Senenin ilk Ekonomi Politik'inde Ali Bilge, bu yıl Türkiye'yi nelerin beklediğine dair değerlendirmelerde bulundu ve 2022'nin ilk günlerinden siyasi ve ekonomik gelişmeleri yorumladı.
(3 Ocak 2022 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş, günaydın ve iyi yıllar!
ÖM: Size de iyi yıllar! Biz de günün en iyi haberlerini vererek başladık, sizinle de paylaşalım, belki haberiniz olmamıştır. Dizbağı nişanı verildi Tony Blair’a, sir ve şövalyelik unvanı aldı. Dizbağı nişanıyla şövalye yapıldı, en yüksek derecede soylu oldu. Kendisi dünyanın en büyük savaş suçlularından, insanlık suçlularından birisi olarak biliniyor. Şimdi Britanya’da bu haber üzerine, aristokrasinin, krallığın, kraliçeliğin iptal edilmesi yolunda da kampanya başladı. Bakalım ne olacak? 300 bin imza toplanmış olduğu belirtiliyor.
AB: Tony Blair’ın sicili belli… 2003’te Porto Allegre’de yapılan Dünya Sosyal Formu’na katılmıştım, orada Noam Chomsky, “3 B’ye dikkat edin” demişti: Bush, Blair, Berlusconi’yi işaret etmişti. Irak savaşını destekliyorlardı, savaş istiyorlardı. Dünya Sosyal Forumu savaş karşıtı bir forumdu, dikkat çekilen hususlardan biri de buydu. Siz Blair’ın şövalye olduğunu söyleyince birden o günleri anımsadım. Adaletsiz bir dünya! Shakespeare’in bir sözü var “Ne adaletsiz bir dünya, kimi günahlarıyla yükseliyor kimi iyilikleriyle kaybediyor” bu sözler durumu özetliyor olabilir.
İsterseniz geçen haftanın devamı olarak “2022-23 yıllarında nasıl bir Türkiye bekliyoruz”, ona geçelim. Belirleyici husus şu; bu yıl seçimler olacak mı? Seçimli bir yıl mı olacak, seçimsiz bir yıl mı olacak? Türkiye’nin yakın geleceği için iyimser bir senaryo yazabilmenin en öncül koşulu seçimlerin olması. Seçimlerin olması da yetmiyor elbette, seçimlerin adil olması ve sonuçlarının demokratik bir şekilde benimsenmesi, hazmedilmesi önemli. Tabii ki ondan sonraki süreçte çok katmanlı, uzun bir dönem Türkiye’yi bekliyor. Şayet her şey normal işlerse otokrasiden demokrasiye geçiş süresinin tayınlanması, işletilmesi bekliyor olacak. Aynı zamanda ekonomiyi dengeye getirecek, içte ve dışta kabul görecek bir programın açıklanması gerekecek. Bu program IMF’li ya da IMF’siz olabilir, muhtemelen IMF’li olur. Tüm bunların olabilmesi, süreçlerin işleyebilmesi için de toplumsal ve siyasal uzlaşma gerekiyor. Hem demokratikleşme ve hem de ekonomide bir denge programı, uzlaşma şart.
Resmi enflasyon rakamları ve gerçek enflasyon: "Belirsizlikle birlikte yoksullaşma hızla artıyor"
2022’ye çok kötü bir şekilde girdik; ekonomik kriz içindeyiz. Bugün aralık enflasyonu bekleniyor. Yüksek enflasyon ve kur dengesizliği içindeyiz. Resmi enflasyon rakamlarının bugün 30’ları geçmesi bekleniyor. Yapılan anketlerde geniş toplumsal kesimlerin ekonomik krizin devam edeceğini düşündüğünü görüyoruz. Ümit yok… Belirsizlikle birlikte yoksullaşma hızla artıyor. Toplumumuzun büyük bir kısmı durumu böyle değerlendiriyor. Önemli bir soru: Enflasyon rakamı açıklanacak ama bu gerçek enflasyon mu? Resmi enflasyonun gerçek enflasyonu yansıtmadığı bilinen bir gerçek. Türkiye’de bilgi ve veri güvenliğinin olmaması bilinen bir durum. TÜİK’in muhalefete kapılarını kapadığı bir ortamda güvensizlik tescil edilmiş oldu. Uzunca bir süredir belirsizlik ve güvensizlik hâkim bir vaziyette. Gerçek dışılık, rakamların açıklanmadığı toplumsal kesimlerde yerleşmiş durumda. 2021 enflasyonu biraz sonra, saat 10’da belli olacak. Açıklanan rakamlar 2022’nin bütçe açığını da belirleyecek.
