Açık Gazete'nin Ekonomik Gidişat köşesinde Seyfettin Gürsel'le, 24 Haziran seçimlerine 3 hafta kala, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uluslararası yankılar da uyandıran faiz açıklamalarından ve bu açıklamalardan sonra Londra'da yatırımcılarla görüşen Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya'nın daha farklı yorumlanabilecek açıklamalarından yola çıkarak, Türkiye'nin ekonomi yönetimi ve genel gidişatı hakkında konuştuk.
Ömer Madra: Günaydın Seyfettin!
Seyfettin Gürsel: Günaydın!
Can Tonbil: Günaydın Seyfettin bey!
SG: Günaydın!
ÖM: Ekonomik gidişatı konuşuyoruz, bayağı heyecanlı bir durum olmaya başladı ve uluslararası boyut da kazandı. Ben izninle hemen bir giriş yapayım; Reuters’ın haberine göre Londra’da yatırımcılarla görüşen ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası başkanı Murat Çetinkaya Erdoğan’ın sert faiz söylemini yumuşatarak Merkez Bankası’nın lirayı korumak adına müdahale etme özgürlüğüne sahip olduğunu vurgulamışlar. Şimşek ve Çetinkaya ile görüşen yatırımcılardan biri “verilen mesaj geçen hafta Erdoğan’dan işittiklerimizden farklıydı” demiş.
SG: “Kesinlikle farklıydı!” demiş.” Yani o ‘kesinlikle’nin altını çizmek lazım.
ÖM: Doğru ben almamışım onu, bir de “lirayı kontrol altına almak için Şimşek’e gerekeni yapmasını söyleyen de Erdoğan” demiş adı verilmeyen kaynak. Bir de gene Reuters kaynaklarına göre adı verilmeyen, Yılmaz ve Çetinkaya Erdoğan’ın faizle ilgili açıklamalarını seçim atmosferinde yaptığına dikkat çekmiş. “O dönem seçim modunda” demişler.
SG: Evet seçim üslubunda.
ÖM: “Erdoğan pragmatiktir” demişler.
CT: Bu şimdi de olsa, aynı seçim modunda olsa aynı şeyleri söyler manasına mı geliyor? Ben onu tam olarak anlayamadım.
SG: Tabii açıkçası son 2 hafta inanılmaz bir serüven yaşadık ekonomi yönetiminde, adeta mazur görsünler bu değimi ama dışarıdan baktığın zaman, hele Türkiye’yi iyi bilmeyen bir yabancı bütün bunları gözlemlese tiyatroda bir tımarhane sahneleniyor diye düşünebilir yani. Çünkü kısaca son 2 haftanın filmini kısaca oynatalım, ondan sonra tabii ben de söyleyeceklerimi söyleyeceğim, özellikle bu açıklamalar, yani ne oldu da birdenbire çılgın bir faiz artışı, önce kur artışı çılgın sonra da çılgın bir faiz artışı nasıl ortaya çıktı hatırlatmakta yarar var diye düşünüyorum. 2 hafta önce işte 14 Mayıs’ta Londra’ya cumhurbaşkanı gitti. Gerçi daha önce de kur zaten yükselmeye başlamıştı ciddi bir şekilde çünkü yerliler özellikle dövize geçiyorlardı. Bunun da arkasında tabii cumhurbaşkanı ısrarla birkaç defa seçim kampanyasında dedi ki “siyaseten ben sorumluyum bu ülkenin gidişinden, bana sorarlar hesaba seçimde, onun için bu para politikasını ben yöneteceğim” yani mealen kısaca. Tabii Merkez Bankası da iyidir, hoştur, bağımsızlığı da vardır ama esas sorumluluğu bende olduğuna göre benim sözüm dinlenmeli demeğe getirdi. Bu tabii ciddi bir tedirginlik yarattı. Yükseliyordu döviz fakat Londra’ya gittiğinde o zaman da toplantıya katılan yatırımcılardan biri, büyük fon yöneticileri bunlar, onlar herhangi kişiler değil, yani Türkiye’ye sıcak para getiren, Türk Lirası varlıklara, borsada, devlet tahvillerinde, hazine bonolarında yatırım yapan, on milyarlarca Dolar yatırım yapmış olan yöneticiler. Şey