Doğumunun yüzüncü yılında : Georges Brassens

-
Aa
+
a
a
a

Bu haftaki programımızı, savaş sonrası Fransası'nın ikonik figürlerinden şair ve şarkıcı Georges Brassens'e ayırdık. Program boyunca bu unutulmaz sanatçının klasikleşmiş eserlerini hem kendi sesinden hem de Renaud, Maxime Le Forestier ve Françoise Hardy gibi isimlerin yorumlarıyla dinledik. 

Georges Brassens

Bundan tam yüz yıl önce, 22 Ekim 1921’de, Fransa’nın güneyinde yer alan Sète’de dünyaya gelen Georges Brassens, henüz küçük bir çocukken Charles Trenet, Mireille, Pills & Tabet ve Ray Ventura gibi isimlerin şarkıların ezbere biliyordu. Lise çağına geldiğinde onun şiirle tanışmasını sağlayacak bir Fransızca öğretmenine denk düşen Georges; bu sayede Verlaine, Rimbaud, Villon ve Lafontaine gibi şairleri keşfetmişti. Öğrenim hayatını noktalama kararı almasının ardından 1940’ta Paris’e geldi ve burada teyzesinin yanında yaşamaya başladı. Bir süre Renault fabrikasında işçi olarak çalıştıktan sonra İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte "Zorunlu Çalışma Hizmeti" kapsamında Almanya’ya gitti. 1944 senesinin Mart ayında, iznini geçirmek üzere geldiği Paris’ten bir şekilde geri dönmeyi “unutunca” başı derde girdi ve Jeanne ve Marcel ismindeki işçi bir karı-kocanın mütevazı evine sığınmak zorunda kaldı. Sanatçı, eşini kaybeden Jeanne’ın yeniden evlenmeye karar vereceği 1966 yılına dek misafir olduğu bu evde ona gösterilen cömertlik karşısında duyduğu minneti, ilerleyen yıllarda Chanson pour l’auvergnat ve Jeanne gibi şarkılarla dile getirecekti.

Savaşın son yıllarında kendini gitar çalmaya, şarkılar yazmaya ve edebiyat bilgisini geliştirmeye adayan Brassens, ünlü şairlerin eserlerini yalnızca okumakla kalmıyor aynı zamanda yazım tekniklerini de inceliyordu. Kendi kendini yetiştirdiği bu dönemi, kaleme aldığı Des coups d’épée dans l’eau ve À la venvole gibi şiirlerle taçlandırdı. Savaş sonrası Paris’inde geçirdiği bu yıllar boyunca hayatında önemli roller oynayacak iki kişiyle tanıştı: bunlardan ilki, yolunun 1948’de kesiştiği ve hayatının sonuna kadar nişanlı kalacağı “Püppchen” akaplı Joha Heiman’dı. Heiman, aynı zamanda La Non-Demande en mariage ve Saturne gibi şarkıların da esin kaynağıydı.

Ellili yılların başında karşısına bu kez, onun sahne hayatına atılmasını sağlayacak olan şarkıcı Jacques Grello çıktı. Sahneyle olan bu ilk temas her ne kadar başarıyla sonuçlanmasa da 1952 yılında, o sıralar Montmartre’da bir kabare işleten Patachou’nun desteği sayesinde işler rayına oturdu. Les Trois Baudets ve La Villa d’Este gibi kabarelerde sahne alan Brassens, 1953’te Bobino’da, adını afişlerin en tepesine yazdırdı. Bu dönemde Le Gorille ve Le Mauvais sujet repenti’nin yer aldığı ilk plağını da çıkaran sanatçı kısa süre sonra bu şarkıların radyoda yayınlanmasının yasaklanmasıyla sansürle de tanışmış oldu. Onun en ünlü şarkılarından Le Gorille, ilk başta bir fabl gibi görünse de, satır aralarında ölüm cezasına karşı yazılmış son derece kuvvetli bir manifesto yer alıyordu. Hayvanat bahçesinden kaçan bir gorilin, o gün bir mahkûmu giyotine gönderen hâkimi kendi yöntemiyle cezalandırmasıyla sonlanıyordu şarkı.

