Usta'nın Masası

-
Aa
+
a
a
a

Meşhur yazarların gittiği meşhur mekânlar... O mekânlarda ustanın hep oturduğu masa… Ve üstadın etrafını çeviren, çoğu yazmaya hevesli hayranlar… Yaşlı bir şair, günümüz edebiyatında yazar olarak donanımı yetersiz gençlerin varlığını, bu masaların sayısındaki azalmayla ilişkilendirmişti. O masalar ki, ustaların icazet verecekleri gençleri belirlemelerini sağlarmış. Peki ama seçim hangi gençler arasından yapılır? Masanın etrafında yer almayı isteyip başaranlar arasından.

 

Eskilerin, yenilerden haberdar olmalarının, kafede barda buluşmaktan daha edebi bir yöntemi var. Daha az eğlenceli fakat daha amaca yönelik bir yöntem... Gençlerin yazdıklarını okusunlar. Yaşlı şair diyecektir ki, o masalar sadece ustaların gençleri tanıması için değildir; aynı zamanda gençler de ustaları tanırlar. Bunun için de önerilebilecek amaca yönelik bir yöntem var: Ustaların yazdıklarını okusunlar.

 

Rahatsız edici olan sanatın aynı dalına gönül verenler arasında insani ilişki kurulması değil. Herhangi iki yazarın dost olmalarına kim ne diyebilir? Sorun, söz konusu birlikteliklerin, edebiyat adına gerçekleştiğinin savunulmasında ve yüceltilmesinde; edebiyatın tepesindekilerle, eteklerindekiler arasında, kişisel tercihlerin ötesinde bir ilişkinin gelenekselleştirilmeye çalışılmasında; yukarıdakilerin bireysel sempatilerinin, onay mührü niteliği kazanmasında.

 

Gerçekte bütün olan biten, bir grup insanın toplanıp sohbet etmeleri ve belki hoş vakit geçirmeleridir. Buna başka anlamlar yüklemeye çalışmak doğru değil. Her şeyden önce şunu unutmamalı: O masaların üzerine, edebiyata yakışmayan ama insandan kopartılması mümkün olmayan zaafların gölgesi mutlaka düşecektir. Örneğin, yaşlı üstadın sempatisini kazanıp onun tarafından edebiyat dünyasına takdim edilme hevesi, şeytani düşüncelere yabancı bir kafada bile kolayca yer edinebilir. Ve ustanın ilminden feyiz kapma hevesi, yerini rahatlıkla ona yaranma gayretine bırakabilir. Benzer zayıflıklar karşı taraf için de geçerli. İnsan olarak yeterli olgunluğa erişemediyse, çayını hayran bakışlar eşliğinde içmek ustanın hoşuna gidebilir ama bizim onun yazdıklarına ihtiyacımız var, iki yudum arasına sokuşturulmuş sohbetlerine değil. Üstadın, kahvede geçirdiği zamanın bile başkaları için nimet olduğuna inanmasının kendisine iyi geleceği muhakkak. Aynı palavrayı bizim de yutmamız için bir neden yok. Pastör’ün mutfağına girerseniz yemek yiyen bir adam görürsünüz. Yalnızca laboratuarında Pastör’dür o ve orada deney tüplerini hangi parmakları arasında tuttuğuna bile dikkat etmek faydalı olabilir.

 

Edebiyatçı, padişahın kızına aşık Keloğlandır. Hayatın ona sunduğunun çok daha ötesine dikmiştir gözlerini. Masallarda bile padişah kızını, onun bunun referansına bakarak vermez o kurnaz oğlana. Becerisini, devlerin, büyücülerin, canavarların karşısında kanıtlamasını ister. Sevdası Keloğlan’ınkinden daha kolay olmayan genç yazarın amacına hizmet edecek tek masa, çalışma odasındakidir. Oturacak ve aşkına ulaşmak için Kerem’in kazmayla deldiği dağı, kalemiyle oyacak. Buna dermanı yetmeyenlerin saptığı kestirme yollar, Aslı yerine, Ayşe’den Fatma’dan bozma sıcak isimli ucuz kadınlara çıkar. O kucaklarda mutlu olanlar da vardır ama onlar asla edebiyatın gerçek aşıkları değillerdir.