Deprem ve OHAL

-
Aa
+
a
a
a

Yaşanan afetin ardından deprem bölgelerinde ilan edilen OHAL’in seçim sürecine etkisini konuşuyoruz.

ohal
Hukuk Güvenliği: 16 Şubat 2023
 

Hukuk Güvenliği: 16 Şubat 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

Bahri Belen: Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman depreminden sonra hukukun depremle ilgili sorunlarını konuşacağız yine geçen hafta olduğu gibi. Bugün de konuğumuz Avukat Ergin Cinmen. Çünkü ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile ilgili olarak “ayrıntılı bir düşünme yazısı” diye ifade edeyim, yazdı. Bu nedenle hem onu konuşacağız hem de işte belki vaktimiz olursa programın bir bölümünde OHAL ya da başka bir nedenle seçimlerin ertelenip ertelenemeyeceğini hatta bu deprem sırasında yaşanan önemli bazı hukuksal durumları da değerlendireceğiz. 

Ergin Bey, OHAL ilan edilişi ile ilgili bütün şeyin kokusunu alan bir sezgiyle yazdığınız bir yazı var. Buradaki ana başlıkları sizden dinleyelim istiyorum. 

E.C.: Şimdi bir kere bir bu iktidarın özellikle bir OHAL ilanı sabıkası vardır diye düşünüyorum. Biliyorsunuz bir darbe girişimi oldu Türkiye'de. Arkasından bu darbe girişiminden sonra bir OHAL edildi. Olabilirdi, düşünülebilirdi. Gerçekten de Türkiye çok ciddi bir taarruzla karşı karşıya kalmıştı. Fakat arkasından o OHAL’in yarattığı politik hava nedeniyle sen de biliyorsun hiç olmayacak davalar açıldı. Hâlâ o açılmış olan davalar nedeniyle insanlar içeride, özellikle ifade özgürlüğü baltalandı. Bunları hâlâ onun artçı sarsıntıları diyelim artık burada tabirle hâlâ yaşıyoruz. İçeride hâlâ insanlar, kendileriyle alakası olmayan OHAL havası nedeniyle içerideler. Şimdi yine iktidar bu hepimizin gerçekten de son derece de üzüldüğü yani canının yandığı bu afetten sonra hiç gereği olmaksızın bir OHAL ilan etti. Anayasanın 119. maddesi çerçevesinde 8 Şubat tarihli Resmi Gazete'de bu ilan edildi. Çok da açıklama yapmaksızın beş satırlık bir gerekçeyle OHAL ilan etti. 

B.B.: İsterseniz bu arada bir şey de söyleyeyim. Belki söyleyeceksiniz ama hani tam burada ve hemen Adalet Bakanlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne İnsan Hakları Sözleşmesi’nin belli maddelerinin askıya alınması konusunda bir bildirimde bulundu. Aksi halde işte bu derogasyon hakkını kullanacağını da söyledi. Evet. 

Afet yönetimi bahane

E.C.: Evet. Zaten bunu yapmak durumundaydı. Gene Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. maddesi çerçevesinde bu bildirimin yapılması gerekiyor. Çünkü, “ben biraz sonra temel hak ve özgürlükleri durdurabilirim, ona göre durumumuzu alalım” şeklinde bir ihbar yazısıdır bu. Zaten bir kere OHAL ilan ettiğinizde bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bildirmek durumundasınız. Neyse şimdi bu bana göre OHAL ilan edilmesinin hiçbir manası yok. Çünkü bizim olağan hukuk sistemi İçerisinde bu mesele düzenlenmiştir. Yani yaşanan olağanüstü özellikle afetlerle ilgili tabii ki. Olağanüstü durumlarda uğranılan zararları ortadan kaldıracak yetkilere siyasi iktidarın sahip olduğunu gösteren yasa, 7269 sayılı yasa. Bunun adı bayağı uzun: Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınması Gereken Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun. Bir de buna ek, İller İdaresi Kanunu var. Şimdi dinleyicilerimizi sıkmamak kaydıyla ve o duyarlılığı bir tarafa koyup çünkü uzun bu maddelerin dinleyici üzerindeki etkilerinin ben farkındayım. Ama birazcık sabırlarını isteyim ve şunu bir okuyayım lütfen. Şu OHAL ilan etmeden 7269 sayılı yasanın vermiş olduğu yetkililerin ve düzenlemenin çerçevesini evet, bakın diyor ki, “afetlerin meydana gelmesinden sonra vali ve kaymakamlar 18-65 yaş arasındaki bütün erkeklere görev vermeye, bedeli, ücreti veya kirası, sonradan ödenmek üzere canlı, cansız ve özel her türlü taşıt araçlarına ve gerekli makine alet ve edevatına el koymaya ve hiç bir kayda ve merasime gerek olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme, barındırma gibi işlerle bu gibi işlerin gerektirdiği acil satın almaları ve kiralamayı yapmaya devlete mahalli idarelere, evkafa, iktisadi devlet teşekkülleri ile bunlara bağlı kurumlara ilişkin her türlü taşınmaz malları, yetmemesi halinde diğer tüzel kişiler ile, gerçek kişilere ait bina ve müştemilatı ile bahçe, arsa gibi araziyi geçici olarak işgali yetkilidir” dendikten sonra birçok maddede büyük bir detayla merkezi idareye bu afetin getirmiş olduğu zararları ortadan kaldırılması için gereken her türlü yetkiyi bu kanun veriyor. Ayrıca bunun dışında bir de İller İdaresi Kanunu var. İller İdaresi Kanunu da bu yetkileri nasıl kullanacağını çok özet olarak şöyle söylüyor; 9/A maddesine göre “afet nedeniyle valiler ve kaymakamlar her türlü olağanüstü yetkiyi gerek yalnızca kendileri ve gerekse cumhurbaşkanı ve onun yardımcıları vasıtasıyla kullanabilirler” diyor. Yani her türlü bir afetin ortadan kaldırılması için gereken her türlü yetki verilmiş durumda. Zaten bu maddeye göre. Peki yani etmeye gerek olmadan 

