Editörden
“Koronavirüsün iyi yanı, belki de insanları nasıl bir dünya istediğimiz konusunda düşünmeye itmesi olacak. Koronavirüs öncesi sosyal yakınlıklar yüzeyseldi ve insanlar birbirinden yalıtılmış haldeydi.’’
Tarihsel olarak, pandemiler insanları geçmişlerinden kopmaya ve nasıl bir dünya istediklerini tekrardan düşünmeye zorladı. Bu da farklı değil. Bu bir portal, bir dünya ile diğer bir dünya arasındaki geçit.
288 gün aç kalarak ölen bir insanın yaşama dönmesi sağlanamadı, sağlayamadık. Budur asıl yaşamak utancı. Hayatta kalmak için uğraşmaktan rahatsızlık duymak böyle zamanlarda vurur insanın yüzüne.
Veba'yı Ömer Madra’nın sesinden hafta içi her sabah 7.45 ve gece 00.45’te, haftasonları ise 08.45 ve 01.45’te takip edebilirsiniz.
Bu mecburi tecrit günlerinde kapalı kapılar ardında kendimizle karşılaşıyoruz. Etkinliklerle dolup taşmasına alışık olduğumuz hayat donmuş durumda.
İşte bu ânı yakalamamızı, hayatla ilişkimiz üstüne düşünüp kafa yormamızı, nihayetinde bize faydası dokunacak bir can sıkıntısına batmamızı öneriyor Roger-Pol Droit.
1990'lardan bu yana, "piyasa" ya olan inanç hiç sorgulanmadan devam etti. Şimdi ise dışarıda alışveriş yapmak bile topluma karşı bir suç haline geldi
Bilim insanları göz ardı edildi, devletin denetim kurumlarının içi boşaltıldı, kurumsal kârlara öncelik verildi. Tanıdık geldi mi?
Eve hapis yaşamlarınızda kapılarınızı kendiniz açıyor kendiniz kapatabiliyorsunuz, bu insanca bir özgürlük sayılır, kıymetini bilin! Hapistekilerin bu özgürlüğü yok. Kapıları başkaları açıyor ve üzerlerine başkaları kilitliyor.
Bir yanda kıtlık ihtimaline karşı şimdiden silahlanma oranı inanılmaz yükselen ABD diğer yanda Orwell mantığı ile eleştirilen Çin. Dünya pek çok yeni teoriye ve pratiğe gebe.
Bugün hayat, sağlık, salgın, hijyen, insanların ölülerini hakkıyla, onlarla vedalaşarak, yaslarını tutarak gömmelerine engel oluyor, ama sistem bu kadarla yetinmiyor, iktidarın bekası ve kontrolü yitirmemesi için ölülerin sessizleştirilmesini, onların adlarının, varlıklarının, kimliklerinin yok sayılmasını da dayatıyor. Ölenin adı olmuyor, geride kalanın yas tutma hakkı kalmıyor.
Bu virüs ve getirdiği yıkım sonrasında bildiğimiz, alıştığımız dünya pek kalmayacak gibi...
“Yıllardır ilk defa, evlerine tıkılı kalmış bir milyar insan, şu unutulmuş lüksü keşfetti: kendilerini sık sık, gereksiz yere oraya buraya çeken şeyi düşünme ve onu fark etme zamanı. Bu uzun, acı verici ve beklenmedik perhize saygı duyalım.”
Covid-19 nedeniyle sağlık çalışanlarına korku ve çaresizlik hakim… Ailelerine virüs bulaştırma stresi ile ekipman yetersizliğinden can güvenliği endişesi yaşıyorlar. "Vatandaş cüzzamlıymışız gibi yaklaşıyor" diyorlar.
İnfaz yasası ayrımcılık konusundaki sorunlar düzeltilmeden yürürlüğe girerse, iki hukuk yoluna başvurulabilir. Bunlardan ilki, 10. Madde'deki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu öne sürerek iptal davası açmak.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır ve T24 yazarı Murat Sabuncu, yasakları ve yeni düzenleri ile koronavirüsün toplumsal yansımalarını T24'e yorumladı.
21 Mart 2020 akşamı gelen haberle hepimiz rahatladık: Korona virüs salgınını önlemek için 65 yaş üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Artık ölmek istemiyorlarsa kendileri bilirlerdi, biz uyarımızı yapmıştık, top yaşlılarda idi.
Bazen 35 değil, 50 yaşımdaymışım gibi hissediyorum. Krizle uğraşırken, Avcılar'da oturduğumuz için deprem yüzünden de tedirgin olmuştuk, üstüne de bu çıktı. Çocuklarımın da psikolojisi bozuluyor, bana soruyorlar: Hep böyle mi olacak? Biz bir daha okula gitmeyecek miyiz? Senin maaşın yatacak mı? Yarın ne olacak?
Türkiye’nin son iki yılda yuvarlandığı yüksek işsizlik ve muhtemelen artan yoksulluk şarampolünden düze çıkıp yeniden yola koyulabilmesi için en az yüzde 5’lik büyüme patikasına girmesi şart.
“Aslında bir kadın için yaşlanmak değil, yaşamı boyunca kendisine kadın oluşu üzerinden dayatılan eşitsizliklerin birikimi sorun yaratıyor. Tüm bunlar bize kadınları, kadınlığı, cinsiyetçiliği konuşmadan yaşlılığı konuşamayacağımızı gösteriyor.”
Boston College Biyoloji bölümünde çalışan, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Emrah Altındiş’e göre Türkiye, Güney Kore’nin değil, İtalya’nın yolunda ve şehirlerimize büyük bir tsunami yaklaşıyor.