2022’ye “Terörist belediyeler”, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi terörist yuvası” manşetleriyle ve iddianameleriyle girdik. Buna bakarak siyasal sertleşmenin ve baskının bu yıl içinde devam edeceğini geçen hafta söyledik. Ayrıca sertleşmenin artabileceğini gösteren başka işaretlerde var; zaman zaman OHAL gündeme geliyor. OHAL’in sadece siyasal nedenlerden dolayı değil, döviz baskısı-kıtlığı nedeniyle, ekonomik nedenlerden dolayı gündemde olduğu bir ortamda 2022 yılına girdik.
6-7 yıl öncesine sürekli bakmakta fayda var. 2015 Haziran seçimleri sonrası yaşadıklarımızı hep hatırda tutmak gerekiyor. Çünkü iktidar, 2015 seçimleri sonrasındaki gibi bir tasarımı devreye sokmak istiyor. Tüm otokrasilerde otokratların oynadığı bir oyun vardır. Halkların korkusuna oynamak ya da korkuları depreştirmek. Bunu yapabilmek için de büyük yalanların gündeme gelmesi gerekiyor.Belediyelerin terörist yuvası olması iddiası da büyük bir yalan. Bu yalanla belediyeler, iktidarın tüm gücüyle kontrol ettiği medya ile bombalanıyor. Erdoğan daha önce kullandığı korku enstrümanlarına başvuruyor. Belediyeler üzerine alan bombardımanı yapılıyor. Belediyelerin terörist yuvası söylemi büyük bir yalan. Terörist yuvası iddiası ile belediyeler bombalanacak alanlar olarak seçilmiş durumda. Büyük yalanlardan bir diğeri de “HDP’nin terör örgütünün güdümünde olması” iddiası; diğer önemli bombardıman alanı da HDP. İktidarın alan bombardımanı yaptığı başka yalanlar da var ama şimdilik bu iki alanı belirtelim.
"Yaşanılan iktisadi kriz AKP’nin seçmenini etkilediği gibi siyasi kadrolarını da etkiliyor"
Ancak, iktidarın ortaya koyduğu bu yalanları toplum eskisi gibi kabul etmiyor. Büyük yalanlara toplumu inandırmak her zaman otokrasinin bir oyun alanıdır.Ancak AKP ‘ye yönelen kesimlerin bugün üretilen büyük yalanları, 2015 Haziran seçimleri sonrasındaki gibi algılamadığını görüyoruz. AKP içinde bile karşılık bulmadığını görüyoruz. AKP’nin yetkilileri bile bu iddiaların partiye ve iktidara zarar verdiğini söylüyorlar. AKP içindeki eleştiriler farklı değerlendirmeler, İçişleri Bakanı Soylu üzerine de yoğunlaşıyor. Bunu belirtmekte fayda var. 2022 yılında, siyasette AKP içi gelişmeler nazar-ı dikkatimizde olmalı. Yaşanılan iktisadi karmaşa, kriz AKP’nin seçmenini etkilediği gibi milletvekillerini, siyasi kadrolarını da etkiliyor.
Toplumun korkularına oynamak bu sefer ters tepiyor, istenilen karşılığı bulamıyor. İktidar bu sefer ters ayakla yakalanıyor, ters ayakla yakalanınca da düşersiniz, tökezlersiniz. Çünkü toplum ekonomik krizin içinde, inliyor, yılbaşı zamlarıyla birlikte dünyanın en pahalı enerji fiyatları ile karşı karşıyayız. Asgari ücrete yapılan artışın bir iki ayda eriyeceğini iki haftadır söylüyoruz.
