Ekonomi Politik'te Ali Bilge, yeni gerçekleştirilen tüzük kurultayı sonrasında CHP üzerine konuşuyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.B.: Günaydın!
Ö.M.: CHP’yi bir dizi gibi izlemeye çalışıyorduk, sonunda Kurultay da galiba gerçekleşmiş. İsterseniz ona hasredelim bugünkü saatimizi.
A.B.: CHP’ye yönelik o kadar çok program yapmışız ki sayısını benim bile bilmem mümkün değil. Ayrıca CHP, en fazla kurultay yapan parti. Yeni bir tüzük kurultayı gerçekleşti, tespit edilen şu; CHP’de genel başkan değişimi olmasını takiben tüzük değişikliği kurultayı oluyor. Ayrıca yakın dönemde CHP’de parti programının değişikliğinin de gündeme geleceği ifade ediliyor.
22 yıldır devam eden AKP döneminin bu kadar uzun sürmesinin nedeni olarak, doğru muhalefet yapılamadığını, ülkede bir ana muhalefet sorunu olduğunu, bir CHP sorunu olduğunu programlarda hep konuşa gelmişizdir. Ülkenin otokrasiye geçmesinde, rejimin değişmesinde en büyük katkının CHP’den geldiğini, geçen 22 yıl CHP açısından hatalar, yanlışlıklar devri olduğunu hep gündeme getirdik.
Ancak bugüne kadar CHP’de kurumsal olarak ‘Hata yaptık’ diyen, eleştiri yapan, ciddi özeleştiride bulunan da olmadı. İsterseniz öncelikle AKP döneminde CHP’nin bitmeyen hatalarını ortaya koyalım, özetleyelim.
Ö.M.: Evet lütfen.
A.B.: AKP döneminde CHP’nin üç enel başkanı oldu; Baykal, Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel. Yapılan hatalarda ilk aklıma gelen Avrupa Birliği’ne mesafe koymaktı – Avrupa Birliği’ne yakın olması gereken, kendini ‘sosyal demokrat’ olarak tarif eden parti, Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefini ilk yıllardan itibaren AKP’ye kaptırdı. Avrupa Birliği’ne adaylık süreci başladığında demokratikleşeme reformları görüşülürken, o dönem CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı olan Onur Öymen, Meclis kürsüsünden, ‘Bu kadar demokratikleşme yeter, Milli Güvenlik Kurulu’nun yetkilerini çok daraltmayalım, adaylık süreci başladığında Portekiz ordusunun rejime müdahale etme yetkisi vardı’ demişti.
Ayrıca geçen 22 yıllık süreçte ana muhalefetin başarılı seçim performanslarını da iyi kullanamadığına şahit olduk. Mesela, 2015 Haziran seçimlerinde Erdoğan çoğunluğu kaybetmişti, günlerce görünmemişti, ciddi bir şok yaşıyordu. Seçim sonrası Baykal’ın atakları oldu, Erdoğan’ı ziyaret etti, Meclis başkanı pazarlığı yaptı. Arada malum şiddet olayları oldu ve sonuçta muhalefet hatalarıyla birlikte Kasım 2015’de yeni seçimlerin yapılması durumu doğdu. Muhalefetin seçim başarısı kayboldu, üstelik iktidar tekrar Erdoğan’ın eline geçti. 2015’te ‘Baykal olmasaydı Erdoğan olmazdı’ sözünü kim söylemişti? Dikkatinizi çekerim, Devlet Bahçeli söylemişti.
Ö.M.: Evet.
A.B.: Sonra geliyoruz 2019 yerel seçimlerine; muhalefet büyükşehirlerde önemli başarı elde etti, bilhassa İstanbul seçimlerinde, üst üste kazandı CHP ve muhalefet, ikinci seçimleri büyük farkla kazandı. Ancak bu başarı da kayboldu. Ana muhalefetin 2019 seçim başarısını berhava etmesinin nedeni, Kürt politikasında ve dış politikada iktidar dümenine girmesi oldu, milli birlik ve beraberlik meseleleri ile iktidar çizgisine sadık kalması oldu. Erdoğan, ‘Türkiye ittifakı yapalım’ dedi ve bu öneriye ilk atlayan da CHP olmuştu.
