İki hafta öncesinden kaldığımız yerden devam ediyor, bu programda dünyadan örneklerle otistik kadının var olma ve yok sayılmama mücadelesini konuşuyoruz.
(23 Mart 2022 tarihinde Açık Radyo’da Çetin Ceviz programında yayınlanmıştır.)
Deniz Yazgan: Merhaba, kainatın tüm nöroçeşitlilerine Açık Radyo’ya uzaklardan bağlanmaya devam ediyoruz. Ben Deniz Yazgan, bugün 23 Mart 2022 Çarşamba, Çetin Ceviz’i dinliyorsunuz. Bu hafta da otizme yönelik toplumsal savunma düşlerini günün zorluklarıyla tartışmaya devam ediyoruz.
İki hafta önceki programda, geçtiğimiz 8 Mart’ta nöroçeşitli kadının, daha da özelinde otistik kadının yok sayılması, maskeleme ve otistik tükenişin, otizmi kadına yakıştırmayan sistemle ilgisini alanyazın üzerinden tartışmıştık.
Bu hafta, dünyanın farklı topraklarından otistik kadınların toplumlarındaki deneyime, bu deneyimin ortaklığına odaklanacağız.
Başlanması gereken yer, reddetmek. Kadının otistik olduğunu, otistiğin kadın olduğunu reddetmek. The Conversation web sitesinin 9 Şubat 2022 günlü blog paylaşımında, Monash Üniversitesi’nden Psikolog Tamara May mikrofonunu Durham Universitesi Muhasebe Bölümü profesörü, yetişkinlik döneminde otizm tanısı almış Carol A Adams’a uzatmış ve Adams, kadınlara tırnak içinde yakıştırılamayan otizmden ve tanı koyulmamasının, bu nedenle otistik kadınların anlaşılamamasının yarattığı post travmatik stres bozukluğundan söz etmiş.
Bu bağlamda klinik gözlemler, yetişkinlikte otizm teşhisi konan birçok kadının kaygı bozuklukları, depresyon ve duygudurum bozuklukları, borderline, obsesif kompulsif bozukluk ve yeme bozuklukları gibi çeşitli başka tanılar aldığını ortaya koymuş.
Otistik bir insana ve geçen hafta altını çizdiğimiz üzere genellikle otistik bir erkeğe Türkiye’deki gerçekleştirilen klinik gözlem, otizmden sonra her şeyi soğurmak üzere çalışır. Otistiğin obsesif kompulsif bozukluğu, tutturma, takıntı ve bu altyapısız, tatsız problemli davranış olarak adlandırılır ve yok edilmesi amaçlanır.
Otizmi ticarileştirenler, otizm tacirleri ve otizmi piyasalaştırmak üzere ekol oluşturan tırnak içinde eğitmenler de kendilerini hazine arayan maceracılar olarak göstermekte bir sorun görmezler. Bilinir bilinmez toprakları cayır cayır yakmak pahasına siyanür dökmenin yaratacağı sonuç, onları ilgilendirmez. Zira otistiği düzeltmek yalnızca hayır duası alınası veya duayen olunası bir faaliyettir.
Carol A Adams’ın tanı alamama konusunda atıf yaptığı kaynaklar bu nedenle yarı işler, kısmi geçerlilik sahibi ülkemizde. Çünkü Türkiye’de yaşayan ve kendini kısmi veya tamamen sözlü olarak ifade eden birçok kadın, tanı almamanın başlarına gelmiş en iyi şey olabileceğini söylüyor. Tam da biraz önce söz ettiğim, otistikten altın, inci çıkaracağım diye ruhu kurutan, açılmaya hazır olmayan kapıları zorla açan otizm yaklaşımı yüzünden.
Ancak burada yanlış anlaşılmaması gereken bir durum da söz konusu. Türkiyeli otistik kadınların bu paylaşımı, zorlukların içinde yeni bir zorluğa daha damar açılmamış olması bakımından “başlarına gelmiş en iyi şey.” Türkiye’de sağlamcı bakış açısıyla şekillenmemiş yaklaşımlar, bizatihi olarak otistikler tarafından inşa edildiği için, yalnız kaldıkları onlarca yıl boyunca onlarca duygusal çöküntü ve ardından gelen otistik tükeniş, en basitinden şımarıklık, edepsizlik, yaş ilerledikçe ve ahlaksızlık, hafiflik olarak da yorumlanmış.
Geçen haftanın konusu alanyazından da bu durum örneklenebilir.
