Plastik Anlaşması'nın üçüncü tur görüşmeleri başladı: Bilim insanları ne diyor?

-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra, Yücel Sönmez ve Özdeş Özbay İklim İçin'de, Etkili bir Plastik Anlaşması için Bilim İnsanları Koalisyonu’ndan Sedat Gündoğdu ile Birleşmiş Milletler’in çalışmalarıyla plastiğe son verme konusunda bir anlaşma olup olmayacağını konuşuyorlar.

""
İklim İçin: 14 Kasım 2023
 

İklim İçin: 14 Kasım 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra:İklim İçin programı başladı. Bendeniz Ömer Madra.

Yücel Sönmez: Ben Yücel Sönmez.

Özdeş Özbay: Ben Özdeş Özbay.

Ö.M.: Destekçimiz Hasan Bayram’a da çok teşekkür ederek başlayabiliriz. Bir konuğumuz var bugün İklim İçin’de. Yücel, sen tanıtımını yapar mısın lütfen?

Y.S.: Daha önce de programlarımızın konuğu olan, dinleyicilerimizin tanıyacağı Çukurova Üniversitesi'nden Doç. Dr. Sedat Gündoğdu. Biz kendisiyle plastik konuşuyoruz. Kendisi, plastik konusunda uzman ve bu konuda Birleşmiş Milletler’in (BM) Etkili bir Plastik Anlaşması için Bilim İnsanları Koalisyonu’nda yer alıyor. Kendisi konuğumuz bugün ve kendisiyle Birleşmiş Milletler’in çalışmaları ile plastiğe son verme konusunda bir anlaşma olup olmayacağını konuşacağız. Merhabalar Sedat Hocam tekrar.

Sedat Gündoğdu: Merhabalar, teşekkürler.

Ö.M.: Hoş geldiniz.

Ö.Ö.: Hoş geldiniz.

S.G.: Hoş bulduk.

Y.S.: İsterseniz öncelikle şuradan başlayalım Sedat Hocam; dünkü yazınızda önemli bir içerik vardı. Etkili Bir Plastik Anlaşması İçin Bilim İnsanları Koalisyonu nedir yani sizin de üyesi olduğunuz bu koalisyon ne tür çalışmalar yapıyor, amacı ne, şu andaki bu plastik antlaşmasına ilişkin ne durumdayız? Sizden biraz bu bilgileri alalım.

S.G.: Öncelikle bu konuyla ilgili Türkiye'deki belki de ilk programı siz yapıyorsunuz, teşekkür ediyorum. Bölgedeki jeopolitik problemlerden de kaynaklı olabilir ama çok ilgi çeken bir konu değil maalesef. Ama çok önemli bir konu çünkü deriz ya, ‘insanın başına yüzyılda bir gelebilecek bazı anlar vardır’ diye, o plastik antlaşması meselesi de belki bizim ve önümüzdeki 20 - 30 yıl içerisinde karşılaşabileceğimiz en önemli anlaşma fırsatlarından biri. Biz 2022 yılının başında plastik antlaşmasıyla ilgili bir talep olduğuna dair çıkan yayınlar üzerine, bir grup bilim insanı olarak bir araya geldik ve neden yasal bağlayıcılığı olan bir Plastik Anlaşması'na ihtiyacımız olduğuna ve bunun da plastik üretimini de kapsaması gerektiğine dair bir bildiri yayınladık. Tüm dünyadan 200’den fazla bilim insanı bu koalisyonun üyesi ve bu bilim insanları dünyanın birçok ülkesinden ama ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerinden. Ben de temsil komitesi üyesiyim aynı zamanda.