Anayasaya aykırı bir şekilde, iktidar yoluna, suyuna devam ederseniz güdümlü, ruhsatlı bir muhalefet oluyorsunuz, majestelerinin muhalefeti olma tehlikesiyle baş başa kalıyorsunuz. CHP’nin seçimler sonrası Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde, HDP’nin kazandığı belediyelerin tamamına kayyum atanırken sessiz kalması, ülke çapında %13 oy alan bir partinin ezilmesine ses çıkartmaması, sınır ötesi harekatlara, savaşlara, tezkerelere eşlik etmesi - hem de ‘içimiz ağlaya ağlaya’ diyerek eşlik etmesi, Kürt siyasetinde uygulanan baskılara pasif kalması seçimlerde elde ettiği başarının berhava olmasına neden oldu.
İlk programlarımızdan itibaren söyleriz; CHP içinde bir askeri kışla bulunuyor, CHP bu kışlayı bir türlü sivilleştiremiyor, dolayısıyla Kürt sorununu algılayamıyor. CHP’nin Avrupa Birliği sürecine eklenmemesi gibi, Kürt sorununa ilişkin açılım ve çözüm süreçlerinde de aktif rolü olmadı, katı tutumunu sürdürdü, bunu da AKP’ye bıraktı, Kürt sorununun çözüm sürecini de AKP’ye kaptırdı, sonra ikisi de aynı çizgiye geldiler.
CHP, en son program değişikliğini 2008’de, tüzük değişikliğini de 2018’de yaptı. 2008 programında Kürt kelimesi geçiyor ama ‘Kürt sorunu’ diye bir konu geçmiyor. Önümüzdeki dönemde program değişikliği hazırlık çalışmaları başladığı belirtiliyor, bakalım Kürt sorununa ilişkin ne diyecekler?
Tabii hataların şahı, en büyük hata, yanlışlık, tavır, politika dokunulmazlıkların kaldırılması oldu. Dokunulmazlıklar hataların doruk noktasıdır. CHP’nin tarihi açısından çok önemlidir. Bunun hesabını vermeden yeniden yola çıkılamaz, bugün bu feci politika Kılıçdaroğlu’na yıkılmak isteniyor ama bugünkü genel başkan ve yönetimde olanlar da dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay verdiler. CHP’de dünden bugüne hiç kimse, ‘nerede hata yaptık?’ demiyor ve hatalar da zincir olmuş şekilde devam ede geldi.
Ö.M.: Ali Bey, bu dokunulmazlıkların kaldırılması meselesini bir hatırlatır mısınız iki cümleyle lütfen? Belki dinleyicilerimizden tam hatırlamayanlar olabilir.
A.B.: Milletvekili dokunulmazlığı, HDP’li milletvekillerinin, HDP’nin Meclis’teki etkinliğinin azaltılması ve onlar hakkında yargı süreçlerinin açılmasını sağlamak üzere daraltıldı, bunu kastediyoruz. Sonrasında Selahattin Demirtaş dahil, Halkların Demokratik Partisi eş genel başkanları, genel merkez yöneticileri, grup başkan vekilleri, milletvekilleri, partinin binlerce yöneticisi, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla birlikte yargılanmaya başladı, halen de hapishanedeler.
Bu insanlar sergiledikleri görüş ve fikirlerinden dolayı hapisteler, dokunulmazlıkların kaldırılması öncesinde - Gezi direnişinden itibaren - anti demokratik düzenleme ve değişiklikler devam ediyordu. Türkiye’nin demokrasisi zaten hiçbir zaman çok kaliteli bir demokrasisi olmadı ama Gezi’den itibaren var olan demokratik yapı daha da daraltılmıştı. Dokunulmazlıkların kaldırılması ile otokrasiye geçişin en önemli halkasıydı ve CHP’nin desteğiyle AKP bunu gerçekleştirdi.