Kur garantili mevduat gibi “zihni sinir” enstrümanlarla, akıl dışı iktisadi yorumlarla, arka kapıdan satışlarla, çarşafın altında faiz yükseltmelerle dengenin sağlanması da mümkün görünmüyor. Yapılan uygulamalardan ve iktisadi krizden emekçiler, yoksullar, orta sınıflar çok ciddi etkileniyor, yoksullaşıyor ve çözülme de görülüyor. Yani iktidar, bu kesimlere kaşığın ucuyla uzun yıllardır verdiği kaynağı veremiyor, çünkü dış kaynak gelmiyor. Kaşığın ucuyla veren otokrasiler gibi, Çin, Rusya gibi veremiyor. Fakirleşme azaldığı ya da sabit kaldığı ölçüde, bu kesimlerin demokrasiyle fazla ilgileri olmuyor, demokrasinin olup olmadığı çoğunluğun umurunda olmuyor. İktidar, yoksul ve dar gelirlilere kaşığın ucuyla bile vermekten, minik refah artışı sağlamaktan oldukça uzak durumda. Fakirleşme de iktidara olan halk desteğini azaltıyor. Dünya tarihinde de görmüşüzdür; halk desteğini çektiğinde de tiranlar düşüyor.
453,5 milyar Dolar'lık dış borç
Anormal bir dış borçla 2022’ye giriyoruz. Eylül sonu itibariyle Türkiye’nin dış borcu 453,5 milyar Doları bulmuş . Bunun 188 milyar Doları hazine, KİT’ler ve belediyeler, yani kamuya ait. 26 milyar Doları Merkez Bankası’na, 239 milyar Doları da özel sektöre ait borçlar. Böylesine bir borç stokuyla karşı karşıyayız. Bunun çok önemli bir kısmı -sanıyorum 180 milyar Dolarlık kısmı olması lazım- kısa vadeli borçlar. 125 milyar Dolarlık kısmını da Eylül 2022’ye kadar ödemek gerekiyor. Kısa vadeli borçtan kastımız bir yıldan az vadeli dış borçlar. Bu miktarı Türkiye’nin döndürmesi, ödemesi gerekiyor. Bunun için de yeni borçlanma yapması lazım ama yeni borçlanma yapması için ülkeye güven duyulması lazım. Bu yok artık. Uluslararası piyasalar ve bankalar, ülkeler, Türkiye‘ye olan güveni yitirmiş durumdalar. Türkiye ekonomisine yorum yapmayı bile bırakmış durumdalar.
Döviz darboğazının yaşanıyor olması, refah seviyesinin azalması ile yaşanan huzursuzluk, sert siyasal ve iktisadi baskıların 2022 yılında ciddi bir şekilde görülebileceğini gösteriyor. Baskı rejimlerinde sermaye ve kambiyo kontrolleri düşünülen bir uygulama, son derece önemli. Aslında epey zamandır dış ticarette örtük bir şekilde yapılan ciddi kontroller var. Türkiye, 2022 yılında sert kambiyo rejim değişiklikleri ile karşı karşıya kalabilir. Açıkladığımız dış borçlarla ekonominin yaşamı idamesi çok zor, çünkü istenilen bir şekilde dış piyasalardan borçlanamıyor, bu nedenle geriye dönük radikal imkansız kararların alınma ihtimali çok yüksek. Alınmaması gereken karar ve yapılmaması gereken uygulamaların olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
Eğer kambiyo rejiminde radikal değişiklikler olursa, kanaatime göre, -buna özellikle dikkat çekmek istiyorum- bu değişiklikler ülkede yapılacak seçimleri de etkiler.Ekonomik krizdeyken kambiyo değişiklikleri yapılan bir ülkede seçimlerin yapılması ya da adil bir şekilde yapılması pek zordur. Kambiyo rejimindeki değişikliklerle seçimlerin birlikte ele alınmasının düşünülmesi lazım. Çünkü bu tür radikal değişiklikler bayağı bir kapanmayı beraberinde getiriyor. Hem siyasal kapanma hem iktisadi kapanma nedeniyle seçimler etkilenebilir, ertelenebilir ya da iktidarın kontrolünde seçimler söz konusu olabilir. Kambiyo, döviz ve sermaye kontrolleriyle seçimler arasında bağlantıya dikkat çekmek istiyorum Gördüğüm kadarıyla hiçbir siyasal parti bu hususa dikkat çekmedi.
