Apaçık Radyo'nun 30. yaş gününü kutladığımız bu haftaki programımızda; önce Jacques Brel’in kariyerinin ilk yıllarına ait nadir bulunan kayıtları keşfettik, bunun ardından da Apaçık Radyo ekibinin seçtiği Brel parçalarına kulak verdik.
8 Nisan 1929’da, Brüksel Bölgesinde bulunan Schaerbeek’te dünyaya gelmişti Jacques Brel. Fransızca konuşan Flaman bir iş adamının oğlu olan genç adamın kaderi, ailesine ait olan pamuk tarlalarını idare etmek üzere çizilmişti adeta. Sönük geçen çocukluk yılları sonrasında ergenlik döneminde Jack London ve Jules Verne romanlarından aldığı ilhamla uzun şiirler ve öyküler yazan ve amatör bir tiyatro grubuyla çalışma şansını yakalayan Brel, ilk gitarını on altı yaşındayken satın almış ve yaptığı ufak tefek işler sayesinde para kazanmaya başlamıştı. 1948’de askerliğini tamamladıktan sonra babasının yanında çalışmaya başlayan genç adam buna karşın yaşadığı hayattan tat almıyordu. 1950’de, henüz yirmi bir yaşındayken, kısaca Miche olarak hitap edilen Thérèse Michielsen ile evlenen ve ertesi yıl ondan Chantal adlı bir kız çocuğu dünyaya gelen Brel’in hayattan beklentileri bambaşkaydı. 1960’de Brüksel’deki farklı kabarelerde şarkı söylemeye başlayan sanatçının bu dönemde Philips’in Belçika şubesi için kaydettiği plak ünlü menajer Jacques Canetti’nin ilgisini çekince önce Paris’teki Les Trois Baudets kabaresinde izleyici karşısına çıktı, ardından da bu kente yerleşmeye karar verdi. Brel’in 1954 yılının başlarında Canetti’nin desteğiyle yayınladığı ilk albümünde onun tüm sanat hayatına yansıyacak isyan duygusunu hissetmek mümkündü. Albümün öne çıkan şarkıları Grand Jacques, Sur la place ve Le diable sanatçının Katolik takıntılarının izlerini taşıyor, Brel bu şarkılarla bir yandan dinin gerçekliğini sorgularken bir yandan da dünyadaki çirkinliklere karşı iyiliği ve güzelliği yardıma çağırıyordu.
Müzik kariyerine ilk adımlarını atmakta olan Brel, ilk albümünde yer alan Grand Jacques (C'est trop facile) isimli parçada, henüz kendisine ait olmayan bir dinleyici kitlesine yönelik bir açıklama yazıyor gibi görünüyordu. Buna göre sanatçı, bir şekilde isyanın sesi olmaya kararlıydı. Bunun yanında ilerleyen yıllarda Brel’in şarkılarında rastlayacağımız tüm temaların bu kısa parçada mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin açılışta yer alan: “Kiliselere girmek çok kolay, Tüm pisliklerimizi ortaya dökmek, Gri ışıkta, Bizi daha iyi affedebilmek için gözlerini kapatan rahibin önünde” dörtlüğü, yazarın yıllar sonra Les bigotes adlı şarkıda eleştireceği bağnaz kesime sesleniyor gibi görünüyor. Başka bir deyişle, Brel'in eserlerindeki ana temalardan biri olan dinsel