Amacımız bu anlaşmalar çerçevesinde müzakere yürütecek hükümet komitelerine bilimsel bilgi sağlamak. Biz, bunun için çeşitli yasal doküman özetleri hazırlıyoruz, çeşitli yayınlar çıkartıyoruz. Kısa yayınlar, uzun yayınlar, çeşitli söylemlere ve ortaya çıkan durumlara karşı bilimsel karşılığın ne olması gerektiğine dair yayınlar, yazılar yazıyoruz ve bir grup olarak da BM’nin bu toplantılarına katılabilen arkadaşlar etkili bir plastik antlaşması için sürdürdüğü hükümetlerarası müzakere toplantılarına katılıyor ve orada çeşitli ülke delegasyonlarına ihtiyaç dahilinde bilgiler veriyor. Hatta çok ilginç bir şey oldu, dün ve önceki gün yapılan toplantılardaki görüşmelerde, anlatılarda şöyle bir şey duyduk sıklıkla; bütün ülkeler neredeyse -bazı plastik üreticisi, petrol üreticisi ülkeler hariç- bilimsel bilginin ve bilimsel desteğin bu anlaşmanın anlamlı ve başarılı bir anlaşma olabilmesi için son derece önemli olduğunu belirtmeleri bizim için çok önemli bir aşama olarak düşünüyoruz. Çünkü amacımız da zaten buydu yani bilimsel bilgiye dayanarak bir anlaşmanın ortaya çıkması, burada neden yasal bir bağlayıcılığın olması gerektiği ve üretilen bilgiyle desteklenmesi temel amacımızdı.



BM’nin Plastik Anlaşması'nın yapılmasıyla ilgili toplantısı şu anda Nairobi’de devam ediyor. Zaten ilk toplantı da Nairobi'de olmuştu. Toplantı sonrasında 5.14 no’lu karar ile böyle bir anlaşmaya ihtiyaç olduğu belirtildi. 10, 15, 16 maddelik ve yaklaşık beş sayfalık bir metin idi ve bunun üzerine birincisi Uruguay'da Punta del Este'de oldu. İkincisi Paris'te oldu ve üçüncüsü şimdi Nairobi'de bu hafta gerçekleşiyor. Toplantıların dördüncüsü Kanada'da ve sonra da Japonya'da olacak. 2025’in ortasında bu anlaşmanın imzaya sunulması bekleniyor ve şu anda sıfır belge, taslak belgesi yayınlandı. Biz de Bilim İnsanları Koalisyonu olarak bütün bu taslak belgesi içerisindeki tüm maddelere tek tek ne yapılması gerektiği konusunda bir yanıt yazdık, çok da ilgi topladı. Şu anda gidebilen arkadaşlarımız Kenya'da hükümet delegasyonlarıyla çok yoğun bir toplantı gerçekleştiriyorlar. Çünkü bir grubumuz var ve o gruptan sürekli talepler toplanıyor. Uygun olanlar o delegasyonlarla toplantı yapıyorlar. Bunun yanında ‘bir bilim insanına sor’ gibi bir masa oluşturmuşlardı. Dün çok eğlenceli, güzel ve faydalı bir etkinlik gerçekleştirildi. Delegasyon üyeleri, anlaşmanın sıfır taslağının içerisindeki hangi maddenin nasıl yanıtlanması, oraya dair nasıl bir pozisyon alınması gerektiğine dair bilimsel soru işaretlerini, bilimsel bilgiye dair soru işaretlerini arkadaşlarımıza ilettiler, iletiyorlardı. Onlar da cevaplıyorlardı ve halen de bir çok ülkenin delegasyon üyesi, Bilim İnsanları Koalisyonu üyeleriyle görüşme talebinde bulunuyor. Böyle özetleyebilirim.

Ö.Ö.: Bu bahsettiğiniz bilim insanları grubu ayrı bir delegasyon grubu gibi mi hareket ediyor?

S.G.: Evet, gönüllü bir grup yani bağımsız. Özellikle bağımsız olduğunu belirtiyoruz; herhangi bir grupla, kuruluşla ya da hükümetle bağlantısı yok, burada ayrı bir koalisyon oluşturan tamamen bağımsız bilim insanları kendileri.

Ö.Ö.: Bu görüşmelerde bu anlaşma yapılırsaresmi bir temsiliyetleri var mı?

