Kraliçe'ye ithaf edilen o mucizevi bitkiyi, Victoria Amazonica'yı konuşuyoruz.
Botanik keşiflerin deyim yerindeyse "çiçek açtığı", Britanya İmparatorluğun sınırlarının genişlettiği, bilim ve teknolojide büyük adımların atıldığı Viktoryen dönemde, onun hikayesi ilginçtir ki tüm bunları girift biçimde birbirine bağlıyor.
Robert Schomburgk, "mucize bitki"yi bulduğunda gerçekten özel bir şeyle karşı karşıya olduğunun farkındaydı. Royal Geographical Society (Londra Coğrafya Topluluğu) için İngiliz Guyanası'nı keşif gezisinde pek çok zorlukla savaşan Schomburgk, 1 Ocak 1837'de, Berbice Nehri'nin alçak havzasında durgun suda yüzen dev nilüferin devasa yapraklarıyla karşılaşır, havayı da çiçeklerin tatlı kokusu sarmıştır. 1841'de yayımlanan demecinde o dev bitkiyi ilk gördüğünde yaşadığı şaşkınlığı anlatır: “Bu yılın 1 Ocak'ında [1837], Berbice nehri boyunca ilerlerken doğanın türlü biçimlerde karşımıza çıkardığı zorluklarla mücadele ederken, nehrin genişlediği ve akıntısız bir havza oluşturduğu bir noktaya vardık; Bu havzanın güney ucunda bir şeyler ilgimi çekti; ne olabileceğine dair herhangi bir şey söylemek imkansızdı ve mürettebata daha hızlı kürek çekmesi için harekete geçirirken, kısa bir süre sonra merakımı uyandıran o şey karşımdaydı - bir bitki harikası! Yaşanan bütün felaketler unutuldu. Suyun üzerinde çapı 5 ila 6 fit arasında değişen, üstü açık yeşil ve altı canlı kırmızı renkte devasa genişlikte yapraklar duruyordu! Bu muhteşem yaprağın saf beyazdan gül pembesine farklı renk tonlarında taçyapraklarıyla çiçeği de ona yakışacak kadar gösterişliydi. Dingin suyun üzeri çiçeklerle kaplıydı ve ben birinden diğerine kürek çekerken hayranlığım kat kat artıyordu."
Schomburgk bu nilüferle karşılaşan ilk Batılı kâşif değildi belki ama tüm Avrupa'da tanınmasını sağlayan kişi o olur. Kayığına küçük bir yaprak, tuzlu su dolu bir kaba tomurcuklarını koyar. Bu örnek, Guyana'dan topladığı diğer 8000 bitki ve hayvan örneğiyle birlikte İngiltere'ye doğru yola çıkar. Beş ay sonra Royal Geographical Society'ye ulaşınca, topluluğun üyesi University College of London'da botanik profesörü olan John Lindley tarafından Kraliçe Viktorya'nın onuruna Victoria regia olarak isimlendirilir, Bugün bitkiyi Victoria amazonica olarak biliyoruz.
Keşif seferinden döndüğünde, hevesle bu keşfini paylaşır; nehirden topladığı kimi bitki örneklerini koloninin başkenti Georgetown'daki yeni evinde yaşatmaya çalışır ama başarısızlığa uğrar. Ama çizimlerinin yapılmasını sağlar; Schomburgk’un çizimleri ölçekli olmadığı için Victoria regia'nın doğru bir perspektife oturtmaya, pek yardımcı olmaz -en azından orijinal gerçek boyutlu çizimlerin sergilendiği küçük, seçkin sosyal ve bilimsel çevrelerin ötesine geçmez. Nilüfer, Britanya'da başarılı bir şekilde yetiştirilene kadar bu böyle kalır.
Dev nilüferle ilk karşılaşma 1801 yılında Bolivya'da olmuştu. Güney Amerika'nın Ekvator bölgesinde bilimsel keşif yolculuğuna çıkan Prusyalı kâşif Alexander von Humboldt da onlardan biriydi. Oradayken “vahşiliğin ortasında ve doğanın büyüklüğünün yanında insanoğlu ve onun yaptıklarının, hiçbir önemi kalmıyor" demişti. Charles Darwin de hayran kalmıştır. Brezilya'nın yemyeşil bitki örtüsünü ilk gördüğünde, şöyle yazmıştı: "Bu manzaraları gördükçe, insan nasıl tarif ederse etsin gördüğünü tam olarak aktarmanın ne kadar imkânsız olduğunu hissediyor." Robert Spruce adlı bir bitki koleksiyoncusu, Schomburgk'tan on yıl sonra bu "mucize bitkiyle" karşılaştığında o da şaşkına döner: "Victoria'nın ait olduğu sulardaki o görünümü çok yeni ve olağanüstü," dedi, "neyle kıyaslayabilirim, bilemiyorum."
