Bugünün penceresinden geleceğin ayak izlerini sürdüğümüz program Kavanozdaki Yıldız, tüm bölümleriyle podcast platformlarında! Metaverse'ü mercek altına aldığımız serinin "Araziler kapış kapış" başlıklı programının deşifresini paylaşıyoruz.
(14 Ocak 2022 tarihinde Açık Radyo’da Kavanozdaki Yıldız programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
İsmail Başöz: Merhabalar Açık Radyo'dayız, 95.0, Kavanozdaki Yıldız programında sizlerle beraberiz yeniden. Bugün iki kişiyiz; Haluk…
Haluk Levent: Merhaba
İB: Ve ben buradayım İsmail. Geleceğin ayak izlerini sürmeye devam ediyoruz. Bu aralar gelecek deyince gayrimenkul dünyası…
HL: Hayatta kurtulamayacağımız bir dünya olacak galiba.
İB: Geleceğe yatırım olarak sanal evrenden, Metaverse’den, öte evrenden bahsedeceğiz. Bahsediyoruz birkaç haftadır olduğu gibi. Gayrimenkul dünyasından yola çıkıp… Ya komik geliyor ama yarın bir gün bu gülüşleri ben yutabilirim belki belli olmaz ha Haluk?
HL: Yok yok mümkün değil.
İB: Mümkün değil. Ama içimi rahatlattın sağ ol. Satılan arsalar, arsa kalmayan şehirlerimiz, birçok haberler okuyoruz bugünlerde. Metaverse dedik. Üç haftadır üzerine konuşuyorduk. Biraz oyun dünyasından girmeye çalıştık, çünkü anlaması bizim için biraz zor gerçekten. Biz ikimiz de, Haluk da ben de bilgisayar oyunu dünyasını çok bilen ve orayı deneyimlemiş insanlar değiliz. Anlamak için biraz onları dinlemeye çalıştık. Söylediğimiz, anladığımız kadarıyla Metaverse oyun dünyasının türüklerini kendi dünyasına taşıyan ama başka bir şey oluşturan bir oluşum, bir sanal evren ya da geçtiğimiz haftaki konuğumuz Ömer Şahin'in dediği gibi öte evren olarak adlandırılan bir dünya. Bu konuları açıkçası, öncelikle söyleyelim, çok güzel sohbetlerin çok binen insanların da olduğu üç-beş tane de olsa videolar var. Geri kalan herkes bizlerin “Ya buradan nasıl zengin olurum?” merakına cevap vermek üzere, “Nasıl ara alınır, Metaverse’e ne olur?” Üzerine yapılan videolara da çok rastladım. Türkçe videoların içerisinde, çünkü bu aralar Türkiye'de ne olup bittiği benim çok ilgimi çekti. Hatta üzerine konuşuruz, “Vatanı parsel parsel satıyorlar.” diye tweet atıp buna…
HL: Hem de kaç defa defalarca satma imkanı var.
İB: İnanılır gibi değildi. Milliyetçi ataklar yapıp devletimiz uyuyor mu diye yorumlar, yüzlerce yorum yapılmış altına çok agresif bir şekilde. Bu tür tweetler altında yorumlarla beraber yer alıyor Türkiye'de. Vatanın satılmasından bahsedenler bile var. Demek ki Türkiye'de arazi, arsa alma lafı sadece ticari olarak değil kutsal olarak da önem taşıyormuş. Bir parça da bunu gördük. Bunun üzerine biraz daha konuşalım dedik. Bugün ikimiziz. Benim anlamadığım kısımları -ki Haluk'un da ne kadar anladığını göreceğiz- arsalardan, vesaireden bahsedeceğiz. Öncelikle şunu belirtelim; burada çok büyük bir pazarlama dünyası olduğu ortada. Bu tartışmasız. Yanılmıyorsam Serdar Kuzuloğlu'nun ifade ettiği üç trilyon dolarlık bir dünyada reklam ve pazarlama pazarı, pastası var ve bunun bir şekilde arttırılması, pastadan daha büyük pay alınması için kullanılan, çünkü dünyadaki artık reklam mecraları iyice online dünyaya geçtiği için burada oluşturulacak, yaratılacak yeni -tırnak içinde- biçimlerin zorlanması söz konusu. Biz bile bu programı -geçen hafta da söyledik- konuşurken aslında bu pazarlama sürecinin bir parçası olabiliriz. Bunun farkındayız. Tekrar söyleyelim, ama anlamaya çalışıyoruz. Sorularımızla, şüphelerimizle bu sohbete devam etmeye çalışıyoruz. Bunun notunu da belirtelim. Şimdi sayın hocam; yatırım yapacağım, gayrimenkul almak istiyorum.