S.G.: Biz bunu da eleştiriyorduk. BM, resmi temsiliyet vermiyor akademisyenlere. Biz buna dair bir Science makalesi de kaleme aldık yani BM’nin bu tür görüşmelerde bilim insanlarına herhangi bir sivil toplum kuruluşuyla (STK) katılmak zorunda kalmayacakları bir statü belirlemesi gerektiğini ifade ettik. Henüz bu gerçekleşmedi ama bazı arkadaşlarımız bazı STK’lar üzerinden ele aldıkları konfirmasyonda akreditasyonla katılıyor; kimisi bazı hükümet delegasyonlarının danışmanı olarak katılıyor kendi ülkelerine. Çünkü biliyorsunuz, akademisyenlerin büyük çoğunluğu hoca oldukları için devlet üniversitelerinde. En nihayetinde o üniversiteler de ülkelerin delegasyonlarına bilimsel danışmanlık yapabiliyorlar. Bu tarz katılan arkadaşlar var ama koalisyonun kendisi herhangi bir uzantıya ya da bir bağlantıya sahip değil. Buna ‘bağlantısızlar’ gibi bir tanımlama uygun olabilir. Dolayısıyla biz zaten üye alırken de çıkar çatışması ile ilgili çok ciddi bir süzgeçten geçiyoruz. Çıkar çatışması olduğunu da daha önce tespit ettim ve zaten bununla ilgili birkaç tartışma da olmuştu bizim üyeler arasında. Bunları tespit edip ilgili önlemleri de alıyoruz çünkü bağımsızlığın zedelenmesi, üreticili bilginin de güvenilirliğini sarsacaktır.



Ö.M.: Ben de bir şey söyleyeyim; şimdi bunun Kenya'da yapılıyor olması da iyi bir denk gelme durumu oluşturmuş çünkü geçenlerde Açık Radyo’nun Açık Gazete programında da ele alma fırsatı bulduğumuz önemli bir haber vardı. Kenya'nın da bulunduğu Afrika'da özellikle Horn of Africa dedikleri bölgede muazzam bir plastik atık sorunu yaşandı. Hatta ülkenin yani aslında kıtanın büyük bir felakete sürüklendiği haberi vardı. Dolayısıyla çok iyi denk gelmiş diye söyleyeyim. Fakat en önemli şeylerden bir tanesi tek çözümün üretimi kısıtlamak olduğunu, siz de Plastik: Mucize mi Felaket mi? adlı kitabınızda en ön planın üretimin kısıtlanması meselesi olduğunu dile getirmiştiniz. Şimdi Kenya'da yapılan plastik antlaşmasının üçüncü tur görüşmelerinde de genel tek çözümün üretimi kısıtlamak olduğunu söylüyorsunuz. Bunun gerçekleşme şansı nedir ve neden tek çözüm üretimi kısıtlamak diye kapsamlı bir soru sorayım.
 

