Haftanın Haber Hasatı'nda bu hafta uydu görüntüleri ve kolektif veri bilimi yardımıyla insan kaynaklı sera gazı salımlarını gerçekleştiği anda takip eden Climate Trace raporu var.
‘İşinizde ya da hanenizde yapmayacağınız bir şey bu. Ve dünyanın karşılaştığı en önemli görevken, amacına uygun olmayan sayılara bel bağlamış durumdayız.’ ABD Eski Başkan Yardımcısı Al Gore, uzunca bir süredir beklenen yeni girişimi Climate Trace’in var oluş sebebini açıklarken bu sözleri kullanıyor. Dünyanın ilk, doğrudan ve bağımsız gözleme dayalı, kapsamlı sera gazı salımları envanteri olarak tanımlanan Climate Trace, uydu görüntüleri, uzaktan algılama, yapay zeka ve kolektif veri bilimi yardımıyla insan kaynaklı sera gazı salımlarını gerçekleştiği anda takip etme iddiasında. Geçtiğimiz hafta içinde ilk bulgularını paylaşan Climate Trace’in verileri, 2015-2020 yılları arasında 10 sektör ve bunların 38 alt sektörünün sera gazı salımlarını kapsıyor. Bu verilere göre küresel sera gazı salımları raporlamalarında milyarlarca tonluk açık var:
- Petrol ve doğal gaz üretim tesis ve rafinerilerinde salımlar, başta ABD ve Rusya olmak üzere dünyanın lider ülkelerinin, düzenli olarak raporladıklarının iki katı. Yani ülkelerin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) ile paylaştığı son envanterden bir milyar ton daha yüksek. Bu, en düşük salım yapan yüz ülkenin toplam salımlarından daha fazla bir miktarın ölçümlere dahil edilmediği anlamına geliyor.
- Brüt salımlar açısından tüm salımların yüzde 21’ini oluşturan ormancılık ve toprak kullanımı ikinci sırada. Burada en büyük pay, 35.14 milyar ton CO2e ile orman yangınlarına ait. 2015’ten bu yana Rusya ve ABD’deki orman yangınlarından kaynaklanan salımlar iki katın üzerinde artış gösterdi ve Brezilya’yı geride bıraktı.
- Dünyada beş yıldan daha güncel bir sera gazı salım envanteri olmayan ülke sayısı 100’den fazla.
Climate Trace’e göre Türkiye 3.17 milyar ton CO2e sera gazı salımı ile dünyanın en fazla salım yapılan 15’inci ülkesi. Onu 3.06 milyar ton ile Birleşik Krallık takip ediyor. Sektörler bazında Türkiye, çimento endüstrisi ile dünyada en fazla sera gazı salımı yapan beşinci ülke konumunda. Sektörün 2015-2020 periyodunda salımları yüzde 14.90 artmış durumda. Türkiye’nin çimento sektörünün tüm salımları içinde payı yüzde 2.71, ilk sıradaki Çin’in payı ise yüzde 55.99.
UNFCCC, Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar (NDC) Sentez Raporu’nun tamamını 17 Eylül’de paylaştı. Buna göre, sera gazı salımlarının zamanla azalacağı yönünde bir trend olsa da, ulusların Paris Anlaşması’nın 1.5 derece hedefi için iklim eforlarını iki katına çıkarmaları gerekiyor. Anlaşmaya taraf 191 ülke ve topluluktan 113’ünün salımlarıyla ilgili yeni rapor ya da güncelleme paylaştığı belirtiliyor. Yeni iletilenlerle birlikte güncel veriler, Paris Anlaşması taraflarının ancak yüzde 59’unu ve küresel sera gazı salımlarının yüzde 49’unu kapsıyor.
Taraflardan 113’ünün 2030’a kadar sera gazı salımlarının 2010 düzeyine göre yüzde 12 düşüreceği ön görülüyor. IPCC ise karbon salımlarının 2 derece hedefi için 2030’a kadar yüzde 25 azalması gerektiğini not ediyor, 1.5 derece hedefi için bu oran yüzde 45. Taraflardan 113’ü arasından 70 ülke, yüzyılın ortalarında karbon nötr hale gelme taahhütlerinde bulunmuş durumda. Bu hedeflerin salımları daha fazla azaltabileceğini, 2030’a kadar yüzde 26 oranında düşürebileceğini söylüyor UNFCCC.
