Türkiye’de insanların yüzde 75’i kentlerde yaşarken, iklim krizine karşı şehir bahçeciliği yeşil dönüşümün neresinde duruyor? Yaptıkları belgesel ile kentlerdeki şehir bahçeciliğini belgesel ekibiyle mercek altına aldık.
"Şehir Bahçeleri" belgeseliyle kentlerdeki şehir bahçeciliğini mercek altına alan yönetmen Uğur Cuya, yapımcı Nur Bardakçı ve görüntü yönetmeni Gürcan Öztürk ile Diğerkâm’da şehir bahçeciliğini konuştuk.
“Şehir Bahçeleri” belgeseline karar verme hikayelerini anlatan Cuya, bir süre Nur Bardakçı ile beraber kırsala göç üzerine çalıştıklarını, kırsalda kendi bahçelerinde bir şeyler yetiştirmeye başladıklarını belirtti. Sonra kentte sürdürülebilir bir yaşam nasıl olur diye sorgulamaya başladıklarını kaydeden Cuya, “Bir yandan da birçok insanla tanıştık. Şehir Bahçeleri belgeseli de böyle başladı: ‘Kentte sürdürülebilir yaşam mümkün mü?’ Ardından birtakım görüşmeler yaptık ve şehrin tam göbeğinde, balkonda, çatıda, terasta şehir bahçeciliği yapan insanlarla tanıştık. Daha sonrasında bir kentin mekân olarak nasıl değerlendirilebileceğini tartışarak filmin çekim sürecine başladık” dedi.
Şehir bahçeciliğinin önemine de değinen Cuya, gıdamızı yakın bir yerde ürettiğimizde, şehri çok doğru kullanıyor olacağımızı vurgulayarak, “Mevcut sistem kendini yenilerken mekânı da yeniliyor. Biz de mekânı yenileyebiliriz. Mekânı yeniden üretmek metanın da mekânı yeniden üretmesi anlamına geliyor. Buraya bir müdahalede bulunmamız gerekiyor. Kimi yerlere tohumlar ekerek, atıl alanları tekrar elden geçirerek… Bu yabancılıklarımızı atabileceğimiz alanlara ihtiyacımız var şehirlerde. Bu yabancılıkları atabildiğimizde de biz topluluğu yeniden var ediyoruz. Topluluğu yeniden var ettiğimizde daha barış ve huzur dolu olma, daha da önemlisi çocuklardan emanet aldığımız şehirleri, hayalleri onlara bırakma ihtimalimizi doğruyoruz” diye konuştu.
Programda belgeseli yaparken sözü ve cümlesi birikmiş çok insanla karşılaştıklarını ifade eden Cuya, sözlerini “Bu alanda çalışan çok insan var. Birçoğu birbirini tanımıyor. Onları bir araya getirdiğimizde farklı dokunuşlarla şehri dönüştürdüklerine şahit olduk” sözleriyle tamamladı.
Belgesel ile yapmak istediklerine açıklık getiren Nur Bardakçı ise, “Belgesel çalışması ile yapmak istediğimiz, bireylerin ötesinde toplumların, dolayısıyla şehirlerin ve mekânların kendilerini kullanışlı hale getirebildiği yeri bulabilmek. Bahçeli evde oturanlar bir şeyler yapabiliyor ama bahçesi olmayanlar şanssız mı? Hayır değil. Pandemi ile birlikte evin, mekânın tanımı değişti. Bu değişen tanım mekânı şuna evirdi: Kendi alanını yaratmalısın. Kendine alan açmak zorundasın. Artık evin içinde bahçe kuranlar, çok mümkün görünmeyen yerlerde kendilerine alan açanlar var” dedi.
Görüntü yönetmeni Gürcan Öztürk de şehirden kırsala göçe değinerek, “Göç ediyoruz ama göç ettiğimiz yere İstanbul kafasını götürdüğümüzde bir şey değişmiyor. Bir süre sonra oradan da sıkılacağız. Oranın da kaynaklarını tüketeceğiz. Bence fiziksel değil de mantık ve ruhen göç etmeliyiz” diye konuştu.