Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler'de Haluk Mimaroğlu, Arrianos'un İskender'in Seferi adlı kitabını tanıtmaya devam ederek eseri tamamlıyor.
Ben Haluk Mimaroğlu. Kızım Gülnar ile iki haftadır tanıtımını yaptığımız Nikomedialı Arrianos’un İskender’in Seferi adlı kitabının son bölümlerine gelmiş bulunuyoruz. Önceki programlarda yazarımız Arrianos’un, Makedonya Kralı İskender’i Hellen hayranı Romalılara büyük bir Hellen kahramanı olarak tanıtmaya çalıştığından bahsetmiştik. Babası Philippos’un kurduğu güçlü ordu ile yola çıkan İskender, Anadolu’da Pers hakimiyeti altındaki bölgeleri fethedip vergiye bağladıktan sonra İskenderun civarında İssos’ta Pers Kralı Daryuş ile çarpışmış, Daryuş kaçmış ve ailesi esir alınmıştı. İskender’in Anadolu’yu kurtarma hevesine ilaveten, Akdeniz kıyılarında seferine devam edip Mısır’ın sınırına dayandığından bahsetmiştik. Şimdi hikayemize kaldığımız yerden devam edebiliriz.
İskender’in yaklaştığını duyan Perslerin Mısır strapı Mazakes, İskender’i dostlukla kabul etti ve Mısır hazinesini teslim etti. İskender’in ordusu sonradan İskenderiye diye adlandırılacak bölgeye yerleşti. İskender Mısır tapınaklarını ziyaret etti, tanrı Amon’a kurbanlar sundu. Mısır’ın idaresini Mısırlılara bırakarak Daryuş’un peşinden gitmek üzere Fırat ve Dicle nehirlerini geçti. Arbela’da, bugünkü Irak’ın Erbil kenti yakınlarında Gaugamela’da Daryuş ile çarpıştı. Daryuş yine kaçtı. İskender, Daryuş’un peşinden gitmedi. Pers ülkesinin önemli şehirlerini ve zenginliklerini ele geçirmek üzere Güney’e yöneldi, Babil’e, Perpepolis’e, Susa’ya, Ektabana’ya doğru yoluna devam etti.
Babil rahip ve ileri gelenleri kale ve hazinelerini teslim etti. İskender, Persler tarafından tahrip edilen tapınakları tamir ettirdi. İskender’i yeni Pers kralı olarak tanıyan Babil satrapı Mazaios, tekrar Babil’e satrap olarak tayin edildi. Daha önce Sardis Kalesi’ni İskender’e teslim etmiş olan Pers komutanı Mithrenes’i ise Armenia’ya satrap olarak gönderdi. Kaldai rahiplerine iyi davrandı. Artık Hellen ilkelerinden vazgeçmiş, yerel yöneticileri görevlendirip, yerel halkların inançlarına saygı göstermeye başlamıştı. Zaten başka çaresi de yoktu. Yola çıktığı 30 bin kişilik ordusuyla, fethettiği şehirlere bıraktığı üç – beş bin askerle, olmayan kanunlarıyla, yöneticileriyle, devlet adamlarıyla yeni bir İmparatorluk mu kuracaktı?
Doğru olanı yapmaya başladı. Hazineleri boşaltıp yerel düzene dokunmadan yoluna devam etti. Pers başkentlerinden Susa’ya vardı. Susa teslim oldu. Pers kralının hazinesine el koyuldu. Susa yönetimine Persli Abulites’i atadı. Makedonya’ya bir miktar para gönderdi ve takviye birlikler getirtti. Persepolis’e geldi. Pasargadai’de bulunan Büyük Kral Kuruş’un hazinesini ele geçirildi. Atina’da yakılan tapınakların intikamını almak bahanesiyle Kraliyet sarayını yaktırdı. Persepolis yerle bir edildi. Persepolis satraplığına Persli Phrasaortes’i atadı. İskender, babası Philippos’un hedefini neredeyse yerine getirmişti. Geriye, kaçmaya devam eden Pers kralı 3. Daryuş’u ele geçirip, onun tahtına oturmak kalmıştı. Kuzey’e doğru Daryuş’un peşine yola çıktı.
