He-Go

Kulis Sesleri
-
Aa
+
a
a
a

Kulis Sesleri bu programında Altıdan Sonra Tiyatro tarafından sahnelenen “He-Go” kulisindeydi. Bircan Yorulmaz oyunun yazarı ve aynı zamanda oyuncusu Halil Babür ile oyuncuları Alican Yücesoy ve Ayşegül Uraz ile konuştu.

Kulis Sesleri: 15 Mayıs 2018
 

Kulis Sesleri: 15 Mayıs 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

 

“Galiba ürettikçe çoğalıyoruz. Genç bir kuşak olarak artık çok fazlayız, her alanda öyleyiz. Ürettikçe çoğalıyoruz. Bu sadece artık kendi içimizde iadeyi ziyaretli seyirliklerden geçti, gerçekten de seyircinin çok faza arttığı, çoğaldığı, takipçisi olduğu, meraklandığı, belli bir kesimden çıkıp, yayıldığı bir profili var. Bu çok heyecan verici.”

 

Öncelikle oyunu anlatır mısınız?

 

Halil Babür:

Bu oyun geçen senenin Mayıs ayında sahnelenmeye başladı. Ben 2 sene önce yazmıştım, 3.oyunum. Yazdığım dönem tam da birlikte yaşama meselesiyle ilgili çok fazla şeylere maruz kaldığımız dönemdi. Daha çok da kişisel bir metindi benim için. Biraz geldiğim, biraz konumlandığım ve olma ihtimalîmin olduğu yerle, Ersin, Çetin ve Saffet üzerinden bir nevi kendi kendine konuşma gibi bir şeydi. Sonra Kumbaracı50’de Gülhan’la (Kadim) zaten beraber bir şey yapalım istiyorduk. Onlar okudu, Ayşegül’le daha önce tanışıyorduk, üniversite zamanı Ekip Tiyatrosu’nda çalışmıştık. Alican’la da bu oyunla ilk kez çalışma imkanı bulduk. Yiğit de (Sertdemir) yönetti.

Siz de oynuyorsunuz?

Halil Babür:

Evet, ben Ersin karakterini oynuyorum. Uzun manadır kimseyle görüşmeyen, kendini içine kapatmış bir oyuncunun dışarıya açılan, etrafındaki ilk insan, genç bir çocuk. Ersin’in gelmesi ile Çetin için biraz sert bir süreç başlıyor.

Alican Yücesoy:

Çetin, kendince steril bir hayatı olan, aslında bizim sektörde de çevremizde gördüğümüz, bizden çok uzak olan insanlardan değil, gördüğümüz meslektaşlarımızdan biri diyebiliriz. Ben onun birazcık da daha köşelerde olduğunu düşünüyorum. Bana bu hali biraz daha köşelerde gibi geliyor. Bilmiyorum Halil yazarken böyle düşündü mü. Kendince o steril dünyasının içinde yaşayan, rolüne hazırlanmak için, bir takipçisi ile bir nevi peygamber mürit ilişkisi kurmak üstünden rolünü anlama çabası içine girmiş, çok yönlü bir aktör. Resim de yapan, müzik de yapan, oyunculuk da yapan çok yönlü sanatçı. He-Go ile büyük iş yapmış, uzun bir süredir evde, bir yandan single çıkarmış, 10 milyon izlenmiş, entelektüel olduğunu düşünüyor.

Ayşegül Uraz:

Oyunda hem metnin doğası gereği, hem Alican ve Halil’in oyunculuklarının o çok doğal dünyası içindeki gerçeküstü tek şeyim galiba. Bu benim için çok alanlı bir şey. Ben bulunduğum yerden çok memnunum. Bu işin içinde gerçeküstü bir şey olmak. Hem Saffet, hem Seda’nın özelinde şunu söyleyebilirim sanırım ikisi için de bir zihin akışı olması bana çok olanak sağladı, çok keyifle oynadım.