Climate Action Tracker’ın paylaşılan son NDC’leri esas alan küresel güncelleme raporu geçtiğimiz hafta yayımlandı. Buna göre AB, ABD, Çin, Kanada, Brezilya gibi majör kirleticilerin çabaları yetersiz ya da yüksek derecede yetersiz. Ülkelerin paylaştığı veriler arasında 1.5 hedefiyle uyumlu bir gidişat izleyen yalnızca Gambiya.
Salımlar NDC’ler düzeyini izlerse, sürükleneceğimiz kaosun boyutlarına ilişkin önemli ön görüler barındıran, İklim Değişikliği Risk Değerlendirme Raporu 2021, Chatham House tarafından yayımlandı. Raporda oldukça ciddi uyarılar var. Bunlardan bazıları:
Salımlar 2030’dan önce eğer radikal bir şekilde azaltılmazsa, 2040’ta 3.9 milyar insan majör sıcak hava dalgalarına maruz kalacak. Bu, tarihsel ortalamanın 12 katı… 2050’de küresel talebi karşılamak için tarımsal üretimin yüzde 50 artması gerekecek. Ancak dramatik salım azaltımları yapılmazsa mahsul verimi yüzde 30 düşebilir. 2040’ta kuraklıktan etkilenen ortalama ekili alan oranı yıllık yüzde 32 artabilir… 2040’ta 700 milyon insan en az altı ay süreli kuraklığa maruz kalacak, bu küresel yıllık ortalamanın iki katı… İklim etkilerinin eklemlenmesi sonucunda ölüm oranlarının yükselmesi, artan politik istikrarsızlığın yerel ve uluslararası çatışmaları tetiklemesi mümkün.
Araştırmacıları en çok endişelendirense değişen hava durumu kalıpları, ekosistemlerde değişiklikler, zararlı böceklerin çoğalması ve hastalıkların yaygınlaşması arasındaki bağlantılar. Sıcak hava dalgaları ve kuraklıkla birleştiğinde bu etkiler benzeri görülmemiş mahsul kıtlığına, gıda güvensizliğine ve göçe sebep verecek. Ve bunlar bulaşıcı hastalıkların artması ve her bir etkiyi şiddetlendiren negatif geribildirim döngüsüyle sonuçlanacak…
Dünya Bankası tarafından yayımlanan yeni bir rapora göre iklim değişikliği 2050’ye kadar 216 milyon insanı göçe zorlayabilir. Sahra-Altı Afrika’da iklim göçmeni sayısı 86 milyona kadar çıkabilir, risk altındaki kişi sayısı Asya Pasifik’te 49 milyon, Güney Asya’da 40 milyon, Kuzey Afrika’da 19 milyon, Latin Amerika’da 17 milyon ve Doğru Avrupa ve Orta Asya’da 5 milyonu bulabilir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri adına Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından hazırlanan ve iklim kriziyle ilgili son bilimsel verileri bir araya getiren United in Science 2021 raporu, ulusların radikal önlemlerinden yoksun bir dünyanın iklim felaketine doğru sürüklendiğini not ediyor.
ABD ve Avrupa Birliği, 17 Eylül’de düzenledikleri Enerji ve İklim Üzerine Ana Ekonomiler Forumu etkinliğinde, beklendiği gibi, önümüzdeki on yılda metan salımlarını 2020 seviyesine göre, yüzde 30 azaltmak üzere ortak bir taahhüt açıkladı. Küresel Metan Taahhüdü dünya çapında uygulanırsa küresel ısıtmayı 2040’ta 0.2 derece düşürebilir.
Enerji ve İklim Üzerine Majör Ekonomiler Forumu’nda konuşan BM Genel Sekreteri António Guterres ise ‘gelişmekte olan’ ülkelerin iklim finansmana erişim problemine vurgu yaptı.
Gelişmekte olan ülkelerin uyum maliyetleri 70 milyar dolara yakın olmasına rağmen, bu ülkeler iklim finansmanı için 2018’de 16.8 milyar dolar aldılar. Bu maliyetlerin 2030’da yıllık 300 milyar dolara kadar çıkması bekleniyor… Ama bazı gelişmekte olan ekonomilerin ekstra çaba gösterip, salım azaltım hedeflerine etkili biçimde katkıda bulunmaları elzem. Özellikle spesifik bir meydan okumadan söz etmek istiyorum: Enerji ve özellikle kömür. Eğer planlanan tüm kömürlü termik santraller faaliyete geçseydi 1.5 derecenin değil 2 derecenin çok üzerini görürdük. Paris hedefleri duman olurdu.
