Ekonomi Politik programında Ali Bilge, Türkiye gündemine yönelik yorumlarını paylaştı.
(23 Kasım 2020 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Merhaba Ali Bey!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey!
Özdeş Özbay: Günaydın!
AB: Merhaba Özdeş, merhaba Feryal, iyi haftalar hepinize!
ÖÖ: Teşekkür ederiz. Son derece yoğun gündem yine tabii ama hangilerini ele alalım?
AB: Geçen haftadan intikal eden çok konu var ama programda üçüne değinmek istiyorum. Malum mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na tehditleri oldu. Erdoğan’ın ‘ekonomide, hukukta reform’ meselesini dillendirmesi geldi. Faizlerin yükseltilmesinin akisleri halen devam ediyor. İsterseniz bunları analiz etmeye çalışalım.
ÖM: Evet lütfen!
AB: Öncesinde ana muhalefet liderinin önüne bir mermi atıldı hatırlarsınız, mermiyle tehdit edildi, ardından Ankara Çubuk’ta bir köyde şehit cenazesinde linç girişimine maruz kaldı, 2019 yerel seçimleri sürecindeydik.Kılıçdaroğlu bu linç girişiminden zor kurtuldu, eminim bilmediğimiz başka tehditler de söz konusudur. Muhaliflerin otoriter rejimlerde sindirilmesi ve fiziken yok edilmesi dünya pratiğinde çokça örneğini yaşadığımız durumlardır. Son tehditte bir Alaattin Çakıcı ismi var, bu isim kimdir, kısaca onu yeniden tanıyalım. Bu kişi eski paramiliter ülkücü hareketin bir temsilcisi. Devletin gizli işlerinde istihdam edilmiş, yurt dışında yasa dışı ve başarısız olduğu iddia edilen eylemler yapmış bir milliyetçi, ülkücü. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından kullanılmış ve korunmuş. 1970’li yıllardan beri ismi dolaşıyor. 1980’li yıllarda kontrgerilla ile bağlantısı oluyor. Susurluk aktörlerinden, Papa suikastı, Abdi İpekçi cinayeti gibi sayısız cinayetlere imza atmış Abdullah Çatlı, Mehmet Ali Ağca isimlerle birlikte isminin anıldığına şahit olduk. Sonuçta bu şahısların MİT tarafından kullanıldığını o dönemin istihbarat örgütünün önemli isimlerinden Mehmet Eymür açıklamıştı. Eymür, 12 Eylül askeri cuntasının lideri Kenan Evren’in kızı MİT üst düzey yöneticilerinden Şenay Gürvit tarafından yurt dışı operasyonlarda kullanılmak üzere, bu şahıslardan bir ekip oluşturulduğunu açıklamıştı. Aynı zamanda gazeteci Avni Özgürel 26-Ağustos 2004 tarihli Radikal Gazetesinde Çakıcı meselesini ayrıntılarıyla yazmıştı.
ÖM: Zaman zaman kesintiler oluyor.
AB: Sonuçta Çakıcı 12 Eylül rejimi ve sonrasında devlet tarafından özellikle yurt dışı operasyonlarda değerlendirilmiş bir isim ve milliyetçi -ülkücü hareketin temsilcilerinden. Askeri cuntanın başı Kenan Evren’in damadıyla kızı, cunta iktidardayken milli istihbarat teşkilatında üst düzey yöneticiler, cinayet sanığı ülkücülerden oluşturdukları bir timle yurtdışındaki bazı operasyonlara girişiyorlar. Daha sonra bunların başarısız operasyonlar olduğu ileri sürüldü. Bu kişi hapse defalarca giriyor, çıkıyor, sürekli destekleniyor, korunuyor. Susurluk kazası sonrasında tekrar gündeme geliyor, daha sonra tekrar sahneye çıkıyor. Yurt dışında yurt içinde yetkililerce korunuyor.
