'Zanlılar korunuyor'

-
Aa
+
a
a
a

'Zanlılar korunuyor'
FOTOĞRAFLAR: OSMAN BEKLEYEN / DHA

28 Kasım 2005Radikal Gazetesi

NEDEN? Metin Tekçe Türkiye son yıllarda birçok sorununu aşmış görünüyor. AB'yle üyelik müzakerelerinin başlaması, ekonominin birçok açıdan düzeltilmesi, enflasyonun düşürülmesi, özelleştirmenin yapılıyor olması, demokratikleşme için uyum yasalarının çıkarılması, gerekli gereksiz birçok tartışmalar yaşamamıza rağmen, ülkeye istikrarlı bir görüntü verdi. Hâlâ bitmeyen birçok sıkıntıya karşın, artık büyük sarsıntılardan, büyük krizlerden geçmeyeceğimiz duygusu nispeten güçlendi. Tam bu dönemde, Güneydoğu'da Kürt sorunu yeniden kışkırtılmaya başlandı. PKK yollara mayın döşeyip askerleri öldürürken, 'gizli eller' de Hakkâri civarında bombalar patlatmaya koyuldu. Belki tarihimizde ilk kez Şemdinli'de 'bombacı ekip' suçüstü yakalandı ve kimlikleri ele geçti. İkisinin asker, birinin itirafçı olduğu anlaşıldı. Ve, Başbakan bölgeye gitti. Güneydoğu'daki olayların yatışması, halkın güven duyması, Türkiye'nin Kürt sorununu hukuk ve demokrasi içinde aşabilmesi için Şemdinli'de adaletin uygulanması gerekiyor. Biz de, bombaların patladığı Hakkâri'de insanların Başbakan'ın ziyaretinden sonra ne hissettiğini, olayları, halkın adalete olan inancını, beklentilerini anlayabilmek için SHP listesinden DEHAP'ın Hakkâri Belediye Başkanı olan Metin Tekçe'yle konuştuk. Başbakan kısa zamanda bölgeye ikinci gezisini yaptı. Başbakan'ın gezisi bölge halkı tarafından nasıl karşılandı? Bölgeye dönük söylemler gerçekleşmemesine rağmen, Başbakan'ın Hakkâri'ye gelişi olumlu karşılandı. Çünkü Hakkâri ilçeleriyle birlikte olağanüstü bir 10 gün yaşadı. Başbakan Erdoğan'ın bölgeye ve orada yaşayan insanlara verdiği önemi göstermek için düzenlediği geziler halka bir güven veriyor mu? Hayır vermiyor. 15-20 yıl süren çatışma döneminde, yöneticilerin ve güvenlik güçlerinin halka yaklaşımı yanlıştı. Bu 20 yılda halk, devlete karşı bir kin besledi, güvensizlik duydu. Son beş-altı yıl çatışmasız bir dönem oldu ama, bu dönemden yararlanılmadı. Aynı yöntem ve halka güvensizlik sürdürüldü. Kürt sorunu görmezden gelindi. Sorun sadece ekonomi, sağlık ve eğitim sorunuymuş gibi yansıtıldı. Demirel de, Yılmaz da, Çiller de bunu yaptı. Başbakan Erdoğan'ın son Diyarbakır gezisinde de zaten geçmiş tekrar yaşandı. Başbakan'ın, Diyarbakır'da Kürt sorunuyla ilgili olumlu açıklamalarından iki gün sonra, Hakkâri'de bir vatandaş öldürüldü. Bu kişi bir dönem cezaevinde yatıp çıkmıştı. Eğer yasalara aykırı bir durum varsa, onu delilleriyle yakalar, yargıya teslim edersiniz. Teslim edilmedi mi? Hayır, öldürüldü. Akşam saat sekizde evine gitmek için arkadaşlarından ayrıldıktan sonra ortadan kayboldu ve iki saat sonra Hakkâri Valisi, 'Bir terörist, Hakkâri'ye 40 kilometre uzakta mayın döşerken öldürüldü' diye açıklama yaptı. Bu kişinin adı, Şemdinli'de son bombalamada yakalanan jandarmaya ait aracın bagajında bulunan dosyalardaki listelerde vardı. Başbakan'ın Diyarbakır'da ortalığı yumuşatıcı açıklamalarına bir nevi sertleşme cevabı olarak öldürüldü bu kişi. PKK da kendinden olan pek çok kişiyi öldürdü geçmişte. Bu kişiyi de PKK'nın öldürmediğinden nasıl emin olabiliyorsunuz? İsimleri o dosyalarda yer alanların hedef olduğu manasında söylüyorum bunu. Dosyalarda ismi olanlar hedef gösterildi. Ben hiçbir şekilde şiddeti savunmuyorum. PKK'nın yaptığını da. Asker, polis, korucu veya sivil olsun insanların ölmesini istemiyoruz. Erdoğan'ın geçen haftaki Hakkâri