Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Somali'deki kuraklığın arttığını açıkladı.
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Somali'deki kuraklığın arttığını açıkladı. İlgili açıklamada, bu durumun kıtlık riskine neden olabileceği vurgulandı. Ülkede kuraklıkla mücadeleye devam edildiği, geçen ay 1,8 milyon kişiye gıda, 173 bin 400 kişiye su yardımı yapıldığı aktarıldı. Açıklamada, ülkede 4,9 milyon kişinin daha yardıma ihtiyacı olduğuna işaret edilerek, bu konuda uluslararası toplumdan destek istendi. Afrika kıtasının doğusunda 1980'lerden bu yana görülen en şiddetli kuraklık dalgası, yaklaşık 13 milyon kişiyi açlığa mahkum etti. 2019'da çöl çekirgelerinin istilası sonrası tarımsal üretimin gerilediği ve gıda krizinin başladığı bölgede peş peşe 3 yağmur döneminde de yağışların beklenenin çok altında gerçekleşmesi yeni gıda krizini tetikledi.
Sularda ısı artışı nedeniyle meydana gelen bu ölçüde büyük ve yaygın bir beyazlaşma son altı yıl içinde dördüncü kez tekrarlanıyor. BBC Türkçe’de yer alan habere göre, Avustralya açıklarındaki Büyük Set Resifi, 2 bin 300 kilometre ve 344 bin 400 kilometrekarelik bir alanda 2 bin 900’ün üzerinde mercan kayalığı ve 900 mercan adasından oluşan dünyanın en büyük mercan kayalığı grubu. Bu dev alan, aynı zamanda dünyanın biyoçeşitlilik açısından en zengin ekosistemlerinden birini oluşturuyor. Bu kayalıklarda 2016 yılına gelinceye kadar sadece iki ağarma olayı tespit edilmişti. Bilim insanları, dünyanın en büyük mercan kayalığı sisteminin tamamen ölmemesi için acilen iklim değişikliğinin hızını kesecek adımlar atılması gerektiğini söylüyorlar. Bu ağarmanın La Niña iklim olayıyla aynı yıla rastlaması ayrıca kaygı verici bulunuyor. Normal olarak La Niña Avustralya’da havaların serinlemesine yol açan bir iklim olayı. Uzmanlar bundan sonraki El Niño iklim olayında mercan kayalıklarında meydana gelebilecek felaketten korkuyorlar. Çünkü bölgede periyodik olarak yaşanan El Niño iklim olayı, La Niña’nın tersine havaların ısınmasına yol açıyor. Ağarma, ısınan sular nedeniyle mercan kayalarının, içlerinde yaşayan, onlara rengini ve canlılığını veren alg türü organizmaları atmasıyla oluşuyor. Bu felaketten sonra kayalığın yeniden canlanması mümkün ama yalnızca koşullar yeniden düzelirse bu olabiliyor.
Ağva'da denizin bir kısmı, özellikle de sahile yakın bölümü kahverengiye büründü. Denizin renginin, iki ayrı dereden akan su nedeniyle kahverengiye dönüştüğü öne sürüldü. Ailesiyle birlikte Ağva'ya geldiğini söyleyen bir kişi, "Çok güzel bir manzara, farklı renkler var denizde. Bir tarafta nehrin getirdiği hafif yeşilimsi, herhalde dağlardan gelen çamurumsu bir renk var. Arkada da masmavi denizin rengi. Çok güzel, rüzgâr da var biraz" dedi. Ağva'da yaşayan Sümbül Yıldız ise "Rengi değişmiş. İki derenin birleşimi var burada. Zaman zaman böyle olabiliyor. Önceden de oluyordu. Şuradaki dere çamur gibi akan ve diğer dere birleşince denizi bulandırıyor" ifadelerini kullandı.
Yeşiller Partisi Akkuyu Santrali ile ilgili açıklamada bulundu. Geçtiğimiz günlerde duyurduğumuz açıklamayı, bir kez daha aktarmak isteriz. Açıklamada, “Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, sadece bölgesel değil, nükleer bir savaşın da uzak ihtimal olmadığını gösterdi. Rusya’nın Çernobil ve Zaporijya nükleer santrallerine saldırması ve Çernobil nükleer santralinde savaş nedeniyle yaşanan elektrik kesintisinin sürekli soğutulması gereken kullanılmış yakıt çubukları üzerinde yarattığı radyoaktif sızıntı riski, nükleer santrallerin olduğu bir coğrafyada topyekun savaş ve işgalin ne kadar büyük ilave risk yarattığını gösteriyor. Nükleer enerjiyi tamamen reddetmedikçe nükleer savaş tehlikesinin ortadan kaldırılamayacağını biliyoruz. Türkiye, Rusya ile 2010’da yaptığı milletlerarası anlaşma ile Mersin-Akkuyu bölgesini nükleer santral yapımı için 100 yıllığına ve tam kontrolü vererek Rusya’ya tahsis etti. Akkuyu’ya nükleer santral yaptırma inadı enerji ihtiyacı ile açıklanamaz. Maliyeti en yüksek, Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketlerinde de gördüğümüz gibi en tehlikeli, kuşaklar boyu radyoaktif atık kirliliğine neden olan en kirletici enerji üretim biçimi olan nükleer santraller hiçbir gerekçeyle savunulamaz. Ancak nükleer güç olma hayali, nükleer santrali olan ülkelerin büyük ve prestijli olduğu yanılgısı ve enerji politikalarına dair yanlış değerlendirmeler, hükümeti 40 yıldır gerçekleştirilemeyen ve halkın da karşı olduğu Akkuyu projesini Türkiye’nin son derece aleyhine olan koşullarda gerçekleştirmeye sürükledi. Akkuyu nükleer santrali Türkiye için ciddi bir güvenlik riski yaratmakta, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığını da artırmakta. Hükümetin Rusya’ya Sinop’ta da benzer bir proje için saha tahsis etmeyi düşünmesi halinde benzer bir güvenlik riski Karadeniz için de ortaya çıkacak ve katlanarak artacak. Bütün bu nedenlerle Türkiye, savaş durumunun yarattığı ekstra güvenlik risklerini değerlendirerek Rusya’nın yapımını sürdürdüğü Akkuyu nükleer santralinin inşaatını durdurmalı ve projeyi iptal ederek Rusya ile yapmış olduğu Nükleer Santral Anlaşması’nı gerekirse tek taraflı olarak feshetmeli. Nükleersiz bir Akkuyu, nükleersiz bir Türkiye ve nükleersiz bir Akdeniz hem ülkemiz hem de bütün dünya için daha güvenli, daha barışçı, daha temiz bir gelecek anlamına gelecek. Akkuyu nükleer santralinin inşaatını durdurun! Türkiye-Rusya nükleer santral anlaşmasını iptal edin! Rusya’yı, Akkuyu’dan gönderin!” dendi.