B.B.: Zaten var. Yani OHAL ilan etmeye gerek olmadan.

E.C.: Aynı yetkiler afete maruz kalabilme ihtimali olan yerler açısından da var. Yani bir yer var ki burası da henüz afet olmamış. Henüz deprem olmamış. Ama fayın üzerinde ama burada da bazı evlerde filan da yapılmış. Afet olabileceği düşünüldüğünde bak daha afet olmadı. Aynı yetkiler yine merkezi idarede var. Olası afetin getireceği zararları ortadan kaldırmak için de aynı yetkileri kullanabiliyor idare. Sel olmadan sele maruz kalabilecek yerle ilgili orasını bir selin getirebileceği zararlardan kurtarabilmek için de aynı yetkilere sahip

B.B.: Veya işte yazın bu yangın bölgelerinde yangın olmadan belki de bu yetkileri kullanarak. 

E.C.: Evet tabii ki. Yani afet bölgesi dediğimiz yer afet olduktan sonraki yer değil. Afette uğraması muhtemel olan yerler de afet bölgesi. Böylesi bir yasal düzenlemeye sahip Türkiye. Tüm bunlara rağmen bu yasal düzenlemeyi bir tarafa atıp da temel hak ve özgürlükleri durdurabilme yetkisini kendisine almak için OHAL ilan eden bu iktidar bence gerçekten de pek iyi niyetli sayılmaz. Yani şu anda düşünüyorum. OHAL ile ilgili hangi yetkisini kullanacak? Yani hangi, demin saymış olduğum durumun dışında hangi yetkiye ihtiyacı var da bu ona yetmedi OHAL’e gitti? Bunun tek nedeni, bundan sonra hem de seçim sürecine girerken bir takım temel hak ve özgürlükleri durdurabilmenin altyapısını kendisine hazırlıyor. Bu nedenle zaten OHAL’e gitti diye düşünüyorum. 

B.B.: Evet. Şimdi bu OHAL’le ilgili yazdığın yazı ve oradaki çerçevenin dışında şu anda söylediklerinin dışında eklemek istediğim bir şey yoksa ben bir de bu deprem bölgesinde yapılması gereken hukuki işlemler, işte yıkılan evler, binalar, işte bunların sorumlularıyla ilgili alınması gereken tedbirler konusunda hem senin müthiş bir tecrüben var. 

İnsan hakları ve deliller güvencede mi?

Hem de ben o zaman İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesiydim ve bizim başta Gölcük olmak üzere Değirmendere, Karamürse, Yalova, Çınarcık ve Adapazarı'nda hukuki yardım masaları kurulmuştu

Ve orada belli çalışmalar, acilen hemen yürütülmüştü. Onlarla ilgili konuşalım istiyorum. Ama yani bu OHAL’le ilgili senin söyleyeceğin başka şey varsa onları konuşalım, işte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan bu belli hakların askıya alınması bildirimi dışında. 