ziyaretinde, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı' üstkimliğinin altında toplanan insanların bir alt kimliği de olabileceğini söylemesini insanlar nasıl değerlendirdi? Biz Türkiyelilik kimliğini savunuyoruz zaten. Başbakan'ın üstkimlik, alt-kimlik tartışması yapması çok önemli ve çok olumlu. Ama bazıları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının kesinlikle üstkimlik olamayacağını, üstkimliğin Türk milleti olduğunu ve Başbakan'ın gaf yaptığını söylüyorlar. Oysa Türkiye'de herkes rahatça 'Ben Kürt'üm ama Türkiyeliyim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyebilmeli ve bundan ürkülmemeli. Örneğin ben Türk değilim ve Türk kelimesiyle nitelendirilmek istemiyorum. Ben Kürt'üm ve Türkiyeliliğimle gurur duyuyorum, Türklükle değil. Çünkü Türk değilim, Kürt'üm. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla gurur duyuyor musunuz? Tabii ki... Sonuçta 'Türkiyelilik'le Türkiye cumhuriyeti vatandaşlığı aynıdır. Başbakan'ın bu tanımını olumlu değerlendiriyoruz biz. Bölgede bazı devlet görevlilerinin karıştığı açığa çıkan bombalamalarla ve saldırılarla hükümetin bir ilişkisinin olmadığı, bunların, hükümetin inisiyatifi dışında gerçekleştiği konusunda Başbakan Erdoğan'ın mesajları insanlara inandırıcı geldi mi peki? Hayır gelmedi. Başbakan'ın söylemi yetersiz. Bu, Hakkâri'yle sınırlı bir olay değil. Susurluk sürüyor ve Şemdinli olayı, Susurluk'taki ilişkilerin ta kendisi oluyor. Nasıl Susurluk'ta, 'devlet sırrı' kavramı öne çıkarılarak, birkaç kişinin yaptığı bir olay gibi sunulup yargılanması gerekenler yargılanmamışsa, Şemdinli olayında da böyle olacak. Bombalamanın ikinci günü, Yüksekova Belediye Başkanı'yla Şemdinli Kaymakamlığı'na gittik. Kaymakamlığı koruyan polisler, belediye başkanları olarak bizi tehdit etti. İçişleri Bakanı'nı da Kürt olarak görüp, 'İçişleri Bakanınız gidecek, siz belediye başkanlarıyla hesabımız ondan sonra olacak' dediler. Susurluk aydınlatılmış olsaydı, bu olmazdı. Bölgede gerginliğin artmasını isteyen bazı devlet görevlileri olduğu artık anlaşılıyor. Gerginliği artırmak isteyen Kürtler ve Kürt örgütleri yok mu peki? Olur, olabilir. İstiyorlardır. Türkiye 15-20 yıllık çatışmalardan sonra son beş-altı yıl çatışmasız bir dönem yaşadı. Ama bu dönemde ne yazık ki demokratik bir ortama geçilemedi. Ben, nereden gelirse gelsin şiddete karşıyım. Bakın, nereden gelirse gelsin... Şiddetin olmadığı bir ortamı yaratmak için Türkiye'de herkes çaba sarf etmeli. Dolayısıyla çağrımız şiddeti uygulayan herkes içindir. Çatışma ortamında devletin, bütün Kürtleri, 'şiddet uyguluyormuş ve bölücüymüş' gibi algılaması yanlış. Türkiye, AB'yle müzakerelere başlayacağı sırada PKK tekrar terör eylemlerini başlattı. Bu terörün amacı neydi sizce? Son altı yıl çatışmasız geçti ama sorunun çözümü yönünde bu dönemi ne ülke, ne Kürtler ne de Türkler iyi değerlendirebildi. Sorunun çözümüne dönük hiçbir adım atılmadı. Hareketlerin tırmanmasında bu bir sebep olabilir. Kürt sorununun çözümünde Kürtlere de bir görev düşmüyor mu? Kürtler yapacağını yapıyor. Demokratikleşme, barış, kardeşlik diye haykırıyor. Bundan daha büyük bir talep olamaz. Böyle haykırmaktan yorulduk biz. Türkiye, AB yolunda devrim niteliğinde sayılabilecek pek çok demokratik adım attı, uyum yasaları çıkardı. Bunlar, Türkleri de ve Kürtleri de rahatlatan demokratik adımlar olmadı mı? Hayır olmadı. Bu değişikliklerin yapılması olumluydu ama uygulamada bizim hayatımız değişmedi. Devlete ait bir televizyon