Sohbet botları ile çok uzun zaman geçiren insanlar yeni bir bağımlılık mı tanımlıyor? Yapay zeka bir "insan ya da insan üstü varlık" yerine geçebilir mi? Psikiyatrist Dr. Timuçin Oral ile gerçekleştirdiğimiz sohbetin ikinci bölümü ile karşınızdayız.
İsmail Başöz: Merhabalar, Apaçık Radyo’dayız. Kavanozdaki Yıldız programında sizlerle beraberiz. Yeniden geleceğin ayak izlerini sürmeye devam ediyoruz. Bu hafta, geçtiğimiz hafta başlattığımız söyleşinin ikinci bölümüyle karşınızdayız. Konuğumuz psikiyatrist Dr. Timuçin Oral. Kendisiyle ChatGPT: Yeni Bir Bağımlılık mı? başlığı altında yaptığımız sohbetin ikinci bölümünü paylaşıyoruz. Duygusal verilerimizi, duygusal reaksiyonlarımızı toplamak yalnızca yapay zekâ için değildir; öbür tarafta, mal satabilmek ve tüketim alışkanlıklarını belirlemek de vardır. Örneğin mani dönemini yakaladığında, iki uçlu bozukluktan söz edecek olursak, çat diye önüne Karayipler Turu biletini koymak… Yani duygusal veri toplamanın bir bölümü de böyle ilerliyor. Halil’in söylediği gibi, bu verileri toplayabilecek duruma geliniyor; aynı zamanda buradaki chatbot'lar da bunu yapıyor.
Timuçin Oral: “Duygu şart mı?” bilmiyorum; yapay zekâ duyguya sahip olmalı mı? Bizler maymun bedenine ve beynine bindirilmiş, onu çok aşmış bir canlı türüyüz ama ona hapsolmuş durumdayız. Bunun ötesi var, dahası var. İnsanın bilinçliliği yalnızca beyinden, vücuttan ibaret değildir. Kara iplerde ya da başka türlü şeyleri manik bir insana satmaya çalışan algoritmanın bayağı kötücül olduğunu iddia edebiliriz, öyle değil mi? Son derece psikopatça sizden faydalanmaya çalışan bir sistem var. Bir duygu var mı?
İ. B.: Yok.
T. O.: Emin değilim, var mı yok mu?
İ. B.: Yok; her şeyin duygusunu topluyor, insanın duygusunu.
T. O.: Toplayıp … Tabii, bu amaçla topluyor ve topladığını da böyle kullanıyor; sizi tamamen taklit ederek, duygularınızı taklit ederek bir sonuç çıkarıyor. Geoffrey Hinton bir konuşmasında “duygular yok olmayacak mı?” diyordu. Kapitalizm, savaş sanayii; robotlar üretilecek, ülkeleri istila edecek… Küçük bir savaş robotu düşünün; karşısında daha büyük bir robot var. Bu küçük robotun korku duygusu olsa fena olmaz, çünkü korku varsa savaş ya da kaç anksiyetesi oluşur ve robot ortamı terk eder, imha edilmez. Dolayısıyla korku duygusuna sahip olması -ya da taklit etmesi- gerekebilir. Bunların duyguları olacak mı, olmayacak mı, bilmiyorum.
İ. B.: Duyguya ihtiyaç var mı hocam? Saf akıl olarak, Star Trek’teki Vulkanlar gibi, duygudan bağımsız bir tür…
T. O.: Aynen, Vulkanlar gibi.
İ. B.: Duyguları bastırır; meditasyonla saf akıl olarak evrende var olur. Robotun hedefi vardır; mevcut bütün kısıt ve imkânlar içinde optimizasyon yapar. O hâlde geri çekilmesi de optimizasyonun…
T. O.: Beklenebilir; korkmasına gerek yok.
İ. B.: Gerek yok.