E.C.: Evet, iki bildirimde bulunuyor. Bir kere, bir işte ben bu yörelerde OHAL ilan ettim. Böylesi bir derogasyon hakkım vardı ama henüz tabii kullanılmıyor ama kullanacağım, kullanabilirim ihbarını yapıyor. Bu bir. İkincisi de şimdi gene bu oradaki vatandaşların hukuki yollara başvurabilmesi için bu ve başka nedenlerle de hukuki yollara başvurabilmesi için bir ortamın sağlanması lazım bunun için de daha önceden de çıkarılmış olan bir yasa vardı. Bazı sürelerin orada ilan edilmiş olan belli sürelerce durdurulmasıyla ilgili. Bir de bunu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne hatırlatıyor. Yani buradaki vatandaşlarımız için biliyorsunuz dört aylık süre var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bunu hatırlatıyor. Yani o dört aylık süre gecikebilir. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum şeklinde nazik, tırnak içinde söylüyorum onu da, hiçbir uyarıda bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne. Şu andaki durum diyeceklerim bu. Ama bunlar tabii ki daha sonra düşünecek şeyler. Şu anda hâlâ enkaz altında insanlar var. Ne zaman oradan çıkarılacakları yani canlı veya cansız tabii ki canlı artık çok zor bir ihtimal tabii ki. Onlara gözler dikilmiş durumda. Belki evet neyse. Yani şu anda bu konuyla ilgili diyeceklerim bundan ibaret benim

B.B.: Şimdi Ergin’ciğim aslında yani bazı uluslararası kurtarma ekiplerinin işte İspanyollar’ın, işte Almanlar’ın, Avusturyalılar’ın, Yunanistan ekibinin bu yıkılan enkazlardan insanları veya canlıları hatta hayvanları işte onun için canlıları dedim, çıkarma çabaları sırasında buraya bazı kişilerin ya da yetkililerin bu AFAD olabilir, başka birisi olabilir, iş makinalarıyla müdahale etmesini veya onların kaldırılmasını bir cinayet olarak niteledikleri için, “biz bu suça ortak olmayacağız” diye oradan ayrıldıklarını biliyoruz. Yani terk ettiklerini biliyoruz. Tabii bunun yani yüzde yüz nasıl bir gerekçesi oldu onu da doğrusu bilmeden kesin böyle demiyorum. Şimdi konu, burada içinden hayvanlar dahil olmak üzere canlı insanların Gölcük depremindeki deneylerimizle çıkarılma olasılığına rağmen buraya iş makinalarının konması, yaşam hakkıyla ilgili çok önemli bir risk oluşturuyor ki biraz evvel söylediğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan bazı hakların askıya alınmasına ilişkin bildirimde bile veya o sistemde bile yaşam hakkıyla işkence hakkı konusunda hiçbir şekilde bir askıya alınma söz konusu değil. O bakımdan yaşam hakkı çok önemli. Şimdi ama öte yandan bir başka konu daha var. Yani oradaki insanların yaşamlarıyla ilgili bu iş makinalarının orayı müdahale etmesi dışında başka bir tehlike daha var. Çünkü işte bazı binaların deprem yönetmeliğine uygun yapılmadığına ve bu nedenle de orada birçok insanın yaralanıp ölmesine maddi ve manevi zararlar görmesine neden olan ihmaller konusunda bir suç şeyi var, ortada bir suçun olduğu olgusu var. E biz de biliyoruz ki işte bir suçun ihbarı ya da işlendiği konusunda bir bilgi olması veya bir suçun işlendiği izlenimini veren bir halin bulunması halinde Ceza Muhakemeleri Kanunu 160. maddesine göre cumhuriyet savcıları işin gereğini ve gerçeğini araştırmak için soruşturma başlatmak zorunda. Yani bu soruşturmada ne yapacaklar? Varsa olası şüpheliler suçlu olması ihtimali olan kişiler bunları araştıracaklar. Bunlarla ilgili delilleri araştıracaklar. Ve de o şüphelilerin lehinde ve aleyhinde olan bütün delilleri toplayacaklar. Şimdi bu delilleri savcı toplayacak. Sonunda belki belli kişiler hakkında dava açacak bu ölüme