Parlamentonun, yasama kurumunun daralması, işlevsizleşmesi milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması ile arttı ve otoriter rejime geçişin en büyük basamağı dokunulmazlıkların kaldırılması oldu.
Ö.M.: Ne gerekçe ile kaldırılmıştı dokunulmazlıklar?
A.B.: Kılıçdaroğlu, ‘Milletvekillerinden hesap sorulması daha rahat olsun’ diyordu. Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve CHP milletvekilleri, dokunulmazlıkların kaldırılması için ‘Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğiz’ diyorlardı. Türkiye gibi demokrasisi kıt bir ülkedeydik, 2014’te partili Cumhurbaşkanlığına geçilmişti, anti demokratikleşme devam ediyordu, henüz yüzde yüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen otokratik sisteme geçilmemişti ama basamaklar teşkil ediliyordu.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL vs. hepsini sildi süpürdü. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vermekle CHP, Türkiye’de rejimin tek adama indirgenmesine hizmet etmiş oldu.
CHP’nin hatalarına eklenmesi gerekenlerden biri de 15 Temmuz’u iyi analiz edememesidir. Ayrıntıya girmeden bunu da not edelim.
Ayrıca CHP’de Baykal’ın 90’lardan itibaren partiyi Tony Blair çizgisine çekmesi, sağa yatırması genel bir politika haline geldi. Neo liberal anlayışa sahip kişiler ve lobiler, CHP içerisinde daha fazla vücut buldu.
Bir diğer husus da şu; ana muhalefet, iktidardan memnuniyetsiz olan kitlelerin meydanlara çıkmasını da istemedi. Dünya pratiğinden de biliyoruz ki demokrasinin savunulması sokağa ve meydanlara çıkılarak olur. CHP geçen yıllarda bu alanlara itibar etmedi, bu planı hiç uygulamadı.
Ayrıca CHP tabanının kabullenmesi zor olan gelişmeler de yaşandı; parti içinde ülkücü CHP’liler, muhafazakar CHP’liler grupları oluştu.
Sonuç itibariyle bugün tüzük kurultayı yapan CHP’de, ‘nerede hata yaptık?’ sorusunu soran yok. Rejimi değiştiren, demokrasiye son veren AKP iktidarının 22 yıldır devam etmesinde CHP’nin hatalarını sorgulayan yok…
Altılı masa ittifak politikasını Kürtsüz geliştirmek, HDP’siz geliştirmek, aynı zamanda Kürtlerden incitici bir şekilde destek istemek, masanın dağılması, ittifak politikasının yanlış kurgulanması da konuşulmuyor. HDP’nin sessiz desteğine teşekkür bile etmedi. Hataları daha da saymak mümkün, son hatalara gelelim.
Özgür Özel başkanlığında CHP ve genel olarak muhalefet, son yerel seçimlerde ciddi bir başarı sağladı. Hemen sonrasında, seçimleri kazanan parti olarak seçimlerde yenilen iktidara yanaşarak yumuşama ve uzlaşma politikası geliştirdi. Biz o zaman, bunu çok zamansız bulduğumuzu söylemiştik, gittikçe eriyen ve halen de erimeye devam eden bir iktidar var. Yanlış anlaşılmasın bu erime - CHP’nin çok başarılı politikalar geliştirmesinden çok, kitlelerin AKP’den bıkmasından, ezilmesinden, yaşanan kötü gidişattan dolayı hoşnutsuzluktan kaynaklanıyor. Kopuş süreci yaşayan kitlelerin çoğunluğu kendiliğinden CHP’ye kanalize oluyor.