Günümüz mafya lideri, ana muhalefet partisinin liderini her türlü şekilde tehdit ediyor, yok edilmesini bile gündeme getiriliyor. Saray iktidarın küçük ama güçlü ortağının lideri, bir süredir bu ismi koruyor, sahip çıkıyor, hapishanede ziyaret ediyor, hapisten çıkması için af düzenlemesini onun için gündeme getiriliyor, adeta bir ‘Çakıcı affı’ ile sonunda çıkarıyor. Sonrasında, iktidarı destekleyen eskinin derin devlet Susurluk figürleri bu kişiye bağrına basıyor. Türkiye mafyası bu kişiye göre konsolide ediliyor. Devlet Bahçeli ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit eden bu kişiye “dava arkadaşım” diyor.
Bu kişi, eşini dahi öldürten, sayısız cinayette imzası olan bir kişi. Bahçeli tarafından ‘dava arkadaşı’ olduğu ilan edilen Çakıcı yasaların üzerinde bir pozisyonda duruyor, halihazırda kendisi hakkında bu açıklamalarından dolayı bir soruşturma açılıp açılmadığı da meçhul, bilmiyoruz. Yasaların üzerinde olan bir lidere bir ortak da sanıyorum Çakıcı’da olmuş oluyor. Bugüne kadar da Erdoğan’ın bu konuda bir açıklamasına şahit olmadık değil mi?
ÖM: Hayır olmadık.
AB: Aslında bu konu muhtemelen AKP’nin kendi seçmenini de, partisinin silik yöneticilerini de rahatsız ediyor. Çakıcı meselesinden devletin bazı güvenlik kurumları da tahmin ediyorum pek de mutlu değildir. Şunu da söyleyeyim: Çakıcı olayı hukuk devletinden ne kadar uzak olduğumuzu ve hukuk devletini kaybettiğimizin bir göstergesidir. Ayrıca son günlerde Avrupa’da pek çok ülkenin ülkücü federasyonları kapatmaya başladıklarını da belirtelim.
Şimdi siz, Çakıcı’yı iktidar ortağı yapmış haldeyken AB bizim yolumuz mu diyorsunuz? Hukuk devletini yok edip AB karşısına mı çıkıyorsunuz? “Mış” gibi- U dönüşü yapar-mış gibi, “AB stratejimizdir, yolumuzdur” diyorsunuz. “Hukuk devleti değiliz ama AB stratejik hedefimizdir” diyerek AB’nin karşısına çıkıyorsunuz, hayret veren bir durum - ki bu hafta Merkel “Türkiye’ye ilişkin yaptırımları konuşacağız” demişti. Bütünüyle bu tablo, geçen hafta açıklamaya çalıştığımız ekonominin perişan hali, yani “faiz enflasyonun sebebi” diyerek faizleri baskı altında düşük tutup, 100 milyar Dolar rezervi eritip, ülkeyi eksi döviz rezervlerine mahkum etmişken, ekonomide çaresizlik yönetimi içindeyken, borcun damlasına muhtaç iken, böyle bir ortamda Alaattin Çakıcı gibi birisini koruyarak, adeta iktidar ortağı olarak onaylarken, “dünyaya açılıp reform yapacağız” diyerek, dünyanın sempatisini kazanmayı ummak, gerçekten perişan bir durumda olmak demektir.