Meng-Chuan Lai, Michael V Lombardo, Amber NV Ruigrok, Bhismadev Chakrabarti, Bonnie Auyeung, Peter Szatmari, Francesca Happé, Simon Baron-Cohen, “Quantifying and exploring camouflaging in men and women with autism” başlıklı makalelerinde kadınların semptomlarını kamufle etme veya gizleme; maskeleme olasılıklarının daha yüksek olduğu sonucuna varmışlar. Yazarlara göre maskeleme biçimleri,
- konuşmalar sırasında göz teması kurmaya kendinizi zorlamak
- konuşmada kullanmak için önceden şakalar veya ifadeler hazırlamak
- başkalarının sosyal davranışlarını taklit etmek ifadeleri ve jestleri taklit etmek
Olarak özetlenebilirmiş.
İkinci sorun, her şeyin kadının üzerine yıkılmasında sorun görülmemesi gibi, maskeleyebilen otistik kadının da “Ee, gizleyebiliyorsun işte, daha ne istiyorsun?” yaklaşımına maruz bırakılması.
Değerli arkadaşımın, bugünkü rumuzuyla Otisik Özne’nin verdiği örneklerden birisi de buydu:
Tıpkı aldatılan, yani duygusal şiddet gören veya fiziksel şiddet gören kadının bu durumu paylaşmasından duyulan rahatsızlık gibi, otistik olduğumu söylediğimde de rahatsızlık duyuluyor. Küçükken komşularımız böyle konuşurdu, ‘En azından görünmeyen yerlerine vurmuş, anlaşılmıyor, çok da üstüne gitme bu durumun.’ derlerdi. Bana kendimdeki farklılıkların rahatsız edici olduğundan başka hiçbir şey öğretmemişti bu diyaloglar.
Arkadaşımdan rumuzuyla söz etmemin nedeninden söz edeyim ilk önce. Bu program için, kadın algıma dayanarak, aslına bakarsanız kendini kadın olarak tanımlayıp tanımlamadığını bilmediğim kişilere cinsiyet atayarak “Eee, sen neler yaşıyorsun?” gibi, oldukça intim ve mütecaviz bir soruyla kimsenin karşısına geçmedim. Tam tersine, bu iki haftalık süreçte, deneyimini benimle paylaşmayı ve radyoda paylaşmamı uygun gören ve ismini paylaşmayı şimdilik uygun bulmayan iki otistik kadınla doğal bir sohbet içinde özne deneyimini aktarmayı uygun gördüm.
Çünkü belki de bu üçüncü sorun, cinsiyetin toplumsal bir şey olduğunu reddedişimiz. Otistik bir zihnin içini, yalnızca altyapısından yararlanmak, düpedüz sömürmek için merak ettiğimiz, nörotipik kolonilerin etkisinden kolayca da çıkamadığımız için; kadın dayanışmasını da “SAĞLAM KADININ DAYANIŞABİLDİĞİ KADAR KADIN DAYANIŞMASI” olarak yorumlamaya, istemeden veya isteyerek, hızlıca geçebiliyoruz.
Bu noktada dayanışmanın eksikliğini de dördüncü sorun olarak belirliyor, bugünkü rumuzu Kırmızı olan arkadaşım. Gerçekten de yetişkin otistikleri müsamerelere çıkan çocuklar gibi dizen özel gün meraklıları dışında, Türkiye’de otizmin ana akım tarafından anti-sağlamcı biçimde algılanmasını sağlayacak bir ekip, 2020’li yıllara dek olmadı diyebiliriz.
Halbuki, Kuzey İrlanda, İskoçya ve Galler’i kapsayan National Autistic Society; Ulusal Otistik Cemiyeti, otistik kız çocukları ve kadınlar için ayrı bir güvenlik çemberi ve paylaşım ağı oluşturmuş durumda.
Kısaca (AWN), Autistic Women & Nonbinary Network, Amerika Birleşik Devletleri odaklı olarak, cinsiyetin toplumsallığını başlığına taşıyarak Otistik Kadın ve Nonbinary kişiler için bir ağ oluşturarak topluluk için sağlık, bakım, öz deneyim paylaşımları kadar akademik aktivitelerde, araştırmalarda da bulunuyor.
Bir başka örnekse, Autistic Women’s Alliance, yani Otistik Kadınlar İttifakı. Otistik Kadınlar İttifakı, otistik bireyleri kendi tanımladıkları bireyselliklerini düşünmeye, üretmeye, benimsemeye ve ifade etmeye teşvik eden otistik bir organizasyon olarak kendini tanımlıyor. Otistik Kadınlar İttifakı, marjinalleştirilmiş tüm otistiklerin, akran danışmanlığı, eğitim ve topluluk erişimini içeren farklı yollarla mevcut veya yeni kariyerlerinde başarılı olmalarına yardımcı oluyor.