Ekbatana’ya girdi. Media satraplığına Oksydates adında bir Persliyi atadı. Daryuş buralarda beklediği yardımları alamadı. Adamları Daryuş’u esir alıp yaraladı ve İskender’e bıraktı. Daryuş öldü. Yerine Baktria satrapı Bessos’un geçtiği haberi geldi. İskender bu sefer Bessos’un peşine düştü. Parthia satraplığına İskender’e Mısır’ı teslim eden Mazakes ve Amminapes adında iki Persli atandı. Hassa askerlerinden Tlepolemos’u yanlarına verdi. Tapura satrapı Autopharadates’e görevine devam etmesini söyledi. Arilerin memleketi Susia’ya girdi. Satrap Satibarzanes’e görevine devam etmesini söyledi. Baktria’ya doğru yola çıktı.
Bu sırada İskender’in ordu komutanı Parmenion’un oğlu, komutan Philotas ve dostlarının isyan haberleri geldi. Komutan Philotas ve suç ortakları Makedonyalılar tarafından suçlandı ve öldürüldü. Philotas’ın babası, İskender’in ordu komutanı Parmenion da İskender’in emri ile Media’da öldürüldü. Artık İskender en yakın dostlarını, en başarılı komutanlarını da gözden çıkarmış, yeni yöneticilerle kendini adeta Asya’nın yeni hakimi olarak görmeye başlamıştı. Asya Kafkaslarına Persli Proeks’i satrap ilan etti. Yanına Niloksenos’u bıraktı. Baktria teslim oldu. Persli Artabazor’u satrap olarak atadı. Bu arada sözde Pers kralı Bessos’un bir köye sığındığını öğrendi. İskender Bessos’u teslim aldı. Kral Daryuş’a ihanet ettiği için Bessos’a eziyet etti. Bu gelişmeler, kitabının başından beri İskender’i göklere çıkartan Arrianos’u bile çileden çıkarttı. Arrianos’un İskender hakkında değişen görüşlerini bir de Gülnar’ın sesinden dinleyelim;
Flavius Arrianus, İskender’in Seferi - 4. kitap, 7. bölüm
İskender Makedonyalıları bir toplantıya çağırıp Pers kralı Bessos’u karşılarına çıkarttı. Onu Daryuş’a ihanetle suçladı. Burnuyla kulaklarının kesilmesini emretti. Sonra Medler ve Perslerin gözleri önünde idam edilmesi için bu haliyle Ekbatana’ya yolladı. Ben, Bessos'un bu şekilde çok acı çekerek cezalandırılmasını hoş bulmuyorum. Vücut organlarının kesilmesinin bir barbar geleneği olduğunu düşünüyorum. İskender'in Medlerin, Perslerin ve tüm barbar kralların uğursuz geleneklerini benimsediğini düşünüyorum. Bir Helakleid olduğu halde Makedonya giysilerini bırakıp Med giysilerini giymesini, Pers tacını kendi tacıyla değiştirmesini de hoş görmüyorum.
Flavius Arrianus, İskender’in Seferi - 4. kitap, 8. bölüm
Komutan Kleitos’un başına gelen felaketi burada anlatmak yerinde olacaktır. Makedonyalıların Dionysos’a ayırdıkları bir günleri vardı. İskender her yıl Dionysos’a kurban sunardı. Anlatılanlara bakılırsa, İskender bu aralarda Dionysos’u ihmal etti. Dionysos yerine ikiz Dioskorlar’a kurban sundu. Bu amaçla kurulan içki sofrası geç vakte kadar devam etti. Bu sırada oradakilerden bazıları da İskender'in dalkavukluğuna soyundu. Dioskorlar’ın İskender’le hiçbir zaman boy ölçüşemeyeceğini iddia ettiler. Hatta sarhoşken Helakles’e bile dil uzatmaktan çekinmediler. Fakat İskender'in barbar adetlerini benimsemesine kızan Kleitos, İskender'in yaptıklarının onların söyledikleri kadar büyük olmadığını, zaten onun bu işleri tek başına yapmadığını, bunların Makedonyalıların başarısı olduğunu söyledi. Bu sözler İskender'i çok kızdırdı. Bundan sonra bazıları Philippos’un yaptıklarından söz açtılar. Yine İskender'e hoş görünmek için Philippos’un anılmaya değer hiçbir iş yapmadığını iddia ettiler. Kleitos artık kendini tutamadı. Philippos’un başarılarını överek İskender’inkileri küçümsedi. Sarhoş olduğu için İskender'e hakaret etti. Perslerle yapılan Granikos Savaşı’nda İskender’in canını kurtarmasını da uzun uzun anlatıp yüzüne vurdu. Anlatıldığına göre Kleitos sağ elini gururla uzatmış ve ‘İskender! Seni kurtarmış olan işte bu eldir’ demiş. İskender Kleitos'un söylediklerine daha fazla dayanamamış. Ona saldırmak için yerinden fırlamış, mızrağı kavradığı gibi Kleitos’u vurarak öldürmüş.