S.B.: Aslında bu görüşmelerde iki, üç tane gruplaşma var. İran, Suudi Arabistan, Rusya, Çin gibi gruplarda -Çin biraz ayrı olsa da- bir kümelenme söz konusu. Bunlar, biraz daha çok atık yönetimi, polimer ile plastiğin ayrı tanımlanması ve bu işin plastiğin kendisiyle ilgili olmadığını iddia eden petrol üreticisi ülkelerin çoğunlukla pozisyon aldığı bir grup. Bu grup, atık yönetim geliştirilirse plastik sorun olmaktan çıkar gibi temeli olmayan fikirlerle bulunuyorlar -zaten onlar da bunun temelinin olmadığını biliyorlar- ama amaçları bu görüşmeleri mümkün olduğunca çıkmaza sürükleyip yasal bağlayıcılığı olan değil de daha çok gönüllüğe dayalı ifadelerin yer aldığı bir anlaşmanın çıkması için uğraşıyorlar. Bu saydığım devletler etkili olanlar yani lobi yapabilenler, bu anlaşma toplantılarında ağırlığı olan devletler ve ABD de ülkelerin kendi hallerine bırakılması ve ulusal bağlamda bazı önlemler alınarak bu işin çözülmesi gerektiğini söylüyor. Ancak bu konuda yapılan yayınları incelediğimizde ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor; herhangi bir önlem tek başına plastik kirliliği probleminin çözümüne katkı sağlamıyor yani atık yönetimini istediğiniz kadar geliştirin, plastik çöpleri istediğiniz kadar yakın ya da geri dönüşümü istediğiniz kadar güçlendirin çözüme bir katkı sağlamıyor. Çünkü bunların hepsinin teknik bazı sınırlılıkları var. Bunların ortaya çıkarttığı etkilerin yarattığı ekolojik ve ekonomik problemler var. Mesela çöp yakma, enerji üretme, kimyasal dönüşüm ya da çöpten yakıt üretme, plastikten yakıt üretme gibi teknolojiler çok pahalı teknolojiler ve ortaya çıkan ürün yapılan harcamayla karşılaştırıldığında çok karlı bir iş değil, karlı bir yatırım da değil. Dolayısıyla zaten bütün plastikleri bu sistemlere dahil edemiyorsunuz çünkü plastiğin 100’e yakın çeşidi var ve binlerce kimyasal kullanılıyor içerisinde. Bunu bir kaya parçasını alıp, öğütüp, tekrar kullanmak gibi düşünmemek lazım. Bu çözümlerin hiçbiri plastik kirliliğin uzun erinde yapılan senaryolarda çözümüne kayda değer bir katkı sağlamıyor. Ancak plastik üretiminin minimum %30 veya %40 azaltılması plastik kirliliğinden ciddi bir azalma olacağı varsayımını ortaya çıkartıyor. Bunu, yapılan modelleme çalışmalarından anlıyoruz. Bu yüzden plastik kirliliğin önlenmesi için ‘musluğu kapatmak’ gibi bir kavram, tanım kullanıyoruz.

Bunun gerçekleşme ihtimali yüksek çünkü bazı ülkeler bazı istenmeyen plastik türleri üzerinden bunun yapılması taraftarı yani birçok ülke grubu daha doğrusu delegasyon grubu, ‘bu işin üretim konusunu sınırlandıralım’ diyor ama burada neyin üretiminin sınırlandırılacağı konusu biraz tartışma götürüyor. Yani istenmeyen plastiklerde plastik polimer tipleri birinci aşamada ve bunun hangileri olduğunu belirlemek gerekiyor. Mesela bizim bu konuda yayınladığımız bir metinde, bazı plastiklerin bu sınıfa kolaylıkla sokulabileceğini söylemiştik; PVC, polikarbonat ya da poliüretan köpükler gibi. Ayrıca plastikte kullanılan birçok kimyasalın yasaklanması gerekiyor çünkü bunların kanserojen olduğunu ve gezegenin sağlığını ciddi anlamda tehdit eden kimyasallar olduğunu belirttik. Bu kabul gördü daha doğrusu görüyor. Zaten birçok ülke de bunun kaçınılmaz bir bilgi olduğunu anladığı için bunu nasıl savunmak gerektiği konusunda bir ikilemdeler.

Burada tabii dediğim gibi, tartışmaların yönünü belirleyecek olan bunu isteyen ülkelerin toplantılar esnasındaki pozisyonunun sağlamlığı belirleyecek. Yani iş ABD’nin belirleyiciliğine kalırsa ya da Suudi Arabistan, İran, Katar gibi ülkelerin belirleyiciliğine kalırsa işimiz biraz zor. Ama şöyle bir avantaj var; jeopolitik konumlanmalar ve ülkelerin pozisyon alışı aradan sıyrılabilecek bazı çözüm önerilerinin çıkmasına neden olabilir. Şimdi İran, Suudi Arabistan, Rusya ve Çin gibi ülkelerin bir grup kurması ABD’yi bunlardan biraz uzaklaştıracak. Bu durumda da ABD, başka ülkelerle birlikte başka bir pozisyon almak durumunda kalacak ve bu da bir kaç farklı odağın olduğu gerilim alanı içerisinde -plastiğin kendisi de öyledir zaten- yasal bağlayıcı olmak şartıyla hepsinin razı gelebileceği bir çözüm önerisinin çıkmasına imkan verebilir. Tabii bu bahsettiklerimizin hepsi senaryo çünkü tartışmalar henüz sürüyor.