HL: Dolar al! Pardon, dolar da alma, dolara endeksli Türk lirası al!
İB: Almak istiyorum, arsa almak istiyorum. Üstelik de yanılmıyorsam boğaz kıyısından bile alınabiliyormuş.
HL: Bitmiş!
İB: Bitmiş mi? Bitmiş ama iyi haber, yenisi çıkar. Çünkü bunun limiti yok yani, sınırı da yok yani. Şimdi burada tabii enteresan işler var. Önce, bir güzel program demiştin, bu Kuzuloğlu'na atıf yaptın, o programa belki izleyicilerimize duyurmakta fayda var.
HL: Kesinlikle.
İB: Bu hafta bu hafta Teke Tek Bilim’de iyi konuklar vardı, hoş bir sohbet oldu. Ama tabii bence eksik tarafları vardı. Yani ben en çok Serdar Kuzuloğlu'nu kendime yakın isimlerden söyleyebilirim.
HL: Levent Erden ve Doktor Agah Aydın, psikiyatrist.
İB: Aydın vardı, evet.
HL: Serdar Kuzuloğlu gibi konuklar vardı.
Metaverse evreninin sundukları
İB: Fatih, açarken şey lafı ederek başladı; “Bu işin içerisinde Zuckerberg varsa bir kere problem var derim.” Daha baştan o da zaten tavrını koydu. Yani benim aklım yakmıyor bu yaşta falan diye. Şimdi bu bizim konuşmalarımızda da hep üzerinde durmaya çalışıyoruz, bir sanal evren ama işte Metaverse gibi çok havalı bir ismi var, sen altını çizdin, Meta, öte dünya. Yani metafiziğin, fizik ötesinden mülhem bir metaverse, universe’ün verse’ünü almışlar metasını almışlar. Dolayısıyla hani yeni bir evren oluşturacağız ama bu evren bizim fiziksel evrenimizin dışında. E tamam peki, yani buna bir itirazımız olmayabilirdi. Fakat bakıyoruz e bizim fiziksel evrende ne varsa orada var. Yine arsa spekülasyonu, oradaki karşımıza çıkıyor. Buradaki mağazalar orada mağaza açıyorlar. “E peki niye?” o zaman sorusu açıkta. Mesela benim cevabını bunun taraftarlarından bulamadığım, en temas eden birisi Levent Erden azıcık yanıt vermeye çalıştı o programda, işte bu yeni bir mecra, tamam ama mecraysa neyin mecrası? O da çünkü kritik bir soru. Senin pazarlama dünyası yaklaşımınla çok yakından ilintili. Yeni bir mecra, güzel, üç boyutlu internet, evet. Üç boyutlu internet güzel bir şey. Şu anda iki boyutta epeyce keyif alıyoruz, bayağı bir iş çözüyoruz, eğitimi bunun üzerinden yürütüyoruz. Bilimsel toplantıları yürütüyoruz. E bunun bir de üç boyutlu hale gelmesi çok iyi olur.
HL: Alışveriş de yapıyoruz artık çokça, mesela.
İB: Evet alışveriş de yapıyoruz hepimiz. Zaten alışveriş buraya doğru şey yapıyor. O yüzden küçük esnafın, şunun, bunun falan epeyce zorlanacağı bir döneme girdik.
HL: Hı hı.
İB: E üç boyutluysa peki güzel fakat işte Levent yine bir yerde şey lafı etmişti, “ameliyat bile yapılıyor.” işte şu da yapılıyor, tamam, bazı teknolojik gelişmelerin, çok faydalı teknolojik gelişmelerin Metaverse ile ilişkilendirilerek, Metaverse’ün olumlanması çok anlamlı bir şey değil. Yani niçin o zaman Metaverse… Mesela Metaverse olmasa o ameliyat olmayacak mı? Üç boyutlu internet olsun, çok daha kolay olurdu. Onu da şey yapıyorum. E üç boyutlu internete Metaverse olmadan gelişemeyecek mi, gibi soruları yanıtlamak çok kolay değil. Şimdi bu şeye, toprak meselesi geliyor ya bu fiziksel dünyayı oraya taşıdık.
