Yeni akıl, dil ve siyaset

-
Aa
+
a
a
a

12 Ekim 2008Radikal Gazetesi

Nasıl küresel kriz kapitalizmin sonu anlamına gelmiyorsa ama çözümü yeni bir aklı, dil ve siyaseti gerekli kılıyorsa, Aktütün saldırısı ve trajedisi de terörün sonu anlamına gelmiyor ve bu soruna yeni bir akıl, dil ve siyaset ile yaklaşmamız gerekiyor

Türkiye'nin modernleşme, kalkınma ve demokratikleşme tarihi krizlerin, istikrarsızlıkların ve kendilerini sürekli tekrarlayan ya da çözüm süreçlerinde bile her an geri gelme riski yüksek olan temel sorunların yaşandığı bir tarihtir. Kalıcı, uzun dönemli ve sürdürülebilir çözümler bulunmadığı zaman sürekli geri gelen ve yaşanılan krizlerin ve istikrarsızlıkların oluşmasında baş etken rolü oynayan bu sorunların başında, "ekonomik ve insani kalkınma eksikliği" ve "Kürt sorunu" geliyor.

Temel risk alanlarıHer iki sorun da çok boyutlu, çok nedenli ve çok aktörlü sorunlar. Her iki sorun da, sadece ulusal boyutta ya da ölçekte değil, küresel-bölgesel-ulusal-yerel ölçekte ya da etkileşim ağında yaşanıyorlar ve tüm bu boyutlar içinde toplumsal yaşamda ciddi etkiler yaratıyorlar. Her iki sorun da, yapısal, uzun dönemdir yaşanan ve üzerinde uğraşılmadığı ve vizyon temelli çözümler üretilmediği sürece geri gelen sorunlar. Her iki sorun da, Türkiye'de, demokratikleşmenin, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın, toplumsal refahın, toplumsal barışın, birlikte yaşamanın, ve etkili gerçekçi aktif dış politika vizyonu üretmenin önündeki temel engeller. Her iki sorun da reel sorunlar, hayatımızın her alanında insan trajedileri ve acıları da içeren ciddi etkiler yaratıyorlar ve hükümetiyle ve muhalefetiyle yöneticileri "iyi, demokratik ve adaletli toplum yönetimi"ne davet ediyorlar. Her iki sorun da, Türkiye'nin bugünü ve yarını için en temel risk alanlarını oluşturuyor. Bu nedenle de, her iki sorun da, "yeni akıl" ve "yeni siyaseti" gerekli kılıyor. Her iki sorun da, her şeyden önce, yöneticilerden yurttaşlara kadar hepimizin "yeni bir dil" konuşmamızı gerektiriyor.

Küresel mali kriz ve TürkiyeBu sorunları bugün eşzamanlı yaşıyoruz. Siyasetin tek bir ana gündemi yok. Gazetelerin ilk sayfaları tek bir ana haber ya da manşetle çıkamıyor. Televizyon kanallarının ana haber saatleri tek bir ana haberle başlayamıyor. Küresel ekonomide yaşanan çalkantı, mali kriz, yavaşlama, durgunluk, ne dersek diyelim, Amerika'dan sonra Avrupa ve Asya'ya da hızla yayılıyor. Küresel ekonomi, bugüne kadar görülmedik ölçüde devlet müdahalelerinin bile çok belirleyici olamayacağı bir "belirsizlik ve yüksek risk dönemine" giriyor. Bu en azından, 2008 ve 2009'un makroekonomik istikrar, mali istikrar ve reel ekonomi temellerinde kriz ve durgunluk ölçeği ve derinliği, geleceğe güvensizlik, belirsizlik, dolayısıyla çok riskli yıllar olarak geçeceğini bize gösteriyor.Son yıllarda ekonomik büyüme ve makroekonomik istikrar alanlarında kurumsal ve siyasi irade eksenlerinde reform sürecini sürdüren, ama bununla birlikte çok yüksek cari açık, işsizlik ve "ekonomik ve insani kalkınma eksikliği" sorunlarını ciddi risk alanları olarak içeren Türkiye ekonomisinin küresel mali krizden etkilenmemesi beklenemez. Türkiye bu krizden ciddi boyutta etkilenecek. Ve bu etkilenme sadece bu yıl değil, 2009'da da, belki de daha da şiddetlenerek sürecek. Eğer küresel mali krizin etkilerini azaltacak gerekli kurumsal ve mikro-ekonomik reform süreci başlatılmazsa, eğer reel sektöre yönelik vizyon-temelli ekonomik program sağlanmazsa ve eğer Türkiye-AB tam üyelik müzakere sürecini yeniden canlandıracak reform süreci başlatılmazsa, Türkiye ciddi olumsuzluklarla ve ciddi sürprizlerle karşı karşıya kalabilir. Yaşanılan küresel mali kriz, kapitalizmin sonu değil ama düzenlenmemiş serbest piyasa düşüncesinin ve bu temelde hareket eden neoliberalizmin sonu. Kurumsal düzeyde dünya ekonomisine, WTO ve IMF gibi küresel aktörlere yön veren "Washington Uzlaşması'nın sonu". Ekonomide devletli yılların, devlet-piyasa ilişkilerinin kurumsal anlamda çok daha iç içe ve etkin olacağı bir dönemin, küreselleşmenin içinde devletin etkin rol oynadığı bir yeni kurumsal örgütlenmeye gidileceği dönemin başlangıcı. Bugün kapitalizmin sona ermediği ama küreselleşmenin yeni bir "kurumsal düzenleme" sürecine girdiği bir dönemin başlangıcını yaşıyoruz. Ve bu dönemin, siyasal ekonomicilerin altını çizdiği gibi, 10-15 yıl yaşanacağını, dolayısıyla da yeni bir ekonomi, yeni bir küreselleşme, yeni bir devlet-ekonomi ilişkisi dilinin ortaya çıkacağı bir dönemin eşiğinde olduğumuzu söylemeliyiz. Bugün ekonominin yarınıyla ilgili belirsizlik sorununun ciddi bir risk alanı yarattığı doğru. Ama şu saptama da doğru; küresel mali ekonomik ve kurumsal yapı, devletli ve düzenleme düşüncesinin güçlü olduğu bir değişim dönemine giriyor. Türkiye bu dönemde ne kadar vizyon temelli, kurumsal reform ekseninde ve sürdürülebilir ekonomik ve insani kalkınmaya dönük davranırsa, diğer bir değişle yeni bir siyaset ve yeni bir ekonomik dil geliştirirse, krizden etkilenme riskini o kadar azaltacak ve kendisini yeni küresel düzenlemeye hazırlayacak.