Oyunda özellikle sosyal medya ilişkisi çok güncel. Takipçi sayısı üzerinden kendini var etmek. Gelecek de oraya akıyor gibi. Bunu düşünerek mi yazdınız?

Halil Babür:

Bunun distopik ve eleştirel yanının ön planda olduğunu, en azından metinsel anlamda ön planda olduğunu düşünmüyorum. Bu bir günümüz eleştirisi değil, çünkü buna pek inanan biri değilim. Bir şey neye dönüşüyorsa odur. Yani insan neye dönüştürüyorsa içinde yaşadığı gezegeni öyle olması gerektirdiği içindir. Bir kısım insan buna katılır, bir kısım katılmaz, bir kısım bunu dehşet verici bulur, kimisi bulmaz. Sonuçta ilerleyen bir evrim var. Ve bunun bir yalnızlık eleştirisi olduğunu söyleyemem, yani böyle bir amacım olduğunu söyleyemem. Ama sosyal medya dediğimiz, ikinci gerçeklik dediğimiz alanın çeşitli sıkıntılarını yaşayan insanlar olarak, belki de bu duruma extra teşhisler koyuyoruz. Biraz o teşhislerin içinde boğuluyoruz. Açıkçası metinsel anlamda bu bir sosyal medyaya gömüldük, yalnızlaştık gibi bir eleştiriyle- içinde bunu barındırıyor olsa da- ilk olarak ilgilenmiyor.

Türkiye’de tiyatroyu nasıl buluyorsunuz? Özellikle oyun yazarı olarak?

Halil Babür:

Bence parlak bir dönemdeyiz. Zaten tiyatro kendi içinde muhalif yapısı gereği tam da böyle bir ortamda yeşerir ve büyür. Çok aktif ve yüksek enerjili tiyatro demek, aslında bir sürü şeyin ters gittiği anlamına gelir. Böyle bir okuma da yapabiliriz. Yeni yazarların ve bu alanların çoğalması, mekânlarla ilgili de aynı zamanda. Bu bir köksüzlüğe de sebep oldu. Biz birilerine onaylatmamaya başladık. Belli bir hiyerarşiden geçmemeye başladık. Kafamızda olan, olmasınız istediğimiz, hayal ettiğimiz şeyleri “izbe mekânlarda” hemen deneyimlemeye başladık. Bunun öğrettiği ve getirdiği şeyin çok güzel ve değerli olduğunu düşünüyorum. Bu köksüzlüğün negatif bir yanı vardır elbet ama başka bir şeye şahitlik ettirdiğini düşünüyorum. Daha ilkel; yazmak meselesinin ya da sanatın ben çok fazla birbirinden alınan bir el olduğunu düşünmüyorum, inanmıyorum. Sadece bizim olduğumuz, içinde bulunduğumuz, söylemek istediğimiz şeyleri direkt olarak, çıplak olarak aktarılıyor olmasından, o dönemin tahlilinin yapılıyor olmasına daha fazla malzeme veriyor. Bunları yaparak da gelişiyoruz kendi içimizde. Birçok şeyi yolda öğreniyoruz. Birazcık daha kendi kendime kaldığımız, baba figürünün biraz daha azaldığı bir ortama sebep oluyor ki bu aslında bir şeylerin dönüşmesi için de bir fırsatı sağlıyor gibime geliyor.

Sizler?

Alican Yücesoy:

