11 Eylül 2007Erkan Çınar
Türkiye'nin sayılı vicdani retçilertnden Osman Murat Ülke yeniden cezaeıri tehdidi ile karşı karşıya. Bugüne kadar hayatının 701 gününü vicdani retçi olmasından dolayı karakol ve cezaevlerinde geçiren "Ossi", bu kez de 17 ay 15 günlük 'cezasını' çekmek üzere cezaevine davet edildi. 4 yaşında bir çocuk babası olan Ossi, Türkiye'nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komite-si'nin talebini karşılamak ve vicdani ret konusunda düzenleme yapmak zorunda olduğunu ve aksi takdirde Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılabileceğini belirtiyor.
Bugüne kadar toplam 701 günlük gözaltı ve cezaevi süreci yaşadın. Ancak şimdi 17 ay 15 günlük bir cezanın daha olduğu iddia ediliyor, buna yaptığınız itiraz da reddedildi. Yani yine cezaevi tehdidi ile karşı karşıyasın... Söz konusu 17 ay 15 gün aslında daha önce verilmiş iki cezanın toplamını ifade ediyor, ancak ben o cezalan büyük oranda yattım, sadece resmen işlenmemiş. Mahkemeden bu konuda kesin bir hesap istedik, ancak kesin hesabı sanırım beni içeri alırlarsa eğer, ondan sonra yapmayı düşünüyorlar. Geçen seneki AİHM kararının ardından 1 gün bile olsa cezaevinde kalmamam gerekir aslında, çünkü AİHM kararlan da iç hukuk kararı yerine geçiyor. Üstelik 5-6 Haziran 2007 tarihlerinde yapılan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında Türkiye'den vicdani ret konusunda gerekli düzenlemeyi yapması istendi ve Türkiye de elinde bu konuda hazırlanmış bir taslak olduğunu söyledi. Ancak bahsedilen taslağı hâla kimse göremedi.
» Türkiye, AİHS'nin 3. maddesinden (alçal-tıcı muamele yasağı) mahkum edildi ve AİHM kararının üzerinden bir buçuk yıl geçti. Karar hayatını nasıl değiştirdi?İnsan, böyle bir kararın ardından rahatlama olmasını bekler. AİHM bile vicdani retçilere yapılan muamelenin "sivil ölüm" olduğunu teyit etmiş. Ancak Türkiye'de yekpare bir devlet yapısıyla karşı karşıya değiliz. AİHM kararının ardından Savunma Bakanı düzenleme yapılacağını söylerken, askeri yetkililer ertesi gün çıkıp aksini söylemişlerdi. Karar benim için şu ana dek rahatlama değil, gerilim kaynağı oldu.
» Geçmişte, 1990'ların başında bir derginin yazı işleri müdürlüğünü yapmış biri olarak, ana akım medyanın vicdani redde yaklaşımı hakkındaki yorumun nedir?Vicdani ret bütün medya için cazip bir konu. Ama aynı zamanda basının çok da ürktüğü bir konu. Vicdani reddi gündeme getiren gazetecilerle doğrudan askeri makamlar uğraştığı için medya da oto-sansüre başvuruyor. Bunu delenler var, özellikle de bazı köşe yazarları. Ortada ağırlığı taşınamayacak bir düşünce suçu var ve ana akım medya kararlı olsa bu sansür aslında gayet kolay aşılabilir.
»Bir kaç ay önce Nükleer Savaşı Önlemek İçin Uluslararası Hekimler Birliği (IPPNW) tarafından verilen Clara Immerwahr ÖdüIü'nü aldın...Ben yaptıklarımı hiçbir zaman ödüllendirilecek bir şey olarak görmedim, bireysel ve politik duruşum gereği yaptım. Vicdani reddi, militarizmin geriletilmesi için bir araç olarak gördüm. Ancak bu tür ödüllerin her zaman buruk bir yanı vardır. Çünkü olumsuzluk ve baskılar yaşanmasa böyle bir ödüle de ihtiyaç olmaz.
SOSYAL HAREKETLER ÖNEMLİ»37 yaşındasın, 4 yaşında bir oğlun var ve yavaş yavaş yaşın "kemâle" eriyor. Olası bir cezaevi-kışla süreci seni korkutuyor mu?Ben daha önce de cezaevinde yattım, ama bu oğlum açısından olumsuz bir süreç olabilir. Çözümü de hızlandırabilir, ben cezaevine girince ortadaki yanlışlık ayyuka çıkar, Türkiye sıkışır ve sorunu çözmek zorunda kalır. Ama 4 yaşındaki bir çocuğa böyle bir şeyi yaşatmak da reva değil.
» Türkiye halklarının militarizme bakışını nasıl değerlendiriyorsun?Aslında ordu öncelikle kendisini ülkenin gerçek sahibi olarak görüyor, halka da bunu tasdik etmek kalıyor. Bu tasdik etme hali de ortada büyük bir güç varken garip değil.
» Bildiğim kadarıyla hayatını paylaştığın kadının, en büyük destekçinin ailesinden de destek gördün. Bu noktada Türkiye için biraz farklı, şaşırtıcı ve sevindirici bir aile profili ile karşı karşıyayız sanırım...Kürt, Alevi ve genel ortalamaya göre politik bir aile söz konusu. Böyle olunca da içinde bulunduğun durum onlar için sürpriz, sıradışı, ayıplanacak bir şey olmadı. Kendimi bu açıdan çok şanslı sayabilirim.