dogmaların reddine bu şarkının henüz ilk kıtasında rastlamak mümkün. Parçanın devamında yer alan: “Çok kolay savaşlar bittiğinde, bu artık sonuncusuydu demek, burjuva dostlarım imreniyorum size, mezarlıklarınızı hiç görmüyorsunuz demek” dizelerinde ise savaşa ve burjuva mantalitesine duyduğu nefreti dile getiriyor sanatçı. Böylelikle parça, dönemin yerleşik düzenini temsil eden hemen her şeye karşı bir başkaldırı bildirisine dönüşüyordu. Bu albümde yer alan bir diğer şarkı olan ve Juliette Gréco tarafından da kaydedilen Le Diable ya da Ça va adlı parça hakkında ise: “Bir sabah uyandığımda şayet şeytan dünyayı ve orada yaşayanları görseydi, eğer dünyada hüküm süren kötülüğü izleseydi, ellerini ovuşturur ve mutlu olurdu diye düşündüm. Sonra da bu fikri, bir şarkıya dönüştürdüm.” diyordu Brel. Popüler Hristiyan geleneğinde şeytan, hemen her dinde olduğu gibi kötülüğü simgeliyor. Flaman dünyasında da bu yönde çeşitli efsanelere rastlamak mümkün. Örneğin Brel’den yirmi yıl kadar önce, şeytan figürüne hayranlık duyan yazar Michel de Ghelderode: “Şeytanın varlığı kesindir, insanın kendi etrafına bakması yeterli. Tanrı kendini çok fazla göstermez” cümlelerini kaleme almıştı. Brel de yaklaşık iki dakikalık bu kısa şarkıda, önce kısa bir girizgâhla bizi tasarladığı sahneye hazırlıyor. Dünyaya yaptığı kısa bir yolculuğun ardından şeytan evine dönmüş ve orada onun onuruna büyük bir ziyafet verilmiştir. Bu ziyafetin sonunda şeytan ayağa kalkar ve konuşmasına: “Raydan çıkıyor trenler, Çünkü ideallerle dolu adamlar, bomba yerleştiriyor raylara, Bu alışılmadık ölümlere yol açıyor, günah çıkarmadan gerçekleşen ölümlere yol açıyor, her şey yolunda” sözleriyle başlar ve “Hiçbir şey satılık değil ama her şey satın alınabilir, Onur ve hatta azizlik, her şey yolunda, devletler dönüşüyor gizlice anonim şirketlere, güçlüler dolarları kapışıyor, çocukların diyarından gelen, bu yol açıyor açlıktan ölümlere ve ulusların açlığına her şey yolunda” dizeleriyle devam eder. Bu anlamda, parça bir bakıma İkinci Dünya Savaşı sırasında Brüksel'de Gestaponun tanıdığı iki direniş mensubu rahibi tutukladığını gören ve bundan çok etkilenen bir adamın şarkısı olarak da görülebilir. Parçanın yorumcularından Juliette Gréco parçayla ilgili: “Çok ilginç, önsezilerle dolu bir şarkı, Brel daha o zamanlardan gelecekte neler olacağını söylemişti” ifadesini kullanmıştı. Brel’in önsezilerinin doğru çıktığını ve şarkının piyasaya çıkmasından yaklaşık yetmiş yıl sonra dünyanın ne yazık ki her geçen gün daha fazla; birer şirkete dönüşen devletlerin, savaşların, şiddetin ve kötülüğün hüküm sürdüğü bir yere dönüşmekte olduğunu söylemek yanlış olmaz.
