18. yüzyılda yaşamış, İsveçli hekim, botanikçi ve zoolog Carolus Linneaus’tan konuşacağız. Bugün hâlâ kullandığımız, binominal adlandırma sisteminin yaratıcısı olan Linneaus, canlılara cins ve tür adlarını vererek sınıflandıran ilk bilim insanı.
Carolus ya da Carl Linneaus diye geçiyor adı; 1761 yılında aldığı soyluluk unvanı ile ismi Carl von Linné olur. Linneaus’tan önce de elbette canlıları sınıflandırma çalışmaları yapılmış - Joseph Piton de Tournefort’un taksonomi sistemi gibi- ama bu kadar kapsamlı ve kolay anlaşılır değildir; çok daha pratik ve akılcı bir öneri getiriyor; alem, sınıf, takım, cins ve tür kategorilerini içeren yepyeni bir sistem yaratıyor… Profesyonel ve amatör botanikçilerin bitkileri tanımlayabilmesi için basit bir yöntem arıyordu. Bitkinin üreme organlarını temel alarak; sayıya, uzunluğa ve polen yapma özelliklerine göre 24 sınıf belirler ve bunları dişi organlarının özelliklerine göre kategorilerine ayırır. Bu yüzden pratik bir yol seçer ve çiçek ve meyvenin, bitkinin diğer kısımlarında görüldüğü gibi büyük değişimler göstermeyen görece sabit özelliklerini tespit eder. Dişi ve erkek organ sayısı, bitkinin çiçekli olup olmaması ve her iki üreme organının da aynı bitki üzerinde bulunup bulunmaması gibi özelliklerine bakarak birbirinden ayırma yoluna gider.
Bu sisteme göre, her bitki ve hayvan türünün adı Latince iki kelimeden oluşur. Örnek verelim: Ayçiçeği / Helianthus annus L.; beyaz meşe Quercus alba L. / hindistancevizi palmiyesi Cocos nucifera L gibi… Bu adlandırmada ilk kelime cinsi, ikinci kelime ise ona bağlı olan türü belirtiyor. Bu adlarda, cins ve türü L. harfi izliyor; bu da bitkiyi adlandıran kişinin baş harfi demek… Yani Linneaus’a atfediliyor; bu bitkileri isimlendiren kişi olarak… Tanımladığı tüm bitkileri toplayıp -ileride yayımlayacağı- tek ciltlik Species Plantarum (1753) modern botaniğin başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. Latince, ondan önce de, bitki ve hayvanların kısa bilimsel tanımlamalarını yapmak için sıkça kullanılıyordu ama bir sınıflandırma sisteminde ilk kez kullanılmış oluyordu.
Carolus Linnaeus 23 Mayıs 1707 de, İsveç’in güneyinde yoksul bir kent olan Småland’da papaz bir babanın çocuğu olarak doğmuş. O doğduktan bir yıl sonra aile çocukluğunun geçtiği Stenbrohult'a yerleşir. Babası ve yine bir papazın kızı olan annesi, bahçeye çok meraklı insanlar olarak; kilisenin yanındaki bahçede sebze çeşitleri, meyve ağaçları, nadir ve yabancı kökenli bitkiler yetiştirirler. Böyle bir bahçede oynaması, kırsal bir yerde ve bitkilere meraklı bir babanın yanında büyümesi elbette botaniğe ilgi duymasında önemli bir etken olur.
Carolus, yakınlardaki katedral şehri Växjö'de bir grammar okuluna girmiş. Latince, Antik Yunanca, İngilizce gibi Avrupa dillerinin yanında doğa bilimleri, matematik, tarih ve coğrafya konularında eğitim veren bir okuldur burası… Bitkilerle ilgili her şeyi öğrenme merakı da o yaşlardan itibaren başlar. Okulunun son yılında botaniğe olan yeteneğini keşfeden ve ona Fransız botanikçi Tournefort’un sınıflandırma sistemini öğreten çok iyi bir öğretmeninin olması da büyük şanstır tabii…
Ardından, tıp öğrenimi için Lund Üniversitesi' ne gitmiş (1727), Tıp fakültesi çok ilgisini çekmez ama buradayken daha çok doğa bilimleriyle ilgili kitaplardan faydalanır; bahçedeki bitkileri inceleyip çevre bölgelere çok sayıda detaylı botanik gezileri yapar. Tıp doktoru Kilian Stobeaus, destek vermiş ayrıca, zengin kütüphanesini ve botanik örnekler koleksiyonunu kullanmasına izin vermiş.
