12 Kasım 2007
Washington’daki Bush-Erdoğan zirvesi sonrası Kürt bölgesindeki tedirgin hava biraz olsun dağıldı. Hükümetin tezkeresini ciddiye alan Bölgesel Kürt hükümeti, hem Türkiye’den yansıyan hava hem de kendi bölgelerinde yarattıkları atmosferle Türkiye’nin topyekun bir operasyon yapacağına inanmasa da, inanmış gibi davrandı; kamuoyu yarattı.
Washington’dan çıkan sonuç, Türkiye’nin ilk başta söyleyeceği sözdü aslında; yani sınırlı, hedefi, kapsamı belli bir operasyon. Ankara önce çıtasını çok yükseltti, kamuoyunun beklentisini arttırdı, ardından “sınırlı operasyon” seviyesine düşürdü. Böylece Türkiye, kalkışamayacağı bir operasyonla uzun süre hem kendi kamuoyunu, hem dünyayı meşgul etti. PKK hiç olmadığı kadar dünya medyasında ismini duyurdu.Kürt yönetimi ise ABD’yi arkasına almanın güveni ile yaptığı manevra sonucu Türkiye’nin alanını daralttı. Türkiye bundan böyle terör parantezli sorunlar ve nokta çözümler dışında Irak üzerinde çok söz söyleyecek gibi görünmüyor. Örneğin, Kürt yönetimi önümüzdeki dönemin en can alıcı konusu olan Kerkük Referandumu için Türkiye’nin herhangi bir şekilde müdahalesini kabul etmeyecek. Çünkü, Türkiye, Irak’a yönelik adımlarını “teröre müdahale” alanı dışında atamayacak. Kerkük’ün, Irak’ın bir iç meselesi olarak Iraklılar tarafından çözülmesi istenecek, başka ülkelerin müdahil olmaları kabul edilmeyecek. Aksi halde, Kürt yönetiminin, PKK meselesinde kullandığı “PKK’yı değil, bizi hedefliyorlar” argümanını kullanacak. Yani , Kürt yönetimi hesaplı ya da hesapsız manevra alanını genişletti.TÜRKİYE SÜREKLİ KÜSÜYOR Türkiye’nin Irak Kürt bölgesi ile ilgili politikasını sadece PKK ve terör parantezine almaması gerektiği çok uzun zamandır söyleniyor. PKK, Kürt Bölgesi ve Kerkük gibi konular birbiri ile ilintili olsa da aynı potada değerlendirilmemesi, farklı politikalar izlenmesi zorunlu görünüyor. Aksi takdirde Türkiye sürekli olarak Irak üzerinde “hak” iddia eden bir ülke gibi algılanıyor. Türkiye sürekli küsüyor ve sırtını dönüyor. Oysa Irak Kürt bölgesi ABD’ye dayansa bile her şeyi ile Türkiye’ye yakın ve bağlantılı bir ülke; hepsinden öte Türkiye’deki vatandaşların akrabaları orada yaşıyor. İRAN NE YAPIYOR?Türkiye’nin politikasının tersine bir yol izleyen İran ise alınganlık yapmıyor. PKK’nın İran kolu PJAK’ı ABD’nin destekleyip İran’a saldırttığını bilmeyen yok. İran PJAK’ı bombalıyor, Kandil dağını sürekli gözetim altında tutuyor. Irak Kürt yönetimini uyarıyor ama Kürt yönetimi ile ilişki kurmaktan da vazgeçmiyor; hem de bölgedeki en büyük düşmanı ABD’nin Kürt bölgesinde olmasına rağmen. Geçen hafta Erbil’de açılan İran Konsolosluğu bunun en bariz örneği. İran, ABD’ye “sen beni PJAK’la vurursan, ben de senin bulunduğu bölgendeki hükümetle iyi ilişki kurar, hatta Konsolosluk açarım” demeye getiriyor. Üstelik İran’ın konsolosluğu ABD’nin bu yılın başında basarak 5 İranlı diplomatı ajan suçlamasıyla tutukladığı binada açtı. Açılışta İran bayrağını Başbakan Neçirvan Barzani kendi elleri