Y.S.: ‘Mümkün olabilir’ diyorsunuz Sedat Hocam. Sanki bu yeni plastik antlaşması konusunda çok umutlu değilsiniz.

S.G.: Çok umutsuz değilim.

Y.S.: Tamam, peki bize biraz açar mısınız bu umudu? Umutlu olduğunuz taraflar nedir, sizi biraz daha fazla düşündüren taraflar nedir? Sonuç itibariyle gezegen etkili bir plastik antlaşmasına kavuşacak mı? Kavuşacak ise sizin tahmininiz, öngörünüz ile ne kadar süre sonra bu olur?

S.G.: Taslak metninin içerisinde bazı seçenekler sunulmuş. Bu seçenekler içerisinde ‘Seçenek 1’ olarak belirtilen bir seçenek var. Tüm maddelerde, tüm bölümlerde atık yönetimi, mikroplastikler, kimyasallar var. Buralarda plastik kirliliğin engellenmesine katkı sağlamaya yönelik çok önemli maddeler var. Dolayısıyla bu maddeler genelde ‘Seçenek 1’ adı altında sunulmuş olan maddeler ve biz zaten Bilim İnsanları Koalisyonu olarak bu Seçenek 1’in ifade ettiği plastik kirliliğini bitirme hırsını daha yüksek temsil etmesi nedeniyle bizim de önerdiğimiz, savunulması gerektiğini ve tartışmaların buradan hareketle yapılması gerektiğini söylediğimiz bir seçenek.

Örneğin kimyasallarla ilgili konuşalım; plastik antlaşmasının kimyasalları da kapsaması gerektiğini ifade eden bir yayınımız yayınlanmıştı yakın zamanda Science dergisinde zaten. Orada da şöyle ifade ediliyordu; bir liste oluşturulsun, Montreal Sözleşmesi temeli olsun çünkü Montreal Sözleşmesi’nin içerisinde bir ifade var: Temel kullanım ifadesi. Yani bir şeye gerekli plastik ya da gerekli bir materyal ya da gerekli bir kimyasal olup olmadığına verilecek olan şey, onun alternatifinin olmaması, kaçınılmaz olması. Bunun kaçınılmazlığını da belirleyen şey, toplumsal ve teknolojik ihtiyaçlar olması. Mesela biz, tek kullanımlık plastiklerin hemen hemen hepsinin yasaklanması konusunda çok önemli bir adım atacağız. Burada, bu metinde, sıfır taslakta buna dair bir kapı var. Bu kapı açılıp o kapıdan girilirse, o zaman biz plastiklerin neredeyse %40’ını temsil eden, tek kullanımlık ambalaj sektörü içerisinde de %20’ye denk gelen bir kısmı yasaklama şansına sahibiz. Yasal bağlayıcı olarak böyle bir imkanımız var çünkü özellikle biz Montreal Sözleşmesi’ni üstüne basa basa söylüyoruz.

Bir de biliyorsunuz, BM’nin tütün ürünü tüketiminin kontrolüyle ilgili bir tavrı vardı. Oraya da atıfta bulunarak bazı temel şeyler belirlenirse bu anlaşmanın yasal bağlayıcılığı olan ve plastik kirliliğini önleme niteliği olabilecek bir anlaşma olabileceğini söylüyoruz. Bunlar hep bizim rezerv noktalarımız. BM, tütünü nasıl kontrol etti? Şirketleri işin içine dahil etmedi. Şimdi burada da böyle bir risk var. Biz bu riski de özellikle belirtiyoruz. Yani bu müzakerelere şirketlerin müdahale etmesinin engellenmesi lazım. Bu engellendiği takdirde ki bunu BM daha önce yaptı ve bunu tekrar yapabilirse ve anlaşma metni içerisine de bazı kavramları açık ve net bir şekilde yazarsa -temel kullanım, kaçınılmazlık, ihtiyatlılık ilkesi, plastiğin tüm yaşam döngüsü, plastik kirliliğin ne olduğu- , tanımları bilimsel bilgiye dayalı olarak yaparsa ve bunu yaparken de çıkar çatışması olan grupların değil de devletler ve bilim insanlarının dahiliyetiyle -tabii bu yerel toplulukların ve gerçekten sivil olan sivil toplum örgütlerinin de katılımıyla- gerçekleştirirse bu anlaşma sonucunda biz şunu göreceğiz; bir plan dahilinde, kısa, orta ve uzun erinde plastik kirliliğini sonlandıracak bir taslak metnimiz elimizde olacak.