Bir yıl sonra Uppsala üniversitesine (1728) devam eder; burada okurken de sırada da bitkilerde üreme hakkında ya da Uppsala Botanik Bahçesi'nde yetiştirilmekte olan bitkilerin listelemek gibi bir yandan botanik görüşlerini de açıklayan eserler yazmaya başlamış. Burada epey nüfuzlu hamiler de edinmiş, saygın bir botanikçi ve zoolog olan olan Olof Rudbeck ve doğa bilimci Olof Celcius gibi… Botanik konusunda epeyce kendini yetiştirmiş olduğu için henüz öğrenci iken (1730), Rudbeck’in yerine, botanik dersini geçici olarak vermeye başlar; öğrencilere bahçedeki tıbbi bitkileri tanıtıp kullanım alanlarıyla ilgili bilgiler verir. Biraz da geçinebilmek için yaptığı bir iştir bu… İki yıl sonra (1732 yılının) ilkbaharda Uppsala Bilim Cemiyeti’nin katkılarıyla Laponya'ya bir araştırma gezisine katılmış. Bu seyahatinde hem Alpin tundrasını, hem de Sami ren geyiği çobanlarının geleneklerini de incelemiş; Arktik tundrasıyla ilgili gözlemler yapıp, notlar almış… Tanımlanan türler için coğrafi dağılım ve taksonomik notları da dahil etmiş. Daha sonra buradaki gözlemlerine ve elyazmalarına dayanan Flora Lapponica'yı yayımlayacaktır. Botanik tarihçi Edward Lee Greene, 534 farklı tür içeren Flora Lapponica'yı Linnaeus'un eserlerinin içinde ‘"en klasik ve en zevkli’’ olanı diye adlandırıyor.
Laponya gezisinden iki yıl sonra İsveç’in Dalarna bölgesine giderek Falun'daki bakır ve kumtaşı ocaklarını gezmiş; işçilerin sağlık durumlarını, yörenin florasını, faunasını incelemiş. 27 yaşında (1735) iken, bu gezide yazdığı bütün elyazmalarını yanına alarak, Hollanda'ya doğru yola çıkar ve Amsterdam'a varır. Amsterdam Botanik Bahçesi de önemli bir kaynaktır onun için… Dünyanın en eski botanik bahçesi, hala varlığını sürdürüyor; 17. yüzyılda, ilk böcek bilimci Maria Sybilla Merian’ın da tırtılların, kelebeklerin metamorfoz sürecini gözlemlediği bahçe… Hollanda da sömürge merkezidir; o devirlerde, Hollanda gemileri ticaret amacıyla dünyanın her tarafına gittiği için, bahçe yetkilileri gemi kaptanlarından gittikleri yerlerden bitkisel örnekleri getirmelerini istiyor ve gelen bitkileri Amsterdam ve Leiden botanik bahçelerinde yetiştiriyorlardı. (Hatırlayacak olan dinleyicilerim vardır; bir programımda eczacı Albertus Seba’dan ve -doğa müzesinin ilk örneklerinden sayılabilecek- onun merak kabinlerinden söz etmiştim. Carolus Linneaus da Albertus Saba'nın (1665-1736) müzesini gezenler arasındadır.) Burada başka birçok bilim insanıyla da tanışır…
Doktor unvanını, Leiden yakınındaki Hardewijk Üniversitesi'nden alır; sonra, Hartekamp’daki botanik bahçesinin sahibi ünlü banker George Clifford'un (1685-1760)’un özel doktoru olur. Bir yandan da onun zengin kütüphanesinde ve dünyanın birçok yerlerinden gelmiş bitkilerle dolu bahçesinde iki yıl boyunca çalışır. Linnaeus, bir yandan koleksiyondaki bitkilerin kataloğunu hazırlıyor, bahçeye yeni bitkiler temin ediyor, bir yandan da varlıklı hamileri sayesinde yanında getirdiği günlüklerini kitaba dönüştürüyordu. 14 eserini bastırmak imkanını bulmuş Amsterdam’da. 1738 yılına kadar Hartekamp’te kalan Linnaeus, Hortus Cliffortianus kitabını orada yazmış. "Hayatımın en mutlu zamanları" dediği bir dönemdir bu…
Sonra (1736 yazında) İngiltere'ye geçmiş ve Londra’da bu kez John Dillenius, Sir Hans Sloane ve diğer doğa bilimcilerle tanışmış. Burada eczacıların kurduğu Chelsea’daki tıbbi bitkiler bahçesinden çok etkilenir Linneaus; Hartekamp'ta yetiştirmek üzere hem buradan hem de Oxford’daki bahçelerden canlı bitki örnekleri almış.