sebep olmaları nedeniyle veya yaralanmalara sebep olmaları nedeniyle. İşte biz Gölcük depreminde yaralanan, yakınlarını kaybeden, evleri, iş yerleri veya benzeri yerleri yıkılarak zarar gören kişilerin beyanlarını alıp onların delil tespiti yaptırabilmesi için başvuru masaları kurduk. Birçok avukat arkadaşımız orada gönüllü olarak çalıştı. Ücret almadan çalıştı. Ve o insanların beyanlarına göre arkasından onlar adına mahkemelere başvuru yaptı ve bu başvuruyu yaparken en önemli şey de delillerin tespitiydi. Çünkü senin de o daha sonraki davalarda takip ettiğin gibi o deliller çok önemliydi. Peki şimdi şu anda iş makinalarının oraya girmesi. Orada birtakım delilleri kaybetmesi, silmesi, değiştirmesi, kasıtlı olmasa bile böyle bir olasılık aslında çok tehlikeli bir şey. Çünkü ileride açılacak ceza ve hukuk davaları açısından belli delillerin kaybolması sonucunu doğuracak ve hatta onun için işte bu yeni Türk Ceza Kanunu'nun 281. maddesi düzenleme yapmış, diyor ki mesela; bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişilerle ilgili şu kadar ceza verilir diyor. Ve hatta bu suçu yani bu ölümlere neden olan sorumluluğuyla ilgili suçun delillerini yok eden silen, gizleyen, değiştiren veyahut bozan kişi eğer bir kamu görevlisiyse bu kamu görevlisinin cezası iki misli artıyor. Şimdi burada bir avukat arkadaşımız avukat Aysel Bayer bunu yazmış. Diyor ki burada; “Eğer kamu görevlilerine bunları temizleyin, buraları süpürün, iş makinalarıyla bütün bu yıkıntıları kaldırın diye emir verilirse o kamu görevlilerinin mutlaka işte anayasaya göre hatta Anayasa’nın 137. maddesine göre kendilerine yazılı emir verilmesini istemeleri gerekir” diyor. Çünkü bu hakikaten çok ciddi bir şey. Yani orada yıkılan binayla ilgili oradaki betonun cinsi konusunda parçalar konusunda karot tespitleri yapılmadan, demirlerin niteliği ve demirlerin bağlanmasıyla ilgili, sen onu hatırlarsın bilirkişi raporlarında, etriye aralıkları diye bir şey vardı; demirlerin bağlanmasıyla ilgili. Bunlar binanın sağlamlığını veya bunların yasa ve yönetmelik gereği ve teknik olaraktan olması gerekenden az malzeme kullanarak veya kötü kullanılarak yapılması halinde özellikle deprem bölgelerinde fay hattının geçtiği bölgelerde yıkım ve ölümler yaralanmalar kaçınılmaz. Şimdi bu iş makinalarının bu bölgelere girmesi halinde bu riskler var. Ve bu bakımdan bu risklerle ilgili de hakikaten böyle bir suçun işlenmesi olasılığı fazla. O bakımdan oradaki görevlilerin oradaki yurttaşların, binanın yönetmeliklere ve yasaya uygun şartlarda yapılmadığı düşüncesindeyseler, yıkılan binada yakınlarının öldüğü, yaralandığı binada, iş yerlerinde, evde, konutta veya eklentilerinde bunların tespitini istemeleri lazım esasen şimdi. Bunu işte Gölcük depreminde 1999 Gölcük depreminde de gördük. Orada aynı zamanda depremin mağduru olan savcı ve hakimler var. Ve şimdi belli hakim ve savcıların daha doğrusu savcıların orada görevlendirildiğini biliyoruz. Şimdi onlar bana göre 160. maddeye göre resen bu araştırmaları yapmaları lazım. Ama yurttaşların da yakınlarını kaybeden yakınları yaralanan ya da ev, konut eklentileri yıkılan kişilerin de talepleri üzerine bu delillerin toplanması gerekiyor. Aksi halde buna emir veren kamu görevlileri veya bu kanunsuz, delilleri yok eden uygulamayı yapan kamu görevlileri, delilleri gizlemekten veya bozmaktan, değiştirmekten, silmekten dolayı sorumlu olacaklar. Şimdi senin takip ettiğin o davalarda tazminat davaları çoğunlukla neler önemliydi? Yani böyle bir ana başlıklarıyla aktarabilir misin?