demişti o da toplantıdan çıktıktan sonra “bizi ikna etmeğe çalıştı bu enflasyon sonuçtur, faiz esas nedendir teorisini” onun için büyük bir tedirginlik duydular. Şimdi Londra dönüşünden itibaren kur çıldırdı biliyorsunuz, bir ara 4.92’ye çıktı, neredeyse her saat izlemeye başlamıştık bırakın günlük izlemeyi, 4.80’lerde de böyle biraz durulur gibi oldu, daha nereye gideceği belli değil. Alelacele 16 Mayıs’ta Merkez Bankası yönetimi bir açıklama yaptı “bu kurdaki gidişatı gözlemliyoruz, bunun enflasyon görünümüne” onların tabiri bu, yani enflasyonu arttırıcı etkisini görmezden gelemeyiz, gerekeni yapacağız”. Bu ne demektir? İşte para politikasını daha da sıkılaştıracağız, yani faizleri 13.25’i bulmuştu fonlama faizleri, daha da arttıracağız. Onun için fazla dövize hücum etmeye demeye getirdi. O arada biraz durulur gibi oldu, acaba ne yapacaklar diye. Fakat günler geçiyor, o 6 Mayıs yanılmıyorsam Çarşamba’ydı, hiçbir şey yapılmıyor. Ben dışarıdan bir izleyici olarak yatırımcılar tabii çok yakından izliyorlar “bu Merkez Bankası ne bekliyor, döviz sürekli yükseliyor, 4.80’leri geçti, 4.90’ı gördü hala bir şey yapmıyor” ve nihayetinde Merkez Bankası 1 hafta sonra Merkez Bankası acilen böyle bir akşama doğru para politikası kurulu topladı, teknik ayrıntılara girmiyorum, zaten burada da çok istisnai durum yaşanıyor uzun süredir, akşam 16 ile 17 arasında ‘geç likidite’ denilen bir kanal vardı, yani çok çaresiz kalmış, nakit açığı olan bankalar o saatler arasında Merkez Bankası’ndan para isterler. Orada da faiz yüksektir, onu kanalı kullanıyordu zaten o faiz %16.5’a çıktı. Bu ortamda dendi ki tamam Merkez Bankası sonunda yapmak zorunda kaldı ama 1 hafta neden bekledi? Bunu daha önce yapsa bu kadar yükselmeyecekti döviz. Şimdi birkaç gün sonra sanıyorum gene Reuters’in haberiydi, o bir açıklama getirdi, içeriden bilgi almış gazeteciler, meğerse Merkez Bankası yönetimiyle ekonomi yönetimi, yani Mehmet Şimşek başbakan yardımcısı, Zeybek maliye bakanı toplantı üstüne toplantı yapıyorlarmış. Yani çok ciddi bir müdahale yapılması gerektiğini yoksa ipin ucunun kaçmak üzere olduğunu, zaten kaçmış kısmen de mutlaka bunu durdurmak gerektiği konusunda hemfikir olmuşlar. Bunun için uzun uzun tartışmaya da gerek yoktu zaten, fakat sorun cumhurbaşkanını nasıl ikna edeceğiz? Burada açıkça Merkez Bankası’nı biliyorduk, elinin kolunun cumhurbaşkanının bu söylemi nedeniyle bağlandığını, çok ciddi bir siyasi baskı yaratıldığını biliyorduk. Sonunda gitmişler başbakana, demişler durum böyle böyle, büyük bir ihtimalle siyaset de konuştular “bu işin ipin ucu kaçarsa 24 Haziran’da seçilme ihtimali riske de girer”. O da cumhurbaşkanına gidip herhalde bu durumu anlattı, artık ne koşuldu ondan sonra bilmiyoruz ama herhalde “tamam ne gerekiyorsa yapın!” dedi o da. Nitekim o akşama doğru para politikası kurulu toplandı Çarşamba günü ve dediğim gibi çok yüksek bir faiz artışı yapıldı. O anda döviz kuru düştü bir miktar fakat tekrar yükselmeye başladı. Şimdi bunu yeterince ikna olmadığının açık bir göstergesi. Hem gecikmiş bir hamle, hem sonunun nereye varacağı belli değil, yani hakikaten Merkez Bankası mı para politikasının dizginlerini elinde tutacak yoksa cumhurbaşkanı mı tutacak? Bu belli olmadığı için tekrar