Çünkü artık Türkiye’yi yönetenlere hem AB ‘de hem de ABD ‘de Türkiye’ye güven kalmamış durumda. Geçen hafta ABD'nin seçilmiş başkanı Joe Biden'ın diplomasi danışmanı Michael Carpenter’ınTürkiye’ye bakışını, Türkiye’ye ilişkin açıklamalarını aktarmıştık. Bundan sonra istediğiniz kadar beyaz güller gönderin Beyaz Ev’e ya da Brüksel’e, ”rotayı yeniden ABD’ye ve AB’ye çevirmek istiyoruz” deyin. Bunlar artık yetmiyor, Türkiye normale dönmeden, demokrasiye dönmeden ”mış“ gibi sembolik hareketlerle ülkenin rayına girmesini beklemek mümkün değil. Ekonomide ve hukukta reformlar yapacağız denilince ancak sıcak paranın kırıntıları gelir, yüksek faizi seven kırıntılar gelir. Ancak bu faizde yeterli değil. Sıcak parayı cezb etmiyor henüz. Üstelik ciddi bir faiz artırımı yapıldı. En son faiz artırımıyla, “475 baz puanlık” faiz artırımıyla Türkiye kendi kategorisindeki 20 ülkenin faiz seviyesinin üstüne çıktı. Düşünebiliyor musunuz?! Onların o faiz seviyesinin üstüne sadece bir faiz artışıyla çıktınız. Bu gösterge bile ekonominizin ne kadar vahim olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bu iş yalancı çoban hikayesine döndü. Yalancı çoban hikayelerine kimse inanmıyor artık. Ne yapıyorsunuz? Tamamen kendinizin o güne kadar söylediklerinizi inkâr eden bir pozisyona, faiz artırımına bir günde geçiyorsunuz, ancak bu hareketiniz kaynak sorununu çözmeye yeterli değil, havuz sistemi içinde cereyan eden Türkiye ekonomisi, kaynaksız, susuz kalınca darmadağın olmuş duruma geldi. Bütçe öyküsüne de daha sonra değineceğim. Kendinizi inkâr eden bir pozisyonda faizi yükseltiyorsunuz ama bunu kurlarla oynayarak yanlış politikalarla, yanlış aktarım politikalarıyla muazzam bir kaosun içine sürüklenmiş durumdasınız.
Dolayısıyla, böyle bir ortamda ne dışarıda ne içeride Erdoğan’dan gerçek reform bekleyenler hayalcidir, U dönüşü bekleyenler hayalcidir, Erdoğan bunları “mış” gibi yapsa bile, tümünü tövbe etse yanlış yaptım, CHS’den vaz geçiyorum dese bile, işlerin normalleşeceğini, düzeleceğini sananlar hayalcidir. Rejimi onun değiştireceğini beklemek hayaldir. Erdoğan’ı da ortak ederek parlamenter sisteme dönüleceğini ummak ! Hayret veren düşüncelerdir. Gerçekten tüm bu değerlendirmeler, beklentiler hiç gerçekçi değil.. İnandırıcı olmaktan uzak kötü bir vitrin düzenlemesine kalkışmıştır. Vitrin bile düzenleyememektedir Artık iktidarın kötü bir vitrin düzenlemesini yapmaktan bile aciz olduğunu söylemek mümkün.
Siz Çakıcı’ya sahip çıkar ve onu iktidarınıza ortak ederseniz, size kimse inanmaz,, ne mali kaynak bulmanız, ne de size inanan ortaklar bulmanız, mümkün olmaz. Çünkü sonuçta alan kazanmak ve zaman kazanmak için manevralar yapılıyor. Ez cümle: bu iplikten dokuma olmaz artık. CHS ile Erdoğan ve iktidar ortağı, Türkiye’ye yeni bir hayat vaat edecek durumda değil. Bunu görmek lazım. Türkiye artık “hasta adam”dır. 20. yüzyılın başında olduğu gibi ‘21.yüzyılda hasta adam’dır. Türkiye terminal dönemine yaklaşmış bir hasta adam/ülke haline geldi.
Rejim değişikliğini yapacak olan muhalefettir, muhalefetin güç birliğidir. Ülkeyi bugüne getiren Erdoğan’la rejimi yeniden raylarına oturtmayı beklemek en azından hayaldir, yanlıştır. Yakın gelecekte, Erdoğan’ın önemli çekincesi, korkusu ABD’nin yeni yönetimidir, başkanıdır. Trump iktidarı henüz bırakmış değil, böyle bir yenilgi karşısında, umalım iktidar değişimi çözüme kavuşur. ABD’de deki yönetim değişimi karşısında, Erdoğan, kara kara düşünmek durumunda kalmıştır.