T. O.: Zaten korku dediğimiz şey de bu. Bu kompleks tepki, bizim “korku” dediğimiz davranış ya da duygudur. Hekim hastayı muayene ederken hızla tanı koyar; geçmiş deneyimiyle bilgisini birleştirip tedavi üretir. Yapay zekânın yaptığı da aynısıdır. Bunu sezgi, deneyim ya da bilgiye dayandırırız; bir başkasının fark edemeyeceği şeyi fark ettiğimizde “havalı” oluruz. Buna “sans klinik” deriz. Oysa gerçek anlamda bir sans klinik yok; müneccim olmam gerekir.
İ. B.: Zanaat var, değil mi hocam? Zanaat var.
T. O.: Var.
İ. B.: Zanaat, deneyim…
İ. B.: Teşhis sürecine tekrar gelelim: teşhisle yaratıcılık arasındaki bağ?
T. O.: Doğru. Hekim ile hâkim aynı kökten gelir. Üç unsur var: bilgi, deneyim, vicdan. Bunların harmanlanışı; risk almak, almamak, yaratıcılığı getirir. Kendini geliştirebilen bir yapay zekâya bu şansı verirsek, o da bunu öğrenir. Üstün meziyet gerekmez. Psikoterapi sorusuna gelirsek, bu daha önemli.
İ. B.: Evet, psikoterapi kısmına geçelim.
T. O.: Psikanalitik ya da psikodinamik psikoterapinin esası aktarımı kullanmaktır. Aktarım, sizin bana sempatik ya da antipatik gelmenizin—hiçbir somut sebep yokken—bilinçdışı bir yansıtmasıdır. Günlük ilişkilerde de böyledir. Psikoterapiye gelen kişinin ağır ilaçla tedavi edilecek bir hastalığı olmayabilir; tekrarlayan davranışsal sıkıntılarla gelir. Anlatırken de aktarım yapar; terapist bunu değerlendirir. Karşı aktarım da vardır; terapist bunun farkında olmak için uzun eğitimlerden geçer. Yapay zekâ bu aktarımı anlayabilir mi? Şimdilik hayır. Duygusu yok; yalnızca veriyle sınırlı. En fazla kognitif verilere dayalı analiz yapar: “Sıkılmış olmalısın” gibi kalıplar söyler. Gerçekten sıkılıp sıkılmadığınızı bilmez, yanıtının sizde hangi duyguyu uyandıracağını da…
İ. B.: Kısaca: Bunu söylediğinde chatbotun kendisinin de bunun anlamını bildiğini sanmıyorum.
T. O.: Evet. Bilgisi “Bunu söylersem böyle etki olur”la sınırlı. Borderline yapıya sahip biri, yeterince yakın davranıldığında hızla bağ kurabilir. Genel geçer “Çok sıkılmış olmalısın” ifadesini kendine yönelik algılar. Navigasyon cihazının “sağdan git” demesi gibi…
İ. B.: Ya da astroloji gibi.
T. O.: Evet, astroloji gibi, genel geçer. Kişi bunu vazgeçilmez sanıyor; sık sık temas etmek istiyor. Terapist sınır koyar, yapay zekâ koymaz. Makalelerde “kurtarıcı fantezileri körükler” denir: cebinde onaylayıcı bir “terapist” vardır. Karşı aktarımı yapay zekâ kullanamaz; başkalarına ne hissettirdiğinizi terapist kendi duygusuyla anlar. Yapay zekâ varsayıma dayanır; ilişki robotik kalır, henüz.
İ. B.: Bir de tanılar… Deskriptif psikiyatriye mesafeli yaklaştınız. Yine de borderline vb. tanımlar… Çok vakit geçiren kişiler için makalelerde tanımlar var. Bunlarla sınırlamak indirgemecilik olmuyor mu?
T. O.: Doğru. Dünya önce ölümleri, sonra hastalıkları sınıflandırdı. Bedensel konular nispeten kolay; iş kişiliğe gelince tekil örnek var. Patolojileri ortak adlandırmak zorundayız. Deskriptif sınıflama bu yüzden: “Şu, şu varsa buna diyelim.” İlaç tedavisi 1950’ler sonuna dayanır; çok genç bir alan. Kişilik bozuklukları kategorileri mecburen var; didaktik yarar sağlıyor. Ama horoskoptan çok farklı değil: “Yengeçler yapay zekâdan şöyle etkilenir” demek gibi.