» "Devlet tescilli" olmasa da 4 yaşında bir oğlun var. Oğlun okula başladığında ne gibi zorluklarla karşılaşabilir?Müfredatta çocuklara bilgiden de öte, davranış kalıpları ve hayatın karşısında sinmiş bir duruş dayatılıyor. Beden eğitimi denen şey askeriyenin eğitime yansımasından başka bir şey değil, esas amaç askeriyedeki emir komuta mantığını içselleştirmek. Bütün müfredatta çarpıtılmış bir tarih var, puta ta-pıcıhk var. Oğlumun buna maruz kalacak olmasından dolayı çok endişeleniyorum. Böylesi bir konuda çözüm bireysel çıkışlarla değil, sosyal hareketlerle olur.
» Oğlun, 'zamanı geldiğinde', "baba ben askere gitmek istiyorum" derse tepkin ne olur?Çocuklarda, aileninkinden farklı doğrulara sarılma davranışı çok görülen bir şey. Böyle bir durum beni üzer, ama yapacak bir şeyim de olmaz. O da onun iradesi, ona 20'li yaşlarına kadar farklısını gösteremediysek yapacak bir şeyimiz kalmamıştır.
TÜRKİYE AÇIK HAVA HAPİSHANESİ» Bildiğim kadarıyla bir adresin, resmi kurumlarla hiçbir bağlantın yok, hiçbir derneğe üye olamıyorsun, açık politik faaliyette bulunamıyorsun...Evet, ben Türkiye'de bir açıkhava hapishanesinde yaşıyorum. Bu durum tüm gündelik hayatımı etkiliyor. Bu anlamda AİHM'in Türkiye'deki vicdani retçiler için yaptığı "sivil ölüm" tanımını çok yerinde buluyorum. AİHM'in hukuki dilin dışına çıkıp böyle bir tanımlama yapmasını da ilginç bulmuştum.
» Askerlik, resmi söylem tarafından "vatan borcu, namus borcu" olarak niteleniyor. Sence bu neyin borcu?Bu tamamen devletin yurttaşlarla ilişkisini nerede tanımladığına işaret ediyor. Yurttaşın devlete bir borcu yok. Ordu kendini halkın bağrından çıkmış gibi sunar ve bu ideolojik iddiasını "Mehmetçik"te somutlar. Oysa koca bir askeri-sanayi kompleksi çocukluğundan beri o Mehmet'in ailesinin ve kendisinin sırtından geçinmektedir zaten. Mehmet baştan alacaklı yani. Tabi bir de "namus borcu" deyince toplumsal yapılanmanın ayrımcı kadın-erkek rolleri üzerinden nasıl sembolize edilip içselleştirildiği meselesi var. Yani bu sözde borcunu şevkle ödeyen erkek, bu yolla cinsel kimlik yapılanması içerisinde diğer cins üzerinde bir miktar da "efendilik" satın almış oluyor. » Vicdani ret çoğunlukla salt bir "erkek sorunu", "askerlik meselesi" olarak algılanıyor. Oysa bu konuda kadınların da yapabileceği bir şey yok mu?Zaten Türkiye'de antimilitarist hareket baştan beri kadın-erkek ortak mücadele yürüttü. Militarizmin toplumu cinsiyet politikası ve pratikleri üzerinden de vesayet altına aldığına dikkat çekmek için geçtiğimiz yıllarda kadınlar da vicdani retlerini ilan etti.
» Askerliğini yapmamış, namus borcunu (!) ödememiş gençlere söyleyecek bir şeyin var mı?Bu çok zor bir soru. Çünkü Türkiye'de vicdani retçi olmanın bedelleri birincisi çok ağır, ikincisi belirsiz. Kimseye bütün hayatını etkileyecek vicdani ret yoluna girmesini öneremem. Öte yandan, askerlik yapacak olmak insanın bireysel inançlarıyla, kişiyi ezecek kadar zıt düşüyorsa o kişi zaten kim ne derse desin reddini açıklayacaktır. Bence kendilerini bu tercih karşısında bulanların benzeri insanlar ile bir araya gelmesi ve bu süreci kolektif olarak nasıl atlatacaklarına kafa yormaları gerekir. 90'ların başından beri vicdani retçiler var, ama maalesef o zamandan bu yana geriye çok dağınık, fazlasıyla adem-i merkeziyetçi yapılar kaldı. Reddi düşünen her insanın bu gerçeği de göz önünde bulundurması gerekir.
Osman Murat Ülke» Çatışmalarda çocuklarını kaybeden asker ailelerinin "vatan sağolsun" söylemini nasıl değerlendiriyorsun? Bu söylem antimilitarist mücadeleyi nasıl etkiler?Çok üzücü bir söylem. Tek tek bu aileleri bilmiyoruz, ama aksi yönde, "çocuğumu şehit vermedim, gereksiz yere öldü" diyen ailelerin toplumsal ve siyasal baskı altında olduğunu gördük. Her halükarda ailelerle iletişime geçmeli. Aileler ideolojik olarak nerede konumlanırsa konumlansın, kayıp, savaşta zarar görenlerin ortak paydasıdır. Onlar kimsenin mesajını taşımakla yükümlü değil. Şimdi Barış Mecli-si'nin savaşın farklı taraflarını bir araya getirmeye çalışması bence çok olumlu.