E.C.: Şimdi ben bir şeyin üzerinde durayım. Gölcük depreminde bu demin söylemiş olduğun sakıncalar var ya bunları pek fazla yaşamadık. Yani orada yani hemen hemen her yerde gereken inceleme yapılmıştı. Deliller muhafaza edilmişti ve o kadar olanaksızlıklara rağmen bu döneme göre. 

B.B.: İşte özür dilerim Ergin. Çünkü o İstanbul Barosu'nun oluşturduğu deprem hukuki yardım masaları ve o zamanki Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'le yapılan görüşmeler İstanbul Barosu'nun yaptığı görüşmeler sonucunda burada yapılacak keşiflerin ve bilirkişi incelemelerinin harç ve masraflarının bilirkişi ücretlerinin ödenmeden ya da devlet tarafından karşılanarak yapılmasını sağlayan bir kararname de çıkmıştı ve işte genç avukat arkadaşlarla bu deliller tespit edilmiş idi.

E.C.: Evet. O bir yasa halinde, yasaydı o. O yasayı şimdi yeniden yürürlüğe soktular. Yani o yasa şu anda gene yürürlükte o bu bölgeyle ilgili. Fakat ben burada bir şeyin altını çizmek istiyorum. Ne yazık ki yani 80 bine yakın insanımızı kaybettiğimiz konusunda bir fikir var ortada. Yani 35 bin civarında ki daha bugün ayın kaçıdır? 

B.B.: Ayın 16’sı. Daha fazla olduğunu düşünüyorum ben de evet.

E.C.: Yani şu anda 30 civarında insan enkaz altında. Çıkarılmayı bekliyor. Bu ne demektir? Artık insanlar ölülerini oradan almak istiyorlar bir. İki bunların daha fazla orada kalması yani çevresel hijyen sorununu ortaya çıkaracaktı. Sadece insanlar değil şu anda enkazın altında ölmüş hayvanlar da var çok ciddi bir tuvalet sorunu etrafta var. Bu söyleniyor ve bir salgın hastalık ihtimali hep gündemde. Dolayısıyla iki değer böyle baş başa gidiyor. Bir demin senin anlattığın, detaylarıyla anlattığım bazı kanıtların ortadan kaldırılabilmesi kanıt oluşamaması ihtimali ama bu arada da bu enkazın buradan gerçekten kaldırılması lazım ki bir kere insanlar ölülerine kavuşsunlar. Ve olası bir salgın, hastalık meselesi de ortaya bir de bu ortaya çıkması. Böyle bir sorun yaşanıyor. Yani gerçekten şu anda orada hem avukat arkadaşlarımızın bana göre hem orada görevlendirilen savcıların ve kamu görevlilerinin üzerinde çok çok ciddi bir yükün olduğunu burada ben hissediyorum yani şu anda. Yani böyle bir sorunla yaşıyoruz. Bu iki demin senin anlattığın bu kanıtların ortadan kaldırılmasının önlenmesi ama bu arada da bahsetmiş olduğun bu hususun birlikte düşürülmesi gerektiğini hissediyorum ve artık bunu yerine getirecek oradaki kamu görevlileri dilerim bu işlerini gereği gibi orada yapmaya çalışırlar diyorum. Yani çok kötü koşullarda yaşandığını düşünsene hâlâ çadır olmayan yerler var. Yani ayın 6’sından bu yana daha başını çadırın içine sokamamış insanlar var orada. Dehşet bir şey,

B.B.: Ve gecede ısı eksi onlara 10 birlere kadar düşmüş.

E.C.: Müthiş şeyler yaşıyoruz. Yani kaç tane televizyon kanalı verirse versin, orada yaşananların hepsini tam anlamıyla verebildiğini zannetmiyorum ben,

B.B.: Ama bir çoğunu da sosyal medyadan öğreniyoruz.

E.C.: Evet, burada bir sürü sosyal sorunlar çıkacaktır. Kahramanlıklar olacaktır, korkaklıklar olacaktır ya insanın en saf hali şu anda orada boy gösteriyor ve bunu burada hissediyorum ben. Ama dileriz gereğini olabildiğince yapılmasına çalışılır ve bu arada bu yaşadığımız felaketten bir takım kötü niyetli insanların ve siyasetin bundan nemalanmaya çalışacağını da hissediyorum. Bunlara da yol verilmemesinin gereğini, muhalefetin özellikle yerine getireceğine inanmak istiyorum yani çok kara günlerden geçiyoruz diye düşünüyorum.

B.B.: Şimdi yani bu benim söylediğim daha sonra çok önem arz edecek bu deliller elbette delillerin toplanması işi, elbette orada kurtarılacak bir tek canın kurtarılması eyleminin veyahut da çalışmasının önüne geçemez bana göre. Bir tek can kurtulmak için yani bu deliller toplanmamış olabilir. Yani öyle düşünüyorum ama yine o avukat arkadaşımız diyor ki yani hayatın ve canın enkaz altında kalmaması için bugüne kadar enkaz altında kalmış hukukun ayağa kalkması lazım diyor.

E.C.: Evet.

B.B.: Yani hukuk hayata geçerse her yönüyle hukuk hayatı geçerse bir bu doğal olaylar, depremler, felaketler sonuçta insanların acı insanların zarar insanların kaybolması gibi sonuçlar doğurmayabilir. Bunları yapmak için de hukukun tespit ettiği kuralları da uygulamak lazım ve hukuku ayağa kaldırmak lazım diyor. O bakımdan biz buradaki hukukun öngördüğü veya hukuken yapılması gereken şeylerin mutlaka ihmal edilmemesi gereğine işaret ediyoruz. Yani biz en azından hukuk güvenliği programı olaraktan