yükselmeye başladı. Bunun üzerine Londra gezisi örgütlendi, yani başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek ve Murat Çetinkaya Merkez Bankası başkanı bu hafta başında şey yapıldı. Pazar gecesi önce yerli fon yöneticileriyle bir acele toplantı yapıldı ama tabii bu o kadar önemli değil, ertesi gün de Londra’ya hareket ettiler. Sen zaten o Londra’daki görüşmelerin yansımalarını girişte hatırlattın. Bu arada Londra’ya gitmeden önce –burası da çok önemli- Merkez Bankası alelacele bir basın bildirisi yayınladı, 4-5 satırlık bir bildiri, diyor ki “artık biz sadeleşmeye geçiyoruz” uzun zamandır dokunmuyorlardı haftalık repo faizi denilen o kanal, ki esas merkez bankalarının kullandığı kanaldır, şimdi hatırlamıyorum %8 de mi duruyordu faiz, neyse kullanılmadığı için zaten unutulmuş gitmişti. “Biz şimdi buna geri dönüyoruz, buna 16,5 yapacağız” çünkü ortada daha para politikası ile yeni bir toplantısı yok para politikası kurulunun, bunu 1 Haziran’dan itibaren geçerli kılacağız, bunun üzerine 150 puan daha gerekirse ilave var. Zaten oldukça da karışıktı, kimse de tam anlamadı yani profesyoneller ama ortada bir karar da yok, sadece deniyor ki “1 Haziran’dan bu uygulanacak”. Yani faizi daha da arttıracağız anlamına gelen bir açıklama.
ÖM: Bu noktada iki şey sorayım. Bir tanesi şimdiye kadar defalarca da bu program çerçevesinde konuştuğumuz bir şey, başbakan iken de, sonra cumhurbaşkanı iken de sonra AKP genel başkanı olarak da defalarca faizin, hatta Londra’daki yatırımcılarla buluşmasında faizin bütün kötülüklerin hem anası hem babası olduğunu söyledi. Şimdi bundan böyle bir dönüş yapması nasıl izah edilir?
SG: Oraya getireceğim lafı ama önce hakikaten anlamakta güçlük çekiyoruz olan biteni. Neden bu tuhaf basın açıklaması aniden 1 Haziran’dan itibaren söylediğim politikaya geçiyor. Bu aslında fiilen faizin daha da yükselmesi anlamına gelen bir açıklama. Bunu neden bu kadar alelacele yaptılar? Bunu da anlamak çok zor değil, çünkü Londra’ya gitmek üzereler ve orada ne anlatacaklar? “Bakın biz 300 puanlık artış yaptık, gördüğünüz gibi yapıyoruz gerekeni” demenin yeterince ikna edici olmadığını bence biliyorlardı. Onun için “bir şey daha götürmemiz lazım” dediler, onun üzerine bu açıklamayı yaptılar. Bunu da ceplerine koyup, “işte böyle bir politika daha uygulayacağız” deyip gittiler. Ondan sonrası tabii çok ilginç çünkü bir taraftan cumhurbaşkanı 2 hafta önce gelmiş onlara “siz anlamıyorlar, öyle değil böyle olmalı!” demiş, ondan sonra aradan döviz kuru çıldırınca Merkez Bankası alelacele 300 baz puan arttırmış faizi. Bunun yetmeyeceğini, ikna edici olmayacağını düşündüğü için tam giderayak ayrıca bir açıklama daha yapmış “1 Haziran’dan itibaren ben daha da arttıracağım, üstelik daha standart bir para politikasına dönüyorum. %8’de bıraktığım haftalık repo faizini de 16.5 yapacağım –daha yapılmış değil-“ diye gidiyor. Tabii oradaki yatırımcılar da bu toplantıda haklı olarak senin tam da bu sözünü ettiğin çelişkiyi anlamak istiyorlar.
ÖM: Ama kimse bunun üzerinde durmuyor. Mesela Financial Times gazetesi ki bu şeylerin en önemli, en ağırlıklı finans çevrelerinin önem verdiği saygın bulunan gazetesi “Erdoğan seçimi kazanırsa Merkez Bankası’nın bağımsızlığı yine sorgulanır” demiş.