HL: Bir şey sormak istiyorum, buraya girerken şöyle açmak için; şimdi herkesin aldığı bir toprak mevzusu var. İşte Boğaz’da toprak kalmamış. Ben şöyle bir göz attım, 11 ayrı platformdan toprak satılıyor. Yani İstanbul'daki Galata Kulesi'nin üstüne kurulduğu araziyi 11 ayrı platformdan alabiliyoruz. Hani, ne diyelim, benim bildiğim kart oyunlarından Monopoly diyelim, Monopoly’deki bir salonda dört tane ayrı masada dörder kişi Monopoly oynuyor. Halaskargazi Caddesi'ni ben de alıyorum, öbür masadan da bir alıyor, öbür masadan da biri alıyor. Öbürü masadan da biri alıyor. Yani bu acayip. Sonuçta bizim düşündüğümüz gibi bir arazi alım satım işi değil bu.
İB: Yok.
HL: Muhtemelen o masalardaki daha sonra kurulacak olan etkileşimler -her neyse- internet etkileşimlerinde o bölgede yapılabilecek herhangi bir etkinlik, ama yani bunda da şehir planlaması gerekecek, bunda da mimar gerekecek vesaire falan filan. Bak gene aynı dili kullanıyoruz aslında. Yani dedin ya sen biraz önce, aynı dili kullanıyoruz. Ha şu olabilir; “Abi herkes Halaskargazi'nin sahibi olabilir. Ah ne güzel, hayatta hepimizin en çok istediği şey bu zaten. Yani acayip şeyler bunlar tabii. Çok aşağılamak için söylemiyorum, bir yandan diyorum ya bu lafı iki sene sonra yutma ihtimalimiz var tabii, bilmiyorum ne olacağını.Fakat senin öylediğin lafın altını çizmek istiyorum; aynı dili konuşuyoruz yahu! Yani ne oluyor? Şimdi Türkiye'de arazi kalmadı, “İstanbul'da arazi kalmamış” lafı, “Metaverse’te arazi kalmamış”. Ya herkes inanıyor buna ve gerçek oluyor. Olan şey bu. Yani niye inanıyorsunuz demiyorum. Harari kitabında da çok güzel anlatıyor; yani dünyanın en büyük dini paradır diye. Çünkü bir kağıt parçasını hepimiz inandığımız için bir değer taşıyor bu.
İB: Yok, o kadar değil. Para konusu farklı.
Metaverse'ün ekonomisi
HL: Ya kesinlikle öyle de bir yandan da hani yabancılaştıralım kendimizi; bir kağıda “Evet bu, bunun karşılığıdır” deyip bir anlam atfediyoruz. Sonuçta bir kağıt. Yani
İB: Tamam ama öyle bakarsak e biz hepimiz inandığımız için mahkemeler var, hepimiz inandığımız için diğer kurumlar, gruplar var. Yani sonuç itibarıyle bir toplumsal sözleşme yapıyoruz. Bu bir düzen getirmekten kaynaklanan bir şey. Onun bir parçası olarak da para var. Paranın iktisadi bir işlemi var. Yani ben dolara inanmıyorum deyip de dolardan kurtulmak mümkün değil ki.
HL: Evet, evet, doğru. İyi, iyi, buna da güzel bir karşı söz söylemiş oldun. Evet, yani, katılıyorum. Sonuçta bu araziler birtakım değerleri satılıyor. Nedir? Bunları değerleyen nedir, fiyat nedir?