kanalında yarım saat Kürtçe yayın yapılması, seyredenler açısından onlarla alay eden yayınlardır. Bu, sorunu çözmek değildir. Çünkü Kürt sorunu kimlik sorunudur. Türk ırkçıları olduğunu biliyoruz ama Kürt ırkçılığı da artıyor gibi görünüyor. Kürt ırkçılığına DEHAP nasıl bakıyor? DEHAP ırkçılığın her türüne karşı mı yoksa 'Kürtler ezildi, onların ırkçı olmaya hakkı var' gibi ırkçılığa prim veren bir yaklaşım güçlü mü? Kürt ırkçılığı ve milliyetçiliği üzerinden bir politika yürütmüyor DEHAP. Ezilen, yok sayılan, hor görülen, kendisini ifade edemeyen insanların, insani mücadelelerini ırkçılık olarak nitelendirmek yanlıştır. Bu, ırkçılık değildir. Uluslaşmayı devlet boyutuyla yakalamamış, devleti olmayan bir halkın milliyetçiliği olmaz. Kürtlerde ırkçılık yoktur. Ben, Misak-ı Milli sınırları içinde, demokratik koşullarda yaşamayı isteyen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kürtlüğün her boyutuyla bu ülkenin asli unsuru olmasını istemek, Kürt ırkçılığı diye değerlendirilemez. Peki, AB'nin bütün insanlara tanıdığı haklar, demokratik bir düzen ve hukukun güvencesi Kürtler için yeterli mi? Yoksa Kürtler daha başka haklar da mı istiyor? İstemiyor bence. İnsan hakları ve özgürlükler evrensel ölçülerde sağlanırsa, anayasa ve yasa değişiklikleri yapılırsa, Kürtler daha fazla bir şey istemez. AB standartlarının geçerli olduğu, herkesin hukuk karşısında eşit görüldüğü bir ortam Kürtler için yeterlidir. AB standartlarında bir demokrasi Kürtlerin kimlik sorununu çözer. Kürtlerin ayrılmaya dönük talepleri yok. AB standartlarında demokrasi istiyor Kürtler. Hakkâri bölgesinde, cenazelerde açılan bayraklarla ve atılan sloganlarla PKK'nın güçlendiği görülüyor. PKK, büyük şehirlerde de bombalamalara girişiyor. PKK desteği aynı zamanda AB karşıtlığı anlamına gelmiyor mu Kürtler için? Hayır. Terör eylemlerinin ortaya çıkmasını Türkiye'deki bazı güçler istedi. Son altı yıllık çatışmasız dönemde hiçbir değişiklik yapılmadı. Bu arada Hakkâri'nin konumunu da ortaya koymak lazım. İran ve Irak'a sınırıyla üç ülkeyi bağlayan bir noktada Hakkâri. Ayrıca Türkiye'de aşiret sisteminin en güçlü olduğu yer burası. Bölgede diğer yerlere göre, coğrafi konumundan ötürü Hakkâri'de daha fazla çatışma ve eylem oluyor. Kentin kırsalında yaşanan sıkıntıların, bir askerin ya da polisin ölümünün acısını halktan çıkarma duygusu ve politikası çok yanlış. Ama üç aydır böyle oldu, Hakkâri hiç huzur bulmadı. 15 Temmuz'da önce Hakkâri'de bomba patladı. Akabinde Yüksekova'da bir bomba daha patladı. Ve Şemdinli'deki son bombalamaya kadar beş ayda Hakkâri bölgesinde 16 bombalama yaşandı. Ülkemizde istihbarat çok güçlüdür. Suça bulaşan kişi yargı karşısına çıkarılmalı. Ama bu yapılmadı, halka beş aydır müthiş bir baskı uygulandı. Nasıl bir baskı uygulandı? Panzerler, askeri zırhlı araçlar, Hakkâri'de halkı rahatsız edecek boyutta sabahlara kadar sirenler çalarak geçti. Bunu emniyet müdürüne söylediğimizde, 'Yok böyle şey' dedi. Vali, 'Ben duymuyorum' dedi. 