Öyle ya da böyle, çocuklar ekran başında zaman geçiriyor. Üstelik bu zaman dünya çapında giderek artıyor. Bizim yapabileceğimiz en önemli şey onlara bıkmadan usanmadan kitap okumak.
Hatırlıyor musunuz, şundan birkaç hafta öncesine kadar çocuklar ne kadar ekran önünde zaman geçirmeli, okumaya ne kadar zaman ayırmalı, çocukları ekrandan nasıl uzak tutabiliriz gibi konuları rahat rahat konuşuyorduk. Derken korona salgını nedeniyle okullar tatil oldu, apar topar uzaktan eğitime geçildi. Okullu çocuklar günün belirli saatlerinde ekran başına çağrıldı. Uzaktan eğitimin (ve genel olarak eğitimin) niteliğini tartışmayalım. Artık sorarken kendimizi biraz tuhaf hissettiğimiz soruya dönelim: Ekran mı, okumak mı?
Bu yazıyı yazdığıma göre benim için yanıt belli: Okumak. Hâlâ okuduğunuza göre sizin için de yanıt muhtemelen okumak. İyi de okumak neden ekrana bakmaktan daha iyidir?
Geçici bir süre için hükmü kalmayan bir konuda yaptığımız (yayınlanmamış) bir röportaj sırasında Blogcu Anne Elif bana şunu sormuştu: “Ekran bağımlılığı büyük-küçük, coğrafi konum ayırt etmeden tüm insanlığa yayılmışken geleneksel medyanın yaşatılması çocuklar için neden önemli ya da düzenli yayın takip etmek çocuklara nasıl bir katkı sağlar?”
Şöyle yanıt vermiştim:
“Yapılan çalışmalardan elde edilen bilgilere göre dünya genelinde çocukların kendilerine ait olan (başka hiçbir yükümlülüklerinin olmadığı, kimsenin onlara ne yapacaklarını söylemediği zaman dilimlerinde) kitap, dergi gibi geleneksel medyaları tercih etme oranları giderek düşüyor (Bkz: Yakın tarihli kaynaklardan biri). Kulağa öyle gelmediğini biliyorum, ama bu illa da olumsuz bir şey olmak zorunda değil aslında. İyi kullanıldığında ve nitelikli içeriklere ulaşıldığında, yeni medya olanaklarının önümüze açtığı dünya büyük zenginlikler içeriyor. Buna karşılık yeni araçların, en nitelikli olanlarının bile, şimdilik sorun yaratan bir yanı var: Ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini ne kadar öyle değilmiş gibi gösterirlerse göstersinler, tüketicilerini pasif konumda tutuyorlar. En gelişmiş bilgisayar oyunlarında bile seçenekleriniz yazılımın sınırları kadar. Verili olanın dışına çıkamıyorsunuz. Bu söylediğimin de kulağa tuhaf geldiğinin farkındayım. Yeni medya araçlarının tüketicisine sunduğu onca etkileşime rağmen kısır kaldığını; kağıda basılı, sabit bir içerik sunan kitap, dergi gibi geleneksel medyaların okurunu daha etkin kıldığını söylemiş oldum. Üstelik bunu söylerken eser miktarda şüphe duymuyorum. Çünkü nitelikli bir kitap ya da dergi ile baş başaysanız, tersi için çabalasanız bile beyninizin etkin biçimde çalışmasını engelleyemezsiniz. Televizyon, bilgisayar oyunları ve benzerleri çocukların iletişim potansiyellerini, özellikle de dil kullanma becerilerini olumsuz etkiliyor; uyku, öğrenme ve bellek bozukluklarına neden oluyor. Bu bilgileri afili yanıtlar vermiş olmak için kafadan atmıyorum. Örneğin Japonya’daki Tohoku Üniversitesi’nden Hikari Takeuçi’nin çalışması söylüyor bunları. Dünya Sağlık Örgütü’nün söyledikleri de benzer yönde. Başka çalışmalar da bulunabilir. Peki, bu nasıl oluyor? Çok basit aslında: Geleneksel yollarla sunulan nitelikli içeriklerin en büyük ihtiyacı, var olmasının temel koşulu okurunun hayal gücünün etkin olmasıdır. Büyülü bir şeyden söz ediyorum. Mesela bir kitapta bir ejderhanın yaşadığı kayalık bir dağ tarif edildiğinde, eminim ki okuyan herkesin beyninde neredeyse hissedilmeyecek kadar hafif bir kamaşma oluyor, sinapslar titreşiyor, beyin kıvrımlarının en dip köşelerinde kalmış ayrıntılar toplanıyor ve zihinlerde birer fotoğraf beliriyor. Ve yine eminim ki, zihinlerdeki o fotoğrafların ortak noktaları olsa da, hiç biri diğerine benzemiyor. Oysa yeni medya içerikleri çoklukla ne göreceğimizi, nasıl göreceğimizi söylemek ve bu kısıtlılığı mükemmelleştirmek üzerine kuruluyor. İşte bu nedenle nitelikli kitap ve dergilerin çocuklara (ve yetişkinlere de) katkısı çok büyük."