Georges Brassens’in Fransız müziğine girişi gerçek anlamda bir devrim niteliği taşıyordu. Sanatçının müzik piyasasına getirdiği ilk yenilik, şarkıcılara özgün klasik numaralardan uzak sahne performansıydı. Sahnede rol yapmıyor, sadece kendisi oluyordu. Seyirciyle tek etkileşim aracı, dudağının kenarına yerleşmiş hafif bir gülümsemeydi. Bunun yanı sıra tüm müzikhol kurallarını yıkarcasına arkasında herhangi bir orkestraya yer vermemesi ve sahne üzerindeki yegâne enstrümanlarının bir kontrbas ve gitardan oluşması, müziği ihmal ettiği anlamına gelmiyordu. Melodileri, kimilerince monoton ya da basit bulunsa da, kulağa hoş geliyordu. Tüm bunlarla birlikte Brassens’in müzik dünyasını alt üst eden asıl özelliği şüphesiz şarkılarının yapısı, bunlarda ele aldığı konular ve tabii ki hırsızlar, hayat kadınları, aldatılan kocalar, papazlar ve polislerden oluşan kendine özgü evrendi. İlk şarkılarından biri olan 1952 tarihli La Mauvaise Réputation– Kötü şöhret’de ise orduyu hedef alıyordu Brassens ve parçanın “başkalarıyla aynı yolu izlemediği için sevilmeyen” kahramanından bahsederken otobiyografik bir hikâye anlatıyordu bizlere bir anlamda.

Sanatçı kaleme aldığı eserlerde kendini ciddiye almadan, belli bir mizah duygusu eşliğinde; kendi özgürlükçü ahlak anlayışını sergiliyor, tuttuğu taraf ise daima hırsızlar (Les Quatre Bacheliers) ya da hayat kadınları (La complainte des filles de joie) gibi toplumca dışlanıp mahkûm edilen kişilerin tarafı oluyordu. Brassens’in şarkılarında kullanmayı en fazla tercih ettiği temalardan biri ölümdü. Sanatçının eserlerinde sayısız cenaze, tabut, mezarlık, mezarcı ve cenaze taşıyıcısına rastlamak mümkündü. Azrail’in kol gezdiği Le Testament, Les Funérailles d’antan, Suppliqué pour etre enterré sur la plage de Sète gibi şarkılarda hüzün ya da romantizm yerine, ölümü günlük hayatın bir parçası haline getirebilmek adına daha çok mizah ve ironi havası hâkimdi. Bu hava, Les Quat'z'arts ve Trompe-la-mort gibi ölen kişinin en sonunda yaptığı şakadan memnun bir şekilde ayaklandığı parçalarda da rahatlıkla gözlemlenebiliyordu. Savaş gibi ölümden beslenen kavramlar, La Guerre de 14-18’de korkunç bir maskeli balo şeklinde resmedilirken Brassens gerektiğinde ciddi bir tavır takınmayı da ihmal etmiyor, örneğin Mourir pour des idées’de masum insanları “tahtalıköye” gönderen provokatörleri yerin dibine sokuyordu.

Ölümü çağrıştırmak amacıyla sık sık, ortaçağda ölümü simgelemek için kullanılan ve “camarde” olarak adlandırılan iskelet figüründen bahsederdi Brassens. Eski çağlardan gelen bu kelimeyi kullanması, onun geçmişe olan özlemini de ifade ediyordu aynı zamanda. Le moyenageux isimli şarkısında kendini “ortaçağa son derece yakın hissettiğini itiraf eden Brassens'in bu anlamda şarkılarında sık sık ortaçağ şairi François Villon’dan söz etmesi, hatta henüz ikinci albümünde Villon’un La Ballade des dames du temps jadis adlı eserine yer vermesi şaşırtıcı değildi. Zira her ne kadar popüler şarkılar yazıyor da olsa, o aynı zamanda geleneksel Fransız şiirinin de varisiydi ve kariyeri boyunca Victor Hugo (Gastibelza), Alfred de Musset (Ballade à la lune), Alphnose de Lamartine (Pensées des morts), Paul Verlaine (Colombine) ve Louis Aragon (Il n’y a pas d’amour heureux) gibi birçok şairin eserlerini seslendirecekti.