Aslında ana muhalefet liderine bir mafya lideri tarafından tehdit edilmesi ve bu tehdidin iktidar ortakları tarafından onay görmesi sonrasında yerin göğün inletilmesi gerekirdi. Tamam Covid koşulları filan da, sonrasında muhalefetin tek tek açıklamalarına da şahit olduk, ama artık muhalefet yeni teknikler geliştirmek zorunda, ‘muhalefet etme tekniği’ bu da ortaklaşa davranmaktır. Yani böyle bir durumda Çakıcı gibi bir ismin, ana muhalefet liderini her türlü şekilde tehdit etmesi karşısında beklenir ki, muhalefetteki tüm partilerin liderlerinin bir araya gelsin ve ortak açıklamayı parlamentoda yapsın. Böyle tekniklere, böyle ittifak masaları kurarak çalışması gerekiyor Türkiye’nin düzelmesi için muhalefet etme tekniği olarak bunları geliştirmesi gerekiyor. Dolayısıyla ana muhalefetin sinik ve ezik tavrından daha aktif ve birleştirici bir muhalefet tekniğine geçmek gerekiyor.
Burada da atılması gereken bir adım daha var, muhalefetin dörtlü açıklamalardan vazgeçilmesi gerekiyor. Bu devlete sahip çıkma adına yapılan açıklamaları kast ediyorum. HDP’nin dışlanarak, dokunulmazlığın kaldırılmasından itibaren tezkereler dahil içi ve dış siyasette alınan ortak tavırları kast ediyorum. Bakın son olarak Azerbaycan meselesinde yine ortak hareket ettiler. Kiminle? Bahçeli ile Erdoğan’la. O Bahçeli ve Erdoğan, Çakıcı’ya sahip çıkıyor ve sen tehdit yiyorsun. Artık bir konuda aynı bile düşünsen, muhalefet etme tekniği açısından işte HDP’nin dışlayan dörtlü açıklama yapmayı terk etmek gerekir.İktidarla birlikte ortak açıklama yapmak, muhalefeti edilgen kılan, nirenginin saray olmasına yol açan, güdümlü ve ruhsatlı bir muhalefet görüntüsü veren bir muhalefet çalışmasıdır.Bu tekniğin değişmesi gerekiyor. Bu şekilde, bu teknikte muhalefet etmeğe devam edince, itilmiş ve kakılmış bir hale geliyorsunuz. Bakın ölümle tehdit ediliyorsunuz, mermiler atılıyor önünüze dolayısıyla sizin siyasalarınızın farklı bir ray üzerinde yürümesi gerekiyor. Bu görüntüden çıkmak gerekiyor, defalarca burada söyledik bu tavrın değişmesi gerektiğini. Suriye tezkeresi için “içimiz kan ağlaya ağlaya” desteklediler, muhalefet böyle dörtlü tavırda olmamalı. Kendinizi iktidardan ayrıştırmak zorundasınız muhalefet ve ana muhalefet olarak.
Ayrıca biz bir hafta önce burada ne konuşuyorduk? Çakıcı’yı ağırlayan Edirne Belediye Başkanı’nı, yani sizi tehdit eden adama makamında övgüler düzen, hediyelere boğan bir belediye başkanı hala görevde. Bu ne demek oluyor?
ÖM: Onun hakkında bir şey yapmadı değil mi CHP?