1828'de Amazon bölgesinde dolaşan kimi Avrupalı botanikçiler bitkiyi toplamış, herbaryum örneklerini Paris'e göndermişlerdi ama beklenen ilgiyi görmemişti. Yıllar sonra ise tırnak içinde bu "yeniden keşif" büyük bir coşku ve heyecanla karşılanır: "DEV ÇİÇEK – YENİ KEŞİF!" "Bir Bitki Harikası!" "Bitkisel Deha!" "En olağanüstü güzelliğe sahip, güzel kokulu ve bütün bitki krallığında o güne dek duyulmamış büyüklükte bir bitki!" manşetleriyle birlikte...
1837 sonbaharında dergileri ilk sayfalarını kaplayan bu manşetler, sloganlar ve övgüler, o yılın başlarında Güney Amerika'nın uzak İngiliz Guyanası kolonisinde bulunmuş, daha sonra Victoria adını alacak muhteşem nilüferin nasıl bir coşku yarattığını bize gösteriyor. Botanik bilim çevresinin seçkin üyeleri imparatorluğun yeni taç giyen kraliçesinin adını alan Victoria regiaile tanıştıktan birkaç gün sonra, önemli yayınlarda bitkiyle ilgili makaleler yayımlanmaya başlar. Haftalar içinde, saygın dergiler de hikâyenin peşine düşüp bu mucizevi bitkiden haberler yaymaya başlar. Nilüferle ilgili haberlere halkın ve soylu çevrenin "büyük ilgisi" basını da şaşırtır; "böylesine ihtişamlı bir bitkinin varlığını herkese duyurmak için” bu raporları bir kez daha gündeme getirip haberleri köpürtmeye devam ederler. Victoria regia büyük bir şöhrete kavuşmuştur, orası kesin, ama tuhaf olan şu ki bitkinin kendisi henüz yoktur ortada...
On yıl boyunca, o dönemin öncü botanikçilerin bitkiyi yetiştirmek için "esaret altında" büyümesini sağlamak için yapılan tüm girişimler başarısız olmuştu. 1846'da Kew'de yeni kurulan Kraliyet Botanik Bahçeleri'ne Schomburgk'ün gönderdiği tohumları William Hooker, başarılı bir şekilde çimlendirir ama kısa sürede ölür. Kew’in Victoria amazonica hakkındaki monografisini yazan Sir William Hooker, 1847’de gördüklerini ve kendisine gönderilen çizimleri ve açıklamaları kullanarak yazdığı monografide “Bilimin, hayal kırıklığı ve aksaklıklardan biri” diyordu.
Devonshire Dükü'ne ait Chatsworth'un baş bahçıvanı Joseph Paxton da Schomburgk'un gönderdiği o ilk tohumları çimlendirmeye çalışanlardan biriydi ama bunu yıllarca başaramaz. Ancak tohumların gelmesinden itibaren on yıl kadar süren bir çabadan sonra -Kew Kraliyet Botanik Bahçelerinin yöneticisi William Hooker çimlendirmeyi başarır.
Paxton, tohumlarla yetiştirdiği nilüfer çiçeklendirmeyi başararak bu kıyasıya yarışı kazanır sonunda. Schomburgk'un tohumlarından yetiştirilen nilüferlerden biri 1849 yılı Kasım ayında çiçek verir. Güney Amerika dışında çiçek açan ilk dev nilüferdir bu. Aynı yıl Curtis'in Botanik Dergisinde yer alan Walter Hood Fitch'in çizimi bu bitkilerden birine aitti. Geçen hafta programda bahsetmiştim hatırlarsanız... Fitch'in çizimi Amazon nilüferinin dev yaprağın alt kısmındaki yapıyı da detaylı olarak gösteriyordu; yaprağın ortasından kenarlara uzanan dirseklerin, sağlam ama esnek kiriş ve çapraz bağlantılarla nasıl desteklendiğini gösteriyordu; Doğal bir mühendislik harikasıdır bu bitki, Fitch de büyük bir ustalıkla bunu betimler... Paxton bu strüktürü, onu yetiştirmek için inşa ettiği seraya da uygular. Botanik keşiflerin deyim yerindeyse "çiçek açtığı" ve imparatorluğun genişlemesi ve Viktoryen bilim ve teknolojinin başarılarını girift biçimde birbirine bağlayan nilüferlerin kraliçesi, Victoria amazonica son derece sıra dışı bir bitki.
Devonshire Dükü'ne "Bu bitkinin görkemini ve güzelliğini tarif etmeye sözcükler yetmez" diyen Paxton, Chatsworth'de günde 15 cm büyüyen ve sıcak ortama ihtiyaç duyan bitki için ısınma tankları olan özel bir sera inşa etmek zorunda kalmıştı.