İB: Değer yok ki orada. Yani şimdi Bitcoin'e değer atfediyorlar. Ben mesela, en başından itibaren bu coin meselesine hep karşı çıkıyordum. Artık değersiz fiyatlar ulaşmaya başladı etrafımıza diye. Bitcoin’de fiyat oluşması kolay ve enteresan bir şey. Neden? Çünkü Bitcoin daha o algoritmayı yazan insan, işte ilk şeyle beraber piyasaya sürdüğünde limit koydu. Bitcoin, ortaya çıkabilecek bitcoin sayısı belli. O limitin sonuna doğru yaklaştıkça bir ihtiyacı karşıladığını düşünenler onu talep etmeye başladılar. Dolayısıyla böyle bir -iktisatta iki tane değer teorisi vardır; bir tanesi ‘emek değer’ teorisi. Bir de ‘fayda değer’ teorisi; yani bizim kullanım değeri atfettiğimiz her şey bizim bir ihtiyacımızı karşılar. Bu ihtiyaç genişledikçe o ihtiyacı karşılamak için imkanlar azaldıkça da işte o kıtlıktan dolayı da bir fiyat oluşur. Ama şimdi burada öyle bir durum da yok. Ya Bitcoin'e de yok, çünkü Bitcoin bir ihtiyaç karşılamıyor aslında. Ha belki mafyanın, para aklamak isteyenlerin, onun bunun falan bazı ihtiyaçlarını karşılıyor olabilir, ama fiilen Bitcoin'in karşıladığı bir ihtiyacı tarif etmenin imkanı yok. O yüzden, işte “Biz çok merkezsiziz, işte merkez bankaları hükümdarlığında, ondan sonra işte dünyayı yöneten çok kötüler var, onlar da aslında merkez bankaları şeklinde vücut bulmuşlar, biz bu merkez bankalarının hükümranlığını yıkacağız, özgürleşeceğiz” gibi ipe sapa gelmez, her biri birbirinden saçma argümanlarla karşımıza çıkıyorlar. İşte “Biz aslında o merkez bankasının bastığı paraya güvenmesek, senin az önce söylediğin argüman Bitcoin'cilerin meşhur ettiği bir argümandır. Sonuç itibariyle bu Bitcoin bir tür saadet zinciri; saadet zincirleri de böyle çalışmıyor mu? Birisi geliyor, bir hayal satıyor. Ama bu hayali satarken onun vurguladığı şey “Abi bu çok para katetecek ileride.” E şimdi Bitcoin için de öyle söyledi ya da başka coinler için de aynı şey söyleniyor.
HL: Aslında altında yatan neden buydu, bu hayalin satılmasıydı.
İB: Evet, yani öyle bir şey yapılıyor. Şimdi bu Metaverse bundan da farklı bir şey, daha da ileri bir nokta. Çünkü böyle bir evren olarak tanımlıyor kendini, kuruyor. Yani bugün bizim alışık olduğumuz ne varsa o evrende onu bulacağımızı vaat ediyor, bunun hayalini pompalıyor aslında. O yüzden bu fiziksel, yani gerçekçi kabul edilebilmesi için bizim içinde bulunduğumuz ve deneyimlediğimiz, yaşamakta olduğumuz fiziksel evreni birebir taklit etme ihtiyacı içerisinde. Bunu yaparken de “Ama ben çok farklıyım, öte bir evrenim, bambaşka bir evrenim” falan diyor. E bambaşka bir evrenin ötesinde, e peki “Boğaz'daki arazileri de sattım, bitti” falan diyorsun da yani 14-15 tane platform var değil mi, şimdilik. Bunun önünde bir sınır yok. Yani 15 milyon tane de olabilir, dolayısıyla…
HL: Bir şey daha söyleyeceğim, özür diliyorum. Niye boğaz para ediyor ki? Yani niye herhangi bir arazi o paraya gidiyor? Diyelim ki o araziye toplantı salonu kurdum bir süre sonra -diyelim ki- ve insanları oraya alıyorsun. Yani bu kadar her şeyi görsel olarak, virtual reality’le görsel olarak taşıyabiliyorsan boğazın kenarında olsa ne, öbür tarafta olsa ne değişecek yani.
İB: Gobi Çölünün ortasında olsa ne olacak? Boğaz’da olsa ne olacak yani.
HL: Yürüyerek, koşarak ya da İETT otobüsüyle.
Gayrimenkul değerleme uzmanları ne diyor?