B.B.: Bir de şimdi sana sormak istediğim şey acaba bu OHAL’in ilanı yaklaşan seçimlerle ilgili birtakım sonuçların veya birtakım kararların alınmasına hazırlık olabilir mi? Ve mesela seçimlerin ertelenmesi olasılığı bu OHAL kapsamında gerçekleşebilir mi? Seçimler ertelenebilir mi? Bu konuda mesela bizim Açık Radyo değişik programlarına katıldığı kadar hukuk güvenliği programına bizzat katılan hocalarımız var. Bunlardan bir tanesi sayın İbrahim Kabaoğlu, bir tanesi işte bu Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Anayasa hocası Bertil Oder hocamız,. işte yine Tolga Şirin hocamızla Marmara Üniversitesi'nden Doçent Tolga Şirin hocamızın da farklı görüşleri var. ne dersin? Bu OHAL ile ilgili düzenlemede bu seçimleri erteleme gibi bir amaç olabilir mi? Ve bunun anayasal dayanakları sence nasıl?

Çözüm yeri parlamento

E.C.: Şimdi bu konuda herkes bir şeyler söyledi gerçekten de. Bizim de söyleyeceğimiz bizden önceki hocaların söylediklerini birazcık yinelemek olacak ama şimdi konuyu Anayasanın 78. maddesi düzenliyor. Diyor ki Anayasa’nın 78. Maddesi, “Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir. Yani böyle bir hüküm var ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu’nda da buna paralel bir hüküm var. Aynı şey. Sadece savaşa bırakmış. 

B.B.: Hem millet meclisi seçimleri hem de cumhurbaşkanı değil mi

E.C.: Evet aynen bu.ikisi aynı düzenleme yani biri, cumhurbaşkanlığı seçimi hakkındaki kanunun 5. maddesinde bu yazılı. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimi de Anayasa’nın 78. Maddesi’nde. Şimdi tabii böylesi bir anlatım birçok sorunu ortaya koyacaktır. Şimdi örnek veriyorum diyelim bu deprem 6 Şubat'ta olmadı da seçimin olağan seçimin son tarihi on 18 Haziran 2023. Yani ondan önceki her seçim erken seçim. Diyelim bu deprem 17 Haziran 2023’te olsaydı? Veyahut da o18 Haziran'dan bir hafta önce olsaydı ne yapacaktık? Seçim yapmak mümkün müdür? Anayasa’nın bu maddesi de ortadayken mümkün değil, mümkün değil herhalde değil mi? Yani çok açık. Dolayısıyla bu maddeyi böyle burada bırakıp topu bizim siyasete atmamamız lazım. Yani çünkü Meclis’in meselesi sadece partilerin yan yana kendi koltuklarında oturup da birbirlerine bağırıp çağırması değil. Meclis’in amacı bütün ülkelerin toplumlarının bir parlamentoları var. Demokrasileri eğridir, doğrudur, iyidir, azdır ama hepsi bir meclis. Ülke idare edilirken belli bir yerde, belli bir çatının altında değişik gruplar otururlar. Hatta tek bir zümre bile orasını idare etse ama birden fazlası oturur ve bir karar verir. Karar birbirlerini etkileyerek karar verir. Şimdi burada da böyle yapılması gerekir. Bakın şu anda enkazın altında 30 binin üzerinde insan olduğunu düşünüyoruz biz.Bu insanlar öldü. Kim öldü, kim kaldı bunlar belli değil şu anda. Bu insanların ne kadar zaman sonra ölü veya sağ olduğu ortaya çıkacak? Kendi nüfus kayıtlarına ne zaman bu düşecek? Ve ne zaman seçmen kütükleri yeni bu duruma göre tanzim edilecek? Bunlar tahmini zor şeyler yani şu anda bulunduğum yerden ben buna bir yanıt veremiyorum aslında. Yani bu kadar sağlıksız bir seçmen kütüğü üzerine seçimi nasıl yapabiliriz? Şimdi bana sorarsanız bu işin çözümü şu olabilir. Bir kere bir şu anda iktidarda bulunan parti ve neyse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu durumun bir fizibilitesini çıkarır. Ortaya koyar. Şu kadar insanın hâlâ burada olduğunu düşünüyoruz der, enkaz altında. Yeniden bunların güncellemesinin süreceği zaman şu kadardır der. Ve arkasından da şuna bizi ikna ederse, biz bu seçimi artık tabii Mayıs'ı geçtik 18 Haziran’da da yapamayacak durumdayıza herkesi ikna eder ise bu seçim gerçekten de makul bir yere doğru ittirilebilir. Ama dediğim gibi ben şu aşamada 30 bin kişi daha hâlâ toprağın altındayken bundan 4 ay sonra sağlıklı bir seçimin yeni seçmen kütükleri ile birlikte nasıl yapılacağı konusunda benim kafamda istifamlar var. Açıkça bunu söyleyeyim. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin içinde bulunan tüm siyasi partilerin, milletvekillerinin bu meseleyi nasıl çözebileceği konusunda birbirleriyle diyaloğa geçmesinin zamanıdır diye düşünürüm. Yani dediğim gibi 78. madde bu işi halletmiyor gibi yani. Bu anlatımla sorunların çözümünü sağlayamayız diye düşünüyorum. Bilmem anlatabildim mi?