Flavius Arrianus, İskender’in Seferi - 4. kitap, 9. bölüm
İskender'in tanrılara gösterilen saygının aynısının kendisine de gösterilmesini istediğini söylerler. Çünkü babasının sadece Philippos değil, aynı zamanda tanrı Amon’un da babası olduğunu düşünüyormuş.
Flavius Arrianus, İskender’in Seferi - 4. kitap, 10. bölüm
İskender’in yakın arkadaşı ve tarihçisi Kallistenes de bu davranışları hoş bulmuyordu. Kallistenes’in İskender’e tanrı gibi davranılmasına nasıl karşı geldiği hakkında şu hikaye anlatılır; İskender’in arkadaşları bir içki sofrasında sözü bu konuya getirmişler. Anasarkhos konuyu açmış, İskender'in tanrı olarak tanınmaya Dionysos ve Herakles'ten daha çok hakkı olduğunu söylemiş.
Flavius Arrianus, İskender’in Seferi - 4. kitap, 11. bölüm
Anasarkhos’un buna benzer sözleri alkışlanmış. Bu kişiler ona tapınmaya hazırlanmış. Kallisthenes ise ‘insanlara yakışan her şeref İskender'e de layıktır fakat tanrılarla insanlara gösterilen saygı arasında fark vardır’ demiş.
Flavius Arrianus, İskender’in Seferi - 4. kitap, 12. bölüm
Kallisthenes, bu ve buna benzer sözlerle İskender'i çok kızdırmış. Bu konudaki konuşmalar bittikten sonra, anlatıldığına göre, en yaşlı Persler kalkmışlar, sırayla İskender’e tapınmışlar.
Bu olaydan sonra İskender, seferin tarihini yazdırmak için yanına aldığı yakın arkadaşı Kallisthenes’i de iç oğlanları suikaste teşvik ettiği bahanesiyle öldürtmekten çekinmedi. Arrianos’un anlattıklarına göre, İskender, yarı tanrı, Pers kralı, Mısır Firavunu, Tanrı Amon’un oğlu sıfatlarını benimseyip Makedonyalı komutanlarını gözünden çıkartıp, fethettiği ülkelerin yöneticileri ve yandaşları ile yoluna devam etti.
Açık Radyo, 95.0, Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler programındayız. İzmitli Arrianos’un İskender’in Seferi adlı kitabının tanıtımına devam ediyoruz.
İskender, Pers ülkesinin başşehirleri Babil, Susa, Persepolis, Ekbatana’yı savaşmadan ele geçirip talan ettikten sonra, kendini Asya’nın yeni kralı olarak görür. Makedonyalı komutanların itirazlarına rağmen Pers geleneklerini benimser, Persleri yönetime getirir, ele geçirdiği Kral Daryuş’un ailesini himayesine alır, Pers kabilelerini ordusuna katar. Hedefini Orta Asya’nın zengin ticaret yolları ve şehirlerine çevirir.
Yolda rastladığı Baktria’nın soylu ailelerinden Oksyartes’in güzel kızı Roksana’yi eş olarak alır. Orta Asya ticaret yollarına hakim olmak ve bölgedeki kavimlerin akınlarına karşı koyabilmek için fethettiği yerlerde karakollar kurar. Yorulan, sakat kalan, savaşamayacak olan askerleri buralarda bırakarak ileride İskenderiye diye adlandırılacak yerleşimlerin temellerini atar. Daha fazla ilerlemek istemeyenleri de Makedonya’ya geri gönderir. Bölgedeki savaşçı kavimleri yenemeyeceğini anlayınca yönünü Hindistan’ın zenginliklerine doğru çevirir.