İB: Ulaşım kolay. Şimdi bir emlakçıyla senin bana gönderdiğin yazıyı okudum ben, bu Habertürk'teki röportajı; emlakçı diyor ki “Vallahi bir kere bir kıtlık olması lazım bir şeyin para edebilmesi için. Burada kıtlık yok.” diyor. Yani her an sahtesinin yapılabildiği bir para düşün. Yani kalp para sınırsız olarak herkes tarafından üretilebiliyor. O paranın değeri olur mu? Olmaz. Dolayısıyla burada da aynı şey var. Yani Boğaz’ı A tarafında bittiyse B tarafından alırsın, B tarafında bittiyse C tarafından alırsın. Hiçbir yerde kalmadıysa azıcık para verip kendin yaptırtırsın. Onu millete satmaya başlarsın bu sefer. Yani bu pahalı bir şey de değil çünkü teknolojik olarak. Dünya haritasını alıyorsun, işte orada parsel yapıyorsun. Yani öyle acayip zor bir şey değil. Muhtemelen daha da kolaylaşacaktır bu.
HL: Bir şey ekleyeyim burada, yani biraz daha kafamızda canlansın diye, OVR isimli oyun tabanlı bir Metaverse platformundan bahsediliyor. Bu platform dünyada tam 1.6 trilyon parsele bölmüş dünyayı. Böyle birçok grafikte görüyoruz, bal peteği gibi bir altıgen şekillere bölmüş. Hiçbir şey yok yani. Denizde, deniz kıyısında, yolda, belde falan filan dağda bilmem nerede… Bunun Türkiye'de 20 bin parsel, İstanbul'da da 11 bin… Pardon satılanlar bunlar. Yani 1.6 trilyon parçayı, almış eline dünya haritasını altıgenleri bölmüş ve “veriyorum sana” diyor. Tamam mı? Yani ben mesela şimdi kendi platformum açık, üçgenlere bölüp verebilir durumdayım bu noktada değil mi? Bitti on bin platform, ben de bir platform açtım, ben de satıyorum abi. Ya çok acayip.
İB: Vaadin ne olduğunu da anlayamadım burada ben, mesela anlayamıyorum. O şey de emlakçı, emlak değerleme uzmanıydı o. “Şimdi o değerlemeyi yapacağız da biz değerleme yaparken üç dört tane ilkemiz vardır” diyor, “O ilkelere bakarız” diyor. Birinci sırada kıtlığı koyuyorum, yani bir daha, başka biri tarafından üretilememezlik hali. Şimdi bazı oyun platformları, ben de gördüm, mesela çok sınırlı sayıda parsel çıkartıyorlar. Yani Bitcoin gibi kendilerini sınırlamaya çalışıyorlar. Ama şimdi burada şöyle bir problem var; A oyun platformu sınır koydu, işte bir milyon tane parsel çıkarttı ya da bir milyon küsur tane, e tamam ama bu halen bir kıtlık yaratmıyor, çünkü öbür tarafta ikinci bir platform, üçüncü bir platform, ellinci, yüzüncü Beş yüzüncü çıkabilir. Ama burada kıtlık yaratabilecek bir unsur, platformun kendine özgürlük hali yaratması gerekir.
HL: Bahsettiğim burada arzın az olmasından olmasından, talebin fazla olmasından bahsediyorsun.
İB: Evet, arzın yani üretimin sınırlı olmasından bahsediyorum. Az olması değil, sınırlı yani günün birinde bitecek bu. Bunu biliyor olması da lazım, çünkü halen bizim fiziksel dünyamızın en kırılgan kanunlarının evrensel bir geçerliği varmış gibi hareket ediyorlar. Yani bizim bildiğimiz meta ekonomisi çünkü, bu meta ekonomisinin ben mesela, kişisel olarak bizim kendi dünyamızda yıkılmakta olduğunu söylüyorum. Şimdi bu arkadaşlara bu meta ekonomisinin tüm kurallarının ve yaklaşımlarının kendi evrenlerinde de geçerli olduğunu söylüyorlar ve ilelebet geçerli kalacağını düşünüyorlar. Peki bizim fiziksel dünyamızda biz bunu iddia edersek, değil mi, sonuçta bunu hedefleyen geniş bir siyasi hareket var, epeyce, 100-150 yıldır. E bu zaten başı olmayan bir şey de değil, yani belli; üç yüz yıllık bir geçmişi varsa, meta mübadelesinin egemen olduğu toplum düzeni, bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini de bugün görüyoruz. İklim yıkımı bir taraftan sıkıştırıyor teknolojiyi, bolluk toplumu