ile çekti. İran giderek bölgede güçleniyor, sözü geçiyor. TÜRKİYE KÜRT BÖLGESİNDE NEDEN YOK?Sadece İran değil 8 ülkenin konsoloslukları ve diplomatik ofisleri bulunuyor Kürt bölgesinde. Türkiye’nin neden yok? Yanıtı aranması gereken soru bu. CHP’nin önerisi geç de olsa bir açılım sayılabilir mi? Çünkü Kürt yönetimi dört gözle Türkiye ile 2003 öncesi ilişki sürecini bekliyor. Ve “Büyük ülkenin büyük politikası olur” sözü yine Iraklı Kürt yöneticilere ait. “Biz ne İran, ne de Arap ülkelerine yakınız. Bizim için önemli olan Türkiye” diyen de Bölgesel Hükümetin Divan Başkanı Dr. Fuat Hüseyin. Yani Türkiye’den adım bekliyor herkes. Ama Türkiye şimdilik terör eksenli politikada ısrar ediyor.DÜNYA KÜRT BÖLGESİNİ TANIYOR Irak Kürt Bölgesi ya da Irak Kürdistanı. Irak’ın bu coğrafi parçası Türkiye’nin siyasi olarak tanımadığı, görmek istemediği ancak dünyaca kabul edilen bir gerçeklik. Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Başkanı Beyaz Saray’da Bush tarafından ağırlanıyor. Irak’a her gelen Başbakan, bakan geçerken bir de Erbil’e uğruyor. Anayasal olarak Federal Kürt yönetimi Irak için bir sakınca oluşturmuyor, her gün onlarca uçak Erbil ve Süleymaniye’yi dünyaya bağlıyor, bölgede 300’e yakın Türk firması iş yapıyor, 10 bine yakın işçi çalışıyor; üstelik Kürt bölgesinde siyaseten herhangi bir şey yapmanın yolu Bağdat kadar Erbil’den geçiyor. YAKINDA TÜRKİYE DEĞİŞİRSE ŞAŞMAMALITürkiye tüm bunları bilmesine rağmen durumu kabullenmiyor ya da kabullenemiyor; Irak Kürt bölgesindeki yapıyı yok sayıyor. Oysa Türkiye 1991’den bu yana bu bölge ile her düzeyde ilişki kuran iletişim kapılarını açık tutan en azından Iraklı Kürtleri bilen, tanıyan bir ülkeydi. Hatta şimdi adı çokça edilen sınırötesi operasyona Kürt peşmergelerle Türk ordusu birlikte katılmış, peşmergeler PKK ile savaşta 3 bin kayıp vemişlerdi.2003’deki Amerikan işgali dönüm noktası oldu. Türkiye bu bölgeyi tanımaz oldu. Gerçi Irak’ın federal yönetimlerden oluşmasını dahi kabul etmeyeceğini söyleyen Türkiye daha sonra ona da razı oldu. Tıpkı kırmızı çizgilerde olduğu gibi şu anda itiraz ettiği birtakım konuları da yakında kabul etmesi kimseyi şaşırtmamalı. HALK SAVAŞMAKTAN YORGUN, AMA AYAKTAMezopotamya’nın insanlığa mirası, yorgun ve yaşlı Erbil Kalesi tıpkı bölgenin tümü gibi restorasyondan geçiyor. Binlerce yıldır birçok savaş görmüş halklar yorgun düşse de Erbil Kalesi gibi ayakta kalmışlar; Türkler, Kürtler, Araplar ve onlardan öncekiler. Düşmanlıklar zaman zaman körüklense de birlikte yaşamaya çalışıyorlar.Irak Kürt bölgesindeki yeni trend yükselen devasa bayraklar; hani şu direği metrelerce yüksek olan. Bu bayraklar, sanki bölgede yükselen yeni milliyetçiliğin en somut göstergesi. Bölgesel Kürt bayraklarının yanında ise nadiren 1960’ların başında Baas yönetimi öncesi General Kasım döneminden kalma eski Irak bayrağı göze çarpıyor.LİDERLERİ AŞAĞILAMAK TEPKİ YARATIYORIraklı Kürtler kendilerinin bir varlık olarak kabul edilmelerini istiyorlar. Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani “Türkiye’yi ikna etmek için ne yapması gerektiğini” soruyor bize;”Türkiye benden bir şeyler istiyor ama bizi tanımıyor. Olumlu yaklaşımlarımızı görmezden geliniyor” diyor. Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’ye göreyse ” bir bölgenin lideri sürekli olarak aşağılanmaya çalışılırsa bu tepki yaratır ve hiçbir şeye katkısı olmaz.” Türkiye medyasında “esas düşman” olarak gösterilen Mesud Barzani sonuç olarak Irak Kürt Bölgesinin Başkanı ve bu durum Irak tarafından da kabul edilmiş. Bölgedeki yetkililer ve sokaktaki insanlar sürekli olarak aşağılanmaktan rahatsızlar. Türkiye’deki politikacıların, gazetecilerin Iraklı Kürtlere yönelik söyleminden dertli herkes; sağcıların, milliyetçilerin ürettiği nefret ve düşmanlık yaklaşımının Kürt bölgesinde karşıtını oluşturduğunu tahmin etmek zor değil.Düşünün, hemen her gün liderinize hakaret ediliyor; aşağılanıyor. O lideri sevmeyenlerde bile savunma mekanizması oluşturur. Erbil’de de aynısı geçerli.KERKÜK REFERANDUMUNU ÖTELEMEKKürt yönetiminin sorunları başa çıkılabilecek kadar değil; ekonomik sorundan antidemokratik uygulamalara kadar onlarca rahatsızlık noktası var. Ancak Türkiye’nin tehditleri tüm olanları unutturmuş ve herkesi biraraya getirmiş durumda. Farklı teoriler buralarda da geçerli. Birçok kişi Türkiye’nin PKK’yı bahane gösterip Kürt bölgesindeki gelişmeleri, hatta Kürt bölgesinin varlığını hedeflediğini düşünüyor. Bu yılın sonunda Irak Anayasası’nın 140. maddesi gereği Kerkük’te referandum yapılması gerekiyor. Referandumda petrol zengini Kerkük’ün hangi bölgeye bağlanacağı belirlenecek. Kürtlerin kente nüfus yığdığı ise sır değil; yani sonuç şimdiden belli gibi. “Türkiye sınırötesi operasyon ile referandumu ötelemek, herkesi başka konuyla meşgul etmek istiyor” diyenler var. Türkiye’nin Kürt bölgesinden rahatsız olduğunu biliniyor ama sınırötesi operasyonu sadece Kerkük referandumunu ötelemek ve Kürt Bölgesinin varlığına yönelmek için kullanması pek mantıklı görünmüyor. Gerçi bazı asker ve bürokratlara kalsa bu bölgedekileri bir kaşık suda boğmak gerekiyor. AMERİKA ‘EVET’ DEMEZSE, PEŞMERGE UĞRAŞMAZPeki bölgede PKK yok mu? Tabii ki var. Silahlıları dağlarda, silahsızları kentlerde; bir kısmı ise normal hayata dalmış, evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Kürt yönetimi PKK sorununu hem çözemiyor, hem de çözmüyor. Kimine göre peşmergenin artık eski savaşma gücü yok. Hepsi yaşlandı ve dağlardan indikten sonra normal hayata alıştılar, tekrar dağlara dönmeleri çok zor. Zaten yeteri kadar sorunu olan bölgenin bir de PKK ile uğraşacak gücü yok. Ama bunlar tali sorunlar. Zira Amerika’nın “evet” demediği hiçbir konuya Kürt bölgesinin yalnız başına girişmesi çok zor. Amerika’nın Irak’ta hala çok işinin olduğu, hala başının bela olduğu düşünülecek olursa Kürt yönetiminin doğrudan PKK ile savaşmak için harekete geçmesi mantıklı görünmüyor. Üstelik Amerikalılar bir tatil, dinlenme beldesi olan, sokaklarında