1956’da Cezayir Savaşı başladığında fabrikalarda aynı zamanda rahiplik yapan işçilere görev verilmeye başlanmıştı. Böylelikle de o dönemde işçi sınıfı arasında yerleşmiş olan Marksist materyalizme karşı manevi bir alternatif sunmak amaçlanıyordu. Bunun yanı sıra Hristiyan İşçi Gençlik ya da Hristiyan Öğrenci Gençlik gibi hareketler hiçbir zaman olmadıkları kadar aktifti ve bu birliklerin düzenlediği çeşitli yerel organizasyonlar kapsamında, Jacques Canetti de Brel’in taşradaki konserlerini arttırmış, böylelikle bu dönemde kabarelerde yan yana sahne aldığı Georges Brassens’in deyimiyle Başrahip Brel’in "vaizlik" şöhreti büyümeye başlamıştı. Buna karşın ilk albümünün yalnızca iki yüz adet satması nedeniyle Canetti Brel’e: “Siz albümleri satmayan şarkıcıların rekortmenisiniz” diye takılıyordu. Ticari anlamdaki bu başarısızlığa rağmen Canetti’nin Brel’e olan inancı tamdı ve onun desteğiyle 1956’nın Eylül ayında Brel beş yeni şarkı kaydetti. Ünlü besteci André Popp’un da katkı sağladığı bu şarkılardan biri de Quand on n’a que l’amour’du. Brel, sözlerini kendisinin kaleme aldığı bu parça hakkında, 1957’nin Haziran ayında katıldığı bir radyo programında şunları söyleyecekti: “Fikir şöyle gelişti: Radyoda konuşan bir kadın vardı ve çok önemli şeyler söylüyordu. Neden bahsettiğini hiç hatırlamıyorum ama birden aklıma tüm bunların çok güzel olduğu ama esas olanın aşk olduğu fikri geldi. Bu herkesin bildiği bir şey ama nedense benim aklıma o an geldi. Uzun zamandır böyle bir şarkı yapmak istiyordum. Bir anda her şeyin berraklaşmasını sağlayan bir dizi kelime, akor ve notaya sahiptim. Uzun zamandır aşktan bahseden bir şarkı yazmak istiyorum, yani her şeyden önce sevdiğiniz kişiye duyduğunuz aşktan ama aynı zamanda bu çerçeveyi aşan, çok basit ve her şeyden önce sahip olabileceğiniz, olmazsa olmaz bir sevgiden bahseden bir şarkı“
Apaçık Radyo’nun otuzuncu yaş günü nedeniyle programın ikinci yarısında radyo ekibinin en sevdiği Brel şarkılarına yer verdik. İlk olarak Didem Gençtürk’ün seçtiği Brel parçalarını dinledik. Bunlardan ilki Jef'ti. Bu şarkıyı yazmak Brel’in aklına, ağabeyi Pierre'in sınıfıyla birlikte izlediği bir gösteri sonrasında anlattığı bir hikâye sonrasında gelmiş. Pierre'in "Serserinin Monoloğu" adını verdiği bu öykü, sonunun yaklaştığını hisseden bir serserinin pişmanlıklarını anlatıyormuş. Söz konusu hikâye o dönemde genç Brel’i çok etkilemiş ve yıllar sonra Jef'i yazma fikri bu şekilde ortaya çıkmış. Bir gece, bir sokağın köşesindeki kaldırımda oturan iki yoksul adamın birbirlerine duyduğu kardeşçe sevgiyi anlatan bir şarkı Jef. Bu adamlardan biri gözyaşları içinde, diğeri ise onu teselli etmeye çalışıyor. Şarkının sanatçının repertuarında özel bir yeri de var zira o döneme kadar yazdığı şarkılarda Brel’in sürekli bir şeylere karşı olduğu birçok şarkıya rastlamak mümkündü. Örneğin burjuvalara, bağnazlara ve hatta mahallesindeki maymunlara karşı olduğu şarkılar kaleme almıştı Brel. Jef ise onun birilerinin yanında olduğu, bir şeylere destek verdiği nadir şarkılardan biriydi. 1964’te kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle demişti sanatçı: “Aslında sürekli bir şeylerin lehine olmak, onlara destek vermek istiyorum. Ancak böyle olduğu zaman da sıkıcı öğütler verdiğim söyleniyor. Bir mesaj kaygısı taşıdığım söyleniyor oysa sadece postacılar mesaj getirir. Bununla birlikte insanlara, sevdiğim arkadaşlarıma, erkeklerin kimi zaman birbirlerine gösterdikleri şefkate destek verdiğim şarkılar da yazdım”. Bunun yanı sıra başka bir röportajda: “Her biri kendine ait yaraları sarmak için erkeklerin birbirlerine ihtiyacı vardır. Bu anlamda erkekler arasında bir tür dayanışma mevcuttur diyebiliriz. Kadınlar esasında bunu anlayamıyor” ifadelerin kullanan Brel’in burada bahsettiği dayanışma ve dostluk gibi kavramları konu alan ilk önemli şarkısının Jef olduğunu söylemek mümkün. Sanatçının ilerleyen dönemde Fernand, Voir un ami pleurer veya Jojo gibi şarkılarda da benzer temaları ele aldığını hatırlatalım.
