29.09.2022 tarihinde Democracy Now!'da yayımlanmış olan Amy Goodman ve Denis Moynihan'ın kaleme aldığı metni, Özge Atılgan'ın çevirisi ve Ömer Madra'nın editörlüğüyle paylaşıyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri’nde kasırga ve seçim sezonu çakıştı. Feci, geri dönüşü olmayan iklim değişikliği ve demokrasinin muhtemel ölümü... bunların her ikisi de son derece gerçek. Toplumumuzun bu temel yapıtaşlarının kaderi, büyük ölçüde önümüzdeki haftalarda ve aylarda ne yapacağımıza bağlı.
Gezegeni saran iklim felaketi, dünya nüfusunun çoğunluğunun sağlamaya istekli olacağı küresel bir çözüm gerektiriyor. Ancak, dünyada gitgide daha fazla hükümet otokratların kontrolü altına girerken, kitlelerin iradesi gittikçe daha az şey ifade ediyor. Milliyetçiler, ırkçılar, yabancı düşmanları ve ideologlar bir ülkeden ötekine güç kazanıyor.
İtalya bu açıdan önemli bir örnek. Daha bu hafta, daha önceleri marjinal bir neo-faşist kuruluş olan bir siyasi parti, ulusal seçimlerde çoğunluğu elde etti. Giorgia Meloni'nin, Benito Mussolini'nin 1943'te iktidardan uzaklaştırılmasından bu yana İtalya'nın ilk aşırı sağcı Başbakanı olması bekleniyor. New York Üniversitesi'nde tarih ve İtalya çalışmaları profesörü Ruth Ben-Ghiat, Democracy Now! haber saatinde yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
Meloni gerçekten partisini, faşizmin mirasını bugüne taşıyan bir parti olarak görüyor… Partinin eski ağır toplarından Ignazio La Russa bir kaç gün önce "Hepimiz Duce'nin [Mussolini’nin] mirasçılarıyız" dedi.
Meloni'nin İtalya'nın Biraderleri partisi böylece, Polonya'nın iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi'ni, İspanya'nın Vox partisini, Marine Le Pen liderliğindeki Fransa Ulusal Seferberlik hareketini, kökleri kendi içindeki neo-nazi hareketinden gelen ve yeni bir sağ koalisyon hükümetine liderlik etmeye hazırlanan İsveç Demokratları’nı da içine alan ve Avrupa'da giderek daha fazla güç kazanan aşırı sağ hareketin bir parçası oluyor. Macaristan'da Başbakan Viktor Orbán, basını ve ifade özgürlüğünü baskı altına alan, ırkçı, göçmen karşıtı politikaları açıkça savunan, Avrupa entegrasyonunu ve Avrupa Birliği'ni eleştiren bir otokrat olarak Avrupa sağ kanadının kendine model aldığı kişi.
Orbán, Meloni ve diğer Avrupalı sağcı liderler, ABD'de Cumhuriyetçi Parti ve onun diktatör bozuntusu Donald Trump tarafından hararetle kucaklanıyor. ABD Cumhuriyetçi Partisi, Trump'ı eleştirenlerden etkin bir şekilde temizlendi ve ABD'deki eyaletlerde beğenmedikleri seçim sonuçlarını basitçe reddetmek için hızla örgütleniyor. GOP'un, 6 Ocak 2021'de binlerce Trump destekçisinin yaptığı gibi Amerikan Kongre ve Hükümet binası Capitol'e saldırmak yerine, Kasım 2024'te sonuç ne olursa olsun, oylamayı bastırarak ve zafer ilan ederek sessizce iktidarı ele geçirme planı var. Yozlaşmış, seçim hilecisi eyalet yasa yapıcıları ve Trump'a bağlı valiler ve eyalet sekreterleri, bir ayın biraz üzerinde zaman kalan 2022 ara seçimlerinde daha fazla güç toplama amacıyla bu planı şimdiden uygulamaya koydular bile.
Trump defalarca iklim değişikliğini bir sahtekârlık olarak nitelendirdi. Avrupalı yandaşları onun kadar yaygaracı değiller, ancak genel olarak fosil yakıtların daha fazla yakılmasını, nükleer güce olan güvenin artmasını ve Birleşmiş Milletler iklim müzakerelerinin reddini destekliyorlar.
Bu müzakereler, Kyoto Protokolü'ne "Taraf olan Ülkeler Konferansı" anlamında "COP" olarak adlandırılıyor. Bu yıl Kasım ayındaki COP27 konferansı, Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde yapılacak ve burada geniş bir koalisyon, sivil ve çevreci grupların katılımına izin vermesi ve Mısır'daki birçok siyasi mahkûmun serbest bırakılması için Abdel Fattah el-Sisi'nin askerî diktatörlüğüne itirazda bulundu.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, UNFCCC, genellikle diktatörlüklere dayanır. Geçmişteki ev sahiplerinden bazıları, gerçek protestoların bilfiil yasaklandığı Katar ve Fas'tı. Gelecek yılki COP, Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki petrol zengini Dubai'de olacak. COP'lara copla müdahale edilmesine izin vermeyelim.
İklim aktivisti Bill McKibben, geçen Nisan ayında, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ardından iklim aktivizmiyle ilgili görüşlerini aktarırken şöyle yazmıştı:
İklim kampanyacılarının işinin bir kısmı da insanların işleyen bir gelecek için taleplerinin çıkar, ideoloji ve kişisel derebeyliklere göre öncelik taşıyacağı, işlev gören demokratik devletler için çalışmaktır.
Amerika Birleşik Devletleri gibi protestoların bir şekilde tolere edildiği ülkelerde riskler yüksek ve zaman kısa. NASA iklim bilimcisi Peter Kalmus da bunun farkında olanlardan. Geçen Nisan ayında, JP Morgan Chase'in fosil yakıt projelerine süregiden yatırımlarını protesto ederken gözaltına alınanlardandı.
Kalmus, Democracy Now!’daki konuşmasında, "Ciğerlerim patlayıncaya kadar bağırıp duruyorum. Gözaltına alınma riskini göze alıyorum. Ben bir iklim aktivisti olmak zorunda kaldım” diyordu. “Fosil yakıt endüstrisini derhal yavaşlatmamız gerektiği asıl meselesi etrafında dans edip duran dünya liderlerinin eylemsizliği beni dehşete düşürüyor… bu hem acı hem tatlı bir duygu. Dış gezegenler keşfediyoruz. Göktaşlarını yeniden yönlendirmek gibi harika işleri yapıyoruz ve yine de bu, tüm bu teknolojiyle, tüm bu bilgiyle, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehdit olan küresel ısıtmayı durdurmaya hiçbir şekilde dönüşmüyor.”
Kasırgalar ve kuraklık bu günlerde milyonları yerinden ederek, iklim göçünü tetikliyor, bu da Avrupa ve ABD'de göçmen karşıtı duyarlılığı artırıyor. Bu durum, Trump ve Meloni gibi ırkçı yabancı düşmanlarını daha da güçlendiriyor.
İklim ve demokrasi muazzam bir tehdit altında. Bu fırtınayı dindirip dindiremeyeceğimiz, artan zorlu engellere rağmen bunu önemseyen küresel çoğunluğun birlikte harekete geçmesine bağlı.