CHP, birkaç yıl önce yayınladığı raporda gerçek anlamda 7 milyon işsiz olduğunu tespit etmişti. ‘Bu kadar işsizin potansiyel olarak CHP’ye oy verecekler kapsamında olduğunu’ söylemiştik. İşsizlerin CHP’ye devşirilmesi de yeterli olması, çaresiz kitleler AKP’den kopuyor, gidecekleri yeri arıyorlar ve çok da adres yok..
Son yerel seçimlerde başarı elde etmesine rağmen CHP’nin iktidara geliştirdiği zamansız uzlaşma, yumuşama politikasında da eli hava da kaldı. Görüldü ki, uzlaşma, yumuşama hiçbir şekilde iktidarın niyet torbasında yok - ne var, vandallık var. Can Atalay gelişmeleri de bize bunu gösterdi.
17-25’ten bu yana izlenen politikalarla otokratik rejime ulaştık, yolsuzluklar ve vandallıklar birlikte gelişti. Ana muhalefetin yumuşama siyasetine getirdiğimiz eleştiride de haklı çıktık, iktidar sanki yerel seçimlerde başarılı olan kendisi gibi sertlikle devam ediyor. Özgür Özel’in 1 Mayıs’taki hatalı tavrını da not edelim.
20 küsur yıla baktığımızda, Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na ve Özel’e çok hatalar zincirinin devam ettiğine şahit olduğumuzu görüyoruz.
Ö.M.: Can Atalay’dan bahsetmişken, onun hakkında Meclis’in tekrar olağanüstü toplantıya çağrılması talebinin de ne olduğuna bakmaya çalıştım - galiba reddedilmiş son olarak.
A.B.: Evet, iki defa görüşülmez dediler.
Ö.M.: Evet, aynı konu ikinci defa olmaz gerekçesiyle. Bunu anlamak çok zor geliyor bana şahsen, yani mesela bir savaş durumu oldu diyelim, bu konuda Meclis tatildeydi. O zaman ‘daha önce verilmişti olmaz’ mı diyecekler savaş durumunda? Yani bu Meclis’i bundan daha çok ilgilendiren herhangi bir karar çok zor olabilir. Belki savaş ama orada da ‘aynı konuda bir daha olmaz’ diye usuli bir gerekçeyle reddedilmesi doğrusunu isterseniz bana biraz ters geliyor.
A.B.: Yasama örgütü işlevsiz hale gelince, bu durumlar da karşımıza çıkabiliyor. Budanmış bir Meclis var, kuvvetler ayrılığının kalmadığı bir ülkedeyiz, CHP’nin bu hale gelmemizde katkısı var.
CHP‘nin genel olarak belediyelerde, bilhassa büyükşehir belediyelerinde kazanılan başarı, CHP’nin işleyişine ve yönetim yapısına da yansıdı. CHP’de büyükşehir belediye devri yaşanıyor. Ankara, İstanbul, İzmir ve diğer iller, Antalya var, Adana var – bu belediyeler de büyük ve güçlü yapılar. Dolaysıyla büyükşehir belediyelerinin genel merkeze karşı baskısı, ağırlığı oluyor. Büyükşehir belediye başkanları ve Büyükşehir Belediye Meclislerine baktığımızda, zaferin kozmopolit/karışık bir yapıda kazanıldığına şahit oluyoruz. Belediye başkanları, belediye meclis üyeleri hakiki CHP kökenlilerden değil, geçici CHP’lilerden oluşuyor. Bu durum, partinin sağa yatmasının sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
CHP gibi büyük partilerde fraksiyonlar, hizipler, gruplar ve koalisyonlar olur ama bu sefer oldukça farklı yapılardan gelenler bulunuyor. Partide kozmopolitlik ile birlikte bir fetret devri yaşandığını da görüyoruz. Son seçimlerden sonra Genel Başkan olarak Özgür Özel profili var. İstanbul’da 18 milyonun başkanı çok kuvvetli bir Ekrem İmamoğlu profili bulunuyor. Ankara’da eski bir ülkücünün çizdiği bir profil var. Büyükşehir belediye başkanlarının ve belediyelerin hepsi, genel merkezde ağırlığı olan yapılar haline geldiler çünkü bu belediyeler iktidara rağmen mali açıdan da çok güçlü yapılar.