İki yıl kadar kaldıktan sonra -Mayıs 1738 de- Paris'e geçmiş ve burada Antoine de Jussieu ve Bernard de Jussieu kardeşlerin koleksiyonlarını, Joseph Pitton de Tournefort'un herbaryumunu, kütüphaneleri, Paris Botanik Bahçesini gezmiş ve sonra İsveç'e dönmüş. Stockholm'a yerleştiğinde; genç bir botanikçi olarak tanınıyor olsa da ona uygun bir akademik görev yoktur. Bir yandan da madencilik kolejinde de mineraloji ve botanik dersleri vermeye başlamış. Aynı yıl, Falun'dayken tanıştığı, şehrin varlıklı doktorlarından birinin kızı olan Sarah Elisabeth Moraea ile evlenmiş. Bir yıl içinde de İsveç Donanması’nın başhekimi olarak atanır.
35 yaşındayken Uppsala Üniversitesi’nde tıp ve botanik profesörü olmuş; sosyal ve maddi yönlerden başarıya ulaşmıştır artık. Yaşamının sonuna dek de bu görevde kalmış. Sorumlu olduğu üniversite bahçesini ve herbaryumu zenginleştiriyor, kitaplarını bastırıyordu. Esprilerle geçen, alışılmadık düşüncelerin tartışıldığı derslerdir bunlar. Uppsala yakınlarındaki kırsal bölgelere yapılan eğitim gezilerinde, askeri düzende organize ediliyor; geziye katılanlar eve dönüş yolunda av boruları ve büyük davullar eşliğinde uygun adım yürüyorlarmış. Geziler o kadar popülermiş ki altı yıl sonra üniversite rektörü gezilerde bir kısıtlamaya giderken Linneaus’a “Biz İsveçliler ciddi ve kalın kafalı insanlarız; bizler diğerleri gibi zevkli ve eğlenceli olanla ciddi ve yararlı olanı birleştiremeyiz” demiştir.
Linneaus’un ikili adlandırma sistemini ortaya koyması da bu dönemde olur; 1753 yılında, 47 yaşındayken, Species Plantarum'u (Bitkilerin Türleri) eserini yayımlar. Hatta 1905 yılında Viyana'da toplanan Uluslararası Botanik Kongresi, Species Plantarum'un yayımlandığı 1 Mayıs 1753’ü bir milat olarak ilan ederek; ondan önce yayımlanan Latince tür adlarının geçersiz olması kararını almış. Species plantarum iki cilt halinde; indeksler dışında tam 1200 sayfadan oluşuyor; 7 bin 300’den fazla türü tarif ediyordu. Tabii sınıflandırmasını sadece üreme organlarını temel alarak yaptığı için eleştiriler de alır bilim çevresinden. Muhaliflerinden botanikçi Johann Siegesbeck bu sınıflandırma için “tiksindirici” der örneğin; bunun üzerine Linneaus intikamını bir bitkinin adını Siegesbeckia orientalis L. koyarak almış. Kimi eksik yönleri olsa da daha önce yalnızca bitkilerin betimlemelerine dayanan sınıflandırma sistemi, yeni keşiflerin aktığı dönemde işe yaramaz olunca; daha akılcı olan Linneaus’un sınıflandırma yöntemi de hızlıca benimsenmiş olur. Bu sistemin zayıf tarafı, tabii yakınlığı olmayan - bugün birbirinden uzak iki familya içinde incelenen- bitkilerin aynı sınıf altında bir araya gelmiş olmasıydı. Eşeysel sisteminden sonra Linnaeus doğal bir sistem de geliştirmiş ve bu sistemini Genera plantarum adlı eserinin 6. baskısında (1764) yayınlamış.