SG: Tabii ki.
ÖM: Yani çok önemli bu açıklama.
SG: Biraz şizofrenik bir durum var ve anlamakta güçlük çekiyoruz derken şunu da tekrar hatırlatalım, hatta biraz daha deşelim daha doğrusu senin bu yatırımcılar, Reuters’in aktardığı yorumlarını. Şimdi cevabı haklı olarak soruyorlar Mehmet Şimşek’e. Bizim amiyane tabirle konuşacak olursak, bu ne sirke bu ne turşu değil mi ne derler?
ÖM: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
SG: Evet durum böyle. O da cevaben diyor ki “seçim üslubudur, modunda” diyor. Bu ne demek allah aşkına, ne anlarsınız siz bundan? Ben şunu anlıyorum, lütfen siz de söyleyin görüşünüzü, yani aslında sayın Erdoğan cumhurbaşkanımız bu söylediklerini tam yapacak değil, onlara tam da inanmayın ama Türkiye’de seçmene böyle bir gaz vermek, böyle konuşmak, böyle anlatmak lazım ama bu gerçek değil. Dolayısıyla siz bunu ciddiye almayın!” Allah aşkına bu anlam çıkmıyor mu bundan?
CT: Ama bir yandan da baktığınız zaman seçmen bu tavırdan ötürü memnun olmuş gibi duruyor mu oradan bakıldığı zaman?
SG: Onu vallahi bilmiyoruz, 24 Haziran’da göreceğiz, yani önemli bir kısmı, bir de diyor ki “komplo!”
CT: Evet o kısmı da var.
SG: Bizim millet komployu sever çünkü rasyonel bir açıklama olan biteni kendi yaptığınız hatalar varsa onların da sorumlu olabileceği konusu reddedilir büyük çoğunluk tarafından, tarihte hep böyle oldu. Ya iç düşmanlar vardır, ya iç düşmanlar vardır, aslında bütün onların melaneti yüzünden işler bozulmuştur, kriz çıkmıştır, vs. Buna inanan çok sayıda insan var tabii ama belki bir kısmı artık buna inanmıyor, onu bilemiyorum. Sonra dediğim gibi pragmatiktir diye o da yetmiyor yani bakmayın siz bu seçim şeyi, pragmatiktir. Allah aşkına pragmatik, yani aslında bu ısrarla Ömer senin de hatırlattığın gibi, yıllardır “kötülüklerin anasıdır” dediği bu yüksek faiz, tabii ki yüksek faiz diye bir şey onu yaratan sizsiniz, sizin politikanız. Hele bu son 2 haftada açıkça görüldü, sen şimdi pragmatik yani ‘yanlış yolda olduğunu düşünürse geri döner’ demek istiyor herhalde.
ÖM: Ama bunu en iyi sen yorumlamak durumundasın bize düşmez çünkü senin meslektaşınmış “ben iktisatçıyım” dedi zaten, ekonomistmiş!
SG: Ama şimdi burada işte sözünü ettiğim büyük belirsizlik, sen de hatırlattın, Financial Times da söylüyor, allah aşkına ne kadar inandılar bilmiyorum, diyorlar ki hatta çok da ilginç, onlar da zavallılar ne yapsınlar rasyonel bir dünyada yaşadıkları için tabii zaman zaman bu dünyada da irrasyonel şeyler çıkıyor siyasi aktörler, sadece örnekler bizde değil. Biliyorsun ABD’de de pragmatiğin dik alası ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Şunu demiş çok ilginç aynı yatırımcı sözlerini şöyle sürdürdü “bu kararların hepsine Erdoğan’ın ya doğrudan ya da dolaylı ‘TL’yi tekrar kontrol altına almak için ne gerekiyorsa yapın’ diyerek onay verdiğine inanmamız gerekiyor. Çünkü başka çareniz de yok” diyor. Şimdi bu başbakan yardımcısı böyle diyorsa, Merkez Bankası da bir takım hamleler yapıyorsa “kesinlikle merak etmeyin bizim söylediklerimiz doğru” diyorlarsa ‘e ne yapalım, siz geldiğiniz buraya bize hikaye anlatıyorsunuz diyecek halimiz yok’ demeğe getiriyor. Gerçekten ne kadar inandılar bilmiyoruz ama sonuca gelelim.