İndus Nehri’ne varır. Ancak komutanları başkaldırır. İndus Nehri’nin ötesinde ki zenginliklere gitmesine itiraz ederler. Kitabın başından beri İskender’i yüceltmeye çalışan yazarımız Arrianos da artık dayanamaz, bu vesile ile Makedonyalı komutanların ağzından İskender’e eleştirilerini dile getirmeye başlar. İskender’in Hellen adetlerini bırakıp Pers adetlerini benimsemesi kitabın ana konusu haline gelir.
Arrianos’un 5.kitap ve 25. bölümden itibaren anlattıklarına göre; İskender'in daha uzaklara gitme isteğine karşın Makedonyalılar arasında genel bir isteksizlik hakim olur. Askerler ordugahta toplanır, açıkça İskender önlerinde gitse bile daha fazla ilerleyemeceklerini söylerler. İskender yine komutanları ikna etmeye çalışır. İonya’dan, Hellespontos’tan yola çıkıp, Phrygia’dan, Capadocia’dan, Paphlagonia’dan, Lydia’dan, Pamphilia’dan kolayca geçip Fenike’ye, Mısır’a, Arabia’ya, Suriye’ye, Mezopotamia’ya, Babylon’a varıp Pers ve Med topraklarında zorlukla karşılaşmadan ilerlediklerinden, Asya Kafkaslarına, Baktriana’ya, Hyrkania’ya ve şimdi de İndos’a kolaylıkla vardıklarından bahseder. Bütün ülkelerin kendi elleriyle teslim olduklarını, kimseden korkmamalarını söyler. İskender’in komutanları açıkça karşı gelmeseler de, artık onun düşüncelerine de katılmıyorlardı.
Arrianos dayanamaz, Koinos’un ağzından İskender’in Seferine ait gerçekleri teker teker sıralamaya başlar; ‘Biz seninle birlikte sefere çıkmış olan Makedonyalıların ve Hellenlerin o kadar kalabalıkken ne kadar azaldığımızı sen de görüyorsun. Teselyalıları daha fazla sıkıntı çekmeye katlanmayacaklarını gördüğün için Baktria’dan ülkelerine geri yolladın. Hellenlerin bir bölümünü yeni kurduğun kentlere yerleştirdin. Geri kalan Hellen ve Makedonya ordusu halen zorluklara ve savaşlara katlanıyor. Çoğu savaş sırasında hayatlarını kaybettiler. Yaraları nedeniyle savaşamayacak hale gelenleri de Asya’nın birçok yerinde bırakmak zorunda kaldın. Bunların bir çoğu da çeşitli hastalıklar nedeniyle öldüler. Yola çıkanların pek azı hayattadır. Bunların bedenleri artık çok kuvvetli değil, ruhları ise tamamen çökmüş durumda. Anne ve babaları halen yaşayanlar, onları özlüyorlar, eşlerine ve çocuklarına hasret duyuyorlar, hatta vatan toprağını bile özlüyorlar. Bir zamanlar fakirken şimdi zengin olarak vatana geri dönmek istiyorlar. Bu nedenle şimdi arzularını çiğneyerek onları ileri götürmeye devam etme. Eğer istersen sen de vatanına dön, anneni gör, Hellenlerin işlerini düzelt, kazandığın zaferi babanın vatanına götür.’
İşte Arrianos, kitabının sonuna doğru Koinos’un ağzından bu şekilde konuşur. İskender, komutanların görüşlerine katılır, geriye dönmeye karar verir. İndus nehri boyunca okyanusa kadar iner, kimisi deniz yoluyla, kimisi karadan Pers ülkesine geri döner. Pers kralı Kuruş’un soyulan mezarını düzene koydurur. Perslerin kral sarayını yaktırdığına pişman olur. Yazarımız Arrianos da bir Hintli bilgenin ağzından İskender’e hitaben, ‘Bu kadar çok ülkeyi dolaşıyorsun, hem kendine hem başkalarına felaket getiriyorsun. Ama sen de bir ceset haline geleceksin. Sadece gömülmene yetecek kadar toprağın olacak’ demekten kendini alamaz.