"Kurulan ittifakın ve muhalefetin dış dünyaya açılması gerekiyor"
Şimdi seçimlerin olması ihtimaline ve sonuçlarına bakalım. Seçim kararının alınması içte ve dışta bir değişim beklentisi yaratması için önemli. Seçim sonrasında düzgün, kabul gören iktisadi dengeleme programı olacağı beklentisi yükselir. Bu beklentinin olması demek Türkiye’ye borçlanma piyasalarının kapısının aralanması demek. Elbette seçimlerin 2022 ya da 23’te, ne zaman olacağı önemli. Bu aşamada muhalefet cephesinde uzun süredir gördüğümüz bir eksikliğe dikkat çekmemiz lazım: Muhalefet dış dünyada yok. Kurulan ittifakın ve muhalefetin dış dünyaya açılması gerekiyor. Geç bile kaldılar. Türkiye’nin içindeki çıkmazdan çıkış yoluna ilişkin, var olan toplumsal ve siyasal muhalefetin dış dünya ile teması maalesef yok, çok çok eksik. Muhalefetin ve ittifakın gelecekteki Türkiye tasarımlarını, görüşlerini, ekonomi politikalarını, dış politika anlayışını, AB, Avrupa Konseyi, NATO, tüm uluslararası örgütlerle ve büyük ülkelerle, dış dünyayla paylaşması, temasa geçmesi, uygulanan dış politikadaki düğüm olan sorunlara nasıl baktığını anlatması lazım.
Dikkat çekilmesi gereken diğer önemli bir konu HDP’nin kapatılıp kapatılmayacağıdır. Geçen yıl boyunca hep dikkat çekmiştik; Anayasa Mahkemesi kararı önemli, çok çok önemli. Altı milyon oy alan, parlamentoda şu an üçüncü büyük parti konumundaki bir siyasal organizasyonun kapatılması, Türkiye’nin iç ve dış siyasi ilişkileri açısından önemli. Bu hususa da nazar-ı dikkat çekmek durumundayız, dikkatimizi buraya sevk etmek durumundayız.
2021’de dış politikada da Libya, Suriye, Doğu Akdeniz, Karabağ, Ukrayna, Afganistan gibi yerlerde çok aktiftik, yanlıştık. Rusya ve ABD ile aramızda çok ciddi meseleler bulunuyor. Suriye ve S400 gibi sorunlar 2022’ye devroldu. Dış politikada iktidar tarafından zaman zaman geri dönüşler yapılmış olsa da yaptırımlara muhatap bir ülkeyiz. 2022’de yaptırımların, -Halkbank davasının muhtemel sonuçlarını da göz önünde bulundurarak- ABD ile yaşanan diğer hususları dikkate alarak artış göstereceği bir yıl olması mümkün. Demokrasinin ve döviz yokluğu içinde bir ülkenin bu şekilde ne kadar devam edeceği bir soru işareti. 2022’de bu iki yokluğun belirlediği gelişmelere sahne olacağız. Ancak en önemli konu, geçen hafta da söylediğimiz gibi, demokrasiye geçmek için de en önemli unsur, muhalefet cephesinin tahkimatıdır… Demokrasi cephesinin kurulması ve zenginleşmesidir. Bugün sanıyorum Mersin’de Akşener’le Kılıçdaroğlu ortak bir miting düzenliyorlar. Bu bir ilk; iki muhalefet liderinin birlikte bir miting yapması gecikmiş ama önemli sayılabilir. Muhalefet cephesinin zenginleşmesi, ittifakın tahkimatı ve çok katmanlı süreçlerin tanımlanmasını içeren bir yıla girmiş bulunuyoruz. Benim bu kapsamda söyleyeceğim başlıklar bunlar.
