Abdullah Ezik, Ömer Alkan ile modern Kore edebiyatı ve Fihrist Kitap üzerine konuştu.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Abdullah Ezik: Kore kültürü ve edebiyatı son yıllarda hemen hemen bütün dünyada kendisine karşılık buldu. Bu globalizasyonun tabii bir sonucu olarak değerlendirilebilir, işin içerisinde birçok farklı sebepten de söz edilebilir. Bu noktada Fihrist Kitap’ın Kore edebiyatından birçok ismi Türkçeye kazandırması yayıncılık bakımından da önemli bir konu. Öncelikle Kore edebiyatı ve kültürünü son yıllarda bu kadar popüler yapan temel etmenler/faktörler nelerdir?
Ömer Alkan: Kore edebiyatının yaygınlığı elbet bir bütün olarak düşünülmesi gereken bir konu. Tüm kültür-sanat aktivitelerinde ve medyada ivmeli bir şekilde artan Kore kültür eserlerini görmekteyiz. Dünya çapında bir bilinirlik artışından söz etmek mümkün. Özellikle 10 yıldır dizi ve müzikleriyle ön plana çıkan Koreli sanatçılar, büyük bir takipçi kitlesi edinmiş durumda. Türkiye için de Kore edebiyatının yükselişinden önce Kore dizileri ve K-Pop müzik gruplarının gençler üzerinde tesirinden söz etmemiz gerekir. Elbet, Türkiye’nin Güney Kore ile tarihi bir yakınlığı ve kültürel kodların müthiş bir uyumunu göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla, dünyada yükselen bir kültürün Türkiye’de katbekat sahiplenilmesi olgusu ile karşılaşıyoruz.
A.E.: Fihrist Kitap’ın yayıncılık anlayışı içerisinde birçok özel kitap dizisinden söz edilebilir. Bunlar içerisinde Kore edebiyatından çeviriler önemli bir yerde duruyor. Peki sizi Kore edebiyatına alan açmaya yönlendiren temel düşünce ne oldu?
Ö.A.: Fihrist Kitap olarak yayıncılığı bir okul olarak düşünüyoruz. Bilinmeyen kültürlere ve o edebiyatın klasik isimlerini okuyucuya kazandırma hevesiyle işe başladığımız için, Kore edebiyatından yazar araştırmaları yapmaya, büyük ve çığır açmış isimlerin eserlerini incelemeye uzun yıllardır mesai harcıyorduk. Ben, kişisel olarak, 2015 yılları itibarıyla dramaturgluk işim gereği Kore dizi uyarlamaları için bu kültürü incelemiş ve şaşırmıştım. Türkiye’de de LTI Korea gibi değerli işler yapan büyük kültür merkezleri, Kore edebiyatını dünyada tanıtıyorlar. Dolayısıyla, artan ilginin de farkında olmamak elde değil. Türkiye’de artık 3 ayrı üniversitede Kore Dili ve Edebiyatı bölümü bulunuyor. Aslında bu bölümlerin açılması bir sonuç; bu sonuç da ilgiyi besleyerek daha büyük bir Kore edebiyatı ağı oluşturuyor. Artık Korece-Türkçe çevirmenlik yapan kişi sayısı da büyük artışta, bunu da söylemek gerekir.
Fakat bir yandan, bu edebiyattan tek tük eserler gördüğümüzü yadsıyamayız. Bu eserler de günümüzde yurtdışında popülerlik kazanmış, satış rakamları yayınevlerinin önüne düşmüş ve ticari kararlar verilerek yayına alınan eserler. Bizim yayıncılığımız bu noktada ayrılıyor. Süreç içerisinde nitelikli ve planlı bir şekilde Kore edebiyatı eserlerini okuyucuya sunduk ve bu edebiyatın en başta klasiklerini tanıtarak neredeyse bir araştırmacı titizliğiyle konuya yaklaştık. Bunu yapmaya da devam etmek istiyoruz.
A.E.: Gerek bugünü gerekse geçmişi bakımından ele alacak olursak Kore edebiyatına dair karşımıza nasıl bir tablo çıkar? Kore edebiyatının ön plana çıkan temel meselelerine, konu ve sorunlarına dair neler söylenebilir?