Aşktan bahsetmişken, alışılagelmişin aksine, Brassens aşkın yıkıcı bir güce sahip olduğuna inanıyordu. Diğer taraftan Les amoureux des bancs publics gibi şarkılar aracılığıyla da aile kavramına sıkı sıkıya bağlı geleneksel düşünce tarzına sahip zihinleri şoke ediyordu. Onun gözümüzün önüne getirdiği sıra dışı aşk tiyatrosunda; evlilik reddediliyor; erkek çoğunlukla aldatılan eş rolünü üstleniyordu. Bununla birlikte Une jolie fleur ve Putain de toi gibi bazı şarkılarda, ıstırap kaynağı olarak görülen kadınlara karşı bir kendini koruma güdüsü de göze çarpıyordu. Brassens klasik anlamda aşk şarkılarıyla fazla ilgilenmese de, 1948 yılında tanışıp âşık olduğu ve Almancada oyuncak bebek anlamına gelen "Püppchen" lakabını taktığı Joha Heiman için birçok şarkı yazmıştı. Bunlardan biri de 1956 tarihli Je me suis fait tout petit idi. Estonya asıllı bu kadının gizemli gülümsemesi, slavlara özgü güzelliği ve farklı aksanı fazlasıyla etkilemişti Brassens’i. Söz konusu parçada da “Dokununca Anne! diyen bir oyuncak bebeğin karşısında küçücük kaldım” diyordu sanatçı.

Brassens’in eserleri o hayattayken Patachou, Barbara, Juliette Gréco ve Françoise Hardy gibi isimlerce seslendirildi. Onun ölümünden sonra da pek çok sanatçı Brassens parçalarını yorumladı. Örneğin onun en büyük hayranlarından olan Maxime Le Forestier, 1998 yılında Brassens’in tüm şarkılarını “Le Cahier” isimli koleksiyonda yeniden yorumladı. Brassens yorumcularından biri de Renaud’ydu. 1996’da, "Renaud chante Brassens" adlı albümde onun yirmiden fazla şarkısını seslendirdi sanatçı. Bu şarkılar arasında 1958 tarihli Le vieux Léon da yer alıyordu. Parçada bize, yirmili ve otuzlu yıllarda, Paris’teki Vanves caddesinde akordeon çalan yaşlı müzisyen Léon’dan bahseden Brassens, o dönemde akordeondan sesinden hoşlanmadığı için çok umursamadığı bu kişiyi ve yaptığı müziği, o öldükten sonra ne kadar sevdiğini fark etmiş.

Georges Brassens, bundan kırk yıl önce, 29 Ekim 1981’de, arkasında müzik tarihine geçen onlarca eser bırakarak aramızdan ayrıldı. Onun Fransız diline olan hâkimiyeti sayesinde müziğe kattıkları, ilerleyen dönemde genç kuşaklara da ilham vererek Pierre Perret, Maxime Le Forestier ve Philippe Chatel gibi isimleri müzik dünyasına kazandırdı. Ona hayatta olduğu dönemde Les amis de Georges adlı parçayla selam gönderen Georges Moustaki onu, ölümünün ardından Un jour tu es parti (1986) adlı parçayla andı. Onun anısına, Maxime Le Forestier 1988'de La visite adlı şarkıyı yazarken Pierre Perret, 2006'da T'as pas la couleur isimli parçayı yayınladı.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Georges Brassens L'orage Le temps ne fait rien a l'affaire - L'intégrale - (CD04) 3:19
Georges Brassens Chanson de l'auvergnat Le temps ne fait rien a l'affaire - L'intégrale - (CD02) 3:02
Georges Brassens Jeanne Le temps ne fait rien a l'affaire - L'intégrale - (CD05) 3:03
François Morel Le gorille Brassens dans le texte 3:19
Georges Brassens La mauvaise réputation Le temps ne fait rien a l'affaire - L'intégrale - (CD01) 2:13
Josiane Balasko La complainte des filles de joie Ils chantent Brassens 2:45
Maxime Le Forestier Les copains d'abord Le cahier 2:25
Georges Brassens Le vent Le temps ne fait rien a l'affaire - L'intégrale - (CD01) 1:14
Georges Brassens Mourir pour des idées Bobino 1973 4:15
Françoise Hardy Il n'y a pas d'amour heureux Messages Personnels (CD1) 2:18
Michel Jonasz Les amoureux des bancs publics Chanson française 3:01
Michèle Bernard Saturne Piano Voix 2:33
Renaud Le vieux Léon Renaud chante Brassens 3:41
Georges Brassens Je me suis fait tout petit Le temps ne fait rien a l'affaire - L'intégrale - (CD02) 3:55