Ancak bu durum tüzük kurultayına yansımadı. Ayrıca önceki Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun da halen parti içinde, özellikle Meclis grubunda ciddi ağırlığı var. CHP’nin liderlik mayalanması içinde olan bir parti olduğunu söylemek mümkün. Yakın bir dönemde iktidar mücadelesi görünür olabilir, bu mücadele şimdilik sessiz ama derinden devam ediyor.
Ö.M.: Demin sözünü ederken Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş için eski ülkücü dediniz, daha önce MHP’den miydi?
A.B.: Evet, ülkücü hareketten gelme bir kişi kendisi. Beypazarı Belediye Başkanlığı döneminde çok iyi işler de yaptı, belediyeciliği bilir. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde 2019’dan bu yana, genel sekreterlik makamına CHP’nin önerdiği isim gelemedi, eski ülkücüler oralarda görev yapıyorlar, CHP’den seçiliyorsunuz ama kökler de değişmiyor.
Şimdi, tüzükten sonra bir program değişikliği gündeme getirecek CHP ki en son 2008’de program değişikliği oldu. Günümüzde AKP’nin erimesi CHP’ye yarıyor, bir iktidar değişikliği gündemde ama Türkiye’nin önünde basit bir iktidar değişikliği yok; rejim değişikliği, otokrasiden demokrasiye geçilmesi gerekiyor. CHP’nin bunun nasıl inşa edileceğini ortaya koyması gerekiyor. 1976 programı yanımda - Ömer Bey iyi hatırlayacaktır; bir düzen değişikliği programıydı, insanca, hakça bir düzen değişikliğiydi. Önümüzdeki program değişikliğin de bir düzen değişikliği programı olması gerekiyor ancak soru şu: CHP bir yüzyılı oklarla geçirdi, altı okla geçirdi, oklarla dolu bir yüzyıl geçirdi. Okların amblem olarak kabul edilişi 1933.
Ö.M.: Altı ok.
A.B.: Üstelik en büyük değişikliğin yaşandığı bir yüzyıldı. CHP, 1923’te kuruldu, okların partinin amblemi olması ise 1933’tür, Cumhuriyet’in 10. yıl kutlama hazırlıkları sırasında amblem geliştirilmiştir. 1927 ve 1931’de umdeler, ilkeler geliştirildi ama bunların oklara dönüşmesi 1933’te oldu.
CHP, yıllardır oklarla vedalaşmıyor, okları değiştirmiyor, yenilemiyor, revizyona tabi tutmuyor. Hedeflenen program değişikliği için yeni yayınlanan komisyon raporunu okudum, yine ‘oklarımız, oklarımız’ diye devam ediliyor. Artık ikinci yüzyılı da oklarla geçiremezsiniz - ne CHP, ne de Türkiye ikinci yüzyılı oklarla geçiremez. Oklarda direnmek inanılır gibi bir durum değil. Bakın, yüzyıl boyunca amblemi değişmeyen bir parti var mı dünyada? Bilmiyorum. Şimdi okların hikayesine de biraz değinmek istiyorum. Bu okları kim çizmiş biliyor musunuz?
Ö.M.: Hayır.
