WWF - Dünya Doğayı Koruma Vakfı yayınladığı son raporda bugün Akdeniz’in sadece yüzde 1,27’sinin etkin bir şekilde korunduğunu, bunların da ağırlıkla Akdeniz’in kuzeyinde yer aldığını açıkladı.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın hazırladığı “Yenilenebilir Enerji 2019 Raporu”nun Türkiye lansmanı düzenlendi. Güneş enerjisinin önümüzdeki beş yıla damgasını vuracak bir yükseliş sergilemesinin beklendiğini vurgulayan Uluslararası Enerji Ajansı Kıdemli Enerji Analisti Heymi Bahar, yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjide beklenen bu çarpıcı artış oranlarına karşın bu artışın sürdürülebilir enerji üretimi hedefleri açısından hâlâ yeterli olmadığına dikkat çekti. Rapora göre, güneş ve rüzgar önümüzdeki beş yılda dünya elektrik kapasite büyümesinin %70’ini temsil edecek. Bu büyümenin güvenli ve düşük maliyetli bir biçimde şebekeye entegrasyonu için yeni politikalar gerekiyor. Dağıtık sistemlerin sürdürülebilir büyümesi için hem yatırımı çekici hale getirecek hem sabit şebeke gelirlerini teminat altına alacak hem de şebeke maliyet yükünü tüketiciler arasında adil bir biçimde tahsis edecek dengeli kamu politikalarına ihtiyaç var.
Dünya Sağlık Örgütü iklim değişikliğine yönelik yeni raporunu açıkladı. BM’nin alt kuruluşlarından DSÖ’nün 101 ülkede yaptığı araştırma sonuçlarına göre hazırlanan raporda, pek çok ülkenin iklim değişikliğine karşı hazırladıkları planları hayata geçirmediklerinin altı çizildi. Raporda “İklim değişikliğinin etkilerinden insan sağlığını korumak her zamankinden daha acil” ifadesine yer verildi. Ayrıca ülkelerin gittikçe artan bir şekilde iklim değişikliğine önem vermesinin yeterli olmadığına vurgu yapıldı. Raporda, iklim değişikliğine yönelik plan ve stratejileri hayata geçirebilmesi için ülkelerin gerekli finansmanın sadece %38’ini tedarik edebildiği, bu durumun da endişe verici olduğuna işaret edildi. İklim değişikliğinin, aşırı sıcaklıklar, stres, kolera ile sıtma dahil sivrisinek kaynaklı hastalıklarla insan sağlığına doğrudan zarar verdiği ifade edilen raporda, bu sorunun potansiyel olarak “21. yüzyılda en büyük sağlık tehdidi olabileceği” uyarısı yapıldı. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom, rapora ilişkin yaptığı açıklamada, “İklim değişikliği sadece gelecek nesillerin ödemesi gereken bir fatura değil, aynı zamanda insanların günümüzde sağlıklarıyla ödedikleri bir bedel” ifadesini kullandı. Adhanom, ülkelerin “İklim değişikliğine karşı harekete geçmek ve insan sağlığının günümüzde ve gelecekte korunması için ihtiyaç duydukları kaynaklara sahip olmalarının ahlaki bir zorunluluk” olduğu değerlendirmesinde bulundu.
WWF - Dünya Doğayı Koruma Vakfı yayınladığı son raporda bugün Akdeniz’in sadece yüzde 1,27’sinin etkin bir şekilde korunduğunu, bunların da ağırlıkla Akdeniz’in kuzeyinde yer aldığını açıkladı. Rapora göre, Akdeniz ülkeleri, denizlerinin yüzde 10’unu koruma altına alma ve bölgedeki denizel biyolojik çeşitlilik kaybını durdurma konusunda vermiş oldukları taahhütleri yerine getiremedi. Barselona Sözleşmesi‘ne taraf olan Akdeniz ülkeleri, denizlerin korunması konusunda kat ettikleri yolu masaya yatırmak üzere İtalya’nın Napoli kentinde bu hafta bir araya geldi. Toplantıda hükümetlerin, denizel biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve mevcut kayıpları geri kazanabilmek için 2020 sonrasına yönelik yeni eylem planları üzerinde anlaşma sağlamaları bekleniyor. 1976 yılında kabul edilen Barselona Sözleşmesi, Akdeniz’in kirliliğe karşı korunmasını ve eşsiz denizel biyolojik çeşitliliğini korumayı amaçlıyor. WWF’in raporu, Barselona Sözleşmesi’nin ve sözleşmeye taraf olan ülkelerin bu amaçlarına ulaşamadığı gibi Akdeniz’in, petrol ve doğal gaz faaliyetlerinin baskısı altında bulunduğunu ortaya koyuyor. WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: ‘’Barselona Sözleşmesi, Akdeniz ülkelerine işbirliği için eşsiz bir fırsat sunuyor ancak bugün gelinen noktada radikal bir değişime ihtiyaç var. Akdeniz ülkelerinin, denizel biyolojik çeşitliliği koruma konusundaki ilgisinin yetersizliği denizlerimizin her türlü tehdide ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasız kalmasına neden olurken, denizlerde sürdürülebilir bir ekonomiyi gerçekleştirme çabalarını da olumsuz etkiliyor’’ dedi Dr. Sedat Kalem.
15 filtresiz termik santrale 2,5 yıl daha hava kirletme izni verilmesini öngören ve kabul edilen Madde 50’nin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından veto edilmesinin ardından TMMOB Kimya Mühendisleri Odası bir açıklama yayınladı. Açıklamada özel sektöre devredilmesiyle yalnızca kâr için çalışan termik santrallerin kapatılması gerektiği söylendi. Santrallerin çevre mevzuatına uyum için gerekli yatırımları yapmaları getiren muafiyet süresinin uzatılmamasına rağmen bu yatırımların 2019 sonuna kadar yapılmayacağı söylenen açıklamada “ortada kirletmeye devam edilmesi için yaratılmış fiili bir durum var” denildi. Açıklamada termik santraller ile ilgili sorunların santrallerin yönetiminin özel sektöre bırakılmış olması ve özel sektörün yurttaş sağlığını dikkate almamaları gösterildi. Santrallerin üretime ara vermesinin ülkedeki elektrik arz güvenliğini riske sokacağı yönündeki gerekçelerin doğru olmadığı söylenen açıklamada şu veriler paylaşıldı: ‘’Türkiye`nin kurulu gücü 90 bin MW`ı aşmış olup, en yüksek talep, yaz aylarında 46 bin MW civarında. 2018 yılı rakamlarına göre güvenilir üretim kapasitesi brüt talepten 123 milyar kilowattsaat kadar fazla. Diğer bir deyişle Türkiye`de kurulu güç fazlalığı görünmekte. Kaldı ki, çevre konusunda gerekli yatırımların yapılması yükümlülüğü bugünün konusu olmayıp bu santrallar özelleştirildiğinden beri bilinen bir durum. Yetkili makamların zamanında konuyu takip ederek gerekli yatırımların yapılmasını sağlamak yerine, şirketleri önlem almamaya teşvik edercesine sürekli olarak erteleme girişimlerini devreye soktuktan sonra, şimdi kamuoyunun önüne arz güvenliği gerekçesi ile çıkmaları kabul edilemez’’ dendi.