Aktütün trajedisi ve Kürt sorunuHükümete ve muhalefete "tüm enerjinizi ve odağınızı ekonomi üzerinde yoğunlaştırın" çağrısının yapılacağı bir anda, "Aktütün Karakolu" bir kere daha PKK terör örgütünün saldırısına uğradı. 17 genç insan öldü, 17 şehit verildi, 17 yuva daha yıkıldı, yaşanılan insan trajedilerine ve acılarına bir yenisi daha eklendi. Son bir yıldır devam eden sınır ötesi operasyonlar ve hava saldırılarına rağmen Türkiye terör sorunuyla bir kere daha karşılaştı. PKK kanlı eylemlerine bir yenisini daha ekledi. "Ben hâlâ varım" dedi. Aktütün saldırısı ve trajedisi, yerel seçim dönemine girildiği, DTP kapatma davasının karara bağlanacağı, farklı yerlerde yaşanılan olaylarla Türk-Kürt kavgası kışkırtmalarının yapıldığı bir iç politika alanıyla, Irak'ın, Kuzey Irak'ın ve Kerkük'ün geleceğiyle ilgili önemli gelişmelerin ve konuşmaların yapıldığı bir dış politika alanının kesiştiği bir zamanda yapıldı. Yapılan saldırı, zamanlaması ve yapılış biçimi açısından, bizi şu gerçeğe götürmeli: Sadece askeri ve güvenlik önlemleriyle ne PKK örgütüne katılım engellenebiliyor ne de bu örgütün etkisiz hale getirilmesi sağlanabiliyor. Dahası, sadece dış politikaya, dış güçlere, Kuzey Irak sorununa referansla da, ne bu örgütün 25 yıllık varlığını açıklayabiliyoruz ne de yaşadığımız acılara son verebiliyoruz.Nasıl küresel kriz kapitalizmin sonu anlamına gelmiyorsa, ama çözümü yeni bir aklı, dil ve siyaseti gerekli kılıyorsa, Aktütün saldırısı ve trajedisi de terörün sonu anlamına gelmiyor ve bu soruna yeni bir akıl, dil ve siyaset ile yaklaşmamızı gerekli kılıyor. Bu da, terör sorununa, bu sorunu da içeren ama çok daha boyutlu bir sorun olan Kürt sorununa çözümü öncül alan bir stratejiyle yaklaşmamız gerektiği anlamına geliyor. Belki de ilk defa, birlikte yaşamayı güçlendirecek, hukukun üstünlüğünü her alanda ve her kimlik temelinde uygulayacak, demokrasiyi siyaset oyununun tek kuralı yapacak ve güvenliği-ekonomik kalkınmayı-kültürel kimliği insan odaklı düşünecek bir dille soruna yaklaşmalıyız. Kürt vatandaşlarımızın çok büyük bir oranının bu ülkede yaşama isteklerini, teröre ve şiddete karşı tepkilerini ve hepimiz gibi toplumsal refah ve güvenlik arayışlarını öncül alıp Türk-Kürt çatışması yaratacak olayların ve kışkırtmalarının karşısına çıkmalıyız. Terör üzerine odaklanarak sınır ötesi kara hareketlerini seslendirirken, hem Rusya hem de bugünkü Afganistan ve Taliban örneğini gözönünde bulunduralım. Bugün dünya kamuoyunda haklı konumda görülen Türkiye, hem Kuzey Irak bataklığında ciddi sorunlar yaşayabilir hem de bu tür harekatların uzun döneme yayılması sonucunda haklı konum algılamasını kaybedebilir. İnsan odaklı çözüm, toplumsal refah ile kültürel kimliği demokrasi temelinde beraber düşünme, bugüne kadar sürekli tekrarladığımız salt güvenlik dilinden çok daha gerçekçi çözümleri üretme şansını bize verecektir; en azından bu potansiyeli içeriyor.

E. FUAT KEYMAN: Koç Üni.