AB: Çok dişe dokunur bir şey görmedim açıkça söyleyeyim. Böyle bir durumda sizin behemahal ihraç etmeniz lazım öyle bir ismi! Olur mu böyle bir şey? Çakıcı partinin genel başkanını tehdit ediyor. Belediye başkanı onu ağırlıyor. Edirne gibi sınır şehrinin belediye başkanını hala nasıl hazmediyorsunuz? İnsan ister istemez şunları düşünüyor bir gazeteci olarak, Çakıcı’nın CHP içinde başka şubeleri var mı? Dolayısıyla onu kollayan başka gruplar var mıdır? İnsan bunu düşünmeden edemiyor. Dolayısıyla mesele, muhalefet etme tekniklerini düzeltmek ve yenilemek gerekiyor iktidardan ayrışmak gerekiyor ve de sağlam bir demokrasi cephesi oluşturmak gerekiyor. Sağlam bir demokrasi cephesi oluşturamazsanız, millet cephesi oluyorsunuz. Hem HDP’ye muhtaç, hem de HDP’yi dışlayan bir anlayışla oluşturduğunuz bir millet cephesidir, demokrasi cephesi değil! Birlikte hareket etmesi gereken bir muhalefetin artık birlikte bir çıkış yapması gerekiyor, ülkenin %70’leri bulan seçmen kitlesi artık Erdoğan gibi, Bahçeli gibi, Çakıcı gibi düşünmüyor. Dolayısıyla onlara sahip çıkan bir görüntü içerisinde olması gerekiyor muhalefetin, demokrasi cephesi içinde olması gerekiyor.
Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP; siyasa üretmekle, yapılacak işler listesini karıştırıyor gibi geliyor bana. Geçenlerde bir ekonomi toplantısını yarım yamalak da izledim, “bakın bizim şunda da çözümümüz var, bunda da çözümümüz var” diye başlıklar üzerinden gidiyor ama esas mesele iktidarın belirlediği çerçeve dışında siyasalar üretmek, onun için de sizin dış politika, dışarda diplomasi yapmanız gerekiyor, hem ana muhalefet olarak hem de muhalefet cephesi olarak. Birlikte hareket eden bir pozisyonda olmanız gerekiyor.
Dolayısıyla hep sözünü ettiğim demokrat partiden verdiğim bir örnek var, tek parti döneminde Demokrat partinin bir ‘hürriyet misakı’ özgürlük bildirisi vardır. Muhalefetin benzer böyle bir bildiriyi, Türkiye toplumunun önüne getirmesi gerekiyor, bir özgürlük bildirgesi yayınlaması gerekiyor, hürriyet misakını yayınlaması gerekiyor, ortak siyasa geliştirecek ittifak masalarının oluşturulması gerekiyor. Partilerin tek tek tavır almasıyla değil, tek tek ziyaret edilmesiyle değil. ‘Hasta adam’ haline gelmiş Türkiye’yi kurtarmak için yeniden demokrasiye döndürmek için ortak bir siyasal hareketi örgütlemek gerekiyor. Bugün hasta adam bu ülke, dünya da böyle bakıyor, dolayısıyla bu ülkeyi iyileştirmek için artık muhalefet tekniklerinizi değiştirerek ilerlemek durumundasınız.Nirengi noktası siz olmak durumundasınız, Beştepe’ye bakarak nirengi olamazsınız.