A.B.: CHP’nin altı okunu kimin çizdiği, yaptığı bir muamma. Köy Enstitülerinin kurucu en önemli iki isminden biri olan eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’un Atatürk’ün talimatıyla altı ok amblemini çizdiği, Tonguç’un 1960’da vefatı nedeniyle töreninde yapılan konuşmalarda eğitimci, eğitim bürokratı Reşit Unat tarafından açıklanıyor. Unat, ‘Altı oku çizen Tonguç’tur’ diyor. Ancak cenaze töreninde Tonguç’un oğlu da var, Engin Bey - tanımıştım kendisini - ‘Babam bize bundan hiç bahsetmedi, haberimiz yok, böyle bir çizim bilmiyoruz’ diyor. Nihayetinde bir anı kitabında Münir Hayri Egeli - Atatürk’e çok yakın bir isim - diyor ki, ‘Atatürk’ün talimatıyla altı ok amblemini Mahmut Akok çizdi’. Mahmut Bey de bir arkeolog, arkeolojik çizimler konusunda alan yaratmış bir isim. Akok’un çizdiği daha akla yakın. Zaten Tonguç’un ailesi de İsmail Bey’in yaptığını söylemiyor. Velhasıl altı oku kimin çizdiğini bile doğru dürüst bilmiyoruz.
Ö.M.: Ali Bey, altı okun neler olduğunu da söyleyelim: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık.
A.B.: Evet, ilkler/umdeler önceki kurultaylarda tespit ediliyor. Amblem de 1933’de Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamalarında gerçekleşiyor. 1927’de, 31’de ilkeler tespit edildi, altı ok da1933’ten itibaren kullanıldı. Bu umdelerin ve 10. yıl kutlamalarına ilişkin çalışmalarının nasıl yapıldığını sonra bir vesile ile anlatırız.
Şimdi, CHP, 90 yıllık altı ok amblemiyle, 100 yıllık ilkelerle ikinci yüzyıla devam edecek ise durum vahim demektir. Oklar değişmez ise CHP de değişmez,yüzyıldır amblemlerini değiştirmeyen dünyada başka bir parti olduğunu sanmıyorum, belki eski komünist partilerden olabilir.
Ö.M.: Ama değiştirir ise şöyle bazı sorunlar da çıkabilir; mesela bizim çok yakın arkadaşlarımızdan, destekçilerimizden birinin ön adı ‘Altıok’. Sevse de sevmese de böyle bir durum var. Peki, ne olacak altı oku değiştirirseniz, o isim ne olacak?
A.B.: 12 Eylül darbesinden sonra CHP kapatılmıştı. 1983 sonrasında zaman Halkçı Parti, SHP ve DSP isimleriyle vücut buldu, altı ok amblemi başka unsurlarla birlikte Sosyal Demokrat Halkçı Parti ambleminde yer aldı. 1992’de kapatılan partilerin açılmasına izin verildi. Deniz Baykal girişimiyle - Milli Güvenlik Kurulu’nun isteği ile olduğu iddia edilir - CHP kuruldu. Adalet Partisi canlandırılmadı Doğru Yol Partisi’yle devam etmek istedi Demirel.
Altı ok amblemi yaşadığımız dünyayı ve ülkeyi sembolize eden bir amblem değil, amblemler döneminin düşünce biçiminin resmidir, içkindir birbiriyle gerçekler ve düşünceler, bir şekilde o partinin sosyal ilişkilerinin tabanının nasıl baktığının sembolüdür. Oklar için Oğuz boylarının kullandığı isimler olduğu söylenir, ayrıntıya girmeyeyim ama Topkapı Sarayı’na gidilmiş, çalışılmış ve o yıllar için çok normal bu çalışmalar. Mustafa Kemal bir tarihe , geçmişe bağlamak istiyor yeni kurulan ülkeyi ve partiyi, tarihini ve dilini bağlamak istiyor.
100 yıl geçmiş, dünya ve ülke değişmiş, şimdi iktidara yürüyoruz partinin de programını değiştirmek istiyoruz diyorsunuz, öyleyse önce amblemden başlamalısınız.
Son kurultayda, tüzükte 28 madde de yapılan değişiklikler eskiye göre daha iyi, doğru. Yine genel merkezin ağırlıkları var aday belirlemelerde ama eskiye göre baktığımızda daha demokratik. Ancak partinin web sitesinde hâlâ eski parti tüzüğü duruyor - tüzük değişikliği oldu ama eski parti tüzüğü duruyor.