Sert bir şekilde yapılacak sermaye ve kambiyo rejimi değişiklikleri seçimleri etkileyebilir
ÖM: Ben de izninizle bahsettiniz şeylerden birine bir ilavede bulunayım; “Türkiye’de zamlar” dediniz, 1 Ocak’la başlayan gaz -ben ona doğalgaz demeyi sevmiyorum- elektrik, akaryakıt ve köprü geçişleri için zamlı tarifeler. Ayrıca araç muayene ücretlerine 36%’dan fazla bir zam olduğunu da söyleyelim. Yani İstanbul Ticaret Odası’nın verilerine göre İstanbul’un yıllık enflasyonu, sadece İstanbul için 34%’ü aşmış durumda. Bu çok yüksek görünüyor herhalde? Fakat ilginç bir şekilde Türkiye’de iktidara yakın olan medyanın zam yağmurunu farklı nitelemesi söz konusu.
ÖÖ: Evet, gerçekten çok eğlenceliymiş!
ÖM: yani özellikle Artı Gerçek’te “Yeni tarife” diye vermişler iyi bir şeymiş gibi. Pek çok internet medyasında vardı ama en derli toplu olarak Artı Gerçek’te gördüm ben, “Yeni tarife” diye görüyorlar. Yani Faruk Bildirici de -medya ombudsmanı- “Zam demeden zam haberi başarısını kutlamak gerekiyor” diyor.
ÖÖ: Akşam gazetesinin manşeti çok iyiymiş “Karadeniz gazı seneye hazır” diyorlar. Zamları söylemek yerine, geçen sene bulunan gazın önümüzdeki yıl kullanılacağını 1 Ocak’ta vermişler.
AB: Merkez Bankası 2022’ye ilişkin para politikası metnini açıkladı; 5% enflasyon hedefinden bahsediyor!
ÖÖ: Bu yılın sonunda?!
AB: Evet.
ÖÖ: Hedef koymakta bir sorun yok ama.
AB: TÜİK verisiyle %40’lara gelmiş.
ÖM: Öyle demeyin, “Böyle bir dönemde yalan ve dezenformasyonun gerçeğin yerini aldığı, hakikat ötesi bir dönemden geçiyoruz” diyen bizzat Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun. Buna katılmıyor musunuz?
AB: Zaten sosyal medyada dezenformasyonları önlemek için bir yasa tasarısı hazırlanıyor, siyasi sertleşmenin en önemli başlıklarından bir tanesi bu. Ağırlıklı olarak ekonomide eleştirel yorumlar yapan, değerlendirmeleri iktidarla örtüşmeyen kişi ve kuruluşları engellemek istiyorlar. İktisadi bilgi ve veri sisler içinde, ancak bu şekilde bir yere varılması zor. Çünkü 40 yıla yakın bir süredir küresel finansal sistem içerisinde açık, serbest bir rejim içinde bulunuyorsanız ve bu kadarda borcunuz varsa, durumunuzu gizlemeniz mümkün değil. Uluslararası kuruluşlar ve piyasa aktörleri sizi o kadar sıkı takip ediyorlar ki durumunuzu ne kadar gizleseniz de gerçeğin fotoğrafını çekebiliyorlar. Böyle bir dünyanın içindesiniz, ne kadar gizleseniz bunlar biliniyor. Elbette Merkez Bankası ve iktidar medyası ciddiyetsizliği devam ettiriyorlar. Büyük yalanlarla yaşamak böyle bir şey, ama artık bir çözülme var. Böyle yaşanamıyor, çünkü geniş kitleler, iktidara destek kitleler, hepimiz yoksullaşıyoruz, topyekün yoksullaşıyoruz , çünkü gelirlerimiz artmıyor, ülke berbat bir süreç yaşıyor.