'Sayın Valim, bu askeri araçlar sizin konağınızın önüne gelip bunu yapmazlar. Gülünç olmayın' dedim. Ayrıca polis arabaları ve askeri araçlar halkı ezecekmişçesine son hızla geçiyorlardı. Üst aramalar, ev baskınları çok yoğundu. Eğer bir suçlu tespit edilmişse gidip evini ararsın, ama bu ev baskınları öyle olmuyordu. Yüzleri kar maskeli adamlar kapıları kırarak, evde bulunan çocuk, kadın, yaşlı kim varsa onlara da silah dayayarak, tartaklayarak yere yatırıyordu, evi darmadağın ediyordu. Sonra 'Asayiş berkemal, durum normal' deyip, bu sefer eve maskesiz polisler muhtarla birlikte geliyordu. Böyle arama yapılamaz. Savcılığa suç duyurusunda bulunan insanlar oldu. Bütün bu baskılar, Hakkâri'de bugüne kadar olmayan bir demokrasi platformu oluşturdu. Hiçbir zaman sivil örgütler, partiler Hakkâri'de bir araya gelip bir tepki göstermemişken, bu olaylardan dolayı AKP, Memur-Sen ve odalar DEHAP'la birlikte bu olaylara karşı tepki koydular. Hakkâri, Yüksekova, özellikle çatışmaların yoğun olduğu dönemlerde 'uyuşturucu kaçakçılığı'yla da gündemdeydi. Çatışmaların hızlanması, gayet tabii kaçakçılığa da yeniden yol açacaktır. İki tarafta da o uyuşturucu kaçakçılığı günlerini özleyenler olabilir mi? Muhakkak olabilir. Aslında kaçakçılığı teşvik eden en büyük faktör yine güvenlik güçlerinin içindeki bazı kişilerdir. Eroin kaçakçılığında, Yüksekova ve Başkale üzerinden İstanbul'a ve Avrupa'ya doğru bir ticaret var. Oysa bu yoldan geçen her araç tek tek aranır. Hadi her türlü tehlike göze alınarak 10 ton eroinin üç tonu dağlardan da götürülüyordur ama... Ya geri kalanı? Devletin bazı görevlilerinin ve birimlerinin haberi olmadan bu kadar eroin Yüksekova'dan geçemez mi diyorsunuz? Geçmez. Muazzam bir arama var çünkü. Yüksekova çetesinde açıkça ortaya çıktı. Ama Yüksekova çetesi tam da Şemdinli olayı yaşandığında beraat etti. Yargıtay'ın bu kararı bu dönemde vermesi, o çetelerden, kirli ilişkiler içindeki insanlardan hiçbir şekilde hesap sorulamayacağı görüntüsünü veriyor. Bu kararla birlikte, Şemdinli olayının aydınlanmasına ilişkin umutlar da söndü. Bu ülkede eroin ticareti çatışma ortamını besliyor. Çatışma ortamından da sadece eroin kaçakçılığı, çeteler beslenmiyor. Bu ortamdan ağası, korucusu, ihbarcısı da besleniyor. Son beş-altı yıllık çatışmasız dönemde bunların rantları kesildi. O musluğu tekrar açmak isterler ve dolayısıyla her türlü kirli ilişkiyi, çatışmayı desteklerler. Türk-Kürt çatışmasını bombalarla, saldırılarla yoğunlaştırmaya çalışanlara, aynı zamanda kaçakçılığın yolunu açmak isteyenler olarak da bakabilir miyiz? Muhakkak. Hakkâri'de şu anda durum ne? İnsanlar hâlâ korku içinde. Daha yeni Silopi'de savcının aracının altına bomba konuldu. Savcılara, yargıya ' Bu olayların üzerine gidemezsiniz, yargılayamazsınız' mesajıdır bu. Silopi'de Emniyet'e bomba atan ise yakalandı. Korucuymuş. Bu da bir çete işte. Derin devletin her yerde ve çok güçlü olduğunun, çatışmanın tırmandırılacağının mesajlarıdır bunlar. İlişkiler ve bağlantılar çok alt düzeyde değildir. Bakın... Şemdinli'de son bombalamadan önce askeri bölgeye yakın bir noktada bomba patlatılmıştı. Orada askeri gazino ve askerlerin evleri vardı. Bu yerler bir gün önceden boşaltılmıştı... Şemdinli'deki bombacıların yakalanıp yargılanacağına inanıyor musunuz peki? Hayır. Korunduklarını düşünüyorum. Şemdinli olayında suçüstü yakalanan kişi şu anda Hakkâri'de çok rahat, serbest dolaşıyor. Onu çok sayıda gören var. Oysa bu astsubay Ali Kaya arabanın içinde yakalandığında linç edilebilirdi, öldürülebilirdi. Halk sağduyulu davrandı. Şu anda Hakkâri'de hiçbir şey olmamış gibi dolaşıyor. Kaldı ki bu şahsın Diyarbakır'daki görevi sırasında işadamlarını tehdit etme gibi faaliyetleri de biliniyor ve adı dava dosyalarında geçiyor. Ama korunuyor. 'Onu iyi bilirim' lafları yetiyor zaten. En üst düzeyde bir korunmadır bu. Şemdinli'deki bombalamada yakalanan araçta her şey açıkça ortaya çıktı oysa. Bu kişiler, enselerinden yakalandılar Ama şimdi çok rahat, çok serbestler.