Bu yolla, çağdaşlarına o dönemde bitki ve hayvanları tanımlama olanağı sunar; dünyanın dört bir tarafından herbaryumuna bitki gönderen botanikçi ve koleksiyoncularla yazışır ve böylece herbaryumu da zenginleştirir. Birçok bitki kaşifine de ilham verir. İsveç’ten yola çıkıp Japonya, Cava, Ümit Burnu ve Seylan’ı ziyaret ederek iki bin yeni bitki türü bulan Carl Peter Thunberg (1743-1828) gibi… Kendi topladığı örneklerin dışında Hollanda, Fransa ve İngiltere'deki meslektaşlarından ya da dış ülkelere yolladığı öğrencilerinden gelen 16.000 örnek vardır. (Bu herbaryumun büyük kısmı, yani 14.000 örnek bugün Londra'da; küçük bir kısmı da Stockholm ve Uppsala'da korunuyor. Laponya'dan topladığı örnekler ise Paris'te..)
İsveç’te geçen yaşlılık döneminde, ülkenin çeşitli şehirlerine resmi ziyaretler yaparak; İsveç hükümeti için doğal kaynaklarının bir envanterini çıkarır. Uppsala yakınında Hammerby'de geniş bahçeli bir ev satın alır; kışın Uppsala'da, yazın da Hammerby'de çalışıyordu. (Bugün iki evi de müze konumunda…) Burada kendini botaniğe ve birkaç seçilmiş öğrenciyi yetiştirmeye adar.
1759’dan sonra da oğlu genç Carl, Linneaus’un yardımcılığını üstlenir, sonra da babasının Uppsala Üniversitesi’ndeki profesörlük makamını devralır… (Babadan oğula geçen makam örneklerinden biri daha, Kew yöneticileri baba oğul Hookerlar gibi…) Carolus Linneaus’un karakteriyle ilgili de şöyle ayrıntılı bir tanımlama var: “Linneaus çok kendini beğenmişti; bir insan olduğu için; yayımladığı eserlerin kusursuz bir başyapıt olduğuna inanır ve hiç kimsenin ondan daha iyi bir botanikçi ya da zoolog olamayacağını düşünürdü. Öğrencilerden pek çoğu onu taparcasına severken, diğer insanlar kişiliğini itici buluyordu ve yıllar geçtikçe Lineaus daha fazla yalnızlaştı. Değişken ve esas olarak naif mizacı nedeniyle aşırı güven ile derin umutsuzluk arasında bocalıyordu. İyi anlarında karşı konulamaz bir karizması vardı. Aynı zamanda kaba taşralı duygulara sahipti; tam da geleneksel olarak İsveç’te Smaland’lılara yakıştırıldığı gibi batıl inançlı ve genel kültürden yoksun, eli sıkı, azimli ve girişken bir kişilik.”
1772’den itibaren ilerleyen ve iki yıl süren bir hastalıktan sonra zihni gittikçe bulanıklaşmış; 10 Ocak 1778 de 70 yaşında iken Uppsala'da ölmüş; birkaç yıl sonra oğlu da vefat edince, Linnaeus'un eşi onun bütün koleksiyonlarını, kitap, elyazmalarını ve diğer belgeleri elden çıkarmış. Bugün hepsi, 1788 yılında kurulan The Linnaean Society of London'da korunuyor; Species Plantarum'un yazılmasında bir temel teşkil etmiş olması ve Linnaeus'un isimlendirdiği tipörnekleri taşıması bakımından son derece değerli. Araştırmacılara da açık; Biological Jounal of the Linnean Society adlı bilimsel bir yayını da çıkarıyorlar…
Sonuç olarak görüyoruz ki, Carolus Linneaus olarak, bir doktor ya da doğa bilimci olmaktan öte, gezdiği yörenin halk sağlığı yorumları ile ilgilendiği gibi, bitkiler dışında, yörenin coğrafyası, tarımı, madenleri, ekonomik düzeni, insanları, hayvanları, taşları hakkında da bilgi kaydeder… Onun gezi notları, İsveç'i değişik yönleriyle tanıtan tarihi belgeler niteliğini de taşıyor. Johann Wolfgang von Goethe şöyle yazmıştı: "Shakespeare ve Spinoza dışında, beni bu kadar çok etkileyen başka birini daha tanımıyorum."