İ. B.: Çok ilginç, çok güzel.
T. O.: Yakında bu da olur: Yay burçları mı, yengeç burçları mı etkilenir? Yükselen, Satürn evi derken detaylandırmak çıkmaz yol. Yapay zekânın sanrılara sebep olabileceği iddiası? Hiçbir şey tek başına psikiyatrik rahatsızlık yaratmaz. Gösterilebilse Nobel alınırdı. Yapay zekâ yalnızca zemini hazırlayabilir: Tanrısal görünen bir varlık, bende zaten var olan hezeyanları tetikleyebilir.
İ. B.: Sanrıya eğilim varsa, bir yatkınlık göstereyim.
T. O.: Ancak öyle; yoksa sebep olmaz.
İ. B.: Gemilerde çalışanlarda “şizofreni daha çok görülür” denir. Yıllar geçtikçe anladım ki bu, tetikleyici olabilir; yatkınlığı olanlarda…
T. O.: Metodolojik olarak hatalı: “Göç edenlerde çok görülür” derseniz, daha çok mu göç ediyorlar? Temiz veri lazım ama bu alanda imkânsız. Yapay zekâ psikiyatride tanı ve tedavide etkili olabilir; gelişmiş programlar zaten yapabiliyor. Bilimsel araştırmada istatistiksel analiz, metodoloji hatalarını bulma konusunda da yardım eder. Ancak veri gizliliği çok tehlikeli bir alan.
İ. B.: Evet; her yapay zekâ programıyla kurulan bağ, bağ kuranın verilerinin kolektif veritabanına eklenmesi demektir.
T. O.: Evet.
İ. B.: Son derece sakıncalı. Ayrıca her yapay zekâ bağımsız bir “entite” değil; birer araç. Sahipleri veri toplamaya aç.
T. O.: Bir kullanıcı var yani. Sahibi veri toplamaya gelmiş geçmiş en aç insan olabilir.
İ. B.: Hocam, Bakırköy’de vakit geçirdiniz; üç yıl önceki programda da söylemiştik: Yalnızca bilgisayar-internet dünyasında “kullanıcı psikolojisi” kavramı var.
T. O.: Bağımlılıkta iki kavram var: dependence ve addiction. Telefonlara dependent değil miyiz? İstersek bırakırız ama istemiyoruz. Buradaki ilişki addiction: haz veriyor, bırakmak istemiyorsunuz. Yapay zekâyı yaratanlar bunu istiyor; ne kadar bağ, o kadar veri. Bu insanlığın iyiliğine de dönüşebilir. Ancak Haluk Bey’in dediği gibi, yapay zekâ farklı, zeki bir yaşam formuna dönüşürse bize ihtiyaç kalmayabilir.
İ. B.: Yine kâbus gibi bir sözle kapatıyoruz.
İ. B.: Geoffrey Hinton’ın kâbusu bu zaten.
T. O.: Bunun için sebep gerek: Niye yapsın? Bir amacı olmalı. Karamsar değilim; bu gelişmeli ama önlemler de alınmalıydı. İnsan evrimde canlıların canına okurken önlem almadı; şimdi silkinmeye çalışıyor. Yapay zekâ ilişkimiz de benzer.
İ. B.: Çok teşekkür ederiz; uzun, keyifli bir sohbetti. Psikiyatrist Dr. Timuçin Oral ile birlikteydik.
T. O.: Ben de dinliyordum; yüz yüze sohbet gerçekten ufuk açıcı. Çok teşekkür ederim.
İ. B.: Haluk ve ben İsmail, kayıttaydık. Yapay zekânın bağımlılık olup olmadığını, onunla vakit geçirmenin anlamını konuştuk. Bu programın size ulaşmasını sağlayan Apaçık Radyo çalışanlarına ve program destekçimize teşekkür ediyoruz. Gelecek haftalarda görüşmek üzere, hoşça kalın.
İ. B.: Hoşça kalın.