Mesela Montreal Sözleşmesi'ndeki bir diğer ilkeyi de biliyorsunuz; bu kloroflorokarbon gazlarının yasaklanması konusunda ciddi bir anlaşmaydı. Bu listelerle yapılan bir şeydi ve şimdi ise bu anlaşma için de bir liste yayınlanacak. Şimdi bu listeye hangi kimyasalların gireceğini belirlenmesi kısmında bilimsel bilgiye başvurulursa, o zaman zaten kaçınılmaz olarak birçok kimyasalın çoğunluğunda hormon bozucu, kanserojen ve sonsuza kadar kalan kimyasalların yasaklanması gibi bir imkanımız olacak. Yine bazı polimer türlerinin yine bu anlaşma metninin ekinde oluşturulacak listelerde belirtilmesi, bu anlamda bize önemli bir fırsat sağlayacak. Bir başka şey de mesela atık dolaşımı yani plastik çöp ticareti, çöp kolonyalizminin de, -biliyorsunuz, bunun için de Basel Konvansiyonu söz konusu ama yasal bağlayıcılığı olmayan bir konvansiyon, hep tavsiye niteliğinde- bu anlaşma metni yasal bağlayıcılığıyla olan bir anlaşma metni olursa, o zaman bu plastik çöplerin küresel dolaşımını da engelleme şansını yakalayacağız. Çünkü şu anda sıfır taslakta belirtilen çöp ticareti ile ilgili, plastik atık ticareti ile ilgili ifadeler Basel Konvansiyonu’yla eşdeğer nitelikte neredeyse. Ama onun biraz üstüne çıkılması lazım. Çünkü bütün ülkeler konuşmalarında, var olan anlaşmaları tekrar etmek yerine onların üzerine bir şey konulması gerektiğini ifade ediyorlardı. Bu önemli bir şey. Ülkeler, delegasyonlar bunu belirttiği zaman bunun bir ortak görüş olarak ortaya çıkması gibi bir durum söz konusu. Çünkü biliyorsunuz, bu ülkelerin bu konudaki konuşmalarını not eden raportörleri var ve bunun üzerinden sıfır taslak ikinci bir aşamaya geçecek.

Dediğim gibi, bu işin arkasından önemli bir şey çıkabileceğini düşünüyorum. Kaptan Charles Moore’u biliyorsunuz, çok önemli bir araştırmacı ve aynı zamanda plastik kirliliği ile ilgili en önemli keşiflerden birisini yapmıştı. ‘Pasifik Çöp Yaması’ denilen bölgeyi keşfeden kişi kendisi ve mesela o katılmıyor bu toplantılara. Diyor ki, “Ben buradan bir şey çıkacağını düşünmüyorum.” O vazgeçmiş mesela yani gezegenin plastik kirliliğini önleme konusunda çok umutlu olmadığını düşünüyor. Biz tabii buna üzülüyoruz çünkü Kaptan Moore gibi birisinin böyle bir karamsarlığa sahip olması kötü bir şey. Ama burada karamsar olmak için bir neden yok. Sonuçta bu tür meseleler mücadeleyle gerçekleşen meseleler. Karamsar olup köşeye çekildiğimiz zaman, ortaya tamamen şirketlerin belirleyici olduğu bir anlaşma çıkabilir, böyle bir risk var.



