Önce Romanya ve Avusturya’dan kısa notlar var, sonra da Avrupa’daki protestolarda indirilen heykeller meselesi.
Romanya: Cinsel eğitimde geri adım
Romanya’da hükümet, mart ayında okullarda cinsel eğitim programı başlatmıştı. Programın amacı cinsel yolla bulaşan hastalıkları engellemek ve erken yaşta gebeliğini önlemekti. Zira Romanya, Avrupa’da reşit olmayan kadın gebeliğinin en yüksek olduğu ülke. Bu düzenleme kapsamında okullarda her dönem çocuklara bir kez cinsel eğitimle ilgili bir program yapılması öngörülüyordu.
Ancak Romanya’da çok güçlü bir kurum olan Ortodoks kilisesi, bunun çocuk masumiyetine bir saldırı olduğunu söyleyip, bu eğitime karşı çıkınca Bükreş hükümeti geçen hafta geri adım attı. Yeni düzenlemeye göre çocuklara “cinsel eğitim” yerine “sağlık eğitimi” verilecek ve yalnızca anne babalarından izin kâğıdı getiren öğrenciler bu programlara katılabilecek.
Romanya'dan çocuk hakları aktivisti Mirela Oprea, republica.ro haber sitesindeki yazısında, cinselliğin böylesine tabu olması, cinsel şiddet vakalarına ve çocuk istismarına kapı açıyor diyor:
Bir vajinaya girip oraya sperm bırakan bir penisin bir çocuğun doğumuna sebep olabileceği gerçeği hakkında açıkça konuşamıyor, konuşmak istemiyoruz. Hep 'bir şeyler' oluyor işte. Oysa bunlar ne sır ne de gizem. Korunma yöntemleri hakkında konuşamıyor, konuşmak istemiyoruz. Kızların istemediklerinde 'hayır' diyebileceklerini de. Kimsenin size, istemediğiniz şekilde dokunma hakkının olmadığı da. Çocukları cinsel saldırılardan koruyan yasalar olduğunu da… Mesele saflık ve bekaretle ilgiliymiş gibi davranıyoruz, oysa hepimiz biliyoruz ki, gençlikte her şey seksle ilgili, zira fizyolojimiz ve anatomimiz böyle.
Avusturya: Hitler’in evi ne olacak?
Avusturya’da Hitler’in doğduktan sonra birkaç hafta yaşadığı bir ev var. Bu ev, Neo-Nazilerin ziyaret yeri, aşırı sağ turizminin destinasyon noktalarından birisi ve onlarca yıldır Avusturya “Biz bu evi ne yapalım” diye konuşuyor. Ev bir süre engelliler merkezi olarak kullanılmış, sonra ev sahibi devlete kiralamayı reddetmiş. Bunun üzerine hükümet de 2016’da bu evi kamulaştırmış.
Son olarak bu evin karakola dönüştürülmesine karar verildi. İçişleri Bakanı diyor ki, bu evin karakol olarak kullanılması “Nasyonel Sosyalizmin hatırasını asla canlandırmayacağı konusunda yanlış anlaşılması mümkün olmayan bir mesaj verecek.” Karakol tercihi “polisin, hak ve hürriyetlerin koruyucusu” olmasıyla açıklanıyor.
Geçen hafta bu karakol binasıyla ilgili mimari yarışmanın sonuçları açıklandı. Seçilen projenin, binanın orijinal halini pek de değiştirmediği görüldü.
Yarışma sonucunun açıklanmasıyla, Avusturya medyasında bu konudaki tartışmalar yeniden alevlendi. Kimileri mimari yarışmanın yapılma şekline kimileri de karakol kararına karşı çıkıyor.
Die Presse gazetesinde yazan yorumcu, karakol kararını doğru bulmuyor, ayrıca bu üç boyutlu şık görselleştirmelerin de katlanılamaz olduğunu söylüyor.
Bu kusursuz ortam, Avusturya'nın Nazi teröründeki payının, yukarıdan aşağı siyasi bir emirle unutturulmaya çalışılmasının utanç verici bir örneği. Paket anlamsız, içerik dilsiz. Bu evle ilgili sorun çözülmedi, aksine ağırlaştı.
Avrupa’da indirilen heykeller
George Floyd’un ölümünün ardından Avrupa’da da pek çok kentte binlerce insan sokağa çıktı ve kitlesel protestolar gerçekleştirildi. Bu eylemlerde Avrupa’nın kendi içinde göçmenler, Müslümanlara, siyahlara yaptığı ırkçılık ve ayrımcılık gündeme getirildi. Britanya’nın Bristol kentindeki protestolar sırasında ise köle taciri Edward Colston’ın heykeli indirildi ve nehre atıldı. Britanya’daki diğer protestolarda da benzer eylemler gerçekleştiriliyor. Örneğin, Londra’da da bir Churchill heykelinin altına “ırkçıydı” yazıldı.
Britanya’da, ırkçı sömürgeci kişilerin heykellerinin indirilmesiyle ilgili bir talep zaten vardı. Şimdi “Irkçıları devirelim” (Topple The Racists) adlı daha somut bir kampanya oluşmuş durumda. Geçen hafta devrilmesi talep edilen 60 heykelin listesi açıklandı.
Bu arada Belçika’da da Kral 2. Leopold’un heykeli protestolarda sprey boyayla boyandı. Bunun üzerine yetkililer heykeli indirdiler ve bir müzede sergileneceğini söylediler. 2. Leopold kral olduğu dönemde, sömürgesi Kongo’da en az 10 milyon insanın ölümünden sorumlu tutuluyor.
Bazı köşe yazarları bu heykelleri indirenlere “Vandal” diyor, müdahale etmeyen polisi suça göz yummakla suçluyor. Öte yandan “geçmişle yüzleşelim” diyenler de bu heykellerin indirilmesi konusunda ikiye ayrılıyor. Bu eylemleri alkışlayanların yanısıra, heykelleri kaldırmak, bir toplumun kendi ırkçı geçmişiyle yüzleşmesi için iyi bir yöntem değil diyenler de var....
Örneğin Belçika’dan La Libre Belgique gazetesinde köşe yazarı şöyle diyor:
IŞİD'li barbarlardan bir farkımızın olması için, tarihi ve bize gösterdiklerini silmeyip onları muhafaza etmenin ve tarihten öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Tarihimizle herhangi bir ideolojik ya da gizlemeci tartışmaya izin vermeden yüzleşmemizin yegane yolu budur.
Almanya’da yayımlanan Tagesspiegel’in köşa yazarı ise bu eylemleri destekliyor:
Çoğu Britanyalı ... ancak şimdi Colston'ın farkına vardı. Ne de olsa köle ticareti Britanya toplumunun kendi hakkındaki algısında yer almıyor. Bir zamanların köle tacirleri yerelde daha ziyade önemli şahsiyetler ve hayırseverler olarak görülüyor. ... Bu anlamda Colston'ın heykelinin sökülmesi, Britanya'nın belleğinde, çoktan vakti gelmiş bir dönüm noktası oluşturabilir. Zira bu heykel hatırlamak için değil, unutmak için buradaydı. İnsanlığa karşı işlenen suçların küçümsenmesini, dile getirilmemesini temsil ediyordu. Şimdiyse Bristol limanının dibini boyladı, böylesi daha iyi.
Bu haftalık Avrupa Ne Konuşuyor’dan bu kadar. İnternet sitemizde çok daha fazlasını bulabilir, bizi Twitter ve Facebook’tan da takip edebilirsiniz.