Farklı disiplinlerden ve 81 ülkeden, 2000’den fazla akademisyen, bilim insanı, ve araştırmacı, 14 Eylül’deki BM Genel Kurulu arifesinde kömür, petrol ve gazdan küresel bir çıkışı düzenlemek ve denetlemek için Fosil Yakıtların Yayılmasını Önleme Anlaşması talep eden bir açık mektup yayımladı. ‘Bilimsel fikir birliği doğrultusunda 1.5ºC’lik bir küresel ısınmayı geçmemek amacıyla fosil yakıtlara adil ve aşamalı bir şekilde son vermeye çağırıyoruz.’ diyen mektupta fosil yakıtların, sanayi devriminden bu yana karbondioksit salımlarının yüzde 80’ine sebep olduğunu hatırlatılıyor.
Beyaz Saray Gözetim ve Reform Komitesi fosil yakıt endüstrisinin iklim krizi hakkında dezenformasyonu yayma çabalarına yönelik soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında Exxon Mobil, Chevron, BP ve Shell’in olduğu büyük fosil yakıt şirketlerinin tepe yöneticilerinin ve ‘lobi grupları’ Amerikan Petrol Enstitüsü ile Amerika Ticaret Odası’nın yer aldığı bir grup önümüzdeki ay komite duruşmasında ifade verecek. Komite tarafından paylaşılan basın bülteninden bir bölüm:
…Dört fosil yakıt şirketi - BP, Shell, Chevron, ve ExxonMobil- 1990 ve 2019 arasında yaklaşık 2 trilyon dolar kar açıkladılar. Aynı süreçte küresel iklim krizi gittikçe şiddetlendi ve Amerikalılar üzerindeki ölümcül etkisi artış gösterdi...
Bu şirketlerin ve fosil yakıt endüstrisindeki müttefiklerinin küresel ısınmaya karşı ciddi eylemi engellemeye yönelik çalıştığı, fosil yakıtların belgelenen zararlarıyla ilgili şüphe yaydığı ve geliştirdikleri alternatif enerji teknolojilerinin ölçeğini yanıltıcı şekilde sunduğu - tütün endüstrisinin yüz binlerce Amerikalıyı öldürürken regülasyona direnen taktiklerine benzer şekilde- haberlerde yer aldı.
Bu gizleme ve dikkat dağıtma stratejileri onyıllara yayılıyor ve hala bugün de devam ediyor. Haberlere göre, 2015-2018 arasında halka açık en büyük beş petrol ve gaz şirketi iklim dezenformasyonunu teşvik etmek için ‘marka ve lobi faaliyetleri’ adı altında 1 milyar dolar harcadı…
Komite Başkanı Carolyn B. Maloney ve Çevre Alt Komitesi Başkanı Ro Khanna ortak açıklamasında şunları belirtti:
‘Küresel ısınmayla bağlantılı olarak kötüleşen doğal felaketler ABD’de ve dünya çapında toplulukları sarstıkça Kongre’nin ilk sıradaki yasama önceliklerinden biri de değişen bir iklimin acil kriziyle mücadele oluyor. Bunu yapabilmek için, Kongre fosil yakıt endüstrisininin sebep olduğu kirliliği adreslemeli ve bu konularda dezenformasyona sebep olan tedirgin edici iş pratiklerine gem vurmalı.’
Söz bitmeden…
Bazı bilim insanları Antroposen çağının 16 Temmuz 1945’te White Sands, ABD’de ilk atom bombasının infilak etmesiyle başladığını savunuyorlar. Bundan 70 yıl sonra tam olarak aynı noktada, Aerocene topluluğu, sadece güneş ışığını kullanarak bir uçuş gerçekleştirdi. Bu uçuş, dünyanın insanlı, en uzun, en sürdürülebilir; fosil yakıt, solar panel, helyum ya da pil kullanmayan ilk uçuşu olarak kayıtlara geçti. Fosil yakıtların olmadığı bir dünya için mücadele eden Arjantinli Sanatçı Tomás Saraceno’nun dünyayı dolaşan kolektif çalışması bugüne kadar onlarca dünya rekoru kırdı.