14 Temmuz 2005Ferhat Kentelgazetem.net
Önce kervanın 4-5 araçtan oluşan ilk bölümü geldi Sakaryaspor stadının önüne… Gelenleri orada alkışlarla karşıladık. Kervanın İzmit’te polis tarafından ikiye bölündüğünü anlattılar. Neden olduğunu üç aşağı beş yukarı anladık. Galiba “bir eylemi engelleyemesen bile, müdahele et, her şeyin kontrol altında olduğuna dair iz bırak” türünden bir polis taktiği olmalıydı. (Geçtiğimiz günlerde savaş karşıtlarının Edinburg’ta yaptığı izinli gösteriye de İngiliz polisi benzer şekilde iz bırakmış; mitinge başka bir bölgeden katılacak olanlara “mitingin yasak olduğunu, katılmaları halinde başlarına gelecek olanlardan kendilerinin sorumlu olacaklarını anlatmış. Katılmaya niyetli olanların bir kısmı vazgeçmiş; dolayısıyla mitinge katılım beklenenden daha az olmuş ve tabii ki katılanların başına hiçbir şey gelmemiş ama sonuç olarak “taktik” bir ölçüde işe yaramış.) Neyse, yarım saat sonra kervanın ikinci ve daha kalabalık kısmı da stadın önüne geldi. Kervancıların ve karşılayıcıların bayrakları, flamaları birbirine karıştı; sloganlar atılmaya başlandı… Söz konusu kervan 5 Temmuz’da Avrupa Parlamentosu’nun önünden yola çıkan “Filistin Kervanı” (Caravane Pour la Palestine)… Cenova, Milano, Trieste, Lubliana, Zagreb, Belgrad ve Sofya’dan sonra İstanbul’a ulaşan, oradan da Adapazarı, Ankara, Adana, Suriye ve Ürdün üzerinden 19 Temmuz’da Kudüs’e ulaşmayı kafaya koymuş insanların oluşturduğu bir kervan… Kervan geçtiği yerlerde hikayelerle dolup taşarak ilerliyor: örneğin Sırbistan’da barışçılar, kadın örgütleri kucaklamış onları ama faşistler tarafından da saldırıya uğramışlar… “Filistin’deki işgale, utanç duvarına, insan hakları ihlallerine karşı herkesi kervana katılmaya” çağıran; “işgalin sadece İsrail’in baskısı altında yaşayan Filistin halkının değil, hepimizin sorunu” olduğunu haykıran; “oturduğu yerde kederlenmek yerine yola çıkmayı” seçen insanların oluşturduğu “Filistin Kervanı” Sakarya’lılarla birlikte çok güzel bir hikaye yazdı. Hikayenin güzelliği Adapazarı’nın bizzat yapısından ve inanılmaz “renkli birlikteliğinden” kaynaklanıyor. Kendisini Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak gören envai çeşit rengin olduğu bir kent Adapazarı… (Herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek, ürkme potansiyeli taşıyanları rahatlatmak için geçerken belirteyim; söz konusu durum “mozaik” değil; daha çok “ebru” sanatına benziyor!) İşte Abhaz’ı, Gürcü’sü, Çerkes’i, Boşnak’ı, Türk’ü, Kürt’ü ile birlikte Adapazarı şehrinin “77 milleti”, kervanla birlikte Garp milletlerinden gelen Fransız’ı, İtalyan’ı, Holandalı’sıyla birlikte tam bir “milletler cemiyeti” halinde mecz oldu… Ve Adapazarı sokakları arşınlandı… Yürüdükçe tam anlamıyla “kervan yolda düzülür” durumu oldu; sayı arttı… İtalyanca slogan “Viva viva Palestina!” (Yaşa yaşa Filistin!) anlaşılan kervandaki tüm milletlerin sloganı olmuş. Ona Türkçe replik verildi: “Yaşasın Filistin direnişi!” Sonra Fransız bir kadın “Burasının adı ne?” diye sordu ve aldığı cevap üzerine yeni bir slogan yarattı: “Viva viva Palestina ! Viva viva Sakarya!” Uzak yerlerden kervanla gelmiş, rastalı genç erkeklerin, şortlu kadınların; Adapazarı’ndan destek veren başörtülü kadınların, genç-yaşlı erkeklerin bir arada yeni can kattığı kervan Adapazarı’nın renkli sokaklarına yepyeni bir renk verdi; Filistin ve Sakarya’nın duyguları örtüştü. Adapazarı’ndan geçen kervan anlam doluydu; kervana sahip çıkan Adapazarı’ndan geçmesi de o anlama anlam kattı. Ama arada gümbürtüye gitmemesi gereken bir anlam daha vardı. Bu kervanda belki en sembolik öneme sahip olan durum Anna Pillir adında Musevi asıllı bir ABD vatandaşının olmasıydı… Pillir, Filistinlilerin hakkı için, işgali protesto etmek için İsrail’e gidiyor… Daha önce, gene bir ABD vatandaşı Musevi Rachel de İsrail’de işgali protesto ederken buldozerlerin altında can vermişti. Geçtiğimiz günlerde Sırp faşistlerinin Srebrenica’da yaptıkları ve Birleşmiş Milletler birliklerinin gözlerinin önünde 8 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamın onuncu yıldönümündeki anma törenlerine 40 bin kişi katılmış. Törenlere ilk defa olarak bir Sırp Cumhurbaşkanı da katılmış ve ölenlerin önünde saygı duruşunda bulunmuş… Tek tük, biraz orada, biraz burada… Bazan bir kervan, bazan bir saygı duruşu… Belki az sayıda ama dünyada “hainler” artıyor; “hainler” arttıkça, insan onurunun paramparça edildiği dünyada adalet umudu da artıyor…