve yaptıkları yazılı açıklamada iklim krizini durdurmak için ikili işbirliğinin yanı sıra diğer ülkelerle küresel çapta işbirliği yapmaya hazır olduklarını belirttiler. Ayrıca kısa ve uzun vadeli stratejilerle sıfır net emisyona ulaşmayı taahhüt ettiler. İklim değişikliğiyle mücadele için tüm bu çabalar ümit vaat ediyor; ancak daha sürdürülebilir bir dünya için bu iradenin somut politikalar ve köklü değişimlerle devam etmesi gerekiyor. Önümüzde duran sorunun vahametini anlamak için Ömer Madra’nın yakınlarda dikkati çektiği şu bilgi yeterli olacaktır: bir yıldır salgın nedeniyle ulaşımın yol açtığı emisyonların düşmesine rağmen atmosferdeki karbon yoğunluğu 2021’de rekor kırarak 3,6 milyon yıldır görülmemiş bir seviyeye çıktı. Bu rekorlara artık bir son vermek ve karar alıcılara baskıyı arttırmak gerekiyor.