Türkiye’de ise bu, yapım aşamasında.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Beyoğlu’nu düşünelim. Sloganların bir kısmının oldukça sağlamcı olması bir yana, otistik bir kadının duygusal çöküntü yaşamadan alan içinde bulunması mümkün değil ve bu yalnızca nörotipik kadınların oluşturduğu bir sorun da değil. Evet, nöroçeşitli kadınların feminist dalgalar arasında vurgun yememesi için ortak bir platform oluşturulması gerekiyor, alanın öncüsü feministlerin nöroçeşitlilere uygun -fiziki ve manevi- alanın oluşturulması için çaba sarf etmesi gerekiyor. Ancak eril-nörotipik algıların da kadınların toplanmasını tehlikeli görmekten vazgeçmesi gerekiyor.
Otizmin kitabını yazdığını iddia eden nörotipik ve genellikle otistik çocuk sahibi ebeveynlerin, yalnızca nörotipiklerin algılayabileceği -yani aslına bakarsanız, çoğunlukla önyargılar ve kısıtlı deneyimlerle ortaya çıkarılmış- teamüllerle, otizm siyaset üstüdür, otistiğin kadın oluşunu öne çıkarmak sapkınlıktır gibi korkunç, gerçekten korkunç söylemlerle otistiğin, otistik kadının önünü kesmemesi gerekiyor.
Otistik kadının, aseksüelleştirilerek kardeş kılınması, çoğu zaman onun çeşitli suçların müzmin mağduru, zarar göreni olmasından başka bir anlam ifade etmiyor. Kırmızı, kendini sınırlamazsa ev işlerine mahkum edileceğini anladığını ve bu nedenle otizmini 20’li yaşlarına dek yaşayamadığını belirtiyor.
Otistik kadına yönelik tasvirin, otistik kadının tırnak içinde gelinlik giyemeyecek, çocuk sahibi olamayacak, annesine babasına bakamayacak olması üzerinden sürdürülmesi de bu zihniyetin ürünü. Çünkü kadına biçilen kaderden dışarıya çıkmamak, eril çoğunluk için daha mantıklı, sürdürülebilir ve -çok açıkça söylemek gerekirse- bu tür mağduriyetler daha satın alınabilir.
Bugün Mart’ın 23’ü. 10 gün sonra, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’nü yaşayacağız. Ve çok sessizce, Down sendromlu çocukların otistik çocuklarla karıştırılışını, bir günlüğüne bir koltuğa oturtulan otistik çocuğun yüzüne patlatılan flaşlı kameraları, müsamere içerisinde yer verilen otistik çocukları, sağlamcı bir bakış açısının ürünü mavi ışığı görecekken; bunların yanında, otistiklerin ve aynı zamanda otistik kadınların birbirleri için oluşturdukları platformların paylaşımlarına, “otizm için kırmızıyı seçin” dileklerine ve otistiği acıklı, ancak çocuksu arka plan müziklerinin, yalnızca kolaylaştırılmış bağış butonlarının rahatlatacağı seçeneklere itmeyen, hak temelli çalışmaların bir parçası olmanızı diliyorum bugün.
Çünkü otistik bilim insanı ve yazar Dr. Camilla Pang’in söylediği gibi
Otistik kadınların ‘kaygılı’ olarak tanımlanma olasılığının daha yüksek olduğunu ve cinsiyet klişelerine meydan okuyabileceği için otizm teşhisinin gözden kaçırıldığını hissediyorum.
Kadını kayıtsız şartsız aşağılama istemi de bu klişelere dahil. İşte bu nedenle, geçtiğim hafta söylediğim gibi, otistik tükeniş ve duygusal çöküntü ile feminist öfkenin ayırt edilebileceği bir 2 Nisan diliyorum bugün.
Otistiklerin muhatap alındığı bir 2 Nisan diliyorum.
İki hafta sonra, üç yıldır yaptığımız gibi, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü bilançosuyla, sağlamcı örnekler, iyi niyet kazaları ve bununla birlikte güncel ve yerinde örneklerle farkındalık kavramını tartışacağız.
Ben Deniz Yazgan, bugün 23 Mart 2022 Çarşamba, Çetin Ceviz’i, otistik kadının toplumda var olma mücadelesini öznelerden örneklerle dinlediniz.
İki hafta sonra görüşmek üzere, hoşçakalın…