AKP ve Erdoğan’ın 22 yıl iktidarda olmasının sebebini kendisinde hiç aramayan bir parti olur mu? Hatalar konuşulmuyor.
Erdoğan, ‘Allah’ın bir lütfu bana böyle bir muhalefet’ demişti. Bir de 15 Temmuz darbe girişimi için söylemişti.
Son olarak, CHP’nin soluna gelelim; CHP sol mudur, neyin soludur, ortanın solu mudur, demokratik sol mudur, ortanın neresinde, neyin ortasında bir parti? Bunları anlamakta gerçekten zorlanıyoruz, açıklık gelmesi gerekir. Ancak öylesine bir otokratik baskı ve ekonomik sefalet içinde yaşıyoruz ki bu durum ağır da olsa kitlelerin CHP’ye yönelmesini sağlıyor.
Son olarak şunu da paylaşayım.; tüzüğe göre, malum parti örgütü, genel merkez, il, ilçe örgütleri, parti gruplarıyla kadın kolları ve gençlik kollarından oluşuyor. Aklıma geldi, neden partilerde bir ‘iklim kolu’ olmasın? İklim felaketinin içindeyiz, gezegen kıvranıyor, yarınımız meçhul, belli değil, yanıyor dünya, iklim sorunsalı ile yaşıyoruz. Öyleyse neden partide en alt örgütten yukarıya bir iklim kolu kurulmaz, iklim sorunsalına bu şekilde ağırlık vermez. Tüzük değişikliği yapıp iklim kolu neden kurulmaz?
Ö.Ö.: Aslında genelde bu tarz kadın ve gençleri ayrı kollarda örgütlemeyi kendisi çokça eleştirilir, iklim, vs. konusunda komisyonlar filan olur ama kadın, genç ya da mesela erkek kolları niye yok? Bu da çok sık getirilen eleştirilerden bir tanesi. Aslında bu kollar üzerine örgütlenme meselesinin kendisi çok eski ama neyse...
A.B.: Olabilir, adı farklı olabilir, tüzükte öyle yazdığı için söylüyorum. Parti tüzüğü, partinin anayasasıdır, meseleye duyarlılığını bu şekilde gösterebilirsin. Oklarını iklim meselesine ayırabilirsin, şayet oklarda direniyor isen iklimi kurtarmayı hedeflediğini amblemine koyabilirsin. Bu bir anlayış, duyarlılık meselesidir.
Hatırlatayım Volkswagen Türkiye’ye yatırım yapacaktı, bu konuyu çok iyi hatırlıyorum, bir programda dile getirdim, 1 milyar avroluk falan bir yatırımdı, Türkiye o dönemde de, şimdi de doğrudan yatırımlarda sinek kovalıyordu.
Türkiye’de yatırım, şuraya yapılacak, buraya yapılacak filan derken şirket Bulgaristan’a kaçtı, yatırım gitti, hatırladığım Bulgarlar aldı. O dönemde CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Volkswagen yönetim kurulu başkanına bir yazı göndermişti, ‘Fabrikayı ilimiz Manisa’ya kurun, şehrimiz çok elverişlidir’ diye. Hatırladığım, yeri bile tespit edilmiş bir tarımsal araziydi.
Program değişikliği konuşulurken, iklim meselesinde duyarlılık göstermek lazım, şayet samimi iseniz ama çelişkiler de böyle işte. Umarım ana muhalefette yönelttiğimiz eleştirilerimiz yankı bulur, CHP program değişikliğini nitelikli bir şekilde gerçekleştirir ama oklar değişmeden CHP değişmez ve Türkiye de değişmez diyerek kapatalım.
Ö.M.: Peki, çok teşekkür ederiz Ali Bey, görüşmek üzere.
A.B.: Hoşça kalın!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.