Ö.A.: Kore edebiyatı dediğimizde, aslında Güney Kore edebiyatından bahsettiğimizi belirtmeliyiz. Zaten bu edebiyatın savunusunu ve tanıtımını yapan da Güney Kore. Bu kültürün edebiyatına odaklandığımızda iki temel siyasi, ya da hayati kriz karşımıza çıkar: Birincisi, 2. Dünya Savaşı öncesi Japon Sömürge dönemi; ikincisi de Güney ile Kuzey’i ayıran 1950 Kore Savaşı. Dolayısı ile bu iki temel gündem, edebiyatın da doğrultusunu beslemiş durumda. Güney – Kuzey ayrımı, biraz yapay bir ayrım. Aileleri birbirinden ayıran büyük bir trajedi. Aynı zamanda, Kuzeylilere sefaleti getirdiği için büyük bir yoksunluk krizi. Bu temalar elbette bir şekilde her edebi metine girmiştir. Kore edebiyatının modern dönem ürünlerine geçişi temsil eden klasik isimlerin hemen hepsi Japon Sömürge döneminin yazarlarıdır. Bizim de dolayısıyla 1900-1945 dönemi yazarlar ile fazlasıyla mesaimiz oldu.
A.E.: Bugüne kadar Şim Hun’dan Chae Man-sik’e, Kim Dong-in’den Kang Kyung-ae’e kadar birçok önemli Koreli yazarı Türkçeye çevirdiniz. Bugüne kadar yayımladığınız isimler Kore edebiyatı içerisinde kendilerine nasıl bir alan açmıştır? Kore edebiyatı tarihi bakımından bu isimler nerede durur?
Ö.A.: Evet, bu isimlerin hepsi 1945 öncesi, Kore edebiyatının bel kemiğini oluşturan klasik isimler. Temel hedefimiz, bir araştırmacı ruhuyla bu isimleri Türk okuruna tanıtabilmekti. Bilinçli bir Kore edebiyatı okur kitlesi oluşturmak istiyorsak, bu eserlerin hayata geçmesi ve bu yazarların okuyucu tarafından bilinmesi elzemdi.
Bu isimler, Japon Sömürge polisleriyle arasını iyi tutmaya çalışan Chae Man-sik gibi hiciv öykücüleri de dahil, çok siyasi kişilikler. Ulusal bilinç gelişirken, bir yandan komünizm kendini ateşli bir şekilde gösteriyor. Köylü sosyalizmi, ayaklanmalar, ama en çok da Köy Aydınlanması diyebileceğimiz bu ruh kendini kırsalda gösteriyor. Dolayısıyla, Şim Hun, bizdeki “Köy Enstitüleri”ne benzer bir olguyu, gerçek bir isim odağında romanlaştırarak Her Dem Yeşil’i yazıyor. Kang Kyung-ae de tarım toplumunda kadının kötü durumunu gösteren proto-feminist öyküler ve romanlar yazarak yeniliği talep ediyor. Kısacası, bu acılı sömürge dönemi, bir uyanma dönemi yaratıyor diyebiliriz.
A.E.: Son olarak yakın gelecekte Kore edebiyatından hangi isim ve eserleri yayımlayacaksınız?
Ö.A.: Artık bu klasik isimler yanında güncel isimlere odaklanmanın sırası geldi diye düşünüyoruz. Bilimkurgu, bizim önemli eserler çıkardığımız ve çıkarmaktan keyif aldığımız diğer özel bir alan. Bu alanı besleyecek yeni bilimkurgu eserleri çıkarmayı planlıyoruz. Kore bilimkurgusu bu anlamda çok zengin çalışmalar yaratmaya başladı son 10 yılda. Bu dünyadan ödüllü bilimkurgu yazarı Bae Myung-hoon ile iletişimdeyiz. Eserleri birçok dile çevrilmeye başladı ve popülerliği giderek artıyor. En çok sevilen kitabı Kule için çalışmalara başladık ve devamının geleceğine inanıyoruz.