Halil’e katılıyorum. Bizim işimizin birazcık, bu coğrafyada baskıdan beslendiği gerçeği var. Baskıdan, yokluktan. Oradan çareler buluyoruz kendimize. Elbette bizim iyi tiyatro yapmamız için bunun olması gerekmiyor. Ama bu olmadığı noktada da çok doğru bir ortak seviye belirliyor olmamız gerekiyor. Hep beraber, toplum olarak, hem kültürel hem ekonomik seviyemizin de üste çıkıyor olması, bizi bu baskı haricinde de yaratıcılığa itebilecek bir şey halini alıyor. Yani, Halil’in evinde oturup 5 oyun yazması için, finans bulabiliyor olabilmesinden bahsediyorum. Şu an böyle bir gerçeklik yok Türkiye’de. Hiçbir yazarın böyle bir lüksü olduğunu zannetmiyorum. Haliyle beslendiğimiz şey, bambaşka bir şeye dönüşüyor. Böyle bir şey olsaydı daha mı iyi yazardı Halil, bilmiyoruz ama daha kötü yazmayacağını biliyoruz. Ben de çok iyi bir yere gittiğini düşünüyorum tiyatronun. Hem yazarlık açısından öyle, özellikle son zamanlarda. Ahmet Sami var, Halil var, Ceren Ercan, Sami Berat Marçalı, Murat Mahmutyazıcıoğlu var. İnatla yazıyorlar. Bunu bir şey için yapmadıkları gerçeği ile yazıyorlar. Ne mutlu ki bizde bu döneme denk geldik.

Ayşegül Uraz:

Galiba ürettikçe çoğalıyoruz. Genç bir kuşak olarak artık çok fazlayız, her alanda öyleyiz. Ürettikçe çoğalıyoruz. Bu sadece artık kendi içimizde iadeyi ziyaretli seyirliklerden geçti, gerçekten de seyircinin çok faza arttığı, çoğaldığı, takipçisi olduğu, meraklandığı, belli bir kesimden çıkıp, yayıldığı bir profili var. Bu çok heyecan verici. Bunu ülkenin gündeminden ayrı tutmak çok mümkün olmuyor. Bence seyirci açısından geçen sene ile bu sene arasında dağlar kadar fark var. Özellikle Beyoğlu için bunu söylemek çok mümkün. Çünkü kültür ve sanat dediğimizin, bizim için hayata yayılan bir şey olmadığı, dünden bugüne gelen bir şey olduğu için, bunu sadece sistem eleştirisi adına da söylemiyorum, o yüzden maalesef ayrı tutamıyoruz. Günlük siyaset ve evde nasıl oturduğumuz bile bizi ne hale getiriyorsa, buradaki işleyişte ister istemez onun bir parçası oluyor diye düşünüyorum kendi adıma. Ama şu anda, gene de o rağmenli tüm tutumumuzla çoğalarak, kenetlenerek, birbirine sahip çıkan insanlar olarak devam ediyoruz, üretiyoruz, yaratıyoruz. Bu çok aydınlık ve güzel bir gelecek.

Süren ya da yeni başlayacak olan başka projeleriniz var mı?

Alican Yücesoy:

“Seni Seviyoruz Türkiye” ve “Gülünç Karanlık” devam ediyor. Bakırköy Belediye Tiyatrosu’ndaki yöneticilik durumumuz devam ediyor. Orada haliyle üretmeye ve yeni işler yapmaya devam edeceğiz.

Halil Babür:

Benim de “İçimdeki Yangın” adında yeni oyunum var. Onu sahnelemeye çalışacağım.

He–Go gelecek sezon da sahnelenecek mi?

Evet

 

www.kumbaraci50.com

 

Künye:


Yazan: Halil Babür

Yöneten: Yiğit Sertdemir

Oynayanlar:

Alican Yücesoy, Ayşegül Uraz, Halil Babür

Yönetmen Yardımcısı: Gülhan Kadim

Video Klip: Onat Esenman

Şarkı Sözü: W. Shakespeare / 64. Sone (Talat Sait Halman çevirisi)

Video Klip: Onat Esenman

​Beste: Halil Babür

​Şarkı Düzenleme-Kayıt: Burçak Çöllü

Dekor ve Kostüm Tasarımı: Ebru Özdemir

Teknik Tasarım: İhsan Dehmen

Efekt Tasarım: Onur Kahraman

Afiş-Broşür Tasarımı: Önder Sakıp Dündar

Fotoğraflar: Murat Dürüm

Asistanlar: İnsel Kanca, Ozan Talay, Mutlu Ünsal, Mücahit Şahin