Kültürel Miras ve Koruma: Kimin İçin Ne İçin'de Asu Aksoy ve Burçin Altınsay, 2023'ün kültürel miras gündemini değerlendiriyor.
Kültürel miras dendiğinde ne anlaşılıyor; koruma kimin için yapılıyor; rekonstrüksiyon merakı nereden geliyor?
2024'ün ilk bölümünde, 2023 yılı gündemini ve bu gündemi bize düşündürdüğü ana soruları ele alıyoruz. 2023 boyunca yaptığımız programları taradığımızda, ülkemizde kültür varlıklarının korunmasına ilişkin karşılaştığımız ve uğraştığımız sorunların ve konuların neler olduğuna dair birtakım temel başlıklar çıkartabiliyoruz.
Bu meselelerden birisi, kültür mirasına Türkiye’de hala daha çok dar bir tanımlama çerçevesinden bakılıyor olması. Koruma ve kültür mirası politikalarının odağına anıtsal özellikleri ile öne çıkan, tescilli yapılar yerleştiriliyor.
İkinci temel mesele korunması gereken kentsel, doğal ve arkeolojik sit alanlarının başta turizm olmak üzere, rant odaklı imar projeleri ile yapılaşmaya açılmakta oluşu. 2023 başlarında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Türkiye’den ilk tarihi şehir olarak 1994 yılında kaydedilen Safranbolu’nun koruma altında olan tarihi kent merkezini çevreleyen ve birinci derecede korunan doğal sit alanının başına gelenleri hatırlayalım. Doğal sit alanı yeni imar planıyla yapılaşmaya açılmaktaydı. Programlarımızda Uludağ Milli Parkı, Phaselis Antik Kenti arkeolojik sit alanı, Ayvalık Tavuk Adası, İstanbul’un Adalar İlçesi gibi kentsel ve doğal sit alanlarının karşı karşıya olduğu tehditleri ele almıştık.
2023 yılına damgasını vuran önemli olaylardan birisi de Akbelen ormanlarının kömür madenciliği alanlarını genişletmek üzere kesilmek istenmesi üzerine sivil toplumun direnişi idi. Doğal varlıklar üzerindeki tehdit sadece imar ve turizm kaynaklı yapılaşmadan değil, madencilik faaliyetleri, termik santraller, büyük ölçekli organize sanayi bölgeleri türü yatırımlardan da kaynaklanmakta. Doğal varlıklar aynı zamanda koruma altında olan arkeolojik sit alanlarını da kapsayabiliyor ve maden genişletme çalışmalarının bu tür varlıklar üzerinde yarattığı tehlikeyi yakından gördük. Akbelen sahasında yapılan kurtarma arkeolojik kazılarında izlenen politika belgelemeler yapıldıktan sonra belirlenen anıtsal nitelikte “ünik” örneklerin başka bir alana taşınması idi. Yani, maden için alanın hazırlanması bölgenin taşıdığı doğal, arkeolojik ve kültürel değerlerin önüne geçmekteydi.
6 Şubat 2023’te yaşanan depremler ve meydana gelen büyük can kaybı ertesinde hayatların nasıl yeniden kurulacağı, yıkılmış şehirlerin nasıl hayata kavuşturulacağı konuları Türkiye’nin temel meselesi olarak belirdi. Bu konuda biz de çok sayıda program yaptık. Depremin yok ettiği yaşam alanları, tarihi merkezler, anıtlar, kırsal dokular üzerine saha çalışması yapanları ve ayakta kalmaya çalışan, mekanının iyileştirmeye ve yeniden kurmaya çalışan insanların çabalarını radyo programlarımıza taşıdık.
27 Şubat akşamı programımıza katılan Antakya’lı arkeolog-konservatör Kenan Yurttagül “Antakya fiziki olarak büyük çöküntü yaşadı ama ruhu ayakta” diyerek kentlilerin şehirlerine ve kültürlerine nasıl sahip çıktığını özetlemişti. Kültürel miras olarak korunması gerekenin sadece yapılar değil aslında bir “ruh” hali, elle tutulamayan bir kültürel varoluş hali olduğunun altını çizdi konuklarımız. Birlikte deprem sonrası iyileşmenin nasıl olacağını ele aldık.
“İyileştirici restorasyon” Mert Nezih Rifahioğlu’nun ortaya attığı bir kavram oldu. Deprem yaralarını sarmak için yerelde hayata geçirilen dayanışma çalışmalarının ve kültürel girişimlerin önemine dikkat çekti konuklarımız. 6 Şubattan bu yana, depremlerin kültürel varlıklar üzerinde yarattığı hasarların ne olduğunun tespitini yapan uzmanların yürüttüğü çeşitli hasar tespit çalışmaları ve deprem enkaz temizleme operasyonlarının sonuçlarını ayrıntılı olarak ele alıyoruz. Bu çalışmalar yeniden kurulacak yaşam alanlarının, köylerin, kentlerin tarihi değerlerini yaşatacak, hatırlayacak ve gelecek kuşaklara aktaracak, dirençli ve adil bir şekilde yeniden kurulabilmeleri için temel teşkil ediyor.