Demokrasi kıtlığı ve döviz kıtlığı birlikte yapılması gereken çok şeyi çağrıştırıyor ama sonuçta yapılması gerekenler için etkin bir muhalefetin olması gerekiyor. Çok yüksek işsizlik içindeyiz, kriz ögelerinin günlük hayatı çok ciddi hırpaladığı bir dönemdeyiz. Tüm toplumsal kesimler yokuş aşağı refah kaybı yaşıyor. 17 milyon insanın yoksul ve yoksulluk sınırında yaşadığı bir ülkedeyiz. Bu kesimlere minik de olsa kaynak ayırıp bu kesimleri kendisine bağlayan bir iktidar yok, artık iktidar başka bir uzayda yaşıyor. Sermaye ve kambiyo rejimi değişiklikleri sert bir şekilde yapılırsa bunun olası seçimleri etkileyebileceğini düşünmek lazım. Dolayısıyla, muhalefetin dış dünyada, deplasmanda çalışması lazım, gelecek tasarımlarını anlatabilmesi lazım. Bugün, dış dünya ile temas eden bir muhalefet olduğundan söz edemeyiz. Neden söz edemeyiz? Altı ay öncesine kadar iktidarın dış politikasına dört takrir vererek katılan bir muhalefet olması nedeniyle söz edemiyoruz. Ancak bundan sonraki süreçte çıkış yolu, muhalefetin zenginleştirici politikaları ortaya koymasına bağlı. 2022 ve 23’ yılları böyle düşünmemiz gereken yıllar olacak.
Demirtaş, Kavala ve Kozağaçlı'nın hapishaneden yolladıkları yeni yıl mesajları
ÖM: Evet, bitirirken yeni yıl mesajlarından da bahsedeyim. Gazete Duvar’da ilginç bir derleme var; HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş Twitter hesabından yaptığı yeni yıl mesajında “Hepimize zulümsüz, zamsız, soygunsuz ve AKP’siz bir yıl diliyorum” diye yazmış. “Lafı hiç dolandırmayayım, zaten öyle bir yıl doğal olarak iyi bir yıl oluyor, o halde iyi yıllar” demiş.
AB: Evet.
ÖM: Kürtçesini de söylemiş. Ayrıca CHP İstanbul milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekili Sezgin Tanrıkulu da yılın ilk günü hem Demirtaş’ı hem Kavala’yı hem de Kozağaçlı’yı ziyaret etmiş ve onların mesajlarını paylaşmış. Yani önce Demirtaş’ı, oradan Demirtaş’ın selamı var; özgürlük, huzur ve barış dolu bir yıl diliyor. “Adalet, özgürlük ve demokrasinin mutlaka gerçekleşeceği bir yıl olacak” demiş. “Selamlarını iletmemi istedi, ben de borcumu yerine getiriyorum” diyor. Silivri cezaevinde de Selçuk Kozağaçlı’yı ziyaret etmiş. Davası Silivri cezaevi yerleşkesinde 5 Ocak’ta görülecek. Karar Yargıtay’da bozuldu. Selçuk Kozağaçlı’nın arkadaşlarını, bütün dostlarını ve avukat arkadaşlarını da duruşmaya davet ettiğini söylüyor. Kozağaçlı’nın da herkese sevgilerini ilettiğini ve adaletli bir yıl geçmesini dilediğini aktarıyor Tanrıkulu. Yani bir de AİHM’in kesinleşmiş kararı olmasına rağmen tahliye edilmeyen ve yaklaşık dört yıldır tutuklu olan hak savunucusu, iş insanı Osman Kavala’nın da 2022 yılının bütün yurttaşlara adalet, özgürlük ve barış getirmesini dilediğini dile getirmiş Sezgin Tanrıkulu. “Onun duruşması da ayın 17’sinde. Ayın 19’unda da Avrupa Konseyi bakanlar komitesinin Osman Kavala ile ilgili toplantısı var. Silivri’den selam ve sevgilerini iletiyor” dedi. Bunları da eklemiş olalım.
AB: Evet, yayıncılık ve gazetecilik açısından siyaseti ve ekonomiyi, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da takip etmeye, izlemeye, değerlendirmeye, doğru bilgi ve yorumları aktarmaya devam edeceğiz. Açık Radyo da bu anlamda toplumsal muhalefette çok önemli bir yerde bulunuyor.
ÖM: Çok teşekkür ederiz, bakalım nasıl ilerleyeceğimizi hep birlikte göreceğiz. Çok teşekkürler Ali bey.
AB: Hoşça kalın, iyi yıllar dilerim!
ÖÖ: Görüşmek üzere.