Buradan izninizle biraz da şu günlerde çokça sorulan “faiz yükseltmesi yeter mi keser mi abi?” meselesine geçelim. Çok net kesmiyor, yetmiyor. Biraz önce söylediğim gibi, 21 ülkenin faiz seviyesinin üstüne çıkan bir faiz yükseltmesi yapıldı. Evet kurda belli bir düşüş sağladı, döviz borçlusu şirketler biraz daha az zombileşiyor ama bu taraftan TL borçlu şirketler, aileler, hane halkları, kişiler, bankalar alt üst oluyor. Kur yükselmesi, faiz yükselmesi, indirmesi, düşmesi inanılmaz bir şekilde ülkeyi hasta ediyor, bağışıklık sistemi alt üst oldu Türkiye’nin. Buna ne can dayanır? Prof.Dr. Mustafa Durmuş’un çalışmasından bazı notlar aktarmak istiyorum. Durmuş, bütçeyi incelemiş yazısında. Bir gün Mustafa’yı da buraya konuk edelim, bütçeye falan bakamıyoruz, o kadar siyasal meselelere gömülüyoruz ki.. Bir iktisatçı olarak bakmamız gereken dosyalara bakamıyoruz. Hep tekrar ettiğimiz bir olay var, Türkiye 5 cephede arkadaşlar! Türkiye’nin iç ve dış güvenlik harcamaları bütçesinin %20’lerini ulaşıyor. En büyük kaynağı nereye ayırıyor? Vergi istisnalarının havuzdaki şirketlere tanınmasına, dış kaynak eksikliğine, toplanacak vergilerin covid nedeniyle azlığına rağmen, toplanacak vergilerin büyük bir kısmı ulaştırma yatırımlarına ayrılıyor 2021’de. Nereye harcanıyor? İşte tükenen havuza su! Vergilerimizin bir kısmı müteahhitlere ayrılıyor. Antalya-İzmir otoyolu geçen hafta başladı. Borç- kaynak kıt ama toplanan vergiler betona dönüyor! Hala inşaat!
Dolayısıyla bütün bu manzaraya baktığımızda Erdoğan’dan beklenen iktidarı bırakıp gitmesi, “yapamadım!” demesi, yapamıyor. 2 senede cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle hasta adam haline getirdiniz ülkenizi. Artık bunu teslim etmeniz lazım. “Faiz benim işim!” dediniz, faizi düşük tuttunuz, “enflasyonun sebebidir” dediniz, şimdi de tam tersini yapmakla, kendinizi inkar ediyorsunuz.
ÖM: Faiz arttırımı konusunda da “bazı acı ilaçları şu aşamada içmemiz gerektiğinin farkındayız!” diye, daha önceki ifadelerine ters düşen bir açıklama da yapmış. Yani faiz arttırımı konusunda cuma günü sanıyorum yaptı Independent Türkçe’den görürsek. MÜSİAD Expo fuarında 18.sinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulunurken “şu aşamada bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin farkındayız ve Türkiye’yi faiz, enflasyon ve kur sarmalından çıkarmalıyız” demiş.
AB: Şimdi acı reçete ile IMF bağlantısını yeni başlayan ekonomi muhabiri bile bilir, yani acı reçeteyi ülkeler, IMF ile yapılan stand-by anlaşmaları ile içerler. Bu acı reçetede zenginler için değildir, fakirlerin içeceği ilaçtır! Bunun için de gitmeniz gereken yer Uluslararası Para Fonu’dur. Para Fonu bayağı değişti son yıllarda, 2008 global krizinden sonra ama radikal değişiklikler olmadı. Oranın hala patronu ABD Hazinesi’dir. Siz yırtınsanız, ABD onay vermezse, IMF’den bir şey alamazsınız, programınız kabul görmez. IMF Başkanını Avrupa’dan seçerler ama yönetim kurulu karar mekanizması, en büyük ortağı ABD ‘dir. IMF ‘den uygun borç alacaksınız, SDR alacaksınız, SDR IMF para birimidir. IMF gelecek heyet burada hasta adamı tetkik edecek “sonra hastayı nasıl kurtarabilirim reçetesi yazılacak, onların büyük bir çoğunluğu da fakirlere, yoksullara, dar gelirliye zulümdür.