ÖM: Şunu da sormak istiyorum, sen başta girerken son derece sürreel demeğe getirdin, artık çıldırmışlık durumu. Bugün elimde bir fotoğraf var Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında “İstanbul, ramazan birlikte güzel. Kutlu fethin 565. Yılı” ve burada kürsüde konuşuyor sayın Erdoğan, düzenlenen törende konuşuyor, yanında da yeniçeri kıyafetli, kocaman haçeriyle bekleyen bir koruma var. Şimdi bundan daha sürreel bir tablo olamaz. Artık ne denebilir bilemiyorum buna; bir filmin içinde gibiyiz yani.
SG: Aynen öyle! Sonucu gelecek olursak, ne oldu? Bir kere kur hiçbir zaman 2 hafta önceki seviyeye gelemeyecek, enflasyon zaten yüksekti, şimdi daha da yüksek bir enflasyon var önümüzde, daha da yüksek faizler var, iyice yüksek faizler var. Çünkü şimdi daha bu son gelişmelerde, bu haftadan söz ediyorum, mevduat faizleri zaten %16’nın üzerine çıkmıştı, %14 civarındaydı, bence daha da artacak mevduat faizleri. Çünkü bankalar kaynak peşindeler, onun için birbirleriyle rekabet ediyorlar, benim tahminim %17’yi de geçer, bu da nereden baksan %20’nin bayağı üzerinde kredi faizleri demek. Yani kötülüklerin anası ve babası tam anlamıyla heyula gibi ekonominin üstüne çöktü, hem dana yüksek enflasyon hem daha yüksek faiz. Bunun tabii ki reel ekonomi üzerindeki etkileri, yani talep, üretim, büyüme, vs. her neyse önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak. 24 Haziran’dan sonra tabii gelir, kim kazanır şimdiden bilemiyoruz ama 24 Haziran’dan sonra Türkiye ekonomisini çok ciddi yeniden bir krize yuvarlanma paldır küldür bir kur artışı, yanlış politikalar yüzünden bekleyebilir böyle muhtemel bir senaryo ya da çok esaslı bütün bu bozulan dengeleri düzeltmek için çok esaslı bir kemer sıkma gündeme gelecek. Yani nereden baksanız çok ciddi bir fatura çıktı şimdi, durup dururken çıktı üstelik.
ÖM: Bunu tabii seçmenin genel olarak nasıl değerlendireceğini elbette bilemeyiz ama hep söylediğimiz, tekrarladığımız bir şeyi istersen sen seçim süreciyle epey ilgileniyorsun burada basit bir matematik hesap da var. Özellikle doğuda ve güneydoğuda CHP’nin, 2.büyük partinin oy almadığı, milletvekili çıkaramadığı yerlerde HDP’nin önünü kesmek için de ciddi bir baraj var. Baraj eğer aşılamazsa o zaman oldukça da rasyonel bir şekilde hesaplandı, yanılmıyorsam 55 civarında milletvekilinin AKP’ye hediye edilmesi gibi bir durum olacak.
SG: Daha da fazla hatta 600 olduğu için herhalde 60’ın üzerinde milletvekili kazanacak AKP. Çünkü o bölgede ikinci parti o başka parti de yok, tabii barajın altında kaldı diye HDP’nin seçim çevrelerinde kazandığı milletvekilleri kural icabı AKP’ye gidecek. Bu da o zaman zaten mecliste hiç çoğunluğu kaybeder mi cumhur ittifakı kaybetmez mi tartışmasını lüzumsuz kılıyor. Çünkü bu durumda cumhur ittifakıyla millet ittifakı arasında oy oranı farkı düşük bile çıksa 24 Haziran’da cumhur ittifakının, yani AKP ile MHP’nin toplamda mecliste çoğunluğu kazanacakları garanti.
ÖM: Dolayısıyla da 24 Haziran’daki iki seçimden parlamento seçimlerinde artık parti şeyi düşünmenin ötesinde bu tek adam rejim değişikliğini engelleyecek yani HDP’nin barajın altında kalmasını önleyecek şekilde karar verilmesi gerekiyor değil mi?