bir taraftan sıkıştırıyor. Esasında bu konuştuğumuz problemler bolluk toplumu kurulacak olursa iktisadın ortadan kalkacağına dair bir şeyimiz vardı ya, bir yaklaşımımız. Onun da problemlerini baştan kapitalist bir öte evren kurma peşindeki insanlar bunu daha şimdiden yaşamaya başlamış haldeler. Dolayısıyla bu açığı kapatmak için de insanın iman etmesini sağlayacak bazı şeylerle oynamaya başlıyorlar. İşte tam da bu noktada zaten bir saadet zinciri haline dönüşüyor, çünkü ortada bir değer yok. İki değer teorisi açısından da değersiz bir işleyişten bahsediyoruz. Herhangi bir ihtiyacı karşılığından bahsedemeyiz. Yani şunu söyleyebilirler, “işte orada bir mağaza açıldı. O mağazaya biz gittik alışveriş yaptık üç boyutlu internet imkanlarından faydalanarak. Bu da işte bir kullanım değeri olarak addedilebilir mi?” Hayır! Çünkü o alışverişin yapılabilmesi için bizim fiziksel dünyamızda üretilmiş ürünün, fiziksel dünyada bize teslim edilmesinin de organize edilmesi gerekiyor. Eğer bu organizasyondan kurtulmuyorsam o zaman zaten sen bu fiziksel dünyanın pazarlama anlamında bir türevisin. O türev olduğun zaman da öte falan değilsin, bayağı bunun içerisinde, moda deyimde “embedded” durumdasın.
Metaverse'ün bolluğu ile gerçek bolluk toplumu arasındaki farklar
HL: Tabii canım. Peki bolluk toplumu deyince burada biraz önce bahsettiğimiz gibi bolluk olacak. 80 tane Galata Kulesi ya da arazi elden ele dolaşabilecek bu durumda. Yani hani bolluk buysa eğer. Ama bizim kastettiğimiz bolluk, normal koşullarda insan hayatının varlığını sürdürebilmesi için, biyolojik temelli varlığını sürdürebilmesi…
İB: Sosyal varlığı
HL: Ve biyoloji üzerinde -tam da onu söyleyeceğim- arzu temelli sosyal varlığını da sürdürebilmesi için tabii bahsettiğimiz bir terim bu bolluk. Yani bu Metaverse’deki ya da sanal dünyadaki bolluklar var, bu bolluk değil yani sonucunda.
İB: Hayır.
HL: Burada ismini analım, Baki Budakoğlu…
İB: Habertürk gazetede değil mi, şeyde?
HL: Evet evet, internette, Habertürk gazetede Baki Budakoğlu'yla yapılmış bir röportaj, orada belirtiyor; “Kıtlık, yararlılık, arzu ve etkin satın alma gücü gibi dört adet faktöre ihtiyaç duyarız bir şeyin değerinin oluşması için.” diyor.
İB: Hah! Etkin satın alma gücü zaten Monopoly’deki para gibi. Para olacak herhalde orada da yani. Bu coinler mesela çok yakışır, birbirini tamamlıyor. Ama etkin satın alma gücünün de işte oluşabilmesi için yine fiziksel dünyadaki servet ya da kazançların bir fonksiyonu var, yani ben burada işe gideceğim, çalışacağım, çalışacağım, oradan para kazanacağım, sonra gideceğim orada harcayacağım. Oranın parası olmuyor ki.
HL: Aynen öyle.
İB: Yani orada böyle bir para yaratmak, bir işte çalışma tanımlamak falan gibi şeyler söz konusu olamaz zaten. Bütün bunlarla beraber baktığımız zaman fiziksel dünyanın kötü bir taklidi, bir de o röportajda şeyden bahsediliyordu; insanlar ünlülerin yanında yer almak için çok çaba harcıyorlar ve evet, ünlülerin yanındaki arazi parselleri çok yüksek fiyatla.
HL: Benim arazinin yanı mesela çok büyük bir fiyata satılıyor şu anda. Yani sana da ayıralım
İB: Dolayısıyla bu böyle birbirini dolduruşa getiriliyor. Hani sanki onunla da komşu olunca çay, kahve ikram edeceksin, ben de onunla beraber… Öyle bir durum da yok! Yani bu komşuluk hali, mekansızlık söz konusu diyorlar. Yani mekansızlık hali varken komşuluk halini nasıl tanımlayacağız yani?
HL: Ünlünün yanından arazi aldığında sanki orada oturmasan ona gitmek çok uzun sürecek. Yani o uçağa bineceksin 8 saat oraya gideceksin sanki.