rahatça dolaştıkları, lüks otellerde içkilerini yudumladıkları, geceleri bile sokaklara çıkabildikleri Kürt bölgesinde rahatlarını kaçırmak istemiyorlar. Onlar Iraklı Kürtleri, Iraklı Kürtler onları seviyor. Kontrol noktalarında bile İngiliz ya da Amerikalıysanız işiniz kolay. “Hello” ile karşılanıp “bye” ile uğurlanıyorsunuz. Türkiye’den iseniz sorun olabiliyor. Ancak bazı kontrol noktalarında, “Kak Mesut” ile yapılan röportaj sonrası çektiğimiz fotoğraf bazı kapıları açabiliyor. MAM CELAL VE KAK MESUT’UN FARKITüm bunların ötesinde bölgede PKK ile uğraşılmak istenmemesinin en önemli nedeni ise Mesut Barzani’nin kendini tarifi. Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, pragmatik bir siyasetçi, konjonktüre göre tavır alabiliyor. Kürdistan Demokratik Partisi lideri Mesut Barzani ise babası Molla Mustafa Barzani’den kalan tüm Kürtlerin lideri olma “hayali”ni taşıyor. Bu yüzden daha sert daha katı, sözünü daha tartmadan söylüyor. Yükselen milliyetçiliğin temsilcisi. Mam Celal Kürt kimliğine rağmen yarı yarıya Irak’ı temsil ederken, Kak Mesut Kürt bölgesini temsil ediyor. Zaten, Bağdat yönetimi ile ilgili hiçbir hırsı olmaması da bundan kaynaklanıyor. Mesut Barzani, Bağdat’ta kendi kadroları ile temsil ediliyor (Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari) ve ona Bölgesel Kürt Yönetimi’nin başkanlığı yetiyor. Kürt bölgesinde Irak bayrağının dalgalanmasının yasaklanmasını isteyen de o. Birkaç yıl öncesine göre KYB bölgesinde de artık Irak bayrağı yok “SİZİNLE SONSUZA KADAR KOMŞUYUZ”Ancak, tüm bunlara rağmen bağımsız bir Kürt devletinin “hayal”den öteye gitmeyeceği düşünülüyor. Kiminle konuşsanız “Türkiye’deki paranoya, Kürt bölgesinde bir hayal olarak” görülüyor. “Gerçeklemesi zor, zamansız ve mantıksız” diyerek daha ileri gidenler de var. Bölgesel Yönetimin Başbakanı Neçirvan Barzani yerel ve postmodern izler taşıyan ofisinde ısrarla sonsuza kadar komşu kalacağımızdan söz ederek “halkların kalıcılığından” söz ediyor: “Kürt halkı Türkiye’yi 1988’deki Enfal ve 1991’deki göçten iyi duygularla hatırlıyor. Ama öyle şeyler yazılıp çiziliyor ki buradaki insanlar inanamıyor. Bizler Türkiye’nin düşmanı değiliz.” Iraklı Kürtlerin tarihi güvendikleri ülkelerin ihaneti ile dolu. 1970’de otonomi kazanmak üzereyken İran Şahı, Şattül Arap’ın karşılığında Kürtlere desteğini kesmişti. 1991’de ise ABD Kürtleri ayaklandırıp ardından yalnız bıraktı. Ancak bu kez böyle bir duruma düşeceklerini düşünmüyorlar. ABD kadar İran’ın da önemli bir aktör olarak bölgede söz sahibi olduğunun farkındalar. Türkiye ise, eğer ilişkiler düzelirse dayanacakları en önemli ülke, çünkü Türkiye vatandaşları ile akrabalıkları var. Ortadoğu’nun kaygan ve kaypak zemininde yarından emin olmak zor görünse de Kürtler geçmişin tecrübelerine dayanarak Irak içinde federal bir bölge olarak kalmak istiyorlar. Ama aşağılanarak değil muhatap alınarak. Mete Çubukçu’nun yazısının bir bölümü, Radikal gazetesinin pazar eki Radikal İki’de yayınlandı.