Şehr-i İstanbul’dan eve geçici dönüşüm tuhaf bir rota üzerinden oldu. Ayrıntılara girmeyeceğim. Eve gelir gelmez yanlı medyanın bombardımanı altında kaldığı için morali düşük anneciğime sarıldım, kedilerimi öptüm kokladım. Onlar da beni epey bir kokladılar!
Üzerimdeki dünya zamanıyla (5) gün, direniş festivali zamanıyla (5+n) günlük kıyafetleri değiştirip, kendimi dinlenmeye almam bile birkaç saati buldu.
İnternet hizmet sağlayıcısında bulunan posta kutumun kapısına yığılmış mektupları teker teker gözden geçirip ayıklamam, 5+n süredeki ömrümün bir film şeridi misali gözümün önünden akması gibiydi.
İnternette yazışan güzel insanların bulunduğu bir gruba almışlar beni. Dünkü yol arkadaşım geçen süreyi özetleyen bir merhaba demiş orada. Ben de eklemeler yaptım. Üzerimdeki gaz ve toz bulutunu silkeledikten sonra bir yazı yazacağım dedim. Bu gaz ve toz bulutu lafı bir benzetme, deyim değil, ta kendisi.
Zira bir patlama oldu. Büyük patlama dedikleri ve tahayyül etmekte dimağlarımızı zorlayan o hadise yakınımızda gerçekleşti. Sessizce biriken bir töz güçlü bir gümbürtü ile içinde büyüdüğü uzayda patladı ve bir “iç evren” husule geldi. Galaktik yörüngeye oturma krizindeyiz. Yeni bir galaksimiz ve birçok yeni gökcismimiz var artık. Vakti geldiğinde algılarımız ve aygıtlarımız geliştikçe keşfedeceğimiz. Hayırlı olsun!
Öyle şiddetli bir patlamaydı ki olan, çekirdeğindekiler şiddetli seller (bir nevi tufan) ve gaz patlaması ile yeni oluşan iç evrenimizin içinde bir yerlere fırladılar. Yakındakiler hemen ertesinde çekim kanunu gereği öze doğru çekildiler. Herşey çok hızlı olmaktaydı, ilk gökcismi en çabuk soğudu ve üzerinde hızla yaşam başladı.
Algılayabildiğimiz ilk yeni gökcismimiz “Gezigen” galaksimizde yörüngeye otururken diğer gök cisimleri arasında savrulanlar var hala.
Bazıları “orantısız” ağırlıklarla biçimsiz şekilde ana kütleden koptuğu için daha çok yalpalamakta ve bazıları da pek düzgün uydular halinde. Dün eve dönüş yolunda bir başka yeni gökcismine uğradım. İç evrenimizdeki ufak ve mutlu bir gökcismi olarak, uydu da diyebiliriz, yörüngeye oturmuş dönmeye başlamış. Eh her gökcisminin bir koruyucu ruhu vardır. Bir ipucu vereyim: bu uydununki bir at! İsmini henüz bilmiyorum.
Dualite bu kadar keskinleşmişken bir de işin karanlık yüzüne bakalım… Direnişçiler inatlaşmakla suçlanmaya başladı. Provakotörler iş başında. Her türlü yöntemi deniyorlar. Buna rağmen hala bu barışçıl insanları savaşçıl hale getiremediler. Ama zaman karşı zarafın lehine de işliyor olabilir. Herkes söylüyor ama bir de ben söyleyeyim. Dikkatli olmak gerek. Çünkü üç gün önce biz diyenlerden “siz” laflarını duymaya başladım. Demek ki enerji akımında bir ters hat oluşmaya başladı.
Sevgili dostlar,
Meydanlardaki saldırılarda soğukkanlılığını koruyanlar, aklıselim kalanlar tarafından topluma nefes aldıran iki kelime vardı. Panik haline gelindiğinde kararlılıkla söylenen “sakin ol, koşma, dur” ve dağılındığında şefkatle söylenen “gel, gel, gel..”.
Yanlışa başvurmamaya, sakinliği korumaya devam etmek en önemlisi. Hala yürünmesi gereken, ısrarcı olunması gereken ruh hali “şiddetsizliktir”. Kucaklayıcı olmaktır. Sana zulüm edene, gül uzatmaktır.
İnanıyorum, sevgi tüm kötülükleri ehlileştirir ve inanıyorum Küçükprens’in fanusundaki gül Gezigen’de açıyor…