İB: Ünlü orada oturacak mı? Bir de o problem var! Sonuç itibariyle -hep altını çizmeye çalıştık- aslında buradaki amaç insanların bir deney içerisinde davranmalarını sağlamak. O yüzden zaten fiziksel dünyanın birebir taklidi olmak zorunda. Bu birebir taklit olduğunda ancak bir deney koşulu oluşturmuş olacağız ve insan davranışlarının belli koşulları altında nasıl etkilendiği, nasıl yönlendiğini ölçmeye çalışacaklar. Bu konudaki en büyük eksikleri olan duygusal verileri, duygu temelli verilerin toplamaya çalışacaklar. Kritik önemde bir şey.
HL: Yine sanal bir dünyadan bahsediyoruz ama para alışverişi biraz önce bahsettiğimiz merkez bankaları tarafından basılan, dünya merkez bankaları tarafından basılan gerçek paralarla, dolarlarla, eurolarla, TL'lerle yapılıyor, en kötü, işte oradaki o platformun kripto parasına çevrilerek. Ama altında mutlaka bildiğimiz dolar, euro, Türk lirası vesaire gibi bir şey geçiyor. Gene bir gerçek bağımsızlık kuruyor. Tekrar altını çizeceğim biraz önce söylediğin şeyin; benim işe gidip işte köfte satıp ya da doktorluk yapıp ya da eğitimcilik yapıp o merkez bankalarından birinin parasını alıp buraya salmam gerekiyor sonucunda. Burada da böyle bir üretim, gerçek bir üretim olmadığına göre, hani günlük hayatta yaptığımız işlem üretimi olmadığına göre pazarlama ve reklam dünyasının temeline dönecek bir para ya da ne bileyim…
"Dört beş tane malum şirketin hakimiyetinin olacağı ortada"
İB: Ama mesela öyle bir problem ki aslında, mesela Monopoly’i düşün, yine sen az önce örneğini vermiştin, Monopoly'de oyuna başlarken bir kural çerçevesinde herkese bir başlangıç parası verilir.
HL: Evet, evet, evet.
İB: E burada o yok. Nasıl oluyor? İşte sen fiziksel dünyada çalışacaksın, senin orada paran varsa buraya geleceksin, çünkü arkadaşlar gelene, “Oo ayak bastın, bravo! Gel, biz de sana şu kadar bilmem ne Metaverse parası veriyoruz.” demiyorlar.
HL: Demeyecekler de yani.
İB: Demeyecekler, çünkü o zaman oyun da olduğu ortaya çıkacak, o zaman da büyüsü bozulacak. Burada biraz insanların hakikaten, gerçekten kendi emekleri karşılığı ya da işte servetleri karşılığı edindiği bir parayı harcamaları lazım ki birebir aynı experiment’ı kurabilsinler. Aksi halde bizim laboratuvar oyunlarına dönüyor.
HL: Aynen öyle.
İB: Yani laboratuvar oyunlarında; mesela şeyi düşün, pokeri kibrit çöpüyle, hani öyle aile arasında oynanan poker vardır ya, orada restler havada uçuşur. Ama senin işte sınırlı paran varsa ve o sınırlı parayla onu oynuyorsan öyle kolay kolay riske edemezsin değil mi? Daha risk düşüncesi ön plana çıkmaya başlar. Şimdi burada da o ortamı yaratmak istedikleri için insanların kendini parasını harcaması gerekiyor zaten fiziksel dünyada. Emek karşılığı ya da servet karşılığı elde ettikleri paraları harcaması gerekiyor.
HL: Evet, yine belki üç beş ailenin yönettiği üç beş merkez bankası değil ama dört beş tane malum şirketin hakimiyetinin olacağı da ortada. Bunu da felaket tellalları olarak söyleyelim. Peki. Önümüzdeki haftalarda da konuşmaya devam edeceğiz bu konuda değişik boyutlarıyla Metaverse konusunda. Bu haftalık bu kadar. Bu programın size ulaşmasını sağlayan bütün Açık Radyo çalışanı arkadaşlara çok çok teşekkür ediyoruz. Program destekçimize çok teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki hafta tekrar görüşmek üzere, sağlıkla kalın.
İB: Hoşça kalın.