SG: Tabii biz buna stratejik oy kullanma diyoruz, tamam pek çok seçmen için HDP’nin birinci tercihi olmayabilir ama öbür yandan da artık bu tek adam rejimine, bu tehlikeli gidişe son vermek istiyordur, esas hedef budur onun açısından. Böyle bir seçmenin önüne 2 tane zarf, oy pusulası konulacak, bir tanesi milletvekili seçimi öbürü cumhurbaşkanlığı seçimi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde tabii hangi adaya oy vermek istiyorsa verebilir, hiçbir sorun yok, öyle yapsın ama milletvekili seçiminde HDP barajı geçemezse aslında cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu da hemen hemen belli olacak. Çünkü yani nedenini birkaç dakika bunu anlatmak isterim, burası çok önemli.
ÖM: Evet lütfen.
SG: Çünkü diyelim ki anketler de giderek o yönde gelişiyor, tabii bilmiyoruz ama birinci turda bu seçimin sonuçlanmayacağını söylüyor çoğu, doğru mu?
ÖM: Evet Tarhan Erdem de benzeri bir şey yazdı geçen gün.
SG: Bu durumda böyle olursa parlamento seçimlerinin sonucu çok önemli, çünkü TBMM’de eğer cumhur ittifakı HDP barajın altında kaldığı için rahat bir şekilde çoğunluğun oyu düşük bile olsa, yani %45-46’da benim yaptığım hesaplamalar o civarda kalırsa kazanamıyor cumhur ittifakı. Böyle bir durum olduğunu düşünün ama HDP’yi %9.9’la barajın altında kalmış. Böyle bir gelişme olursa %44-45 bile oy alsa cumhur ittifakı kesinlikle kazanır mecliste çoğunluğu. Şimdi o çoğunluğu kazandıktan sonra ikinci turda da büyük bir güçle, bunun verdiği güçle “beni seçin!” diye sayın Erdoğan ikinci kampanyayı yapacaktır, kazanma şansı da bana göre yüksektir. Eğer HDP barajı geçecek olursa ve cumhur ittifakı da %46’da kalırsa, tabii daha aşağı da olabilir bilmiyorum ama yani %47’yi bulamazsa, ki bu da ihtimal dahilinde, o zaman zaten ikinci tura birincisinde çoğunluğu kaybetmiş olarak gidecek. Düşünebiliyor musun ne anlatacak? Daha önceki açıklamalarından çok açık söylemedi mi net bir şekilde “ben ülkeyi böyle yönetemem, onun için gerekeni yaparım -yani o yetkisi olacak- meclisi fesh ederim, bütün seçimleri yeniden yaparız”. Şimdi böyle bir ikinci tur kampanyası nasıl yapılır ben merakla bekliyorum böyle bir gelişme olursa. Bu tabii onun ikinci turda seçilme şansını da düşürüyor çünkü öbür karşısında kim olacaksa aday diyecek ki ‘bakın benim parlamentoda çoğunluğum, daha doğrusu benim uyumlu çalışacağım bir parlamento çoğunluğu var onun için beni seçin, hiç serüvenlere, maceralara gitmeyin’. Dolayısıyla bu cumhurbaşkanlığı seçimini de etkileyecek, yani böyle akıl yürütmeyi senaryoyu devam ettirdiğiniz zaman HDP’nin barajı geçmesi gerçekten çok kritik.
ÖM: Bu yani sadece bir ekonomik mesele değil, bir matematik, siyasi strateji meselesi de değil ama olduğu gibi rejimin ne hal alacağına ilişkin son derece hayati, ölüm-kalım meselesi gibi oluyor.
SG: Doğru.
ÖM: Dolayısıyla bunun üzerinde ne kadar durulsa azdır yani.
SG: Evet, haklısın.
ÖM: Peki çok teşekkür ederiz, bunu konuşmaya devam edeceğiz.
SG: Devam edeceğiz, daha 24 Haziran’a da çok var!
ÖM: Ama hergün konuşmakta büyük bir yarar var ve biz bu şeyleri de mümkün olduğu kadar deşifre edip bu senin konuşmanı da dahil olmak üzere internet sitemizden, web sitemizden de yayınlamaya çalışıyoruz ki mümkün olduğu kadar geniş, enine boyuna görülebilsin ve tartışılabilsin diye. Çok teşekkür ederiz.
SG: Ben teşekkür ederim.
CT: Görüşmek üzere.