Chatsworth'ta, özel olarak tasarlanmış bir tank, 5 araba dolusu toprak ve Paxton’un kendi tarifine göre turba ve yanmış balçık karışımı yığılmış. Suyu ısıtmak için tabandan üç sıra kurşun boru geçilir ve bir köşeye, nehir şartlarının mümkün olduğunca simüle etmek ve su sirkülasyonu sağlamak için bir köşeye bir pompa kurulur. Hızlı büyür, en büyüğü bir metreden geniş olan 19 yaprak oluşur. "Bu olağanüstü büyümenin, yağışlı ve çok bulutlu hava başladığı için çok uzun sürmeyeceğinden korkuyorum" diye yazar Dük'e ama kötü havaya rağmen, Chatsworth'taki en büyük yaprağın çevresi 14 fit'e ulaşınca Paxton sevinçle “Dün sabah muazzam bir tomurcuk ortaya çıktı ve bu akşama kadar büyük bir şeftali gibi görünüyor, gördüğüm kadarıyla umduğumdan 8 veya 10 gün önce olacak çiçek… Bu asil bitki Kraliçe'nin adını taşıdığından, sanırım Ekselansları büyük bir yaprakla ilk çiçeği Majestelerine göndermek ister.." İlk çiçek nihayet 14 Kasım Çarşamba günü açınca, Paxton daha sonra Kew'den William Hooker'a yazar: “Victoria Regia şu anda Chatsworth'ta tamamen çiçek açmış durumda ve arka arkaya tomurcuklandığı için iki ya da üç hafta içinde yeni yapraklarla açacağını düşünüyorum. Umarım gelip görürsün. O zamana kadar dökülmezse, görünümleri binlerce millik bir yolculuğa değer."
Dük ve bahçıvanı, Chatsworth'u Britanya'nın önde gelen bahçecilik vitrinlerinden biri haline getirmekle kalmamış, malikanenin duvarlarla çevrili mutfak bahçesini hem bitkiler hem de bahçe teknolojisi için deneysel bir merkez haline getirmek için çok yetenekli bahçıvanlardan oluşan bir ekip kurmuştu. 1836'da sırf bu iş için 2800 m2'lik dünyanın en büyük serası olan Great Stove'da kurulmuştu. Paxton’ın Victoria büyümesinin ayrıntılarına ne kadar titiz bir şekilde dikkat ettiğinin bir işareti, her yaprağın ve bitkideki her değişikliğin ayrıntılı kayıtları tutulmuştu. Gardeners Chronicle'da yayınlandığında neredeyse bir sayfanın tamamını kaplar. Küçük ölçekli bir mimari ve bahçecilik zaferiydi.
Sahneyi hayal edin. İyi giyimli küçük bir grup, ortasında büyük bir gölet bulunan bir odanın etrafında dikilmiş, ciddi görünümlü bir adamı ve 9 yaşındaki bir kızı izliyor. Kızı yukarı kaldırıp suyun kenarına doğru savururken herkes sessizce onu izliyor. Suda yüzen yaprağın üzerindeki tahtaya yavaşça indirdiğinde kız, gülümseyerek tereddütlü bir adım atıyor. Herkesin nefesini tuttuğu kısa süre süren bir sessizliğin ardından bir alkış kopuyor. Yaprak, kalasın ve çocuğun ağırlığı altında bükülmemiş, bir damla su bile gelmemiştir yaprağın üzerine. 1849'da Kasım ayında Devonshire Dükü'nün huzurunda, Chatsworth'ta yaşanmış bir sahne. Küçük kız Paxton'un kendi kızı Annie'ydi. Yaprak, dünyadaki en büyük nilüfer olan ve yeni tanıtılan Victoria regia'ya [şimdi Victoria amazonica] aitti. Ciddi görünümlü o adam Joseph Paxton, sadece izleyicisini şaşırtmakla kalmayacak o yaprağın gücünden ilham alarak geliştirdiği yapı sistemiyle İngiliz mimarisini de dönüştürecekti.
Illustrated London News, o yılın 17 Kasım sayısında yayınlanan ve çiçekteki nilüferin de gösterildiği bir illüstrasyon yayımlar. Paxton Victoria regia'yı çiçeklenmesini başarmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki botanik bahçeleri ve arazi bahçeleri, ısıtılmış göletlere sahip nilüfer seraları kurmaya ve dev nilüferleri yetiştirmeye başlar
Bir yıl sonra 1850 Kasım'ında Royal Society of Arts'da yaptığı bir konuşmada bir yaprak parçasını da göstererek "girintili çıkıntılı" çatı tasarımında bitkinin yük taşıma becerisinden nasıl faydalandığını anlatıyordu. Great Exhibition'ı düzenleyen Kraliyet üyeleri diğer mimarların önerdiği 250 tasarımı reddetmişlerdi; Paxton'un Great Stove ve Lily House (Zambak Evi)'nde uyguladığı prefabrik cam ve demir konstrüksiyondan oluşan yapı fikri kabul edilir. Nilüferlerin olağanüstü niteliklerini çoktan fark etmiş olan Paxton, 1851'de düzenlenen 1. Dünya Sergisi için tasarladığı Crystal Palace'ı doğadan esinlenerek tasarlamış, nilüferin "doğal mühendislik harikası" olarak nitelendirdiği alt kısmından özellikle yararlanmıştı.