Dolayısıyla öncelikle sizin ABD ile façayı düzeltmeniz gerekiyor. Trump iktidarı bıraktı, bırakacak, bırakamaz, bir yığın sorun var ama bir şekilde Biden yönetimi gelecek. Biden bakanlar kurulunun bugün bir kısmını açıklıyor. Yani yeni yönetimle temasınız olması lazım, bunun için dış politikadaki bugüne kadar yaptıklarınızı gözden geçirmeniz gerekiyor. Biden “yaptırım uygulayacağım!” diyor, Merkel “yaptırım uygulayacağım!” diyor. Sana para ancak, uluslararası ilişkilerin iyi olduğunda, içerde de siyasal, hukuki ve iktisadi demokratik düzenlemelerin tanzim edildiğinde, onların istedikleri formata geldiğinde verilir. Rusya’dan kredi alamıyorsun, gidip Rusya’dan “bana banka sistemindeki batıkları tamir etmem için 40 milyar Dolar borç ver” diyemiyorsun. Çünkü oda ambargo içinde bir ülke, “ himmete muhtaç dede, kendisi de muhtaç dede” pozisyonunda, bakmayın Rusya dev ülke filan da, petrol, doğalgazı var ama bir yığın iktisadi sorun yaşıyor. Gideyim komşu ülke İran’dan alayım durumu da, yok yani!
Rusya’dan çok pahalı doğalgaz alıyorsunuz, o doğalgazın kontratı bitiyor 2021’de, daha ucuz Azerbaycan, bu nedenle Azerbaycan’a yükleniyorsunuz, Rusya’da Azerbaycan’a yerleşiyor. Gelecek yılın konusu bu, doğal gaz kontratlarını nasıl yenileyeceğiz, kiminle yenileyeceğiz. Türkiye’nin kendi tasarrufları düşük, tasarrufu az bir ülke, dış kaynağa muhtaç. AKP iktidarı boyunca trilyonlarca Dolar borçlandık. Bunun büyük bir kısmını da inşaat sektörüne harcadık. Covid’le yeterli ve gerekli şekilde mücadele edemeyen, bütçesini halkının Covid’ le mücadele için ayırmayan, ayıracak parası olmayan, 2021 bütçesinde görüldüğü üzere toparlayabileceği vergilerin çoğunu ulaştırma projelerine, askeri işlere harcamaya ayıran bir ülkeyiz. Bugün yayına girmeden önce gözüme çarptı, onu da aktarayım da ondan sonra da yayını bağlayalım Otomotiv sektörü, Türkiye’nin en önemli sektörlerinden biridir, ciddi ihracat da yapar. Otomotiv sektörüne tedarik sunan “taşıt araçları tedarik sanayiinde şu anda covidli işçi sayısı toplam çalışanın %5’i, 1 ay sonra %10’a çıkacak” diyor yapılan açıklamada. “Bunun için fazla mesai yaptırıyoruz kalanlara, Covid olmayanlara” diyor.
ÖM: Evet, Ford Otosan’ın Gölcük fabrikasında da yüzlerce işçi evlerinde karantinaya girmiş, çok ciddi iddialar var.
AB: 10 bin kişi şu anda hasta! Taşıt sanayisi tedarikçileri işletmelerinde. “Gelecek ay 20 bin” diyor rapor! Dünya gazetesinin birinci haberiydi girmeden önce gözüme ilişti. Durum vahim, muhalefete çok şey düşüyor, başta söylediğimi söyleyeyim artık, “bu iplikten dokuma olmaz!”
ÖM: Evet süreyi de bitirdik. İsterseniz bunu zaten bu tablo yeterince karmaşık bir şekilde gelecek haftaya da taşınacak gibi gözüküyor.
AB: Bir de şunu söyleyeyim, Türkiye’nin borçları üzerine, iktisatçılar çoğunlukla ekonomik verileri gayri safi milli gelirle oranlarlar. 30 Eylül 2017’de Türkiye’nin toplam borçları gayri safi hasılasının 141.1’i iken 30 Eylül 2020’de 167.8’e ulaşmış. Bu tablo çaresizliktir!
ÖM: Evet.
AB: Son nokta!
ÖM: Peki çok teşekkürler.
AB: İyi haftalar diliyorum!
ÖÖ: Görüşmek üzere.
AB: Hoşça kalın!