B.B.: Sayın Profesör Doktor Berkin Hoca mevcut durum içinde bir değerlendirme yapıyor. Tabii bu değerlendirmeyi yaparken senin söylediğin bu gerçek fiili durumu da değerlendirmek gerekiyor. Ama mesela her şeyde diyoruz. Bizim devletimiz çok büyük. her problemi çözeriz. Yani üstelik de birçok şeyi kısa sürede çözeriz. Dört ay varsa bu söylediğin bu söylediğin problemler kolayca çözülebilir. Yani bu güçlü ve büyük devlet bunları çözebilir. Eğer bunları çözebilecek bir devlet isek o zaman Bertur Hoca'nın söylediğine göre ne Yüksek Seçim Kurulu'nun yerel seçimlere ilişkin eski bir kararı var. Ve tartışmalı uygulamalar var bunlar. Ne bağlamı bambaşka bir anayasa mahkemesi içtihadı ve bu içtihatta gelişigüzel kullanılmış, genişletici bir ifade var. Ne de siyasetçilerin arzuları bu yasal durumu ve yerleşik hukuksal gerçeği değiştiremez diyor. Yani mevcut durumda bir seçimin ertelenmesi senin de söylediğin gibi Anayasa 78. madde ki 2017 Anayasası’ndan sonra artık hem cumhurbaşkanı hem meclis için ancak savaş halinde olabilir diyor. Yani bunun dışında seçimi ertelemenin hiçbir imkanı yoktur diyor. Ama mesela Tolga Hoca da diyor ki “Evet böyledir ama işte meclisin alacağı bazı kararlar var. bu kararlardan bazıları hakkında Anayasa Mahkemesi'nin yani kanunların dışında meclis kararlarıyla ilgili düzenlemeleri dikkate alındığında seçime ilişkin böyle bir karar alınırsa erteleme kararı alınırsa bununla ilgili Anayasa Mahkemesi'nin denetleme imkanı yok” diyor. Yani bunların dışında diyor. Savaş konusunda da diyor yani tehlikeli bir gerçeği, sanıyorum, T24'teki yazısında Tolga Şirin, “Suriye'ye ya da Irak'a yapılan bir şey, hareket işte savaş çıktı olarak nitelenebilir ve bu da yetmiş sekizinci madde içinde savaş halidir denir. Ve bu erteleme sebebi yapılabilir” diyor. Tolga Hoca'nın bu uyarılarının dikkate alınması, ciddiye alınması ve o zaman muhalefetin bu seçimlerin anayasa gereği zamanında yapılabilmesini sağlayacak yürütmenin bu eylemlerine karşı tedbir alması gerektiğine işaret ediyor. Bazı yorumculara göre. Tolga Hoca'nın söylediği bu yazdığı şeyler. O bakımdan dolayısıyla seçimlerle ilgili de bu deprem seçimlerle ilgili de belki de Türkiye'nin bugüne kadar karşılaşmadığı çok ciddi bir anayasal ve yasal çıkmazı, sıkıntıyı gerçek bir sıkıntıyı da gündeme getirecek diye düşünüyorum.