Ö.M.: Evet, süremiz epey azaldı ama şunu da sormak istedim; bunun İklim İçin Paris Anlaşması’nda olduğu gibi ya da biraz önce sizin de sözünü ettiğiniz Montreal Anlaşması’nda olduğu gibi bağlayıcı bir anlaşmaya dönüşmesi için nasıl bir tarih öngörülüyor? Yücel’in sorusunun da birazcık altını çizmek için soruyorum ve bunun en yakın zamanda gerçekleşmesi ihtimalini nasıl görüyorsunuz?

Y.S.: Bir şey daha ekleyeyim ben buna Sedat Hocam siz yanıt vermeye geçmeden önce, bu görüşmeler sırasında dünya kamuoyunun plastik ile ilgili görüşleri görüşmelere nasıl yansıyor?

S.G.: Bir kere 2030 ve 2050 hedefleri var. Dolayısıyla 2030 için belirlenmiş bir hedef var. Avrupa Birliği de (AB) 2030’a kadar bazı kirleticilerin denizel ortamdaki miktarının, çevresel ortamdaki miktarının %40’a kadar azaltılması gibi bir hedef ortaya koymuş. Benzer hedefler bu anlaşma metniyle de ortaya çıkacak. Bunlar hep tartışılan ve henüz üzerinde tam konsensüs sağlanmamış şeyler ama 2031 bir dönüm noktası olacak, bunu biliyoruz. Bir sonraki hedef de 2050 olacak. 2025 yılında bu yayınlandıktan sonra, tabii bu sefer de bunun finansal mekanizması nasıl olacak, ülkeler buna nasıl adapte edilecek kısmı biraz gündeme gelecek. O da zaten bu anlaşma toplantıların tartışmalarında sürüyor. Çin'in bu konuda bir teklifi var yani finansman sağlama konusunda istekli Çin. Biliyorsunuz, Çin’in Kuşak-Yol Projesi söz konusu ve dünyanın her ülkesine bir şekilde bir yatırım yapıyor. Bunu da bu anlamda kullanmak için olduğu istekli olduğunu görüyoruz, böyle bir fırsatçılık da yapıyor aynı zamanda.

Kamuoyunun yansıması konusunda ise bir kere zaten yaklaşık beş bine yakın insan katılıyor bu toplantılara. Doğrudan katılan iki bin 500 delegasyon üyesi var ve onun yanında bir o kadar da STK temsilcisi, basın mensubu ya da yerel temsilciler var. Şu anda benim küresel olarak bu işin takibini yapan medyadan takip ettiğim kadarıyla bir umut var aslında ve burada özellikle ‘hat sonu’ dediğimiz havza aşağısı çözümler konusunda bizim hep gördüğümüz, ‘denizin yüzeyinden çöp toplayalım’ veya ‘plastik parçalayan bakteri gördük’ ya da ‘mantar bulduk, ‘enzim geliştirdik’, ‘yakıt ürettik’ gibi sorunun kaynağını ortadan kaldırmayan çözüm önerilerinin aslında bu sorunu çözemeyeceğine dair çok ciddi bir enformasyon çıkıyor ortaya. Bu da bize aslında kamuoyu açısından bunun ciddi bir desteği olduğunu ve tüm dünya kamuoyunun bu problemin çözümü konusunda yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya ihtiyaç duyduğunu, böyle bir isteklilik olduğunu anlayabiliyoruz, görebiliyoruz.

Ö.M.: Evet, çok teşekkür ediyoruz. Galiba sürenin de sonuna geldik. Plastik üzerine çalışmalar yapan, önemli bilim insanlarından biri olan Sedat Gündoğdu ile beraberdik. Dünyada şu anda devam etmekte olan bir toplantıdan taze bilgilerle bizi donattı. BM’in yayınladığı plastik antlaşmasının taslak metnine, Etkili Bir Plastik Anlaşması İçin Bilim İnsanları Koalisyonu’nun yanıtından bahsetti. Plastik antlaşmasının üçüncü tur görüşmeleri başlamışken bilim insanları bu konuya ne diyoru konuştuk ve bizi bilgilendirdi. Çok teşekkür ederiz.

S.G.: Ben teşekkür ediyorum, iyi yayınlar diliyorum.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere hoşça kalın.

Y.S.: Çok teşekkürler, hoşça kalın.