O zaman verdiğim yanıtı bugün değiştirmem için hiçbir neden yok. Ama geliştirebilirim.
Cincinnati Çocuk Hastanesi’nde yapılan bir çalışma, erken yaştan itibaren çocuklara sesli kitap okumanın beyin fonksiyonlarına biyolojik olarak nasıl etki ettiğini belgeledi. Çalışmayla ilgili Türkçe bir kaynağı bu linkte bulabilirsiniz. Şurada da MRI görüntüleriyle birlikte İngilizce bir kaynak var.
Tamam, artık belgelerle biliyoruz ki çocuklara olabildiğince erken yaştan itibaren (bana sorarsanız daha anne karnındayken) okumaya başlamak yararlı ve önemli. İyi güzel de, günümüzde “ekran” çeşidi ve içeriği çok fazla. Çocukları bunlardan korumak, uzak tutmak mümkün mü? Bence değil ve zaten böyle bir çaba boşa olmanın ötesinde, yanlış. Çünkü bu cihazlar, bu mecralar varlar ve yaşamımızın içine daha da fazla girecekler.
Biz bu meselenin bir kısmını radikal bir biçimde çözdük. Henüz çocuğumuz yoktu. İstanbul’da yaşıyorduk. Evin bir köşesinde heyula gibi tüplü bir televizyon vardı. Yer kaplayıp toz tutmak dışında pek bir işlevi yoktu. Sokaktan bir eskicinin geçtiğini duyduk. Adamı eve çağırdık, verdik televizyonu gitti. O gün bu gündür evimize giren en büyük ekran dizüstü bilgisayarların ekranı oldu.
Şu anda evimizde cep telefonu (eskiden akıllıydı, artık yalnızca telefon), Instagram’da canlı yayında size kitap okumamızı sağlayan (ömrünün son günlerinde) bir tablet ve bilgisayar var. İnternet kullanıyoruz. İki de çocuğumuz var. İkisi de televizyon izlemeyi pek bilmiyor. Bizim gibi onlar da bir şey izlenecekse internet üzerinden izliyorlar. Bu iş için bilgisayar ya da tablet kullanıyorlardı. Son dönemde, evde geçireceğimiz sürenin artacağı belli olunca bizim emektar tabletin daha da bir bozulacağı tuttu. Artık ondan video izlenemiyor ve bilgisayarlar da bizim dükkanlarımız olduğundan her an film izlemeye uygun olamıyorlar. İzleyecekleri zaman da neyi ne kadar izleyeceklerini birlikte belirleyebiliyoruz. Televizyonda olduğu gibi önlerine ne gelirse onu izlemek ve saçma sapan reklamlarla kirlenmek zorunda kalmıyorlar. Bir de zaten kitaplarla, Lego gibi takmalı çıkarmalı oyuncaklarla ve kudurmalı her tür oyunla araları çok iyi olduğu için sıkıntı yaşamıyoruz. Yine de hayatlarında “ekran” var. Çocukları bırakın, seksen yaşındaki annem bile bizi sosyal medyadan takip edip her paylaşımımıza bir layk atıyor:)
Öyle ya da böyle, çocuklar ekran başında zaman geçiriyor. Üstelik bu zaman dünya çapında giderek artıyor. Bizim yapabileceğimiz en önemli şey onlara bıkmadan usanmadan kitap okumak. Bir de, kendimiz için kitap okuduğumuzu görmelerini sağlamak. Yani onlardan önce ekrana yapışmaması gereken biziz. Öte yandan o kadar olağanüstü bir dönemden geçiyoruz ki okuldan geri kalmasınlar diye çocukları zorla ekran başına oturtmak ve oradan kalkmamalarını sağlamak zorundayız. Bu durumu bile okuma kültürünün lehine çevirmek mümkün olabilir mi? Konuyu araştırırken karşıma çıkan bir öneri umut veriyor: Bir şey izlerken (izlediğiniz dilde) altyazıyı açık tutun. Bu basit yöntemin okur yazarlığa büyük katkısı olacağı söyleniyor. Bence denemeye değer.
Hamiş 1: Ekrandan da olsa çocuklara nitelikli içerikler sunmak çok önemli. Çok severek hazırladığımız ve TUDEM Yayın Grubuyla birlikte yaptığımız Dünyalı Dergi’nin tüm sayılarını bu linkten indirebilirsiniz.
Hamiş 2: Türkiye okuma kültürü üzerine Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma Platformu’nun (OKUYAY) yaptığı araştırmanın sonuçlarına göz atmak isterseniz burayı tıklayın.