İskender, Susa’ya varınca, daha da ileri giderek, kendisini ve kendine yakın komutanları Perslerle evlendirip düğünlerini yaptırdı. Baktrialı Roksane’ye ilaveten Daryuş’un büyük kızı Barsine ve Okhos’un kızı Parysatis ile de evlendi. Komutan Hepaiston’a Daryuş’un öbür kızı Dryetis’i verdi. Krateros’u Daryuş’un kardeşinin kızı Amnastrine ile evlendirdi. Komutan Perdikkas’a, Ptolemaios’a ve sayıları 80’i bulan diğer komutanlara da soylu Perslerin kızlarını verdi. Asyalı kadınlarla evlenen 10 binlerce Makedonyalılara hediyeler verdi. Yeni kurulan ve ele geçirilen şehirlerden 30 bin genç Persli getirdi. Bunları Makedonya silahları ile donattı, ordusuna kattı. Baktrialı, Sogdianalı, Arakhosialı süvarileri kendi hassa birliklerine aldı. Asyalılardan atlı birlikler oluşturdu.
Bütün bu olanlar Makedonyalıları üzdü, küçük düşürdü. Yaşlı ve yaralı olanları savaş hizmetinden çıkartıp geri göndermek isteyince diğer Makedonyalılar da gitmek istedi. İskender, elebaşları astırarak isyanı bastırmaya çalıştı. ‘İskender efsanesi’ artık yolun sonuna gelmişti. Bir ziyafette hastalandı, bir müddet sonra da öldü. Zehirlendi mi, hastalandı mı belli olmadı. Komutanlar, Pers İmparatorluğu’ndan geriye kalan ülkeleri paylaştılar. Komutanlar birbiri ile çarpışırken, 300 yıllık Pers baskısından kurtulan ülkeler güçlenerek Asya’da Parth Krallığı, Karadeniz’de Pontus Krallığı, Ege’de Bergama Krallığı, Marmara’da Bithinya Krallığı, İç Anadolu’da Trakya’dan gelen Keltlerin kurduğu Gallatia Krallığı’nı kuruldu. Sadece Trakya’da İskender’in devamı olarak Makedonya Krallığı ve Mısır’da İskender’in komutanlarından Ptolemaios’un Firavunluğu uzun süre devam etti. Bu sayede Anadolu medeniyeti yazısı ve diliyle, ticaret ve göçlerle Doğu’ya doğru yayıldı. Sonunda kimisi isteyerek, kimisi de zorla da olsa Roma’nın hakimiyetine girdi.
Romalılar da bu medeniyete sahip çıkıp, inançlarından adetlerine, eserlerinden mimarisine Doğu kültürlerini benimseyip zenginleşti, güçlendi. Perslerden kalan mirasa konup dünyanın sayılı imparatorluklarından birisi oldu. Ancak bütün bu gerçeklere rağmen, 1800’lerde, Alman tarihçi Gustav Droysen, binlerce yıllık Anadolu, Yakın Doğu, Mısır medeniyetlerini göz ardı ederek, İskender’in hayatını ele aldığı eserde ilk olarak Hellenistik Dönem fikrini ortaya attı. Batı medeniyetinin ve Batı dünyasının temelinde Hellen medeniyetinin yattığı fikrinin benimsenmesinin yolunu açtı. Ne yazık ki, giderek artan belgelere, son yıllarda yapılan bunca kadim eserlerin çevirilerinde ortaya çıkmakta olan gerçeklere rağmen yazarlarımız, hocalarımız hala ülkemize ait olan medeniyetin izlerini Batılıların yazdığı kitaplardan aktarmaya devam etmektedir. Umarız, bizim araştırmacılarımız da artık önlerinde dağ gibi yığılan Batı anlayışını yansıtan bu kitapları bir kenara bırakıp, yurdumuzda yazılan kadim eserlerden yola çıkarak tarihin yeniden yazılmasına ön ayak olurlar.
Haftaya konumuzun devamı olarak İskender sonrası Anadolu’ya da değinen İskenderiyeli tarihçi Appianos’un ve Sicilyalı tarihçi Dyodoros’uın eserlerini tanıtmak üzere, hoşça kalın.