Biz bu dersi daha önce almıştık

E.C.: Onun için bütün siyasilerimiz aklını başlarına almalılar Başta siyasi iktidar eğer seçimi zamanında yapamayacaksa bunun gerekçelerini hepimizi ikna edecek bir şekilde ortaya koyması lazımdır. Yani şunu ben anlıyorum. Hâlâ 35 bin kişi, kim oldukları belli değil, Toprak altında, enkaz altında. Kim bilir kaç bin kişi, kaç milyon kişi bulunduğu yerden, başka yerlere göç etmiş durumda. Bu insanların evet oy verecekleri yer 6 Şubat öncesi belliydi ama şimdi kim nerede oy verecek? Bütün bu muhasebeyi bizim yapabilmemiz için bütün bilgiler, belgeler hepsi siyasi iktidarın elinde. Siyasi iktidarın bizi ikna etmesi lazım. Beni şahsen ikna etmesi lazım. Her türlü siyasi gaileyi ben bir tarafa koyuyorum. Kendi açımdan söylüyorum tabii ki bir tarafa koyuyorum. Ve şüphelerim var. Gerçekten de fiili durum içerisinde, büyük devlet, küçük devlet böyle bir devletsin. Her neyse. Bu devlet bu yapısıyla daha bir türlü enkazları bir türlü ortadan kaldıramayan ve zamanında bu afetlerin üzerine gerekli tedbirleri alamayan bu iktidarın dört ay içerisinde yeni seçmen küçüklerini o çünkü şey 15 milyon insan etkilendi bundan. Bu kadar insanın nerede oy vereceğini, hangi sandıkta oy kullanacağını filan yani bunları bulabilip ortaya koyabilmesi, bunlara itirazların sağlanabileceği bir sürenin içerisinde bunların yapılıp yapılmayacağına bizi ikna etmesi lazım. Ve eninde sonunda biz insanız yani. Ve böylesi önemli bir Türkiye toplumunun gerçekten önemli bir dönemecidir bu seçimler. Bunların salimen yerine getirilmesi için herkesin düşünmesi lazım. Şapkasının önüne konması lazım diye düşünürüm. Çünkü bu gerçekten de 78. madde meselemizi böyle yazıyor diye halletmiyor yani. Onu düşünüyorum

B.B.: Bu söylediğin fiili zorluklar ve problemler açısından bir başka konu da biliyorsun üniversite öğrencilerinin kaldığı yurtlar boşaltıldı deprem bölgelerindeki insanların orada konaklamasını sağlamak misafir edilmesini sağlamak için ve bu öğrencilerin çoğunun da işte seçimlerde oy kullanabilmesi açısından bulundukları yere gerekli başvuruları yapmaları, adreslerini aldırmalarıyla ilgili işlemler yapıldı. düzenlemeler yapıldı. Şimdi bu çocukların yurtları boşaltıldı. Acaba bu çocuklar şimdi yani o yurtlarının bulunduğu yerde mi yoksa eski ikametgah adreslerinde mi oy kullanacaklar? Veya işte nerede kullanacaklarsa bununla ilgili düzenlemenin çözülmesi de gerekecek böyle problemler var.

E.C.: Tabii evet bir de o var yani dolaylı olarak depremden etkilenip de bulunduğu yeri terk etmek durumunda olan insanlar var. şimdi ben Bodrum'dayım. Yani kocaman bir gemi dolusu insan buraya geldi. Hiç akıllarında yoktu böyle bir şey. Yani Kahramanmaraş'ta oturan bir insan birdenbire soluğu Bodrum'da aldı. Herkes şaşkın bir durumda.Yani çok olağanüstü bir durum geçiriyoruz biz. buna göre kararlar almamız lazım. Karar vericiler bu karar vericilerin kararlarını tartışacak olan merciler bunların çok diri olması lazım. Çok aklı selim olması lazım. Ve bu süreci bu kadar zarar gördükten sonra daha da fazla zarar görmemize engel olacak şekilde geçiştirmeleri lazım. Bunu nasıl yapacakları konusunda tabii ki şüphelerimiz var.

B.B.: Evet. Bir de bir bir şey sormak istiyorum. Bu sizin girdiğiniz davalarda açılan tazminat davalarında yıkılan binanın ve o binanın yapıldığı tarihle ilgili zaman aşımı tartışmaları oldu. Yani bina yıkıldı ama bina işte 30 sene evvel yapılmıştı. Bunlar nasıl çözüldü? 

E.C.: Çok özet olarak söyleyim Yargıtay’ın iki dairesi birbirinden farklı kararlar verdi. Açılan davalarla ilgili dosyalar farklı dairelere gitti. Görüş farklılığı şuydu: Dava zaman aşımı ne zamandan başlar? Binanın yapıldığı tarihten itibaren mi başlar? Yoksa ayıbın öğrenildiği tarihten itibaren mi? Bu iki daire arasında görüş farklılığı vardı. 

B.B.: Yargıtay daireleri arasındaki anlaşmazlık böyle çözümlendi

E.C.: Böylesi bir şekilde çözüldü bu, bu önemliydi Asıl diğer önemli bir husus o dönemlerle ilgili onu da ben sana söyleyim şimdi aklımdayken bu bugünlerde de bu çok gündeme gelecek bu.

1999 depremindeki binalar, deprem fay hatları üzerinde bulunduğu daha önceden belliydi. Dolayısıyla buna izin veren özellikle Bayındırlık İskan Bakanlığı o sırada oydu adı. Onun da sorumluluğu vardır. Belediyelerin sorumluluğu vardır. Buralara iskan verdiler diye… Çünkü biliniyor oradan fay hattı geçtiği. Burada da Danıştay bu talebimizi kabul etti. Yani burada da onların sorumluluklarının bulunduğunu söyledi ve tazminat kararları da verdi.