Didem Gençtürk’ün seçtiği bir diğer Brel şarkısı da Vesoul'du. Başlangıcındaki akordeon solosuyla hatırlıyor şarkıyı Didem ki zaten bu sayede parça Jacques Brel’in yanı sıra usta akordeoncu Marcel Azzola ile de özdeşleşmişti. Ellili yıllarda Edith Piaf, Tino Rossi, Juliette Gréco ve Jean Sablon gibi popüler isimlerle çalışmaya başlayan Azzola, Jacques Brel’e son üç albümünde eşlik etmişti. Brel de Vesoul’un kayıtları sırasında Azzola’nın akordeon solosundan aldığı keyfi: Türkçeye “Isıt ortamı Marcel, ısıt” şeklinde çevirebileceğimiz “Chauffe Marcel chauffe” sözleriyle ifade etmiş ve böylece bu değerli müzisyenin en azından ilk adını geniş kitlelere duyuruştu. Parçada da: “Vierzon’u görmek istedin Vierzonu gördük, Vesoul’u görmek istedin Vesoul’u gördük, Honfleur’ü görmek istedin Honfleur’ü gördük, Hamburg’u görmek istedin Hamburg’u gördük, ben Antwerp’i görmek istedim, Hamburg’u yeniden gördük, kız kardeşini görmek istedim ama anneni gördük, her zamanki gibi” sözleriyle sürekli olarak sevdiği kadının isteklerini yerine getiren ancak kendi arzuları pek de dikkat alınmayan bir adamın hikâyesini anlatıyordu bize Brel esprili bir şekilde.
Apaçık Radyo ekibinden İlksen Mavituna’nın favori Brel şarkılarından biri, sanatçının dünya çapında bir klasik olarak kabul edilen şarkısı Ne me quitte pas’nın Flamanca versiyonu olan Laat me niet alleen. 1959 tarihli bu şarkı ve farklı versiyonları üzerine birden fazla program bile yapılabilir aslında ama kısaca parçanın hikâyesinden bahsetmek gerekirse: Brel şarkıyı, 1955'ten beri âşık olduğu sevgilisi Suzanne Gabriello'nun onu terk etmesinin ardından Au Rêve adlı bistroda kaleme almıştı. Brel’in şarkıyı, eşi Miche ve üç çocuğunu terk etmeyi reddetmesi üzerine ondan ayrılan Gabriello’ya ithafen yazdığı varsayılsa da, sanatçının parçada, aldattığı için suçluluk duyduğu eşine seslendiğini düşünmek de mümkün. Parçanın bestesini piyanisti Gérard Jouannest ile birlikte yapmıştı Brel, düzenleme ise François Rauber’e aitti. Brel ilk başta şarkıyı kadın bir yorumcunun söylemesini planlamıştı ve böylelikle ilk olarak 1959’un Ocak ayında Simone Langlois kaydetmişti parçayı. Brel ise kendine ait yorumu o yılın Eylül ayında gerçekleştirdi. Kendisiyle yapılan bir röportajda, bunun sanılanın aksine bir aşk şarkısı olmadığını, tersine erkeklerin korkaklığı için yazılan bir marş olduğunu belirtmişti sanatçı ve parçanın bir erkeğin kendini ne kadar aşağılayabileceğini gözler önüne serdiğini ifade etmişti. Şarkının yayınlandığı dönemde Edith Piaf parçayla ilgili: “Bir erkek böyle şarkılar söylememeli” diyecekti.
Ömer Madra ise Jacques Brel’in 1962 tarihli albümünden iki şarkı seçmiş. Bunlardan ilki Brel’in ülkesi Belçika için kaleme aldığı Le plat pays. Babası Flaman olduğu için genelde bu bölgeyi konu alan şarkılar yazmıştı Brel kariyeri boyunca. Brel’e ilham veren bir diğer bölge de Kuzey sahilleriydi. 1965 tarihli La chanson de Jacky’de bu bölgede yer alan Knokke-le-Zoutte’tan bahsediyordu sanatçı, 1977’de ise bu kez Knokke-le-Zoute tango adlı parçayı seslendirecekti. 1962 tarihli Le Plat pays’de ise “O kadar alçak ki gökyüzü teşvik ediyor tevazuyu, o kadar gri ki gökyüzü bir su kanalı asmış kendini, gökyüzü o kadar gri ki affetmeli onu, parçalanmaya gelen Kuzey rüzgârıyla, dinleyin onun gıcırtısını, benim olan o düz ülkenin” sözleriyle ülkenin kuzeyindeki Flaman bölgesine dair hemen hemen tüm özelliklerden bahsediyor ve bir anlamda kendini bu bölgeye ait hissettiğini dile getiriyordu sanatçı. Ömer Madra’nın bu albümden seçtiği ikinci parça ise Brel’in burjuvaziyi eleştirdiği Les bourgeois. “Burjuvalar domuzlar gibidir, ne kadar yaşlanırlarsa o kadar aptallaşırlar” nakaratıyla hafızalara kazınan parçada, gençliklerinde burjuva kesimiyle dalga geçen ancak yaşlandıklarında alay ettikleri bu insanlara dönüşen üç arkadaşın hikâyesini, iki dakika elli bir saniye gibi kısa bir sürede büyük bir ustalıkla aktarıyordu Brel.
Haftanın kapanışını Brel'in en fazla tanınan şarkılarından biri olan Amsterdam'la yaptık. Belçika’daki Zeebruges limanında dolaşırken gelmiş Brel’in aklına bu şarkıyı yazmak. Hem bu kasabayı çok seven hem de yiyip, içip eğlenen yaşlı denizcilere bir saygı duruşunda bulunmak isteyen sanatçı, buna karşın şarkıyı yazmaya başladığında Zeebruges’le kafiyeli sözcükler bulamadığını fark etmiş, bunun üzerine, bunu kulağa daha hoş geldiğini düşündüğü Amsterdam’la değiştirmiş. Dinleyiciler tarafından çok beğenilse de kendi içine bir türlü sinmeyen bu parçayı hiçbir zaman stüdyoda kaydetmedi Brel, buna karşın 1966’da sahnelere veda ettiği konserin en sonunda seslendirerek bir anlamda ona hakkını teslim etti.
Kaynaklar:
- L'odyssée de la chanson française, Gilles Verlant & Jean-Dominique Brierre, Hors Collection, 2006
- Jacques Brel en 40 chansons, Baptiste Vignol, Hugo Image, 2018
| Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
|---|---|---|---|
| Jacques Brel | C'est trop facile (Grand Jacques) | Cabarets (1954-1956) / A l'Alambra (1962) | 2:06 |
| Jacques Brel | Il nous faut regarder | Cabarets (1954-1956) / A l'Alambra (1962) | 2:09 |
| Jacques Brel | Ça va (Le diable) | Cabarets (1954-1956) / A l'Alambra (1962) | 2:34 |
| Jacques Brel | Quand on n'a que l'amour | Cabarets (1954-1956) / A l'Alambra (1962) | 2:35 |
| Jacques Brel | Le moribond | Cabarets (1954-1956) / A l'Alambra (1962) | 3:11 |
| Jacques Brel | Jef | Ces gens-là | 3:35 |
| Jacques Brel | Vesoul | J'arrive (Vol.12) | 3:03 |
| Jacques Brel | Les bonbons | Les bonbons (Vol.8) | 3:29 |
| Jacques Brel | Laat me niet alleen | Marieke (Vol.5) | 4:23 |
| Jacques Brel | On n'oublie rien | Marieke (Vol.5) | 3:05 |
| Jacques Brel | Le plat pays | Les Bourgeois (Vol.7) | 2:37 |
| Jacques Brel | Les bourgeois | Les Bourgeois (Vol.7) | 2:53 |
| Jacques Brel | Amsterdam | Olympia Novembre 1966 (Live) | 2:53 |

